Harun Yahya

Sonuç



Bu kitabın amacı 'Müslümanca konuşma' nın tanımını yapmak ve insanlara hayatlarının her anında bu şuur ile konuşmalarını hatırlatmaktır. Ama bunun da ötesinde asıl amaç zorlu bir güne karşı 'dikkatli davranmaları ve konuştukları her sözü ahiretteki karşılığını düşünerek dikkatle söylemeleri için onları uyarmak' tır. Çünkü Allah, Kuran'da insanları Rabbimiz'e kavuşmaktan yana kuşkuya kapılmamaları ve Allah'ın her yeri sarıp kuşatmış olduğunu unutmamaları için 'dikkatli davranmaya' (Fussilet Suresi, 54) çağırmaktadır.

İnsan Kuran'a uygun olan dikkati bırakacak olursa, şeytan bu durumdan istifade etmeye, Allah'ın zikrini unutturarak kişiyi hüsrana sürüklemeye kalkışır. İşte bu nedenledir ki Allah "Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Mücadele Suresi, 19) ayetiyle insanın, şeytanın bu çabasına karşı açık bir şuur ve dikkat içerisinde olması gerektiğini hatırlatmaktadır.

İnsan, Allah'ın kendisine vermiş olduğu konuşma yeteneğini dilerse imani bir dikkatle, dilerse de şeytani bir gaflet ile kullanabilir. Allah'ın zikrini unutup gaflete dalanlardan olursa, dünya hayatında onca yıl sarf ettiği sözlerin ahirette kendisine azap vesilesi olmaktan başka hiçbir faydası dokunmayacaktır. Ne zaman, nerede ve kime söylediğini bile hatırlamadığı sözlerin Allah Katında saklandığını ve birer birer önüne döküldüğünü görecektir:

(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

Dünyadayken ahirete kavuşmaktan kuşku duyanlar, o gün söyledikleri sözleri tevil etmeye, gizlemeye, değiştirmeye çalışacaklarsa da bunun bir faydası olmayacaktır. Allah bu sefer derilerine, işitme ve görme duyularına emir verecek ve onlara dünya hayatında söyledikleri her sözü itiraf ettirecektir:

Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?" Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz."

Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. (Fussilet Suresi, 21-22)

O zorlu azabı gördükleri gün yine konuşabilecek ama artık pişmanlıktan başka bir şey ifade edemeyeceklerdir:

Ve derler ki: "Eğer dinlemiş olsaydık ya da akıl etmiş olsaydık, şu çılgınca yanan ateşin halkı arasında olmayacaktık." Böylece kendi günahlarını itiraf ettiler… (Mülk Suresi, 10-11)

Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık." (En'am Suresi, 27)

Dünya hayatında Allah'a iman etmeleri ve O'nun ismini anıp yüceltmeleri için bu kimselere yıllar yılı fırsat verilmiş, ama onlar hep inkarı ve isyanı konuşmuşlardır. Defalarca uyarılmış, defalarca hayırlı söz konuşmaya davet edilmiş ama onlar bile bile yüz çevirmişlerdir. O gün artık isteseler de bu imkana sahip olamayacaklardır. Allah'ın rızasını kazanabilecekleri hayırdan yana tek bir söz bile söyleyemeyecek hale geleceklerdir. Allah o gün onlara artık konuşabilecekleri nutku vermeyecektir:

Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır, artık konuşmazlar. (Neml Suresi, 85)

O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 34-37)

Şeytana uyup Allah'ın zikrini unutan bu insanlar azapla karşılık görürlerken, imani bir dikkatle konuşan, her söz ve tavrında Allah'ın rızasını kazanmayı hedefleyen Müslümanlar ise ebedi kalacakları cennetlere yerleştirileceklerdir. Onlar ahirette hesap vereceklerini bilerek, hayatları boyunca amel defterlerine hep 'güzel söz' yazılmasını sağlamışlardır.

Güzel söz ise "...Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler..." (İbrahim Suresi, 24-25) ayetleriyle bildirildiği gibi, durmaksızın yemişini vererek insanı nimete kavuşturan bir ağaç gibidir; Allah Katında mutlaka en güzel mükafatlarla karşılık bulur.

Müslümanca konuşanlarla gaflet içindeki insanların üslupları arasında ahirette alacakları karşılık bakımından büyük farklılıklar vardır. Kitabın başından bu yana anlatılanlarla amaçlanan da, konuşmanın insanın sonsuz hayatını ne denli etkileyecek bir konu olduğunu hatırlatmak ve insanları bu konuda dikkatli davranmaya çağırmaktır.

Allah Müslümanca konuşmanın, sözlerin en güzeli ve en makbulü olduğunu Kuran'da şöyle haber vermektedir:

Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet Suresi, 33)

 


Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)


 

Kitap bölümleri

Masaüstü Görünümü