Harun Yahya

Gerçek İyiler ve Gerçek Kötüler Kimlerdir?



İnsanların dünyanın dört bir yanında var olan kötülükleri, adaletsizlikleri, zulüm ve haksızlıkları sıradan olaylar gibi değerlendirmelerinin altında pek çok neden bulunmaktadır. Bu nedenlerden en önemlisi insanın çevresinde olup bitenlerden haberdar olmaya başladığı andan itibaren sürekli bu tip olaylarla karşılaşmasıdır. Gerçekten de gazetelerde veya televizyonda, vahşice işlenmiş cinayetlerin, acıma ve merhamet duygusu kalmamış canilerin, acımasızca açlığa ve soğuğa terk edilen korumasız çocukların, yaşlıların ve kadınların, dolandırıcılıkların, ahlaksızlıkların, kıskançlıkların, düşmanlıkların, çıkar kavgalarının, dejenerasyonun haberlerine rastlanmayan tek bir gün bile geçmemektedir.

Buna benzer olaylara şahit olan insanların büyük bir bölümü bunları kendilerini ilgilendirmeyen, başkalarının başına gelen olaylar olarak değerlendirirler. Bu nedenle de toplumda yer alan bu tür çarpıklıkların, huzursuzlukların ve acımasızlıkların sorumluluğunu üzerlerine almazlar. Sözgelimi masum ve savunmasız bir insan kimi zaman kendisinden maddi olarak daha fazla imkana sahip bir kişinin hışmına uğrar, o kişiden çok ağır sözler, hakaret ve iftiralar işitir. Böyle bir durumda herkes asıl suçlu olanın haksız yere o masum insana saldıran kişi olduğunu çok iyi bilir, ancak genellikle bir kişi bile bu haksızlık karşısında ses çıkarmaz. Sessiz bir izleyici olmayı tercih eder. "Benim ses çıkarmamdan ne olur ki" veya "Beni ilgilendiren bir konu değil" diyerek haksızlığa göz yumar.

Elbette ki bunlar vicdanı henüz körelmemiş ve kalbi katılaşmamış insanlarda rahatsızlık uyandıran, onların hamiyet hislerinin kabarmasına neden olan olaylardır. Ancak sadece kızmak, yermek, sıkıntı duymak bu olayların tekerrür etmelerini engelleyemez. Bunun için gerçekten vicdan sahibi olan ve iyilik yönünde düşünen insanların samimi bir çaba içinde olmaları ve iyiliğin peşinde koşanlara her koşulda destek olmaları gerekmektedir.

Ancak bunun için kimlerin iyi, kimlerin kötü olduğunu ayırt edebilmek gerekir. Çünkü günümüzde iyilik ve kötülük göreceli bir kavram haline gelmiş, herkes içinde bulunduğu topluma, sosyal yaşantısına, hatta çıkarlarına göre iyilikler ve kötülükler belirlemiştir. Örneğin günümüzde sokak köpeklerine sahip çıkarak onların haklarını korumak çok önemli bir iyilik alametidir. Veya afet bölgesine bir kamyon eşya gönderilmesine aracı olmak, bunun için birkaç telefon açmak "yardımsever" sıfatını almak için yeterlidir. Ya da bir yardım kulübünde biraraya gelerek, birkaç okulun duvarlarını boyatmak, birkaç çocuğun okul gereksinimlerini karşılamak bu insanlara ömür boyu yetecek bir hayır işi olarak değerlendirilir. Bu hayrı yapan kişi yaptığından dolayı çok büyük bir gurur duyar, çevresindeki kişiler de "Ne kadar iyi bir insan" diyerek onu takdir ederler. Bunlar elbette ki güzel davranışlardır, ancak bu tür kısıtlı girişimlerin dünyadaki kötülüklerin tamamen yok olması için yeterli olmayacağı çok açıktır. Aslında bu tür yardımlarda bulunan insanlar da bu gerçeğin farkındadırlar. Yani yaptıklarının büyük bir fedakarlık gerektirmediğini bilirler. Hatta bazıları, yaptıkları ile sadece toplumdaki ve yakın çevrelerindeki itibarlarının yükseldiğini, aynı zamanda da boş vakitlerini değerlendirecek bir meşgale bulduklarını düşünürler. Bu girişimlerinin bir başka nedeni de vicdanlarını rahatlatmaktır.

Oysa bu kitapta söz edilecek olan "iyiler"in hedefi burada sayılanlardan çok daha büyük bir hedeftir. Kayıtsız şartsız iyilerden olmaya ve ömrünün sonuna kadar iyilere destek vermeye karar veren insanların oluşturacağı "iyilerin ittifakı", kısa sürede çok güçlenir ve çok önemli sonuçlar elde eder. Kötülerin ittifak ederek dünyanın her yerine yaydıkları kin, nefret, acımasızlık, samimiyetsizlik, yalancılık, zalimlik gibi özellikler ancak iyilerin bu ittifakı sayesinde yeryüzünden kaldırılabilir, bu ahlaka sahip insanlar tamamen etkisiz ve zararsız hale getirilebilir.

Yukarıdaki hedeflerin hiçbiri bu kitabı okuyan insanlara uzak, hayali ve gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünmemelidir. Çünkü kitabı okudukça siz de göreceksiniz ki iyilerin ittifakına dahil olmak her insan için son derece kolaydır. Bir ev hanımından lise öğrencisine, esnaftan profesöre kadar vicdan sahibi, güzel ahlakı bilen ve bu ahlakın insanlar arasında yaşanmasını isteyen her insan iyilerle ittifak edebilir. Ancak bunun için tüm ön yargılarınızdan, şimdiye kadar yaptığınız değerlendirmelerden ve size öğretilen doğru ve yanlışlardan tamamen kurtulmalısınız. Daha sonra çevrenize dikkatle bakmanız ve gerçek iyilerle gerçek kötülerin kimler olduklarını tespit etmeniz gerekir. Bu tespiti yaparken de kendinize tek bir ölçü almalısınız: Bu ölçü Rabbimizin bize yol gösterici olarak indirdiği Kuran'dır. Çünkü gerçek iyileri ve gerçek kötüleri sadece Rabbimiz bilir ve Kuran'da da bize iyilerin ve kötülerin özelliklerini ayrıntılı olarak bildirir.

Kuran'da İyiler ve Kötüler



Bir insanın kötü bir ahlaka sahip olmasının tek nedeni Allah'a ve ahiret gününe iman etmemesi ve Allah'tan korkup sakınmamasıdır. Yeryüzünde var olan tüm kötülükleri bir an için aklınızdan geçirin; adaletsizlik, kıskançlık, haksız yere masum bir insanı öldürmek, kin, nefret, sevgisizlik, acımasızlık, sinsilik, hainlik, zalimlik… Bunların hepsi Allah'ın Kuran'da insanları men ettiği özelliklerdir ve Allah bu kötü ahlaka sahip insanları ahirette sonsuza kadar azaplandıracağını bildirmiştir. Dolayısıyla Allah'tan korkup sakınan bir insanın "kötü" olması imkansızdır. Allah'ın insanları kötülüklerden sakındırdığı ayetlerinden bazıları şöyledir:

… Biz Kitabı sana, herşeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 89-90)

İnsanların bir bölümü Allah'a ve ahiret gününe kesin olarak iman etmediklerini, ancak yine de yaygın olan birçok kötü ahlak özelliğine sahip olmadıklarını söyleyebilirler. Fakat şu kesin ve açık bir gerçektir ki, bir insan hayatı boyunca hiçbir kötülüğe bulaşmamış dahi olsa, bir gün çıkarları ciddi şekilde zedelendiğinde bu kişinin her türlü kötülüğü yapması beklenebilir. Örneğin hayatı boyunca gece gündüz çalışarak elde ettiği işini ve kariyerini kaybetme riski söz konusu olduğunda, fakir kalmaktan veya canını kaybetmekten korktuğunda bu insanın çıkarları için diğer insanlara rahatlıkla kötülükte bulunabileceği açık bir gerçektir. Bu tür kişilerin örneklerine hayatımız boyunca sık sık rastlarız. Örneğin işyerinde bir hata yapan ve bu hatasından dolayı işinden kovulmaktan korkan biri kolaylıkla bu hatayı başkasına yükleyebilir. Veya bir kişi hayatı boyunca rüşvet almaz, kanunlara karşı gelmez, ancak paraya çok fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde, örneğin oğlunun hastahane masraflarını karşılaması gerektiği bir anda rüşvet almayı makul görebilir.

Allah korkusu olmayan bir insan dünyanın en güzel ahlaklı, en dürüst insanı olduğunu söylese dahi bu kesinlikle inandırıcı olmaz. Belki gerçekten de hırsızlık yapmaz, yalan söylemez, ama pek çok kötü ahlak özelliğini üzerinde barındırabilir. Örneğin çevresindeki insanlara karşı insancıl, şefkatli, sevecen ve dostça bir tavır göstermez, alaycı ya da aşağılayıcı bir tavır takınır. Sözleri ve şakaları ile insanları iğneler, her konuşmasında onlara huzursuzluk verir. Veya kumar oynamayan biri, çevresinde herkesin kumar oynadığı ve kumar oynamanın normal karşılandığı bir yerde kumar oynayabilir. Allah korkusu olmadığı için iradesi herhangi bir koşulda kolaylıkla kırılabilecek ve kötü bir ahlaka yönelebilecek bir insanın, gerçek iyilerden olduğunu söylemek mümkün değildir.

Bir de hayatının her anında ahlaksızlık yapan, insanlara huzursuzluk, tedirginlik veren, onları aşağılayan, dolandıran, incitici sözler kullanan, insanlara değer vermeyen, sadece kendisini düşünen, dedikoducu, kötümser, saldırgan, yalancı insanlardan olup da, arada sırada sokaktaki bazı fakirleri giydirip doyuran, onlara yardımda bulunanların da gerçek iyilerden oldukları söylenemez. İyi insanların tüm hayatlarında doğruluk, dürüstlük, adalet, candanlık ve samimiyet hakimdir. Ancak şu yanlış anlaşılmamalıdır; insanların elbette ki hataları veya eksik yönleri olabilir. İyi ve samimi niyetli bir insan bu hatalarının ve eksikliklerinin farkına vardığında bunları hızla telafi etmek için çaba sarf eder, vicdanının ve gücünün yettiği oranda en güzel ahlakı göstermeye çalışır.

Allah'tan korkup sakınan bir insan sadece belli durumlarda değil, her koşulda güzel ahlak gösterir. Ahlakının güzelliği kişilere, olaylara veya imkanlarına göre değil, ahiretteki zorlu ve dönüşü olmayan sorgulamaya göredir. Bu nedenle de ahirette sorgulanırken hesabını veremeyeceğini düşündüğü hiçbir harekette bulunmaz, tek kelime söylemez. Aksine ahirette karşılaşmaktan dolayı sevinç duyacağı güzelliklerin peşinden gider. Allah bir ayetinde insanların ahiret gününü düşünmelerini şöyle bildirir:

Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün). Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Al-i İmran Suresi, 30)

Sonuç olarak bir insanın Allah'tan korkması o insanın iyilerden olduğunun bir göstergesidir. Allah'tan korkup sakınmayan biri ise doğal olarak kötülerin ittifakının bir mensubudur. Belki her zaman kötülerin ittifakında fiili olarak yer almaz, ama her an kendisi için kötülük yapmaya uygun koşullar oluşabilir ve bu kişi bilerek ya da bilmeyerek kötülerin yanında iyilere karşı mücadeleye girişebilir.

Allah Kuran'da, "Allah Katında canlıların en kötüsü, şüphesiz inkar edenlerdir. Onlar artık inanmazlar." (Enfal Suresi, 55) hükmüyle insanların en kötülerinin kimler olduğunu zaten tüm inananlara bildirmiştir. Öyle ise iyilerle birlik etmek isteyen bir insan, mutlaka Allah'tan korkup sakınan insanların yanında yer almalıdır.

Bir İnsanın Gerçek Niyetini Davranışları Gösterir



İyilerin kimler olduklarını belirlerken göz önünde bulundurulması gereken çok önemli bir nokta daha vardır: Bu da insanların büyük bir bölümünün Allah'a ve Kuran'a iman ettiklerini söylemelerine rağmen, yaşantılarıyla ve savundukları değerlerle Kuran ahlakına ters düşmeleridir. Allah, Bakara Suresi'nde Allah'a ve ahiret gününe iman ettiğini söyleyen, ancak gerçekte yeryüzünde fesat çıkaranlardan olan bu insanların gerçek yüzlerini şöyle bildirmektedir:

İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır. Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (Bakara Suresi, 8-16)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, bu tür insanlar kendilerinin son derece adaletli, dürüst ve erdemli insanlar olduklarını iddia eder ve çevrelerindeki insanların davranışlarını kınayarak, onlara nasihatler verirler. Oysa asıl fesat çıkartanlar, gizli ve sinsi yollarla insanlara zulmedenler, huzursuzluklara ve düşmanlıklara neden olanlar bu kişilerin ta kendileridir. Bu nedenle iyilerin ve kötülerin kimler olduklarını araştırırken önemli bir ölçü de insanların yaptıkları ile sözlerinin birbirine uymasıdır. Örneğin bir insan Müslüman olduğunu, Allah'a iman ettiğini söylüyorsa, fakat bir yandan da Müslümanlara karşı sinsi bir mücadele içindeyse, o zaman bu insanın sözlerinin samimiyetinden şüphe etmek gerekir. Sözgelimi milli ve manevi değerlere önem veren bir insan olduğunu, adaleti, güzel ahlakı, dürüstlüğü savunduğunu, herkesin böyle davranması gerektiğini söyleyen bir insan, bir yandan da ahlaksız, iffetsiz, saygısız insanların reklamını yapıyorsa, onları topluma gıpta edilen, ünlü, erişilmesi zor, saygıdeğer insanlar olarak tanıtıyorsa bu insanın samimiyetinden şüphe edilir. Ahlaksızlıkları "cesaret", "modernlik", "marjinallik" olarak gösteren ve bu şekilde birçok insanın ahlaksızlığı, iffetsizliği, dejenere olmayı bir meziyet gibi görmesine ve bu insanların bir kopyası gibi yaşamak istemelerine neden olan insanların gerçek niyetleri ve anlayışları ortadadır.

Allah Kuran'da iyilerin ve kötülerin kimler olduklarını, hangi özelliklere sahip olduklarını, üsluplarını, diğer insanlara ve dünyaya bakış açılarını açıklamıştır. Samimi olarak iyiliği arayan bir insanın ilk olarak yapması gereken şey Kuran'da iyilerin özelliklerini görüp çevresindeki insanlarda bu özellikleri aramasıdır. Aynı şekilde kötülerin Kuran'da bildirilen özelliklerini görmek günümüzdeki kötüleri tanımak için de bir ölçü olacaktır.

Günahkar, haram yiyen, Allah'a ortak koşan, anne ve babalarına karşı saygısız ve vefasız, kolaylıkla kendi çıkarı için masum bir insanı öldüren, kötülüğü emreden, iyilikten alıkoyan, cimri, Allah'ı unutmuş, aşağılık, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), hayrı engelleyen, saldırgan, zorba-saygısız, Allah'ın ayetleri okunduğunda veya dinden söz edildiğinde "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen, bir avuç toprak veya su için insanları katleden, çocuk, yaşlı, kadın, erkek ayırmadan insanları yurtlarından çıkaran, işkencelere uğratan ve bunları yapanlara ses çıkarmayan, Kuran'ın bir bölümüne inanıp bir bölümüne inanmayan, bozgunculuk çıkaran, dirlik ve düzeni bozan, diğer insanlarla veya topluluklarla alay eden, insanlara kötü lakaplar takan, dedikodu yapan, iftira atan, insanların gizli yönlerini araştıran, zanda bulunarak insanlar ve olaylar hakkında kesin hükümler veren ve bunları insanlar arasında yayarak kışkırtıcılık yapan, zalim, cahil, bencil, keskin diliyle insanları eleştirerek inciten, hain, fasık, büyüklük taslayan, gafil, yalan düzüp uyduran, azgın, akıl erdirmeyen, laf dinlemeyen, umutsuz, inatçı, kendini beğenmiş, şımarık, böbürlenen, kibirli, hak karşısında direten, nankör ve şüpheci…

Yukarıda sayılan sıfatlar Allah'ın Kuran'da kötüleri anlatmak için kullandığı tanımlamalardan bazılarıdır.

Allah'ın Kuran'da iyiler için bildirdiği özelliklerden bazıları ise şöyledir: Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden, oruç, zekat, tesettür, 5 vakit namazı dosdoğru kılmak gibi farzları titizlikle koruyan, iyiliği emredip kötülüklerden sakındıran, zekatı veren, Allah'ın sınırlarını koruyan, mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene veren, bir söz verdiğinde sözüne vefa gösteren, zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabreden, sadık, dürüst, samimi, şefkatli, esirgeyici, ihlaslı, müminlere düşkün, kerim, sevgi duyarlılığı olan, güvenilir, temiz, itaatli, alçakgönüllü, vaadinde doğru, yumuşak huylu, gönülden Allah'a yönelen, azim sahibi, sabırlı, teslimiyetli, basiretli, ferasetli, hikmetli konuşan, saygın, onurlu, kınayanın kınamasından korkmayan, cesur, itidalli, hoşgörülü, merhametli, şerefli, müjde veren, mutlu ve bahtiyar, efendi, daima güzel söz söyleyen, iffetli, salih…

Kuran'da Allah'ın bildirdiği bu güzel ahlaka ait özelliklere sahip olmayan, hatta bu özelliklerin tam aksi yönünde hareket eden insanların "iyilik" adına ortaya çıkmaları, insanlara zulmederken, zulme karşı olduklarını iddia etmeleri, iftira atanları kınarken, kendileri başkalarına iftiralarda bulunmaları, suçlu ve sahtekar olmalarına rağmen insanlara karşı masum ve dürüst bir kişi rolünü üstlenmeleri onların ne kadar samimiyetsiz ve ikiyüzlü insanlar olduklarını göstermektedir.

Bu nedenle iyilerle ittifak etme kararında olan bir insan çevresindeki tüm olayları ve gelişmeleri dikkatle analiz etmeli, sonuç çıkarırken çoğunluğu değil, sadece Kuran'ı ölçü alarak, vicdanının sesini dinlemelidir.

Kötüler Şeytanın Yolunu İzler



İnsanların büyük bir bölümü şeytanın "hayali", yani gerçekliği olmayan, sadece kötülükleri sembolize etmek için kullanılan bir varlık, daha doğrusu bir kavram olduğunu zannederler. Oysa, Allah insanları ve yeryüzündeki diğer canlıları yarattığı gibi, ayrı bir boyutta cinleri, melekleri ve şeytanı da yaratmıştır.

Şeytanın en belirgin özelliği ve ahlaksızlığı Allah'a karşı itaatsiz olması, kendisini beğenmesi ve kibirli olmasıdır. Bu özelliklerinin yanı sıra şeytan ilk insan olan Hz. Adem (as) yaratıldığında insanları Allah'ın yolundan saptırmak, onların doğru yolda olmalarını engellemek için karar almıştır. şeytanın bu kararı Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç." (Sad Suresi, 82-83)

Şeytan insanları Allah'ın emrettiği doğru yola ve vicdanlarına uymaktan alıkoyup kışkırtırken çok farklı yöntemler izler. İnsanlara çeşitli kuruntular verir veya dostları aracılığı ile kötülük ve vicdansızlık yapmaları yönünde telkin yapar. Örneğin namazını 5 vakit düzenli şekilde kılmaya başlayan veya Allah'ın hükümlerini yerine getiren biriyle şeytanın etkisi altında olan arkadaşları alay ederler, namaz saatinde dünyevi bir şeyi ona süslü ve çekici göstererek onu namaz kılmaktan alıkoymaya çalışırlar. Ve eğer bu kişi vicdanının sesini dinleme konusunda iradeli ve kararlı davranmazsa şeytan, arkadaşları aracılığı ile kısa sürede bu insana ibadetlerini bıraktırır. Oysa Peygamberimiz (sav) de bir hadisinde namazın önemiyle ilgili olarak şöyle haber vermiştir:

Câbir radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i: "Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terketmek vardır" buyururken işittim. (Müslim, Îmân 134. Ayrşca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17)

Şeytanın kandırmacalarına başka bir örnek olarak da yardıma muhtaç insanlara yardım eden birine yakın çevresinin "enayi" olduğunu, parasını hayır işlerinde kullanacağına kendisine yeni bir araba alabileceğini veya tatile gidebileceğini söylemesini verebiliriz. Şeytan bu insanın yakın çevresini kullanarak, ona güzellikleri, hayırlı işleri çirkin veya zor gösterir ve böylece o kişinin iyilikte bulunmasını engeller. Ya da çıkarları ile ters düşen bir durumda en yakın dostlarını terk etmesini makul gösterir. Böyle durumlarda insanlar hep ikilemde kalır ve bir türlü karar veremezler. Bir yandan kaç yıllık dostlarının yardıma ihtiyacı olduğunu, onları yüzüstü bırakmanın vefasızlık olacağını düşünürler. Diğer yandan da onlara yardımda bulunurlarsa maddi kayba uğrayacaklarını, bazı güçlükler yaşayabileceklerini hesaplarlar. İnsan bunları düşünürken, kendi kendine karar vermeye çalıştığını ve seçenekler arasında muhasebe yaptığını zanneder. Aslında bu ikilemi yaşarken birbiriyle çatışanlar onun fikirleri değil, vicdanının sesi ile şeytanın sesidir.

Kısacası şeytan insanlara ya doğrudan zihinlerine fısıldayarak veya bazı insanlar aracılığı ile olumsuz telkinler verir ve onları Allah'ın yolundan ve vicdanlarına uymaktan, iyilik yapmaktan, güzel söz söylemekten, fedakarlıkta bulunmaktan alıkoymaya çalışır. Hayatları boyunca şeytanın sözlerine uyup, bilerek ya da bilmeyerek onun peşisıra gidenler ise şeytanın taraftarı haline gelir ve tüm hayatları boyunca kötülerden yana olurlar. Allah şeytanın insanlar üzerindeki etkilerini ayetlerde şöyle bildirmiştir:

Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o (şeytan) çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur Suresi, 21)

Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 19)

Aslında şeytan tüm insanlarla benzeri bir mücadele içerisindedir, ancak Allah'tan korkup sakınan, vicdanına uyan ve irade sahibi olan insanlar şeytanın oyunlarına gelmezler. Allah korkusu olmayan, zayıf ve iradesiz kimseleri ise ayetlerde de bildirildiği gibi, şeytan sarıp kuşatır. Allah başka ayetlerde de şeytanın etkisi altına aldığı bu insanların özelliklerini şöyle açıklamıştır:

Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. (Şuara Suresi, 221-223)

Şeytanın etkisi altında hareket eden ve doğru yoldan sapan insanlar ise çoğunlukla kendilerinin çok iyi ve hayırsever insanlar oldukları iddiasındadırlar. Oysa ki insanlara karşı davranışlarından, adaletsizliklerinden, sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörü yoksunu olmalarından şeytanın kendilerini sarıp kuşattığı açıkça bellidir. Şeytanın takipçilerinden olmalarına rağmen, iyilik ve dürüstlük iddiası ile ortaya çıkanlarıAllah Kuran'da şöyle tanıtır:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi, 36-37)

Kötüler Nasıl Biraraya Gelir?



Kötülerin biraraya gelip, inananlar aleyhinde faaliyete geçmeleri için önce birbirlerini bulmaları gerekir. Bunun için herhangi bir arayış içine girmezler. İttifak doğal hayat içinde, kendiliğinden oluşur. Zaten şeytan türlü yöntem ve taktiklerle bu ittifakı oluşturmak için gereken ortamı hazırlamıştır.

İyi insanlar aleyhinde ittifak edecek kişilerin, ittifak kuracakları yerler, mekanlar, kuracakları tuzakların şekillerine kadar herşey bellidir. Kötülerin bunun için özel bir ilanla çağrı yapmalarına da gerek yoktur. Çağrı zaten "kalplerinde nifak taşıyan" bu kişilere şeytan tarafından yapılmıştır. Bu sayede kolaylıkla biraraya gelip, tuzaklar planlayıp, kötülüğü örgütleyebilirler. Hayatın doğal akışı içinde inkarcıların çağrılarını duyar ve bu şer birliğinin saflarında yerlerini alırlar. Onları biraraya getiren inananlara karşı duydukları kin ve kalplerinden taşan nefretleridir. Allah inkarcıların müminlere besledikleri kini tarif ederken, inananları da şu şekilde uyarmaktadır:

Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 118-119)

Bu ittifak oluşurken aranan tek özellik kişinin Allah'ın dininden yüz çevirmesi, kötülüklere göz yumabilmesi, kendisinin rahatlıkla bu kötülükleri yapabilmesi ve bunları yaparken vicdani bir sıkıntı duymamasıdır. Çünkü Kuran ahlakına bağlı, iyi bir insanın kendi aralarında bulunması, onlarda çok büyük bir rahatsızlık oluşturur. Bu nedenle de doğruluğu, dürüstlüğü, güzel ahlakı hatırlatacak tek bir kelime dahi duymak istemezler. Çünkü bu sözleri duymak vicdanlarının sesini harekete geçirecektir ve bu sesi duymak ise hiç istemedikleri bir şeydir. İşte bu yüzden kötüler çevrelerinde sadece kötülerin olmasını isterler. Kötülüklerin varlığı onları sevindirir. Kötülerin güçlenmesini içten arzu ederler, çünkü iyilerin güçlenmesinin ittifaklarına zarar vereceğini bilirler.

Örneğin bir küfürbaz küfürbazların, hırsız hırsızların, homoseksüel de kendisiyle aynı kötü ahlaktaki kişilerin yanında rahat eder. Nerede bulunurlarsa bulunsunlar onları bulur, yanlarından ayrılmazlar. Çünkü bu kişilerin yanında yaptıklarından dolayı tepki almadıkları gibi, teşvik bile görürler. Masum ve suçsuz bir insana çirkin iftiralar atan bir kişi de ancak kendisi gibi müfterilerin yanında rahat eder. Yaptıklarını övünerek anlatır, onlardan fikir sorar, tavsiyelerini dinler. O kişiler de kendi ahlaksızlıklarını, yaptıkları zulümleri, attıkları yalan iftiraları anlatarak ona fikirlerini sunarlar.

İşte şer ittifakından kast edilen de kötülerin her yerde birbirlerini bulmalarıdır. Bunun yanında eğer herhangi bir kişi bu müfteriye "yazık değil mi, neden suçsuz bir insana iftira atıyorsun" dese, bütün keyfi bir anda kaçar. Bir daha da o kişilerin yanında olmak istemez. İşte bu nedenle de kötüler, sadece birbirleriyle olmaktan zevk alırlar.

Kötüler İyilerle Birlikte Olmaktan Kaçınır, Onlara Düşman Olurlar



Önceki bölümlerde de belirtildiği gibi kötüler daima şeytanın telkini ile hareket ederler. Onlar kabul etseler de etmeseler de her konuşmalarında, tavırlarında ve kararlarında şeytanın etkisi hissedilir. Bu nedenle iyilere karşı tavırları da şeytanınki ile aynıdır. Şeytan, daha kötüler yaratılmadan önce, iyilerle birlikte olmayı reddetmiş ve iyilere karşı şiddetli bir mücadele başlatmıştır. Allah ayetlerinde şeytanın bu tavrını şöyle bildirir:

Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı. Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?" Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim." (Hicr Suresi, 30-33)

Dikkat edilirse, şeytanın iyilerle birlikte olmaktan kaçınıp dayatması, onların tavrını kendi düşük aklınca küçümsemesi ve büyüklenmesi, itaatsiz ve isyankar oluşu günümüzdeki kötülerin de en temel özelliklerindendir. Ayrıca, şeytan bu tavrının ardından insanları iyilikten ve güzellikten uzaklaştırmak, onları doğru yoldan saptırmak için vargücüyle mücadele etmeye karar vermiştir.

İşte tüm bunlar, günümüzde iyiliğe karşı birlik halinde savaş veren, yeryüzünden Allah'a ve ahirete imanı, güzel ahlakı, fedakarlığı, vicdanı, dürüstlüğü, vefayı kaldırmaya çalışan insanların şeytanla aynı özelliklere sahip olduklarını göstermektedir. Ancak kuşkusuz bu insanların başarıya ulaşmaları mümkün değildir; dünyada da ahirette de Allah bu insanlara hak ettikleri karşılığı verecektir. Çünkü Allah salih kullarının dostu ve velisidir:

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağuttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 257)

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü