Harun Yahya

"Müminler Henüz Yeni Tanıdıkları Bir Kişiye Niçin Son Derece İlgili ve Sevgi Dolu Davranırlar?" Diyenlere Cevap



Sevgi zorlamayla elde edilen ve diğer fiili hareketler gibi insanın iradesiyle oluşan bir duygu değildir. Ancak Allah'ın insanın kalbine vermesiyle meydana gelir. Bir insana sevgi duyulması için de onun mutlaka olağanüstü özelliklere, üstün kabiliyetlere sahip olması gerekmez. İnançlı bir insan, herşeydeki, herkesdeki iyi ve güzel yönleri en ince ayrıntısına kadar tespit edebilme, Allah'ın yarattığı güzellikleri sıradan insanlara göre çok daha hassas algılayabilme kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle karşısındakinin iyi ve güzel yönlerini, gizli kalmış özelliklerini diğer insanlardan daha hızlı ve net bir biçimde görür ve ona göre davranır.

Karşıdaki şahıs henüz İslamiyeti yaşayan bir kimse olmayabilir, fakat kendisinde bulunan Kuran ahlakına uygun bazı özellikler (doğallık, samimiyet, temizlik, güzellik, zeka, sempatiklik, cana yakınlık, vs. gibi), ona karşı Müslümanların kalbinde doğal bir sevgi oluşturur. Bu insanın farkında olmadan taşıdığı güzel ahlak özellikleri de olabilir. İşte bu özellikler ona samimi bir sevgi duyulması için yeterlidir. Çünkü bütün bunlar aslında Allah'ın yarattığı güzelliklerdir. Bu yüzden gösterilen sevgi ve iltifat da gerçekte şahsın kendisine değil, Allah'a yönelik bir sevgidir.

Bunun yanı sıra, Allah müminlerin kalbine, güzelliklere karşı büyük bir sevgi ilham eder. Allah Kuran'da Hz. Yahya'dan söz ederken "Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik)..." (Meryem Suresi, 13) demektedir. Aynı "sevgi duyarlılığı" kuşkusuz peygamberlerin yolunu izleyen tüm müminler için de geçerlidir. Meryem Suresi'nin 96. ayetinde de "İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır." şeklinde bildirilmektedir. Bu sevginin bir ifadesi olarak da, mümin, her zaman için karşısındakini onore eder, küçük düşürücü, incitici hareketlerden kaçınır.

Kısaca müminlerin yapmacık, samimiyetsiz bir yaklaşımı yoktur. Karşıdaki insanın merakı ve doğruyu öğrenme isteği -tabii gerçekten samimiyse- zaten onun belli bir bilince sahip olduğunun belirtisidir ki, bu da oldukça olumlu bir özelliktir. Din konusunda bilgi edinmeyi talep eden şahsın herhangi bir art niyete sahip olmaması, içten ve samimi duygularla yaklaşması bile ona karşı sevgi ve şefkat duyulması için yeterlidir.

Hem zaten iman eden bir insan, sevmediği bir insanı seviyormuş gibi davranamaz. Sevgiye layık olmayan bir insansa ona zoraki, suni bir şekilde sevgi göstermez. Buna karşılık, cahiliye ahlakını yaşayan insanların bir kısmı sevgi adı altında, diğer insanlarla bir menfaat bağı kurarlar. Bu menfaat ilişkisinin mutlaka maddi bir boyutta gelişmesi de gerekmez. Eğer karşısındaki insan kendisinin egosunu tatmin edebiliyorsa arada alışkanlığa dönüşen bir bağlılık oluşur. Bu, menfaat, alışkanlık ve bencilce bağlılıktan meydana gelen karmaşık duygular Kuran'da bize bahsedilen ve inançlı kişiler arasında yaşanan sevgi ve ilgiden son derece farklıdır. Dünyevi çıkarlar üzerine kurulan bu tür ilişkiler ve uğradıkları son, Kuran'da şöyle anlatılır:

"(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25)

İnsanların arasında sevgiyi engelleyen en önemli unsur kıskançlık ve kibirlenme duygusudur. Cahiliye toplumunda son derece yaygın olan bu duygular, insanın bir başkasının olumlu yönlerini görmesine ve bunlardan zevk almasına engel olur. Fakat iman eden ve dolayısıyla mütevazi olan bir insan kendisinin olduğu gibi karşısındakinin olumlu özelliklerini de doğrudan Allah'a isnad ettiği için, bunları takdir etmek ve övmekten geri kalmaz.

İşte bütün bunlardan dolayı müminlerle yeni tanışan bir kimse cahiliye toplumunda gördüğünden çok farklı bir ortamda olduğunu fark eder. O ana kadar cahiliye ahlakındaki insanların büyük çoğunluğunda görülen peşin hükümlü, saygısız, kaba, duyarsız, umursuz, çıkarcı, ikiyüzlü, alaycı, içten pazarlıklı, samimiyetsiz, yapmacık davranışları kabullenmiştir ve bunlara alışmıştır. Bu nedenle, kendisine samimiyet ve içtenlikle yaklaşan, o ana kadar kendisinin bile fark etmediği güzel, olumlu yönlerini gören ve onu bu yönleriyle değerlendiren insanlarla birlikte olmak o güne kadar hiç yaşamadığı bir nimettir. Bu nedenle söz konusu kişi Allah'ın salih müminlere lütfettiği bu nimetin önemini kavramalı ve cahiliye toplumunda belki de hiç yaşamadığı samimiyeti, dostluğu, sevgiyi kendisine yaşatan Yüce Allah'a sürekli şükretmelidir.

 

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü