Harun Yahya

Şirk



Şirk Arapçada "ortaklık" anlamına gelir. Kuran'da ise şirk, herhangi bir şeyi veya herhangi bir kimseyi ya da herhangi bir kavramı, önem verme, değer verme, üstün tutma, tercih etme bakımından Allah'la eşit veya ileri bir düzeyde görmek (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı ve bu çarpık bakış açısıyla hareket etmek anlamlarını taşır.

Şirk, Kuran meallerinde Allah'a "eş koşmak", "ortak koşmak", olarak tercüme edilir. Kuran'da Allah'a şirk koşmak, "Allah'tan başka ilah edinmek", "Allah'tan başkasına kulluk etmek" olarak da bildirilir.

En geniş manada ise şirk, inanç, düşünce, ahlak anlayışı, yaşam tarzı ve değer yargıları bakımından Allah'ın Kuran'da bildirdiği ölçülerden ve mutlak doğrulardan farklı kıstaslar edinmek ve hayatını bu batıl kıstaslara göre düzenlemektir. Böyle bir kişi bu kıstasları koyanı Allah'a şirk koşuyor demektir. Bu kıstasları koyan, kendisi, babası, dedesi, ataları, içinde yaşadığı toplum, çeşitli felsefe ve ideolojilerin kurucuları ve uygulayıcıları vs. olabilir. Bu geniş tanımıyla hak dinin, yani İslam'ın çizdiği yoldan farklı bir yolu benimseyen kimse şirkin içine girmiş demektir. Bu kişi kendisini dinsiz, ateist, Hıristiyan, Musevi olarak tanımlayabilir. Hatta Müslüman olduğunu bile söyleyebilir. İslam'ın bazı şartlarını yerine getiriyor da olabilir. Fakat tek bir hususta bile Kuran ahlakına uygun olmayan bir anlayışı, düşüncesi, değer yargısı varsa o kişi müşrik olma tehlikesi içindedir. Çünkü Allah'tan başka kural koyucu(lar) edinme hatasına düşmüştür.

Şirkin sapkın mantığı içinde Allah'ın mutlak bir inkarı söz konusu değildir. Hatta müşriklerin büyük bir bölümü kendilerinin müşrik olduklarını açıkça kabullenmek, kendilerine böyle bir vasfı kondurmak istemezler. Vicdanlarını örttükleri ve kendilerini kandırdıkları için ahirette bile şirklerini inkar eder hale gelirler. Onların bu durumları Kuran'da şöyle bildirilir:


Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (Enam Suresi, 22-24)


Allah'a ortak koşma sapkınlığına düşen birinin, mutlaka ortak koştuğu şey için, "Bu da bir ilahtır", "Ben bunu Allah'tan başka bir ilah ediniyorum, buna da tapıyorum" şeklinde sapkınca ifadelerde bulunması veya aleni olarak bu şekilde düşünmesi gerekmez. Şirk herşeyden önce kalpte olur, daha sonra düşünce ve hareketlere yansır. Kuran'da bildirildiği üzere, bir kişinin şirke girmesinin temelinde Allah'tan başka herhangi bir şeyi Allah'a tercih etmesi (Allah'ı tenzih ederiz) sapkınlığı vardır. Örneğin bir kimsenin hoşnutluğunu Allah'ın hoşnutluğuna tercih etmek veya bir kimseden Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla korkmak ya da bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmek o kimseyi Allah'a ortak koşmak, onu Allah'ın yanı sıra akılsızca ayrı bir ilah edinmek demektir. (Allah'ı tenzih ederiz) İşte Kuran'da en çok üzerinde durulan şirk çeşitleri de bunlardır.

Az önce de bahsettiğimiz gibi şirke yol açan en önemli sebeplerden birisi Allah'ın yaratılıştan verdiği "sevgi" duygusunun yanlış yönlendirilmesidir. Ayette müşriklerin putlarına besledikleri bu sapkın sevgiden şöyle bahsedilir:


İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını "eş ve ortak" tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)


Ayetten anlaşıldığı gibi "sevgi", şirkin olduğu gibi tevhidin de temelindeki en önemli unsurdur. Dolayısıyla, iman edenler içlerindeki sevgiyi tamamen Allah'a yöneltirler. Müşrikler ise Allah ile samimi bir yakınlık kuramadıklarından, Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerinden sahip oldukları sevgi potansiyelini büyük bir cehaletle, kendi nefislerine veya başka kişilere yönlendirirler. Bunlar babaları, oğulları, kardeşleri, eşleri, sevgilileri, örnek aldıkları kimseler, hayran oldukları kişiler gibi pek çok insan olabilir. Bazı kimselerde bu sevgi insanların yanı sıra, cansız nesnelere, hatta soyut kavramlara da yönlendirilir. Para, mal, ev, araba, herhangi bir eşya, makam, mevki, iktidar vs. gibi... şeyler cahilce putlaştırılır.

Herşeyde ve herkeste mevcut olan bütün üstün ve güzel sıfatlar, gerçekte yalnızca Allah'a ait olan sonsuz mükemmellikteki sıfatların bir yansımasıdır. Bütün bu güzel ve üstün vasıfların tek kaynağı Allah'tır. Dolayısıyla, sevgiye layık olan yegane varlık da ancak bu üstünlük ve güzelliklerin sahibi olan Allah'tır. Bu nedenle, Allah'ın Zatına yöneltmeden herhangi bir varlığı Allah'tan bağımsız gibi görerek ona sevgi göstermek de, onu sahte bir ilah edinmek ve Allah'a ortak koşmak, yani büyük bir günah olur.

Bir ayette müşriklerin Allah'ı bırakıp, kendilerine sevgi bağı ile bağlandıkları putlar edindiklerinden şöyle söz edilir:


(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25)


Sevgi bağı kurularak şirk koşmanın en somut örneklerinden birisi de, kadınlara karşı beslenen tutku dolu sevgidir. Bu kadın kişinin eşi, sevgilisi, hatta uzaktan platonik olarak sevgi beslediği herhangi bir kadın da olabilir. Elbette bu, gerçek samimi bir sevgi değildir. Karşılarındakinin güzelliği kaybolduğunda, maddi imkanları azaldığında veya bir kaza geçirip aciz bir konuma düştüğünü gördüklerinde sevgi dedikleri o duygu bir anda ortadan kaybolur. Sonuçta bu kadına karşı beslenen sevgi Allah'ı unutturan, Allah'ı gereği gibi anmayı engelleyen, Allah sevgisine tercih edilen, kalpten Allah sevgisini çıkarıp da onun yerine konulan bir sevgi türüyse, kişiyi doğrudan şirke sürükler. Cahiliye toplumlarında, büyük bir cehaletle, masum gibi görülen böyle bir tutumun aslında Allah Katında çok farklı bir karşılığı olabileceği Kuran'da bildirilmiştir:


Onlar, O'nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar. (Nisa Suresi, 117)


Aynı tehlike yalnızca erkekler için değil kadınlar için de geçerlidir. Cahiliye toplumlarındaki bu şirk sevgisi, "aşk", "romantizm", "saf ve temiz duygular" vs. şeklinde masum gösterilmeye çalışılır, hatta büyük bir akılsızlıkla yüceltilip teşvik edilir. Özellikle genç yaştaki insanların bir kısmını etkisine alan bu romantizm telkini akıl ve şuurun gelişmesini engellediği için, dinden, imandan, yaratılış amaçlarından haberleri olmayan, Allah'ı unutmuş, Allah sevgisini, Allah korkusunu bilmeyen, şirki sözde doğal bir davranış, bir yaşam tarzı haline getirmiş sapkın nesiller meydana getirmektedir.

İnsanları şirke sokan unsurlardan bir diğeri de "korku"dur. Aynen sevgi gibi yalnızca Allah'a karşı duyulması gereken bir his olan korku, O'nun yarattıklarına karşı duyulduğunda şirk oluşmuş olur. Çünkü Allah'tan başkasından korkmak, korktuğu şeyi kendi düşük aklınca adeta Allah gibi bir güç ve kudret sahibi olarak görmek, onun Allah'tan bağımsız olduğunu sanmak, Allah'ın yarattığı kader dışında karar verip hareket ettiği gibi cahilce bir düşünceye sahip olmak, kısaca onu ilahlaştırmak anlamına gelir. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'tan başkasına karşı korku beslemenin onu akılsızca sahte ilah edinmek ve büyük bir sapkınlık olduğu Kuran'da şöyle belirtilir:


Allah dedi ki: "İki ilah edinmeyin: O, ancak tek bir İlahtır. Öyleyse Ben'den, yalnızca Ben'den korkun." Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 51-52)


Müşriklerin insanlardan duydukları şiddetli korku da ayetlerde şöyle tarif edilir:


... Onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi -hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar... (Nisa Suresi, 77)


Sevgi ve korku dışında, Allah'tan değil de başkalarından yardım dilemek, Allah'ı değil de insanları memnun etmeye çalışmak, Allah'a güvenmeyip, sebeplere, insanlara güvenmek, Allah'ın yarattıklarını Allah'tan bağımsız bir güç, irade ve etki sahibi olarak görmek hep şirke sebep olan büyük akılsızlık örnekleridir.

Buraya kadar incelediğimiz Kuran ayetlerinden de anlaşıldığı gibi, şirki yalnızca, elle yontulmuş birtakım heykelciklere secde etmek şeklinde algılamak çok dar ve basit bir bakış açısı olacaktır. Bu tür sapkın bir mantığı ancak müşrikler kendilerini akıllarınca temize çıkarmak amacıyla kullanırlar. Bu kimseler şirk sapkınlığının İslam'ın yayılmasından sonra Kabe'deki putların kırılmalarıyla ortadan ebediyen kalktığını savunurlar. Bu çarpık değerlendirmeye göre, kıyamete kadar hükmü geçerli olacak olan, Kuran'da şirki ayrıntılarıyla tarif eden ve müminleri şirkten şiddetle sakındıran yüzlerce ayetin, günümüzde yalnızca ilkel totemci bazı kabilelere yönelik olması gerekirdi. Böyle batıl bir mantığın Kuran'ın sonsuz hikmetiyle bağdaşmayacağı açıktır. Allah'ın insanlara şirkten sakınmalarını bildirdiği ayetlerden bazıları şöyledir:


"Gönülden katıksız bağlılar" olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın. (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp sevinç duymaktadır. (Rum Suresi, 31-32)


Görüldüğü gibi müşriklerin en önemli özelliklerinden birisi de kendilerine gelen hak dinde ayrılık çıkarıp fırkalara bölünmeleri, her birinin kendini doğru bilip aralarında ihtilaf içinde olmalarıdır.

Şirk koşanların, yaptıkları hiçbir amelin Allah Katında makbul olmadığı, bütün amellerinin boşa gideceği de ayetlerde yer almaktadır:


Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın." (Zümer Suresi, 65)

O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar? (Enam Suresi, 136)


Şirk koşan kişi, Yüce Rabbimiz'e karşı en büyük suçu işlemiş olur. Nitekim Allah dilediği günahı affedeceğini, ancak şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da bildirmiştir. Nisa Suresi'ndeki ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:


Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)

Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)


Bu nedenle Allah Kuran'ın pek çok ayetinde müminleri şirke karşı uyarmış, bu büyük günahtan şiddetle sakındırmıştır. Şirk konusunu açıklayan ayetlerden bazıları şöyledir:


Ey iman edenler, müşrikler ancak bir pisliktirler... (Tevbe Suresi, 28)

Allah'ı birleyen (Hanif)ler olarak, O'na (hiçbir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir. (Hac Suresi, 31)

Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; "Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman Suresi, 13)

De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın." (Kehf Suresi, 110)


Müşriklerin büyük bir akılsızlıkla Allah'a eş koştukları, kendi düşük akıllarınca ilah edindikleri şeylerin elbette ki hiçbir ilahlık vasıfları yoktur. Bunların kişiye ne yarar ne de zarar sağlayamayacaklarını (Yunus Suresi, 18), hiçbir şey yapmaya ve yaratmaya güçlerinin yetmediğini (Yunus Suresi, 34; Araf Suresi, 191), ne kendilerine ne de başkalarına yardıma güç yetiremeyeceklerini (Araf Suresi, 192), doğru yola iletemeyeceklerini (Yunus Suresi, 35) Allah ayetlerinde bildirmiştir. Durum bu kadar açıkken müşriklerin böyle aciz varlıkları akılsızca ilah edinmelerinin, putlaştırmalarının sebebi, gerçekte Allah'ın Zatına ait olan bazı özelliklerin, Allah'ın takdiri ve dilemesiyle bu varlıklar üzerinde tecelli etmesidir.

Örneğin bir insanın sahip olduğu güç, heybet, iktidar, servet, ihtişam gibi özelliklerin tümü aslında Allah'a aittir. Allah bu dünyada, Kendisinde sonsuz olan bu özelliklerden, yalnızca bir imtihan unsuru olarak, bu insanda da bir derece tecelli ettirmiştir. Bu özellikleri o insanın kendisine ait zannederek ondan korkmak, onun Allah'a karşı gelen emirlerine uymak, kısaca onu Allah'a şirk koşmak bu yanlış zanna uymaktan kaynaklanır. O insanın ne kendine ait bir gücü vardır, ne de herhangi bir şeye güç yetirebilir. Onu akılsızca ilahlaştırıp ona uyanlar ise yalnızca zan ve tahminle kendi hayallerinde kurdukları, sahte bir ilaha tapmaktadırlar. Kuran'da bu konu şöyle açıklanır:


Haberiniz olsun; şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak "zan ve tahminde bulunarak yalan söylemektedirler." (Yunus Suresi, 66)


Büyük bir sapkınlıkla Allah'tan başkasını ilah edinen bir kişi en büyük pişmanlığı, ahirette şirk koştuklarının gerçekte hiçbir vasıfları olmadığını anladığı zaman yaşayacaktır. Dünya hayatında akılsızca Allah'a ortak koştuğu şeyler, yegane kudret, izzet ve şeref sahibi olan, yegane dost edinilmesi gereken Allah'ın rahmetinden uzak kalmasına ve sonsuz azaba girmesine sebep olacaktır. Şirk koştukları da orada kendisinden uzaklaşacak, kendilerini inkar edip tanımayacaklardır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:


O gün, onların tümünü birarada toplayacağız, sonra şirk katanlara: "Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da" diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: "Siz bize ibadet ediyor değildiniz. Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik." İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar. (Yunus Suresi, 28-30)

Sonra onlara denilecek: "Sizin şirk koştuklarınız nerede? Allah'ın dışında (taptıklarınız)." Dediler ki: "Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiçbir şeye tapar değilmişiz." İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mümin Suresi, 73-74)


Müşriklerin son durumları ise Kuran'da şöyle tarif edilir:


Bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: "Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koştuğumuz şeyleri de inkar ettik." Ama Bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah'ın kulları arasında sürüp-giden sünnetidir. İşte kafirler burada hüsrana uğramışlardır (Mümin Suresi, 84-85)


“Şirk, İnsanların Tüm Manevi Güzellikleri Kaybetmesine Sebep Olur”




ADNAN OKTAR: Sadece ahlaksızlık vardır, iman zafiyeti vardır, Allah’tan korkmamak vardır, Allah’a inanmamak vardır, iman zayıflığı vardır. İman zafiyetinin ortadan kalkması, Allah korkusunun güçlendirilmesi, samimi Müslüman olunması ve Kuran’a tam, candan, güzel ahlakla uyulması gerekir. Yani şu an bunun eksikliğinden genç kızlar da çok şikayetçiler dışarıda, genç delikanlılar da çok şikayetçiler, yani mutlu değiller.

Ben sokağa çıkıyorum, bakıyorum, suratları donuk. Mesela genç kız dedin mi böyle neşeli, sevgi dolu, gözleri pırıl pırıl bir insan bilirim, bakımlı tertemiz. Delikanlı dediğinde de yine öyle hayat dolu, sevgi dolu, herkese karşı saygıda kusur etmeyen, etrafına neşe saçan dinamik insanlar akla gelir. Ama ben bunu görmüyorum dışarıda, bir kere insanlar birbirine güvenmiyor. Bu çok korkunç bir şeydir. Yani evlenirken de birbirlerine güvenmiyorlar. Önce gidip Noterde mal akdi yapılıyor, boşanırsa şu kadar para ödeyecek diye... Daha başlangıcında tam bir facia. Yani madem o kadar güvenmiyorsun, seni dolandıracağından bu kadar eminsin, zulmedeceğinden eminsin. Bu insanla nasıl hayatını birleştiriyorsun sen? Bu anlaşma ne demek, o anlaşma oldu mu, o adamın yüzüne sen nasıl bakacaksın? Ama haklı olarak tabi, kadınlar evleneceği insanda güven arar. Güven için Allah korkusu gerekir, Allah’ı sevmesi gerekir, derin imana sahip ve takva olması lazım. Allah’tan korkmayana nasıl güvenecek bir insan? Yani Allah’ı fark edemeyecek akılda bir insan düşünün. Beyninin içinde şu kadar, mercimek kadar yerde yaşadığını fark edemiyor. Dışarıda maddi bir varlığı var, ama bu kadarcık yerde yaşıyor ve Allah’ı fark edemeyecek kadar aklı zayıf. Böyle bir insandan ne bekler bir insan? Kadınlar tabi ki doğru konuşan insandan çok hoşlanırlar. Mesela kadın için çok etkileyicidir, doğru konuşmak. Erkek için de çok etkileyicidir. Mesela sürekli doğru konuşan bir kadın, çok heyecan vericidir, çok büyük bir nimettir. Asla yalan söylemiyor, artık sen onun beyniyle bütünleşmişsin demektir, yani tek beyin olmuşsunuz. Asla yalan söylemiyor, bir insanın ruhuyla tam bağlantıya geçmek, bir kadının ruhuyla, müthiş heyecan vericidir. Ama yalan devreye girdiğinde beyin bağlantısı kopmuş oluyor. Artık bir sahte dünyaya giriş yapmış oluyorsunuz, o insan yok demektir. Ve güven, güven çok heyecan verici bir şeydir, yani ölümüne güvenmek, sonsuza kadar beraber olacağına ümit bağlamak inşaAllah. Ve asla vefasızlık, kalleşlik yapmayacağına inanmak, dürüst olduğuna inanmak bir insanı çok heyecanlandırır. Yani bir mümin için dünyanın en büyük nimetlerinden bir tanesidir.

İnsanların elinden işte bu alındı, güven alındı ve doğruluk alındı. Yani geriye zaten bir şey kalmıyor ki. Hem güvenmiyor, hem doğru konuşmadığından emin. Hem onu maddi olarak değerlendirdiğini biliyor. Yani parası için, mesleği için, tipi için sevdiğini, sevdiğini değil, heveslendiğini biliyor. O durumda kendisine, ruhuna saygı duymadığından emin. O zaman insan nasıl mutlu olsun? Bakıyoruz o yüzden insanların yüzü bir karış, mutlu olabilmesi için güvendiği, sevdiği ve yalan söylemeyen, Allah’tan korkan, candan insanlara insanın ihtiyacı vardır. Ve insanlar genellikle hep yalnız dikkat ederseniz, hiç dostları yok. Mesela ben soruyorum bazen sohbet ediyorum gençlerle. Mesela; "Hiç öyle candan güvendiğin biri var mı?" diyorum. "Eğer doğru söyleyecek olursak bir tane bile yok" diyor. "Hiç güvendiğim yok" diyor. "Samimi bir kız arkadaşım var, ama ona da hiç güvenmiyorum" diyor. Halbuki bu çok önemlidir. Yani bir insanın candan güvendiği, aynı kendisi gibi güvendiği samimi dostları olması lazım. O zaman insan mutlu olabilir. Yoksa mecburen sürekli yalan söyleyen adamlarla içiçesin, güvenemediğin insanlarla içiçesin. Bir nevi cehennem odasında yaşıyor gibi bir şey bu.

O zaman işte dışarıda cehennem odasında yaşayan insanların yüzlerini görüyoruz, mutlu olamıyorlar. Onun için Kuran’ın buram buram yaşanması çok önemlidir. Allah korkusunun, Allah sevgisinin buram buram yaşanması çok önemlidir. O zaman gerçek mutluluk bütün dünyaya yayılır, insanların buna ihtiyacı var.

Cennet o yüzden insanların hoşuna gider. Cennette herkese güvenirsin. Cennette kimse yalan söylemez, herkes güvenilirdir, kalleşlik yoktur, vefasızlık yoktur, oyun oynama yoktur. Fitne çıkartmazlar, dedikodu yapmazlar, o yüzden mutlu oluyor insanlar. Yani yoksa sırf cennetin eşyasından, malından, mülkünden dolayı mutlu olmuyor insanlar. Orada Allah’ın tecellisini gördükleri için, güzel ahlakı gördükleri için, herşeyi Allah’ın tecellisi olarak sevdikleri için mutlu oluyor insanlar. (Kanal 35 röportajından, 2 Şubat 2009)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü