Harun Yahya

Allah, Her İnsanın Duasını Kabul Eder



Sonsuz merhamet, şefkat ve güç sahibi olan Allah, Kuran'da insanlara çok yakın olduğunu, Kendisi'ne dua ederek bir şey istediklerinde onların dualarını kabul edeceğini bildirir. Bu konuyla ilgili ayetlerden biri şöyledir:

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.(Bakara Suresi, 186)

Allah, ayetinde de bildirdiği gibi her insana çok yakındır, her insanın dileğini, içinden geçirdiklerini, düşündüklerini, bir dostuna söylediklerini, fısıldaşarak konuştuklarına, hatta bilinçaltında taşıdıklarına kadar bilir. Dolayısıyla, Allah Kendisi'ne yönelip dua eden, Kendisi'nden istekte bulunan herkesi duyar ve bilir. Bu, insanlar için çok büyük bir nimet ve Allah'ın rahmetinin, merhametinin ve sonsuz gücünün bir tecellisidir.

Allah, sonsuz bir güç ve ilme sahiptir. Allah, tüm evrende var olan herşeyin sahibidir. En güçlü gibi görünen insanlardan en büyük zenginliklere, en ihtişamlı gök cisimlerinden toprağın derinliklerinde yaşayan küçücük bir hayvana kadar canlı cansız her varlık Allah'a aittir ve Allah'ın irade ve idaresi altındadır.

Bu gerçeğe iman eden bir insan, Allah'tan herşeyi isteyebilir ve Allah'ın duasını kabul etmesini umabilir. Örneğin amansız gibi görünen bir hastalığa yakalanan bir insan, elbette ki tüm tıbbi tedbirlere başvuracaktır. Ancak, şifayı verenin Allah olduğunu bilerek, Allah'a sağlığı için dua eder. Veya içinde bir tür korku ya da endişe duyan bir insan, Allah'ın kalbine ferahlık vermesi ve onu tüm korkularından kurtarması için dua edebilir. İşinde karşısına zorluklar çıkan bir insan, Allah'ın işlerini kolaylaştırması, zorluklarını gidermesi için Allah'a yönelebilir. İnsan bunlar gibi saymakla bitmeyecek kadar çok konuda Allah'tan istekte bulunabilir. Allah'ın hidayetini artırması, onu cennette salihlerle birlikte sonsuza dek ağırlaması, cenneti, cehennemi, Allah'ın gücünü daha iyi kavrayıp anlamak için kavrayışını artırması, zenginliğinin artması gibi...

Ancak, bu konuda belirtilmesi gereken ve Kuran'da bildirilen bir sır daha vardır. Allah bir ayette, "İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir." (İsra Suresi, 11) şeklinde bildirmektedir. Örneğin, bir insan çocuklarının geleceği için Allah'tan büyük bir mülk ve zenginlik isteyebilir. Ancak Allah onun bu isteğinde bir hayır görmeyebilir. Belki de zenginlik çocuklarının azgınlaşıp şımarmalarına neden olacaktır. Allah, bu insanın duasını duyar ve onun duasına en hayırlı şekilde karşılık verir. Veya bir insan bir yere bir an önce ulaşmak için dua eder. Ama belki de kendisi için oraya daha geç gitmesi ve biriyle karşılaşarak ondan ahiretine fayda getirecek şeyler öğrenmesi daha hayırlıdır; işte Allah bunu bilir ve bu kişinin de duasına yine en hayırlı olacak şekilde icabet eder. Yani Allah o insanı işitir, ama duasında onun için bir hayır görmüyorsa, onun için en hayırlı olanı yaratır. Bu, çok önemli bir sırdır.

Bu sırrı bilmeyenler, Allah'a dua ettikten sonra duaları gerçekleşmediğinde, Allah'ın kendilerini duymadığını zannederler. Bu, çok sapkın ve cahilce bir inanıştır. Çünkü Allah insana şah damarından daha yakındır. (Kaf Suresi, 16) O, insanın her konuşmasından, her düşüncesinden, hayatının her anından haberdardır. İnsan uyurken bile, Allah onun her halini, rüyasında gördüklerine kadar bilir. Bunların tümünü yaratan Allah'tır. Dolayısıyla, insan Allah'a her dua ettiğinde Allah'ın duasını bir ibadet olarak kabul ettiğini bilmeli ve duasına kendisi için en hayırlı zamanda ve en hayırlı şekilde karşılık verileceğine iman etmelidir.

Dua, her insan için çok kıymetli bir ibadet ve büyük bir nimettir. Çünkü Allah, insana dua aracılığı ile Allah'ın hayırlı ve güzel gördüğü herşeye erişme imkanı vermiştir. Allah, "De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?.." (Furkan Suresi, 77) ayetiyle duanın insanlar için önemini bildirmektedir.

Allah Bizim Güzelliğimizi İster



ADNAN OKTAR: Allah bize kolayını teklif etmiş, Cenabı Allah diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım, "samimi olan kullarım kurtulur" diyor, ne kadar büyük ferahlık var, ne kadar büyük bir güzellik. Ve samimiyet dünyanın en zevkli olaylardan bir tanesidir, yani iman ve samimiyet. Çok gevşetici çok rahatlatıcı, bir nurdur yani kalbin ferahlığıdır, samimi olan kullar Allah’tan çok korkarsa Allah’ı çok severlerse Kur’an ahlakına titizlik gösterirse Allah zaten bu insanlar için yaratmıştır cenneti, yani Allah size acı verip de ne yapsın diyor Cenabı Allah, ayet var. Yani Allah size zulüm edip de ne yapsın, diyor. “Allah size zulüm etmez” diyor Allah. Allah bizim sürekli iyiliğimizi ister güzel olmamızı ister, bizim hücrelerimize kadar kusursuz ve güzel yaratmıştır. Bizim için Allah ışık yaratmıştır, gölge yaratmıştır, tatlar yaratmıştır, kokular yaratmıştır, güzel müzik yaratmıştır, güzel insanlar yaratmıştır, güzellik duygusu vermiştir her türlü nimetle bizi ödüllendirmiştir Allah’a hamd olsun. Biz de ona ibadetlerimizle, dualarımızla, sevgimizle, saygımızla, bağlılığımızla güzel bir karşılık vereceğiz, böyle olduğunda inşaAllah cennete gitmemiz umulur, ama Allah’ın amacı zaten kullarını cennetine göndermektir. Yani cehennem cennetin değerini arttırmak için bir vesiledir. (Sayın Adnan Oktar’ın Çay TV röportajından, 25 Şubat 2009)

Müslüman Rüyasının Dahi Müslümanca Olması İçin Dua Eder



ADNAN OKTAR: Rüyada Cenab-ı Allah’ın birçok hikmeti vardır, birçok amacı vardır. Allahu alem diyerek açıklayayım. Bir amacı; terbiye etmektir, çünkü rüyada insan çok zor ortamlara girer, çok karışık olaylarla karşılaşır. Hepsinde şuuru yarı yarıya kapalı olmasına rağmen yine Müslümanca tavır koyar, yani güzel hareketler yapmaya çalışır. Onun için dua etmesi lazım Müslümanın yani şuurunun çok açık olması rüyada dahi şuurunun açık olması, rüyasında da Müslümanca yaşamak için Allah’a dua etmesi lazım. Bu mümkün, mesela, peygamberlerin rüyaları çok sarih ve açıktır, yani aynı ibadetlerini yaparlar ve açık şuurla yaşarlar rüyalarında. Müminlerin de böyle bir gücü olabilir, bunu Allah’tan isteyecekler. Ayrıca kainatın insanların kafasında yaratılmış bir hayal olduğunu Allah her gün ispat ediyor, insanlara göstertiyor. Yani dışarıda bir gerçeği var kainatın, ama siz hayaliyle muhatap oluyorsunuz diyor Cenab-ı Allah. Yani biz her zaman görüntüsüyle muhatap oluruz. Yani bir kameranın dış alemi çekip, televizyonda bir insanın da karşısına geçip seyretmesi gibi. Dışarıda alem vardır, bir kamera da çeker, gözler de kamera hükmündedir, gözler görmez zaten gözler kördür, insanın her iki gözü de kördür, göz hiçbir şey görmez. Göz sadece kamera görevi yapar. Beyne gelen elektriği, insanın ruhu görür, hayalini görür ve gerçekten de var zanneder. Allah öyle mükemmel yaratmıştır. Yani sertlik hissi, koku hissi, rüzgar algısı, her türlü algı, özellikle görüntünün 3 boyutlu olması, sesin 3 boyutlu olmasından dolayı insan gerçekten dışarıda maddenin varlığıyla yani alenen, direk bağlantıda olduğunu zanneder. Hemen hemen insanların %99,99'u böyle bir aldanma içindedir. Dünyada Allah öyle mükemmel bir sistem yaratmıştır. (Sayın Adnan Oktar’ın Kaçkar TV röportajından, 29 Ocak 2009)

Allah Sıkıntı Ve İhtiyaç İçinde Olanın Duasını Kabul Eder



Dua edilen zamanlar, insanın Allah'a olan yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a ne kadar muhtaç olduğunun en açık olarak anlaşıldığı anlardır. Çünkü insan dua ederken, hem Allah'ın karşısında ne kadar aciz ve güçsüz olduğunu anlar, hem de kendisine Allah'tan başka hiçbir gücün yardımının olamayacağının farkına varır. İnsanın duasının samimiyeti ve içtenliği ise, Allah'tan istediği şeye ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissetmesi ile ilgilidir. Örneğin her insan dünyaya barış ve huzur gelmesi için dua edebilir. Ancak savaşın ortasındaki bir insanın bu konudaki duası, diğerlerine göre daha sıkıntı ve ihtiyaç içinde olacak, dolayısıyla bu insan bu konuda Allah'a çok daha fazla yalvararak ve muhtaç olarak dua edecektir. Veya denizin ortasında fırtınaya yakalanmış bir gemideki ya da düşmek üzere olan bir uçaktaki insanların hepsi, Allah'a yalvara yalvara dua ederler. Dualarında son derece içten ve boyun eğici olurlar. Allah bir ayette bunu şöyle bildirir:

De ki: "Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz."(Enam Suresi, 63)

Allah'ın Kuran'da insanlara bildirdiği makbul dua, "yalvara yalvara" olan duadır:

Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.(Araf Suresi, 55)

Allah bir başka ayette ise, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olanın duasını kabul ettiğini bildirir:

Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi'ne dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.(Neml Suresi, 62)

Elbette ki bir insanın istekleri için Allah'a yalvarması, sıkıntı ve ihtiyaç içinde dua etmesi için, ölüm tehlikesi içinde olması şart değildir. Bu örnekler, insanların, duanın samimi ve içten olması için nasıl bir ruh hali gerektiğini, gafletten kurtuldukları ölüme yakınlık anlarında nasıl Allah'a yöneldiklerini kıyas edebilmeleri açısından verilmektedir. Allah'a gönülden bağlı olan müminler ise ölümü görmeseler dahi, Rabbimiz'e her zaman samimiyetle ve acizliklerini bilerek muhtaç bir halde yönelirler. Bu onları, inkar edenlerden ve imanı zayıf olanlardan ayıran önemli bir özelliktir.

Duada Sınır Tanımamak



İnsan helal-haram sınırları içinde Allah'tan herşeyi isteyebilir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, Allah tüm evrenin tek hakimi ve tek sahibidir ve eğer dilerse, insana her dilediğini verir. Dua ile Allah'a yönelen her insan, Allah'ın herşeye gücünün yettiğine, her isteğinin Allah için çok kolay olduğuna, duası kendisi için hayırla sonuçlanacaksa Allah'ın isteğini gerçekleştireceğine iman etmelidir. Kuran'da örnekleri verilen peygamberlerin ve salih müminlerin duaları, müminlerin Allah'tan neleri istediklerine dair birer örnektir. Örneğin Hz. Zekeriya (as) Allah'tan hayırlı bir soy istemiştir ve karısı kısır olmasına rağmen Allah onun duasına karşılık vermiştir:

Hani o (Hz. Zekeriya), Rabbine gizlice seslendiği zaman; demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl." (Meryem Suresi, 3-6)

Allah, Hz. Zekeriya (as)'ın duasını kabul etmiş ve onu Hz. Yahya (as) ile müjdelemiştir. Hz. Zekeriya (as) ise, bir oğlu olacağı müjdesini aldığında, eşi doğuma elverişli olmadığı için buna şaşırmıştır. Allah'ın, melekleri vesilesiyle Hz. Zekeriya (as)'a verdiği cevap müminlerin dualarında unutmamaları gereken bir sırrı içermektedir:

Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek:) "Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım."(Meryem Suresi, 8-9)

Kuran'da duasına icabet olunan daha birçok peygamberin haberi verilmektedir. Örneğin Hz. Nuh (as), hidayet bulmaları için her yolu denediği, ancak buna rağmen azgınlığı giderek artan kavmi için Allah'tan azap istemiş ve Allah duasına karşılık kavmine, tarihe geçecek kadar büyük ve şiddetli bir azap vermiştir.

Bir sıkıntı dolayısıyla Hz. Eyüp (as) da Allah'a çağrıda bulunarak "... Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın" (Enbiya Suresi, 83) demiştir. Allah, Hz. Eyüp (as)'ın duasının karşılığını Kuran'da şöyle bildirir:

Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız'dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik. (Enbiya Suresi, 84)

Hz. Süleyman (as)'ın Kuran'da haber verilen, "Rabbim beni bağışla ve benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülkü bana armağan et. Şüphesiz sen karşılıksız armağan edensin" (Sad Suresi, 35) şeklindeki duasına karşılık Allah ona çok büyük bir iktidar ve zenginlik vermiştir.

Dolayısıyla, dua edenler, Allah'ın gücünün herşeye yettiğini ve Allah'ın 'Ol' emriyle, herşeyin bir anda olabileceğini bilmeli ve bunlara iman ederek Allah'tan istekte bulunmalıdırlar. Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, Allah için herşey kolaydır ve Allah her duayı işitir ve bilir.

İçin İçin, Derin Bir İmanla Yapılan Duada Büyük Sır Vardır



ADNAN OKTAR: “Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpetiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma.” (Araf Suresi, 205) Bakın, “Rabbini sabah akşam” yani sürekli, sık sık. “Yüksek olmayan bir sesle”, bağıra bağıra değil. “Kendi kendine” yani kendisinin duyacağı kadar. “Ürpertiyle” yani derin konsantre olarak, aşk ile, derinlikle, tutkuyla. “Yalvara yalvara”, aczini bilerek, yalvarma tarzında. “İçin için” yani içten gelerek, vicdanın içinden gelerek “zikret”, dua et. Allah’a yaklaş, değil mi, Allah’ı o şekilde zikret. “...Gaflete kapılanlardan olma.” Şimdi, bu da farz. Bak, sabah akşam 1, yüksek olmayan bir ses 2, kendi kendine 3, yani içinden ürperti ile, yalvara yalvara, yani coşku ile, heyecan ile ve derinlik ile, için için zikret. “Ne olur der adam, mesela öbür türlü dua etsem?” Duada bir sır var. Yani dua, hakkı ile yapıldığında çok büyük netice alınır, çok büyük netice. İnsanlar bunu bilmiyorlar. Yani, “dua ediyorum, olmuyor” diyor. Her dua kabul olur. Tecelli etmeyebilir, ama onun sevabını alırsın. Anlaşıldı mı? Bir ibadettir dua. İbadet kastıyla yapılır ve Allah rızası için yapılır. Olmuyorsa hayır vardır.

Diyor ki, mesela Amerika’ya gideceğim. Kardeşim, ya gangsterler seni orada öldürecekse, ya başına bir şey gelecekse, Allah onu engellemiş oluyor, bir hayır var. Kurdeşen döküyor gidemedim diye. Allah’a hamd edecek. Ya Rabbi diyecek, bunda bir hayır, hikmet vardır diyecek. Mesela otobüsü kaçırıyor, deliriyor. Tevekkül et, vardır bir hayır. Mesela trafik kazası geçiriyor, bir hayır vardır. Allah onu çok daha büyük bir beladan kurtarmıştır, Allah kendine döndürmek istemiştir, derin düşünmesine vesile olmuştur, belki dünyaya dalmıştır, belki de bunun sonucunda cehenneme gidecektir, Allah kendine döndürmek için bir kaza meydana getirir; o, ölümü düşünür, ahireti düşünür, artık dünyadan geçer, Allah’a teslim olur. Daha mütevazi, daha şefkatli, daha sevgi dolu olur, o bir sevap kazanır. Etrafındaki insanlar onunla ilgilenir, alaka göstertir, şefkat göstertir oradan bir sevap kazanır, o etrafındaki insanlar. Ayrıca imtihanın doğal ortamı olmuş olur ve bütün insanlara bir ibret olur, bu yönden de ayrı bir sevabı vardır ve kaderdedir o. Yani diyor ki mesela, ben diyor, sağa sola baksaydım, o araba bana çarpmazdı. Sağa sola değil, istersen böyle teleskop ile bak, büyüteç ile bak, kuzu kuzu gider o arabanın altına yatarsın sen. Yani onu senden kimse engelleyemez o kaderde ise olacak o, yani tedbir takdiri bozmaz. Onun için pişmanlık, pişmanlıktan amaç bir daha yapmayındır. Ama bu hikmet ile, hayır ile oldu diyecek adam. Yani bu, bunun oluşunda bir hikmet var, hayır var. Yani mutlaka hayır var. Ama bir daha olmaması için bana tecrübe oldu diyecek, bilgi olarak. Yoksa hani var ya, vah vah pişman oluyor, keşke şunu yapmasaydım, işte gidiyor meyhanede içiyor, kafasını duvarlara vuruyor falan bunlar rezillik, yani rezalet. Bunlara gerek yok.

Doğrusu, hayır var deyip ondan sonrasına devam edilmesidir. Çünkü burası imtihan meydanı. Trafik kazası da olur, hastalık da olur, bela da olur, ölümler olur değil mi? İşte genç yaşta öldü, 90 yaşında dede ölüyor, ona da ağlıyorlar hüngür hüngür. 100 yaşında ölüyor, ona da ağlıyorlar. Kardeşim ne istiyorsunuz? Yani siz mi yarattınız onu, Allah yarattı. Allah verdi, Allah aldı. Sizin ne zorunuz? Niye derdine düşüyorsunuz yani? Bir de niye ağlıyorsun ki? Cennete gittiyse sevin, hem ne sevin. Ne yapacak dünyada durup adam? Cennet kıyas mı olur dünyaya? Ve sonsuz hayata kavuşmuş oluyor. Cehenneme gittiyse hak etmiştir zaten, ona da sevin, değil mi? (Adnan Oktar’ın Mavi Karadeniz TV röportajından, 5 Ocak 2010)

Allah, Dünyayı İsteyenlere Dünyayı Verir, Ancak Onlar Ahirette Büyük Bir Kayıp İçinde Olurlar



Allah'tan gereği gibi korkup sakınmayan, ahirete de kesin bir bilgiyle iman etmeyen insanların istekleri sadece dünyaya yönelik olur. Onlar zenginliği, mülkü, itibarı hep bu dünyadaki hayatları için isterler. Allah, sadece dünya için istekte bulunanların ahirette bir kazançları olmayacağını bildirir. Müminler ise hem dünya hayatları hem de ahiretleri için Allah'tan istekte bulunurlar, çünkü ahiretin dünya hayatı kadar kesin ve yakın bir hayat olduğuna iman ederler. Allah, bunu Kuran'da şöyle bildirir:

... İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir.(Bakara Suresi, 200-202)

Müminler de dualarında Allah'tan sağlık, zenginlik, ilim ve güzellik isterler. Ancak onların her dualarında Allah'ın hoşnutluğu ve dine uygun bir niyet vardır. Örneğin zenginliği, Allah yolunda kullanmak için isterler. Bu konuyla ilgili olarak Allah'ın Kuran'da örnek verdiği peygamberlerden biri Hz. Süleyman (as)'dır.

Hz. Süleyman (as), Allah'tan kendisine kimsenin erişemeyeceği kadar büyük bir mülk vermesini isterken bunu dünyaya yönelik bir hırs olarak değil, Allah yolunda kullanmak, insanları Allah'ın dinine çağırmak ve Allah'ı zikretmek için istemiştir. Hz. Süleyman (as)'ın Kuran'da bildirilen sözleri onun samimi niyetinin bir göstergesidir: Ayette şöyle buyrulmaktadır:

"... Gerçekten ben mal sevgisini Allah'ı zikretmekten dolayı tercih ettim."(Sad Suresi, 32)

Allah, Hz. Süleyman (as)'ın bu duasını kabul etmiş, ona hem dünyada büyük bir mülk vermiş, hem de onu ahiret nimetleriyle mükafatlandırmıştır. Bunun yanında, sadece dünya hayatını isteyen, ahireti düşünmeyenlere de Allah dünyada isteklerini verir, ancak onlara ahirette azap dolu bir hayat vardır. Dünya hayatında sahip oldukları hiçbir nimete ahirette ulaşamazlar.

Allah bu önemli bilgiyi Kuran'da şu ayetleriyle insanlara bildirmektedir:

Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur. (Şura Suresi,20)

Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider.(İsra Suresi, 18)

Allah, Şükredenlerin Nimetlerini Artırır



Her insan, hayatı boyunca her anı için Allah'a muhtaçtır. Soluduğu havadan yediği yemeğe, elini ayağını kullanabilmesinden konuşabilmesine, barınabilmesinden, gülüp neşelenmesine kadar Allah'ın yarattıklarına ve kendisine bağışladıklarına muhtaç olarak yaşar. Ancak insanların büyük bir çoğunluğu acizliklerini ve Allah'a muhtaç olduklarını anlamazlar. Onlar herşeyin kendiliğinden geliştiğini veya sahip oldukları şeylere kendi çaba ve çalışmaları sonucunda ulaştıklarını zannederler. Bu, hem büyük bir yanılgı hem de Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür. Kendilerine küçücük bir hediye alan bir insana bile nasıl teşekkür edeceğini bilemeyen bu insanlar, Allah'ın hayatları boyunca kendilerine verdiği sayısız nimeti görmezden gelerek yaşarlar. Oysa Allah'ın her insana verdiği nimet, sayarak bitirilemeyecek kadar çoktur. Allah bunu bir ayetinde şöyle bildirir:

Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.(Nahl Suresi, 18)

Buna rağmen, insanların büyük bir çoğunluğunu şükretmez. Bunun nedeni ise ayetlerde bildirilmektedir. İnsanları Allah'ın yolundan saptırmak için yemin eden şeytan, insanların şükretmelerini de engelleyeceğini söylemiştir. Şeytanın bu sözleri Kuran'da şöyle bildirilir:

"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 17-18)

Müminler ise, sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler. Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir. Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler. Gördükleri güzel bir manzara için veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler.

Allah, onların bu ahlakına karşılık olarak Kuran'da bir sır bildirmiştir. Bu sır, Allah'ın şükredenlere nimetlerini artıracağıdır. Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir Müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da artırır. İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir. Bu, onların Allah'ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlerle sevinen, samimi ve Allah'la dost insanlar olmalarındandır. Allah, bu sırrı Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir."(İbrahim Suresi, 7)

Şükredenlerden olmak, o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir. Şükredici insanlar, daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler. İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur. Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar. Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir.

Görüldüğü gibi Allah'ın şükredenlere nimetlerini artırması Kuran'ın sırlarından biridir. Ancak burada unutulmaması gereken, bu şükrün gerçek bir samimiyetle yapılması gerektiğidir. Samimi olarak Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin coşkusunu hissederek yapılamayan, sadece göstermelik olarak dile getirilen bir şükür ifadesi elbette son derece samimiyetsizdir. Ve sinelerin özünde saklı duranı bilen Allah, bu samimiyetsizliğin de şahididir. Böyle bir ruh hali içinde şükredenler, Allah'ın sinelerin özünde saklı duranı, insanların niyetlerini, gizlediklerini, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değildirler. Rahat bir ortamda göstermelik ifadelerle şükreder, ama zor bir anda rahatça nankörlük yapabilirler.

Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler. Yüzeysel düşünen bir kişi, müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Örneğin Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler. Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar. Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir.

Mümin Her An Şükür Halinde Olur



ADNAN OKTAR: “Biz zaten Allah’a iman ettiğimiz için, zaten şükrederiz. Allah’ın bize verdiği iman için, bizi Kuran’la şereflendirdiği için, böyle mübarek bir Peygamber gönderdiği için, aklımızı sağlıklı yaptığı için, ruhumuzu bedenimizi sağlıklı yaptığı için saymakla bitmez, bunların hepsine biz şükrederiz. Bir nimeti de, mesela bazen nimet vermez Allah, bazen de hastalık verir. Onda da çok büyük hayırlar çıkıyor. İnsanlar bilemez, “… Allah bilir siz bilemezsiniz” diyor Allah ayette. İnsan mesela, şeytandan Allah’a sığınırım “… siz hayır zannederseniz şer olur, şer zannederseniz hayır olur” diyor. Biz onları bilemiyoruz. Biz Kuran’ın ruhu içerisinde bunu görüyoruz. Allah’ın sonsuz nimetleri var. Allah diyor ki “… tek tek saysanız zaten bitiremezsiniz ama gruplaştırarak saysanız Allah’ın nimetlerini yine bitiremezsiniz” (Nahl Suresi, 18) diyor. Bu kadar sonsuz nimet veren Allah’a bizim şükretmeye başladığımızı düşünün, yani nimetlere, ömrümüz yetmez. Yani her saniye şükretsek yine bitmez, her yer nimet dolu.” (Adnan Oktar’ın Kaçkar TV röportajından, 26 Şubat 2009)

Müminin Şükrü Hep Allah'adır



ADNAN OKTAR: MaşaAllah, teşekkürlerimiz Allah’a, şükrümüz de Allah’a. İnşaAllah. İnsanlar, insanlara teşekkür ederken, Allah’a niyetle teşekkür etsinler, yani ona çok dikkat etmek lazım, çünkü şükrediyoruz biz, nimeti veren Allah, nimeti veren kimse biz ona şükrederiz. Mesela kahve getiriyorlar, teşekkür ederim diyoruz. Kahveyi bana sunan Allah. Yani doğrusu bu. Kahvenin görüntüsüyle muhatap oluyor, onu içiren de Allah. Yani kolunu yukarı kaldırıp ona gösterten de Allah. Mesela hatta ayette diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, “Attığın vakit sen atmadın” diyor Allah ayette, “Allah attı” (Enfal Suresi, 17) diyor. “Sana biat edenler Allah’a biat ettiler” diyor. “Allah’ın eli onların eli üzerindeydi” (Fetih Suresi, 10) diyor. Hâlbuki Peygamberimiz (sav)’in elini tutuyorlar. Değil mi? “Onlar Allah’ın elini tutuyorlardı” diyor; çünkü Allah’ın tecellisi o. Allah’a ithaf edeceğiz, Allah’a ithaf ederek söyleyeceğiz. Bakın, “Attığın vakit sen atmadın”, hâlbuki Peygamber (sav) atıyor, mesela ok atıyor yahut elindeki herhangi bir şeyi atıyor. “Sen atmadın” diyor Allah, “Allah attı” diyor. “Sana biat edenler, Allah’a biat ettiler” diyor, “Allah’ın eli onların eli üzerindeydi” diyor. Yani tutuyorlardı halbuki Peygamberimiz (sav)’in elini. Her yer her şey böyledir, Allah’ın tecellisidir. Yani Allah “Ben her yerdeyim” diyor. “Size şah damarından yakınım” (Kaf Suresi, 16) diyor Allah. Halbuki şah damarımız bizim içimizde değil mi? “Ben daha yakınım” diyor Allah size. Yani içinizin içinden daha yakınım.... Allah razı olsun demek daha güzel. Allah razı olsun, Allah’a hamd olsun...

 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü