Harun Yahya

Şeytanın Dini Ve Gizli Yöntemleri



Allah Kuran'ın "Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Hicr Suresi, 39-40) ayetleriyle insanın düşmanı olan şeytanın, kıyamet gününe kadar tüm gücüyle insanları kötülüğe sürükleme konusundaki inatçılığını insanlara bildirmiştir.

Ancak kimi insanlar şeytan hakkında gerçeğe dayalı doğru bilgilere sahip değillerdir. Bu nedenle, şeytanın düşmanlığından sakınabilmek için insanın öncelikle yapması gereken onun yöntemlerini, nasıl mağlup edilebileceğini öğrenmek ve tuzaklarına karşı hazırlıklı olmaktır.

Bu konuda ilk bilinmesi gereken ise şeytanın yüzyıllardır savunuculuğunu yaptığı ve insanlara kabul ettirmeye çalıştığı bir "din anlayışı" olduğudur. Tarihin başlangıcından itibaren, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanlara aynı telkinleri vererek onlara ortak bir yaşam stilini, kendi batıl dinini benimsetmeye çalışmaktadır. Bu dinin temel özelliklerinden ve şeytanın bu din anlayışını insanlara kabul ettirebilmek için kullandığı yöntemlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:


Vicdanı etkisiz hale getirmek için bahaneler öne sürmesi



Şeytanın dini, insanlara şeytanın karakterini ve onun düşünce sistemini kabul ettirme amacına dayalıdır. Şeytan, insanları bu yönde ikna edebilmek için batıla dayalı çok çeşitli ve sinsi yöntemler geliştirmiştir. Ancak ana felsefesi, öncelikle kendi tuzaklarını bozan, verdiği telkinlerle insanları durmaksızın iyiliğe ve doğruya çağıran vicdanı etkisiz hale getirmeye yöneliktir. Aslında, Allah'ın "Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile." (Kıyamet Suresi, 14-15) ayetleriyle bildirdiği gibi, şeytan nasıl bir tuzak kurarsa kursun, vicdanın yol göstermesi sayesinde her insan doğruyu görebilecek bir basirete sahiptir. Ancak şeytan, insanların vicdanlarını örtmelerini sağlayacak, onları kendi ahlakını yaşamaya ikna edecek çok çeşitli mazeretler öne sürerek insanların bu basiretlerini örtmeye çalışır.

İman edenler Kuran'a göre düşündükleri için, şeytanın bu yöndeki telkinlerini, ne kadar ustaca olursa olsun, hemen fark edebilir ve vicdanlarından yana bir tavır ortaya koyarlar. Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar ise, yaşamlarını nefislerini memnun etme amacı üzerine kurdukları için, şeytanın nefislerini destekleyen bahanelerini hemen kabullenirler. Vicdanlarının sesini bastırmak için zaten bir yol aradıkları için, şeytanın bu telkinlerini nefislerine yönelik bir destek ve yardım olarak kabul ederler.

Şeytanın bu sistemi, her tavır bozukluğu ve her kötülük için ayrı bir mazeret, ayrı bir sapkın açıklama içerir. Bu yolla insanların vicdanlarına karşı koyabilmelerini sağlar ve böylece kendi düşüncelerini onlara meşru ve makul göstermeye çalışır.

İyiyi kötü, kötüyü iyi göstererek insanları aldatması



Şeytanın insanları kötülüğe çağırmada kullandığı yöntemlerden biri ise "iyiyi kötü, kötüyü de iyi göstererek insanları aldatmak"tır. Şeytan doğru yolda olduklarına ikna etmek için insanlara çok çeşitli ve çok fazla sayıda sahte delil öne sürer. Bu deliller, o kadar detaylandırılmış ve o kadar kurnazca mantıklarla süslenmiştir ki, iman gözüyle bakmayan kimseler kolaylıkla ikna olurlar. Şeytanın öne sürdüğü delilleri adeta bir gerçek gibi kabul eder ve tavırlarını, kendilerini inandırdıkları bu sahte gerçekler doğrultusunda şekillendirirler.

Şeytanın bu yöndeki oyunlarına kanarak hatalı tavırlarda bulunan insanlara dair günlük hayatta pek çok örneğe rastlamak mümkündür. Sözgelimi şeytan kimi zaman verdiği telkinlerle kişiyi, yakın bir dostunu, düşmanı olarak görecek hale getirebilir. Karşı tarafın kötü niyetli olduğuna ve kendisine düşmanlık beslediğine dair o kadar detaylı ve net deliller öne sürer ki, bu kişi dostunun iyi niyetli tavırlarını dahi bu şekilde algılamaya başlar. Bu bakış açısı nedeniyle her tavrın, her sözün ardında bir ima ya da ters bir anlam arar. Şeytanın o denli etkisi altına girmiş ve onun verdiği telkinlerle o kadar düşünmeye başlamıştır ki, karşı taraf bu durumu ortadan kaldırmak için ne kadar iyi niyetli bir çaba içerisine girerse girsin, fayda vermez.

Şeytan kimi zaman da aynı telkini tam ters şekliyle verir. Kişinin kendisine zarar verecek ve kötülüğe sürükleyecek kimseleri dost olarak görmesini sağlar. Ortada bu kimsenin kötü niyetini ispatlayan onlarca delil olduğu halde, şeytan tüm bunlara birer açıklama getirerek bu kötü niyetin fark edilmesini engeller.     Birkaç önemsiz detayı da ön plana çıkarıp kişinin gözünde büyüterek, karşı tarafın iyi niyetli olduğu konusunda onu inandırır.

Şeytan, bu taktiklerini insanın günlük hayatında karşısına çıkan her konuda kullanır. Tüm bunların sonucunda kötülüğe teşvik ettiği bir insanı, gaflete sürükleyerek içerisinde bulunduğu kötülüklerden sakınmasına engel olur. Oysa gerçekte, kendisi bu kişinin yakın bir dostu olmuş ve onu kendi din anlayışına, kendi ahlak özelliklerine yaklaştırmıştır. Kuran'da şeytanın insanları bu şekilde; "hidayette oldukları izlenimi vererek doğru yoldan ayırdığı" şöyle bildirilmiştir:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur.
Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi, 36-37)

Sinsice yöntemler kullanması ve insanları da sinsiliğe teşvik etmesi



İnsanları doğru yoldan ayırıp kendisi ile birlikte cehenneme sürüklemek için çaba harcayan şeytanın en önemli özelliklerinden biri sinsiliğidir. Sinsilik aynı zamanda şeytanın insanlığa karşı verdiği amansız mücadelede kullandığı en hayati yöntemlerdendir. İnsanları, gerçek amacını açıklayarak kendisine uymaya çağırsa sonuç alamayacak, başarılı olamayacaktır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri onlara karşı nasıl büyük bir kin ve düşmanlık beslediğini, onları kendisiyle birlikte sonsuza kadar cehennem azabına sürüklemek için kandırmaya çalıştığını ve onlara yalnızca yalan söylediğini anlatacak olursa, elbette ki sözlerine inanılmayacaktır. Hatta ona karşı dikkatli ve uyanık olunacak ve tuzağına düşmekten kurtulunacaktır. Bu nedenle şeytan, insanları sinsilikle, yalan, hile ve aldatmaca dolu yöntemlerle kandırmaya çalışır. Onlara düşman olduğunu açıkça hissettirecek tavırlardan sakınır. Ya da onlara açık açık 'gelin bana uyun', 'kötü ahlaklı olun', 'kendinize, etrafınızdaki insanlara zarar verin', ya da 'iyi ya da kötü arasında tercih yapmanız gerektiğinde her zaman kötüden yana tavır alın' gibi telkinlerde bulunmayabilir. Aslında bu sözler şeytanın nihai hedefini özetlemektedir. Ama o her zaman için tüm bunları iyilik, güzellik, doğruluk gibi erdemlerle süsleyerek insanlara sunar. Onlara sinsice yanaşır; zekice ve kurnazca ikna metodları kullanır.

Kuran'da şeytanın kendisinin de bu yönünü dile getirdiği; insanlara açıktan açığa değil, pusu kurarak yaklaşacağını söylediği şöyle bildirilmektedir:

Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 16-17)

İnsanlar üzerinde doğrudan etkisi olmayan şeytan insanlara doğruyu yanlış, iyiyi kötü, gerçekleri ise hayal gibi gösterebilmek için çeşitli sinsi yöntemlere başvurur. Onları aldatmak için yaldızlı sözler söyler, yapmakta oldukları yanlış işleri süslü ve çekici gösterir. Aynı şekilde güzel ve hayırlı olan işleri de çirkin gösterip bunlardan vazgeçirmeye çalışır. Onlara dünya hayatına ilişkin süslü vaatlerde bulunur. Doğrulardan yana onları olmadık kuruntulara düşürür. En sade konuları bile içinden çıkılmaz ve karmaşık hale getirmeye, Allah'ın emirlerini onlara zor göstermeye çalışır. Onları, dünya menfaatlerinin yakın ve elde edilmesi kolay, ahiret menfaatlerinin ise uzak ve sözde hayali vaatler olduğuna inandırmaya çabalar. İnsanları her an gözetler. Her an açıklarını, zayıf yönlerini kollar. Onları aciz oldukları noktalardan yakalamaya ve tuzağa düşürmeye çalışır. Sürekli kötülüğü öğütler. Onların da kendisi gibi kötülüğü benimsemelerini ve böylece kendine benzemelerini ister. Tüm bu telkinlerini onlara beklemedikleri anlarda, beklemedikleri yönlerden pusu kurarak yapar.

Kimi zaman açık telkinlerde bulunur, çoğu zaman ise kendisini adeta bir dost gibi gösterip, o insanın iyiliğini istiyormuş gibi davranır. Şeytanın çeşitli yalanlarına aldanan insanlar, içerisinde bulundukları gaflet nedeniyle giderek doğru yoldan uzaklaşırlar. Kendilerine şeytanı dost edinmiş olmaları, bu insanların yaşadıkları kötü ahlakı, gösterdikleri bozuk tavırları önemli görmemelerine ve bunları ısrarla savunmalarına neden olur.

İnsanlara kötülüğü ispat edilemeyecek şekilde yaşamayı öğretmesi



Şeytanın insanları kendi ahlakına çağırmakta kullandığı sessiz dilin önemli prensiplerinden biri "yapılan kötü davranışın ustalıkla gizlenmesi"dir. Şeytanın, etkisi altına aldığı kimselere öğrettiği bu gizli din, "ispat edilemezlik" ilkesine dayalı eylemlerle yaşanmaktadır. Bu kimseler açık bir şekilde kötü ahlak özellikleri göstermez, bunu çok ince detayların arasına gizlerler. Bu öyle sinsi bir sistemdir ki, bu gizli ve sessiz dil ile karşılarındaki insanlara hem ne demek istediklerini çok açık bir şekilde ifade etmiş olurlar, hem de karşı tarafın bu kötü tavırlarını deşifre edebileceği hiçbir delil vermezler.

Bu yöntemle bir yandan da, aynı şeytani ahlakı yaşayan kimselerin birbirlerini kolaylıkla tanıyabilmeleri de sağlanmış olur. Kendi kullandıkları dilin tüm inceliklerini bilen bu kimseler, aynı alametleri başkalarında gördüklerinde bu kimselerin de kendileri gibi şeytanın etkisi altına girmiş olduklarını anlarlar. Bu durumu bilmek ise onlara, bu kimselerin yanında şeytanın ahlakını çekinmeden ve gizlenmeye gerek duymadan yaşayabilecekleri konusunda büyük bir cesaret sağlar. Kendileriyle aynı ortak dili konuştuğunu bildikleri insanların yanında, diğer insanların yanında gizledikleri gerçek yüzlerini hiç çekinmeden ortaya koyabilirler.

"İspat edilmezlik ilkesi" kötülüğün sessiz dilini konuşan kimselerin vicdanlarını örtebilme amacını da taşımaktadır. Şeytan bu dili öğrettiği insanlara, kötülüğe açıktan açığa yanaşmamalarının güzel ahlaklı ve iyi bir insan olmaları için yeterli olduğu fikrini aşılar. Bu nedenle sessiz dili konuşan kimi insanlar, vicdanlarını örterek, kötü bir ahlak göstermelerini hiç önemsemeden sessiz dilin sinsi yöntemlerini  uygulamaya devam ederler. Çevrelerindeki insanların, ince detaylara dayandırdıkları kötü ahlaklarını kendilerine ispat edememeleri de, yine onların kendilerini bu konudan müstağni görmelerine neden olur.

İnsanlar üzerinde fıtratlarını bozarak etkili olmaya çalışması



Yeryüzündeki tüm varlıkların tek hakimi olan Allah, yarattıklarını ve onlara en uygun olan yaşam şeklini en iyi bilendir. Allah insanları ancak imanı kavradıkları ve Kuran ahlakını yaşadıkları takdirde mutlu ve huzurlu olabilecek şekilde yaratmıştır. Kuran'ın "... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28) ayetiyle bildirilen bu gerçek istisnasız tüm insanlar için geçerlidir. İnsan ancak kendisini yaratan Rabbimiz'e yönelip, O'nun sevgisini ve rızasını kazanabileceği şekilde yaşadığı takdirde dünya hayatında güzel bir yaşam sürebilir. Allah Kuran'da insanlara, kendilerini yarattığı fıtrata yönelmelerini şöyle bildirmiştir:

Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır... (Rum Suresi, 30)

Fıtratlarına en uygun olan bu yaşam şeklini ve bu ahlak anlayışını benimsemedikleri takdirde insanlar sıkıntı ve huzursuzluk içinde bir yaşam sürerler. Allah'ın insanlar için yaratmış olduğu yeryüzündeki onca nimetten gereği gibi zevk alamaz, çevrelerindeki güzelliklerin farkına varamazlar. Allah'ın "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz" (Taha Suresi, 124) ayetiyle belirttiği gibi, zorluklarla dolu bir yaşam sürerler. Herşeyden kolaylıkla hüzne, tedirginliğe, umutsuzluğa ya da karamsarlığa kapılabilir, hayatlarını bir türlü çözüm bulamadıkları sorunlarla iç içe yaşarlar.

İçerisinde bulundukları bu durumu fark ettikleri zaman ise, hayatlarına hakim olan sıkıntının kaynağını ve nasıl çözüme kavuşturulabileceğini bulamazlar. Oysa insanların karşı karşıya kaldıkları bu zorluğun temelinde de yine her türlü kötülüğün asıl kaynağı olan "şeytanın çabası" yer almaktadır. Şeytanın insanlığa karşı verdiği mücadelede başvurduğu yöntemlerden biri de onların "fıtratlarını bozması"dır. Çünkü önceki satırlarda belirtilen, insanların ancak fıtratlarına uygun bir yaşam sürdükleri takdirde mutlu olacakları gerçeğini şeytan da bilmektedir. Bu nedenle fıtratlarına aykırı bir ahlak anlayışını ve farklı bir yaşam stilini benimseterek onların mutluluktan da uzak kalmalarını sağlamaktadır. Ancak bunu da yine kendi sinsi yöntemleriyle gerçekleştirerek, insanları gaflete sürüklemekte ve bu yolla içerisine düştükleri bu tuzaktan kurtulmalarına engel olmaktadır. Onları fıtratlarına ters düşen bir ahlaka çağırırken, bir yandan da onlara sahte mutluluk vaadlerinde bulunmaktadır. Kuran'da şeytanın insanları "Allah'ın yarattıklarını değiştirmeye" çağıracağı şöyle bildirilmektedir:

Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Nisa Suresi, 119)

Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm bu gerçekler, insanın ancak Kuran ahlakını yaşadığı, Allah'ın kendisini yarattığı fıtrata döndüğü takdirde mutlu olabileceğini ortaya koymaktadır. Aksinde, ilerleyen satırlarda daha detaylı olarak inceleneceği gibi, şeytan insanı yalnızca dünya hayatını kapsayan bir mutsuzluğa değil, sonsuza dek sürecek bir sıkıntı ve azabın içine sürükleyecektir.

İnsanları Allah'ın adını kullanarak kandırmaya çalışması



Öne sürdüğü her fikrin, insanların kalbine fısıldadığı her kötü düşüncenin, vicdanın doğruyu telkin eden sesiyle karşılık bulacağını bilen şeytan bu duruma karşı farklı bir düzen geliştirmiştir. Gerçek kimliğini ve kötü niyetini gizleyebilmek için kimi zaman insanlara verdiği telkinleri vicdanlarının sesiymiş gibi göstermeye çalışır. Bunun için başvurduğu yöntem ise, onlara "Allah'ın adını kullanarak yaklaşması"dır. 

Taraftarlarıyla birlikte insanları görmedikleri, fark edemedikleri yerlerden gözleyen şeytan, onların nelerden etkileneceklerini ve nelere karşı tepki vereceklerini de bilmektedir. İnsanın zayıf noktalarını, nelere karşı zaaf duyduğunu, hangi fikirlerinin aklını karıştıracağını göz önünde bulundurarak onları yönlendirir. Vicdanen hassasiyet gösterilecek konuları, dini değerleri, insani öğeleri "hayır" adı altında kullanarak insanları kandırır. Yaptırmak istediği kötü bir davranışı, onlara meşru ve makul gösterecek birtakım bahaneler öne sürerek onları tam tersi bir ahlaka yöneltmeye çalışır. Söz konusu kişiler de şeytanın sunduğu bu bahaneleri çevrelerindeki insanlara karşı yaptıkları kötülükleri savunabilmek için samimiyetsizce kullanırlar.

İman eden insanların ise kendilerini yeterli görmelerini, yaptıkları bazı ibadetlerle yetinmelerini, kendilerini beğenip müstağni görmelerini sağlamaya çalışır. Onları güzel ahlaklı olduklarına, ellerinden gelenin en fazlasını yaptıklarına, güçlerinin bu kadarına yeteceğine inandırmaya çalışır. Kalplerinin temiz olmasının yeterli olacağını, Allah'ın kalplerindeki iyi niyeti yeterli görüp onlardan razı olacağını düşündürerek, onları samimiyetsizliğe itmek ister. Etrafa göre iyi olmalarının yeterli olacağını, çoğunlukla kıyaslandığında çok üstün bir ahlaka sahip olduklarını düşündürerek onları gevşekliğe sürüklemeye çalışır. Ancak elbette ki şeytan tüm bu bahaneleri ne kadar gerçekçi ve inandırıcı bir şekilde sunarsa sunsun, onun telkinleriyle hareket eden bir insan, bu tavrının Kuran ahlakına uygun olmadığının bilincindedir. Çünkü Allah'ın kullarına rahmet olarak yarattığı vicdan sayesinde, her insan iyiyi kötüyü ayırt edebilecek bir anlayışa sahiptir. Allah, Kuran ayetleriyle insanları şeytanın bu tuzağına karşı şöyle uyarmıştır:

Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 5-6)

Şeytanın insanı Allah'ın adıyla aldatmasının bir başka yolu da, Allah'ın affediciliğini öne sürerek insanı günah işlemeye teşvik etmesidir. Allah sonsuz merhamet sahibidir ve tevbe edip Kendisi'nden bağışlanma dileyen her kulunun günahlarını affedebilir. Ama bir insanın, "nasıl olsa Allah affeder" diyerek bile bile günah işlemesi samimi bir davranış değildir. Böyle bir ahlakta süreklilik gösteren kimsenin kalbi zamanla katılaşıp duyarsızlaşabilir. Allah korkusuyla hareket etmemek bu kişiyi daha pek çok kötülüğün içine de sürükleyebilir. Allah Kuran'da "yakında bağışlanacağız" diyerek bile bile günah işleyen kimselerin örneğini vererek, insanları şeytanın böyle bir kandırmacasına karşı uyarmıştır:

Onların ardından yerlerine Kitaba mirasçı olan birtakım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar. Kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin kitap sözü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz? (Araf Suresi, 169)

Elbette kitabın başında da vurgulandığı gibi, şeytanın tüm bu oyunları ancak iman etmeyenler üzerinde etkili olabilir. Yoksa Kuran'ı kendilerine rehber edinen kimseler için şeytanın sesi ile vicdanın sesi arasında çok açık ve net bir farklılık vardır. Vicdan insana daima Kuran ahlakına uygun olan davranışları ilham eder. Şeytan ise her ne kadar sinsice oyunların ardına gizlemeye çalışsa da daima Allah'ın razı olmayacağı bir ahlaka teşvik eder. Dolayısıyla iman eden bir insan bu ikisi arasındaki farkı hemen görür, şeytanın etkisinden Allah'a sığınıp vicdanının sesine uyar.

Ancak iman etmeyenler için böyle bir netlik söz konusu değildir. Bu nedenle şeytan bu kimseler üzerinde  istediği gibi etkili olabilir. Allah Kuran'ın "Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez." (İsra Suresi, 64) ayetiyle şeytanın "güç yetirebildiklerini sesiyle sarsıntıya uğratacağını" bildirerek, iman edenlerle inkar edenler üzerindeki şeytanın farklı etkisine dikkat çekmiştir.

İns ve cin şeytanları kullanarak insanlara yaklaşması



Allah Kuran'ın "...Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar." (Enam Suresi, 121) ayetiyle, şeytanın insanlara yaklaşmak için kendi taraftarlarını ve dostlarını kullanacağını haber vermiştir. Bu durum bizlere şeytanın tek başına hareket eden bir güç olmadığını göstermektedir. Allah Kuran'ın "Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla baş başa bırak." (Enam Suresi, 112) ayetiyle insanlara "ins ve cins şeytanların" varlığını bildirmektedir. Şeytan, insanlardan ve cinlerden kendisine uyanlarla birlikte hareket etmekte, onları diğer insanları saptırmak için bir araç olarak kullanmaktadır. Bu kişiler de şeytanın ahlakını uygulayarak sinsiliği kendilerine ilke edinmekte ve insanların kalplerine vesvese ve şüphe düşürerek onları doğru yoldan uzaklaştırmaya çalışmaktadırlar. Allah Kuran'da şerrinden Rabbimiz'e sığınılması gereken bu ins ve cin şeytanların sinsi yöntemlerini bizlere şöyle bildirmektedir:

De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.
İnsanların malikine,
İnsanların (gerçek) İlahına;
'Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden.
Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar);
Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım). (Nas Suresi, 1-6)

Bir başka ayette ise "… O da (şöyle) dedi: "Andolsun, kullarından 'miktarları tesbit edilmiş bir grubu' (kendime uşak) edineceğim..." (Nisa Suresi, 118) sözleriyle haber verildiği gibi şeytan, insanlardan ve cinlerden kendisine uyanları "uşak" edinmektedir. Şeytanın uşağı haline gelen bu kimseler, insanları doğru yoldan uzaklaştırma ve sürekli olarak onları kötülüğe teşvik etme görevini üstlenmekle, şeytanın emirlerini yerine getirmektedirler. Allah, şeytanın taraftarlığını yapanların bu tavrını Kuran'da şöyle haber vermektedir:

(Şeytanın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (Araf Suresi, 202)

Kuran'da "münafık"lar olarak isimlendirilen, kalplerinde imandan yana hastalık bulunan kimseler, şeytana hizmet eden bu kişiler arasında en belirgin olanlardandır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak incelenecek olan münafık karakterinde görülen tüm ahlak bozuklukları, şeytanın bu kimseler üzerinde kurmuş olduğu hakimiyetin etkisiyle gerçekleşmektedir. Bu kimseler de şeytanın sinsi ve gizli yöntemlerini kullanmakta ve aynı onun gibi insanları gizli bir dille kötülüğe çağırmaktadırlar.

Kuran'ın "(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14) ayetiyle münafıkların şeytanın sinsi taktiklerine kanarak kuşkulara kapılanlardan oldukları haber verilmiştir.

Şeytanın amacı bu kimseleri kullanarak kendi adına faaliyet gösterecek sadık bir taraftar kitlesi oluşturmaktır, idealleri doğrultusunda onları istediği gibi yönlendirebilmektir. Bu insanların vasıtasıyla geniş kitlelere ulaşmak, insanlara telkin etmek istediği sözleri onların ağzından söyletmek, kendi ahlak anlayışını bu insanların ahlakında yaşatarak dinini hayatta tutabilmektir. Bu yolla insanları ürkütmeden, onlara şeytanın dininin tebliğ edildiğini sezdirmeden, kendi yoluna çağıracak ve kendi taraftarı haline getirecektir. Bu kimseler de, yaşadıkları kötü ahlak anlayışı ile, çevrelerindeki insanları da gaflete ve şeytanın ahlakına sürükleyeceklerdir.

Şeytanın dinini benimseyen tek bir kişi, çevresindeki diğer insanlara da ulaşarak her birini yavaş yavaş şeytanın ahlakına çağırır ve bu batıl dini onlara da benimseterek her birini yine yüzlerce insana şeytanın elçiliğini yapacak hale getirir. Böylece şeytanın, dinini tebliğ edecek binlerce ağzı, ahlakını ortaya koyacak binlerce vücudu ve insanları doğru yoldan saptıracak binlerce askeri olmuş olur. Şeytan, ordusunun her bir askerini an an yönlendirip, an an her birini yeni bir şeytani faaliyete önderlik etmeye sürükler.

Şeytanın adeta bir hipnoz etkisiyle, kumandası altına aldığı bu taraftar kitlesi, şeytandan başka hiç kimseden, hatta kendi vicdanlarından dahi, emir almayacak kadar sadık ve itaatli bir disiplin içerisine girer ve nasıl acı bir sona doğru sürüklendiklerinin farkına varmadan hayatları boyunca şeytanı ve onun dinini savunurlar. Şeytanın adeta bir uşağı ya da oyuncağı haline gelen bu insanlar akıllarını, vicdanlarını, düşünce ve muhakeme yeteneklerini, iradelerini, tüm akli ve fiziksel fonksiyonlarını şeytana teslim ederler. Sonrasında ise şeytanın iradesiyle hareket edip, onun düşünceleri doğrultusunda yaşamaya başlarlar.

Allah'tan gereği gibi korkup sakınmadıkları için şeytanın, nefisleri yoluyla an an kendilerine fısıldadıklarını, şeytandan geldiğini düşünmeden, tüm bunların kendi düşünceleri olduğuna inanarak hiç tereddütsüz uygularlar. Ancak zaten bir süre sonra onlar da tüm bu fikirleri, şeytanın kendisi kadar benimsedikleri için, şeytanın telkinlerine ihtiyaç duymadan aynı şeytan gibi bu dini savunacak ve şeytanın sessiz dilini konuşacak hale gelirler.

Dünya hayatında herkesin aynı imtihan ortamına tabi olması nedeniyle, şeytan sadece inkar eden insanlarda değil, iman eden insanlar üzerinde de etkili olmaya çalışır. İman ettiklerini söyledikleri halde aslında imanı gereği gibi yaşamayan kimi insanlar, Allah'a tam bir teslimiyetle teslim olmamaları, yaşadıkları her olayı Kuran ile değerlendirmemeleri ve güzel ahlakı Allah korkusuyla yaşamamaları nedeniyle şeytanın fısıltılarına kulak verirler. Şeytana nasıl karşı koyacaklarını ve onun hileli oyunlarını nasıl etkisiz hale getirebileceklerini bildikleri halde, şeytanın sözlerine itibar ederler.

Kuran'ı çok iyi bildikleri ve şeytanın kendilerine nasıl büyük zararlar verebileceği konusunda şuurları çok açık olduğu halde, ondan gereken itinayla sakınmazlar. Bunun sonucunda ise, bir yandan ibadetlerini yerine getirirken bir yandan da gösterdikleri pek çok tavır ile şeytanın tebliğini yapmış olurlar. Ancak bu noktada bilinmesi gereken önemli bir konu ise, genellikle bu kimselerin, yaptıkları tavrın yanlışlığına kendileri de şahitken şeytandan ve kötülükten şiddetle sakınan güzel ahlaklı ihlaslı kimseler olduklarını iddia etmeleridir.

Şeytan, bu kimselerin yaptıkları iyi davranışları ve kötülükten açıkça sakınmalarının yeterli olduğunu düşündürterek gizlice yaşadıkları kötülüklere dikkat vermemelerini ve böylece bunlardan sakınmaya da gerek duymamalarını sağlar. Onları din ahlakından uzaklaştırmaya çalışır.

Şeytanın bu oyunu sonucunda ise, ortaya gerçek Müslüman karakterinden uzaklaşmış farklı karakterler çıkar. Oysa          Allah'ın Kuran'da bildirdiği tek bir Müslüman karakteri vardır. Bu Allah'ın razı olacağı, kişiye cenneti kazandıracak, cehennemden uzaklaştıracak olan yoldur. Bunun dışında din ahlakının sadece bir kısmını uygulamak ve mümin karakterinden farklı bir karakter geliştirmek, insanı fark etmeden cehenneme sürükleyebilir. Ancak elbette ki bu kimseler Kuran'ı kendilerine rehber edinerek Allah'ın bildirdiği ayetler doğrultusunda düşünecek olurlarsa, içerisinde bulundukları durumun çok açık bir şekilde farkına varabilir ve bu durumdan kolaylıkla kurtulabilirler.
İlerleyen sayfalarda şeytanın açıktan açığa değil de, kötülüğün sessiz dilini kullanarak insanlar üzerinde oluşturduğu farklı karakterlere ve bu kimseler üzerinde şeytanın etkisinin ne tür davranış bozukluklarıyla ortaya çıktığına değineceğiz. Bu kimseler için bir çeşit hayat şekli haline gelen bu sessiz dil ile ne gibi mesajlar verildiğini ve bu mesajların ne anlamlara geldiğini ortaya koyacağız.
 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü