Harun Yahya

Nur Talebesi-İlahiyatçı Sayın Mehmet Ali Kaya’ya Cevap


İlahiyatçı, eğitimci ve aynı zamanda da bir Nur talebesi olan Sayın Mehmet Ali Kaya, “Asırların Rehberleri ve Mücedditler ve Kıyamet Alametleri, Deccal- Mehdi” adıyla çıkardığı Ocak 2012 basımı kitabında Hz. İsa (as), Hz. Mehdi (as) ve ahir zaman ile ilgili olarak Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şeriflerine ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin izahlarına son derece ters düşen iddialarda bulunmuştur.

 

1. iddia

 


Mehmet Ali Kaya, kitabının 224. Sayfasında Hz. Mehdi (as)’ın üç büyük görevinin Bediüzzaman tarafından yerine getirildiğini dolayısıyla Üstadımız’ın ahir zamanda zuhur etmesi beklenen Büyük Mehdi olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca Üstadımız’ın vefatının ardından; Nur talebelerinin onun bu görevini şu an şahs-ı manevisi olarak devam ettirdiklerini iddia etmektedir. 


 


Mehdi-i ahir zaman hem diyanet sahasında, hem siyaset alanında hem cihat ve hem de saltanat sahasında görevlidir ve bütün bu görevleri tek başına yapar... Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bütün bu hizmetleri hayatında yapmış ve kendisinden sonra devam ettirmek için de “Risale-i Nur eserlerinde esaslarını vazederek takipçilerinin tavizsiz şekilde yapmasını sağlamıştır... “Asırların Rehberleri ve Mücedditler ve Kıyamet Alametleri, Deccal- Mehdi, sf 224


 






Mehmet Ali Kaya



Mehmet Ali Kaya kitabında açıkça Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ahir zamanın büyük mehdisi olduğunu ve Hz. Mehdi (as)’ın üç büyük görevini hayattayken bizzat yerine getirdiğini, vefatından sonra ise Hz. Mehdi (as)’ın şahsı manevisi olarak Nur cemaatinin Hz. Mehdi (as)’ın görevlerini icra ettiğini iddia etmektedir. 

 

Oysa herkes; özellikle de Nur talebeleri ve Sayın Mehmet Ali Kaya bilmektedir ki Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Hz. Mehdi (as)’a ait olan bu görevlerin tamamını icra etmemiştir.

 

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ, HZ. MEHDİ (AS)’IN HİCRİ 1400’LERDE BİZZAT VE HAYATTAYKEN YERİNE GETİRECEĞİ 3 VAZİFESİNİ TOPLU OLARAK KESİNLİKLE YAPMAMIŞTIR

 

Hz. Mehdi (as)’ın 1. Vazifesi : 

Maddiyun (materyalizm) ve Tabbiyun (Darwinizm-Tabiatçılık) felsefelerinin susturulmasıdır

 


"...Fen ve felsefenin tasallutiyle (tesiriyle) ve maddiyyun (maddecilik) ve tabiiyyun (Tabiatçılık inancının) beşer içinde intişar etmesiyle (yayılmasıyla) her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini (maddeci düşünceyi) tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır."  Beyanat ve Tenvirler, Sayfa 304


 

Bediüzzaman’ın kendi döneminde de vefatından sonrasında da “taa Hicri 1400’ün başlangıcına kadar” hiçbir sahada Materyalist ve Darwinist felsefeyi tam susturacak şekilde bir başarı sağlanamadı. Materyalist felsefe gücünü kaybetmedi. Darwinist felsefe gücünü kaybetmedi. Dünya üzerinde Darwinist ve materyalist felsefenin gerçek yüzlerinin görülmesi, Dünya üzerindeki yıkıcı etkilerinin kavranması ve bu felsefelerle ciddi anlamda mücadele edilmeye başlanması Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatından sonra taa Hicri 1400’ler itibariyle gerçekleşti. Üstadımızın yaşadığı dönemde tabiyyun ve maddiyyun felsefeleri tam susturularak insanların imanlarının kurtarılmasına vesile olmak gibi bir durum söz konusu olmadı ki bunu Mehmet Ali Kaya’da gayet iyi bilmektedir. Bu görev Üstadımızın risalelerinde açıkça bildirdiği gibi “kendisinden sonra gelecek o zat yani Hz. Mehdi (as) tarafından” yerine getirilecektir. 

 

Hz. Mehdi (as)’ın 2. Vazifesi: 

Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasıdır 

 


"İkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M) ünvanı ile seair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslam'ın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gadab-i İlahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinad ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır." (Emirdağ Lahikası, 259) 


 


"Ümmetin beklediği, ahir zamanda gelecek zaten üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymetdar olanı iman-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imanı delaletten kurtarmak... (Beyanat ve Tenvirler, Sayfa 309)


 

Görüldüğü gibi Bediüzzaman risalelerinde; Hz. Mehdi (as)’ın 2. vazifesinin; insanlığı maddi ve manevi tehlikelerden kurtarıp, insanların imanlarına vesile olmak yani İslam Ahlakını dünya üzerinde hakim etmek olduğunu ifade eder. 

 

Asıl olarak Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in hadisleri, Hz. Mehdi (as) zuhur ettiğinde dünya üzerinde büyük bir imani uyanış olacağını, insanların İslam dinine akın akın girmeye başlayacaklarını, dünya üzerinde Kuran ahlakının büyük bir hakimiyeti olacağının müjdesini verir. Bu nedenledir ki Üstadımız; Hz. Mehdi (as)’ın bu görevini onun yapacağı en büyük, en önemli ve en kıymetli görevi olarak adletmiştir. Ancak bu görevi ifa ederken Hz. Mehdi (as)’ı büyük bir Müslüman kitlenin de destekleyeceğini belirterek Hz. Mehdi (as)’ın üçüncü büyük vazifesi olan ittihad-ı İslam’ın  önemine de dikkat çekmiştir. 

 


O zatın ikinci vazifesi, şeriatı icra ve tatbik etmektedir. Birinci vazife, maddi kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad ve ihlas ve sadakatle olduğu halde bu ikinci vazife gayet büyük maddi bir kuvvet bir hakimiyet lazım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin. O zaten üçüncü vazifesi, Hilafet-i İslamiyeyi İttihad-ı İslam'a bina ederek, sevi ruhanileriyle ittifak edip din-i İslam'a hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymetdardır, fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa'şaalı bir tarzda olduğundan umumun ve avamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9) 


 

Oysa Mehmet Ali Kaya bu görevleri Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yerine getirdiğini şimdi de onun adına şahsı manevisini temsil eden Nur talebelerinin bu görevi yürüttüklerini iddia etmektedir. Ancak açık bir şekilde görülmektedir ki; Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatına kadar İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olması, materyalizmin ve komünizmin etkisini yitirmesi gibi bir durum kesinlikle söz konusu olamamıştır. 

 

Bediüzzaman Hazretleri, insanların imanına vesile olacak iman hakikatlerini son derece derin ve hikmetli anlatımlarla anlatmış ve dünya çapında birçok insanın Allah’a iman etmesine vesile olmuştur. Ancak Üstadımızın vefatına kadar ki zaman içinde İslam ahlakının dünya hakimiyeti, İslam Birliği’nin kurulması, materyalizm, Darwinizm taunlarının etkisini tamamen yitirmesi gibi bir durum hiçbir şekilde söz konusu olmamıştır. Aksine Üstadımız’ın vefat tarihine kadarki dönemlerde komünizm ve materyalizm insanlık üzerindeki şeytani etkisini artırarak sürdürmüş, insanlar geniş kitleler halinde bu inkarcı felsefelerin etkisine girmişlerdir. Materyalizm ve Komünizmin hızla güç kaybetmesi ancak Hz. Mehdi (as)’ın zuhur ettiği Hicri 1400 - Miladi 1980’ler itibariyle söz konusu olmaya başlamıştır. 

 

Hz. Mehdi (as)’ın 3. Vazifesi: 

Dağınık haldeki İslam Aleminin bir araya getirilmesi ve Türk İslam Birliği’nin kurulması 

 


Üçüncü Vazifesi: İnkilabat-ı zamaniye (zamanın değişmesiyle) ile çok ahkam-ı Kur'aniyenin (Kuran hükümlerinin) zedelenmesiyle... O zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslam'ın muavenetiyle Müslümanların dayanmasıyla ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır." (Emirdağ Lahikası, 260) 


 

Mehmet Ali Kaya, Üstadımızın üç vazifeyi hayatındayken bizzat tek başına yaptığını iddia etmektedir. Ancak Bediüzzaman döneminde Mehdi al-i Resul’ün üçüncü büyük vazifesi olan Türk İslam Birliği’nin kurulması durumu da kesinlikle söz konusu olmamıştır. Bu durum ancak içinde bulunduğumuz Hicri 1400’ler itibariyle kendini hissettirmiş ve İslam ülkeleri yavaş yavaş bu birliğe doğru çok önemli adımlar atmaya başlamışlardır. İslam ülkeleri arasındaki sınırlar ve güçlü siyasi ve ekonomik bürokrasiler kaldırılmaya, bazı İslam ülkelerinin başındaki diktatörler yerlerini terk etmeye başlamışlardır. Bu ülkeler üzerinde İslam dininin birleştiriciliği her geçen gün daha da iyi hissedilmektedir. Bu ise, Hz. Mehdi (as)’ın ve dolayısıyla Mehdiyetin zıl ve gölgesinin varlığına işarettir. 

 

Peygamberimiz (sav), tüm İslam ülkelerinin hatta Hıristiyan ve Yahudi aleminden de bir kesimin Hz. Mehdi (as) zuhur ettiğinde onun manevi bayrağı altında bir araya gelip güçlü bir birlik oluşturacaklarını birçok hadisinde bildirmiştir. Bu durumun Üstadımızın yaşadığı dönemde hiçbir şekilde gerçekleşmemiş olması da onun hem ahir zamanın büyük Mehdisi olmadığının hem de üç vazifeyi bir arada yerine getirmemiş olduğunun diğer bir ispatıdır.  Zaten Mehmet Ali Kaya da, Bediüzzaman Hazretleri’nin bu üç vazifeyi yerine getirmediğini gayet iyi bilmekte ancak bu durumu güya gizlemek için şahs-ı manevi kavramını devreye sokarak eksik kalan görevleri şahs-ı manevinin yerine getireceği gibi son derece mantık dışı bir çıkarım yapmaktadır. 

 

Mehmet Ali Kaya şunu kabul etmelidir ki; Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri inşaAllah kendi döneminin müçtehidi ve mehdisidir. Ancak ahir zamanın büyük Mehdisi yukarıda saydığımız bu üç büyük vazifeyi bir arada ve bizzat kendisi hayattayken tam anlamıyla yerine getirecektir. Bu zat-ı muhteremin gerek fiziki gerekse manevi özellikleri Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde çok geniş bir yer tutmakta ve bu özelliklerin toplamı Üstadımız dışında başka bir kişiyi tarif etmektedir. 

 

2. İddia

 


Mehmet Ali Kaya, Bediüzzaman Hazretleri hayatta olmadığından, Hz. Mehdi (as)’ın İttihad-ı İslam’ı oluşturma görevini güya onun şahs-ı manevinin yani Nur talebelerinin yerine getireceğini iddia etmektedir. 


 


Hz. Mehdi (as)’ın iman hizmetini bizzat kendisi görmediği bir hakikat değil mi? Halen Hz. Mehdi (as)’ın şahsı manevisi o iman hizmetine devam etmiyor mu? Demek ki Hz. Mehdi üç vazifeyi birden hayata tatbik edemeyecektir. Bunu hal, adetullah ve onun ömrü yetmeyecektir ve yetmemiştir.... (Asırların Rehberleri ve Mücedditler ve Kıyamet Alametleri, Deccal- Hz. Mehdi (as),  sf 227) 


 

Mehmet Ali Kaya aslında bu açıklamasıyla aslında Bediüzzaman’ın Hz. Mehdi (as)’nin görevini ifa edemediğini kabul etmektedir. Ancak bu sefer başka bir yöntem kullanarak lafı dolandırmakta ve dilini eğip bükmektedir. Peygamberimiz (sav) hadisi şeriflerinde İttihad-ı İslam’ın Hz. Mehdi (as)’ın manevi komutanlığında oluşturulacağını bildirmesine rağmen Mehmet Ali Kaya, “Bediüzzaman Hazretleri bu görevi yerine getirmedi demek ki Hz. Mehdi (as) İttihad-ı İslam’ı gerçekleştirmeden vefat edecek ve bu görevi onun talebeleri yerine getirecek” şeklinde Peygamberimiz (sav)’in sözlerinin tam aksi bir mantık ortaya atmaktadır. Mehmet Ali Kaya, Peygamberimiz (sav)’in ahir zamanın büyük mehdisi hakkında verdiği yüzlerce alameti hiç göz önünde bulundurmadan, bizlere bir delil sunmadan, tamamen bir ön kabulle Bediüzzaman Hazretleri’ni ahir zamanın büyük mehdisi olarak ilan etmektedir. Bu ön kabulünden yola çıkarak da; hem Peygamberimiz (sav)’in hadisleri hem de Üstadımızın sözleri üzerinde açık bir şekilde oynamalar yapmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri’nin Hz. Mehdi (as) ile ilgili sözlerini kendi mantığına uygun şekle sokma gayreti göstermektedir. Bediüzzaman Hazretleri risalelerinde; “Hz. Mehdi (as) şahıs olarak gelecek ve yine bu üç vazifeyi bizzat kendi yerine getirecek, diğer asırların mehdilerinden en büyük farkı da bu üç vazifeyi bizzat kendi ve hayattayken yapacak olmasıdır” diye açıklamalarda bulunurken, Mehmet Ali Kaya; “Bediüzzaman bu üç vazifeyi hayattayken yerine getirmedi. Demek ki Hz. Mehdi (as) üç vazifeyi bizzat kendi yapmayacak” diyerek kendi mürşidini de yalanlamaktadır. Mehmet Ali Kaya’nın bu ön kabulü hem Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şeriflerine hem de Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin risalelerindeki görüşlerine tamamen zıt bir görüştür. Mehmet Ali Kaya şunu mutlaka göz önünde bulundurmalıdır ki; Müslümanlar Mehmet Ali Kaya’nın kendi mantığının ürünü olan bir Mehdiyi değil, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin; tamamen Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şeriflerini kaynak kullanarak tarifini yaptığı ahir zamanın büyük Mehdisini beklemektedirler.

 

3. iddia

 


Mehmet Ali Kaya yine kitabının 227. Sayfasında; risalelerde Üstadımızın; “ ‘o zat’ diye hitap ettiği kişinin Mehdi Al-i Resul’ün temsil ettiği kutsi cemaatinin şahs-ı manevisidir. Ve bu şahs-ı manevinin üç büyük görevi vardır.” diyerek yine Üstadımız’ın son derece açık ve net bir dille zat yani şahıs olarak geleceğini söylediği Hz. Mehdi (as)’ı bir şahs-ı manevi olarak göstermeye çalışmaktadır. 


 

Oysa Üstadımız bilinçli bir şekilde; ‘o zat’ ifadesini kullanmış ve Hz. Mehdi (as)’ın bir insan olarak zuhur edip yine bir insan olarak bu üç görevi bizzat yapacağını ifade etmiştir. Zaten kendisi şahs-ı maneviyi kastetmek istese zat kelimesini kullanmaz direkt şahs-ı manevi derdi. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gerektiğinde Risale-i Nurların yüzlerce sayfasında “şahs-ı manevi” kalıbını kullanmıştır. Oysa Üstadımız Hz. Mehdi (as)’dan bahsederken “bir zat-ı Nurani, ahir zamanın o büyük şahsı Al-i Beytten olacak, o zat, Kendine hazır bir program yapacak, ileride gelecek acib bir şahsın, o büyük kumandan, bir müçtehid,  bir müceddid, hakim, mürşid, kutb-u azam, bir zat-ı nurani, bir asır sonra gelecek o zat,...” gibi tek bir kişiyi ifade eden hitaplar kullanmıştır. 

 

Şu çok açıktır ki Üstadımız muhteşem bir anlatım kabiliyetine ve çok zengin bir kelime dağarcığına sahiptir. Bu üstün özelliği risalelerindeki anlatımlarından çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Sayın Mehmet Ali Kaya ise -belki de farkında olmayarak- Üstadımız hakkında uygun olmayan bir ithamda bulunmakta ve Üstadımızın çok net olarak Hz. Mehdi (as)’ın bir insan olarak ahir zamanda zuhur edeceğini ifade ettiği sözlerini tevil ederek gerçeği çarpıtmaktadır. (Bkz: http://www.bediuzzamananlatiyor.com/said-nursinin-hz-mehdi-a-s-nin-bir-sahsi-manevi-degil-sahis-oldugunu-ifade-eden-sozleri.html)

 

 

4. İddia 

 


Mehmet Ali Kaya güya Hz. İsa (as)’ın Üstadın zamanında nüzul ettiğini, kimsenin görmediği bir yerde; bir camide Bediüzzaman’ın arkasında namaz kıldığını ve gizli olarak Said Nursi Hazretleri’ne biat ettiğini iddia etmektedir. Bu durumu Bediüzzaman’ın güya; “Hz. İsa (as) gelince herkesin onu tanıması gerekmez. İmanın kuvvetiyle bilinir ve havassı onu bilse ve tanısa yeterlidir” ifadesiyle açıkladığını savunmaktadır.


 

Mehmet Ali Kaya, aynı kitabın 236. ve 237. sayfalarında ahir zamanda zuhur edecek ve bir araya gelecek olan Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as) ile ilgili olarak yine tamamen -Peygamberimiz (sav)’i ve hadislerini tenzih ederiz-hadis-i şerifleri hiçe sayan bir mantık yürütmüştür. Aslında Üstadımızın Ahir zamanın büyük Mehdisi olduğunu ve Hz. İsa (as)’ın da onun zamanında nüzul edip, hiç kimsenin görmediği bir yerde gizli olarak Bediüzzaman Hazretleri’ne biat edip, onun arkasında namaz kıldığını söylemektedir. Ardından da yine Bediüzzaman Hazretleri’nin çok açık olan “Zaten Hz. İsa (as) geldiğinde herkesin onu tanıması gerekmez imanın kuvvetiyle bilinir. Havası onu tanısa ve bilse yeterlidir” ifadesini çarpıtarak Üstadımızın bu sözünü kendi yanlış mantığına delil olarak sunmaya çalışmaktadır. Oysa Peygamberimiz (sav)’in Hz. Mehdi (as) ile Hz. İsa (as)’ın buluşması ve o dönemde dünya üzerinde olacak gelişmelerle ilgili onlarca sahih hadisi mevcuttur. Bu hadislerde anlatılan olaylar ve gelişmeler ise gizlice vuku bulup gözden kaçacak türde olaylar değil aksine son derece dikkat çekici, Müslümanların ve Kitap Ehli’nin şahit olacağı, Hıristiyanların tevhidi kabul edip tek bir Allah’ın varlığına inanmalarına vesile olacak türde dünya çapında büyük olaylardır. Oysa ki Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşadığı dönemde böyle bir olay gerçekleşmemiştir. Hıristiyanlar henüz Hz. Mehdi (as)’ın zuhur ettiği dönemde nüzul edecek olan Hz. İsa (as) vesilesiyle, Müslümanlığı kabul etmemişlerdir. Ayrıca Hz. İsa (as)’ın nüzulünün ardından dünya üzerinde yaşanacak olan barış ve sükunet ortamı da Bediüzzaman Hazretleri’nin döneminde oluşmamıştır. Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) dönemlerinde yaşanacak olan bereket bolluk, huzur güven ortamı henüz sağlanamamıştır. Peygamberimiz (sav), Hz. İsa (as)’ın tekrar nüzul edeceği bu dönemde meydana gelecek değişikliklerden bazılarını şöyle bildirmiştir:

 


Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. -Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. -Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar , hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136)


 


Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bırakacak.  (Sünen-i İbn-i Mace, 10/334)


 


Benliğime hakim olan zata yemin ederim ki, Meryem’in oğlunun adaletli bir hakem olarak size inmesi pek yakındır. O, Haç’ı kıracak (haça tapınmayı kaldıracak),

domuzu öldürecek (domuz eti yemenin haram olduğunu bildirecek), cizyeyi 

kaldıracak; mal çoğalacak ki, kimse onu kabul etmeyecektir 

(Sünen-i Tirmizi, 4/93)


 


Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa Aleyhisselam)’ın 

adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, salibi (haçı) 

kıracak (haça tapınmayı kaldıracak), domuzu öldürecek (domuz eti yemenin 

haram olduğunu bildirecek), cizyeyi kaldıracaktır, mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır. (Sahih-i Müslim, 6/532)


 


İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam (devlet başkanı) olarak (gökten yere) inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O, (indiğinde) haçı kıracak (haça tapınmayı kaldıracak), domuzu öldürecek (domuz eti yemenin haram olduğunu bildirecek), cizyeyi kaldıracaktır. Mal da o kadar çoğalacaktır ki hiçbir kimse mal kabul etmeyecektir. (Sünen-i İbni Mace, 10/340)


 

Yüzlerce hadisle sabit olan ancak bu yazıda sadece birkaçına yer verdiğimiz Hz. İsa (as)’ın nüzulü sonrası Hz. Mehdi (as)’a tabiyetiyle birlikte dünya üzerinde yaşanacak barış ve güven ortamı ile ilgili ayrıntılar Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin yaşadığı Hicri 13. Yüzyılda hiçbir şekilde meydana gelmemiştir. Tek başına bu delil bile Mehmet Ali Kaya’nın; Bediüzzaman’ın döneminde Hz. İsa (as)’ın nüzul edip Bediüzzaman’a biat ettiği yönündeki asılsız iddiasını geçersiz kılmak için yeterlidir. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri; Hz. İsa (as) nüzul ettiğinde imanın nuru ile ancak bazı kişilerin onu tanıyacağı yönündeki açıklamasıyla Hz. İsa (as)’ın nüzul ettiği ilk dönemlerde insanlar tarafından hemen “Bu muhterem, Hz. İsa (as)’dır” denerek tanınmayacağı, belli bir süre gizli olarak ve kendi cemaati içinde faaliyetlerini sürdüreceğini ifade eden açık bir izahtır. Böyle ilgisiz bir tefsire ihtiyaç duyurtan kapalı bir izah değildir.

 

5. iddia

 


“SONRA GELECEK O ZAT” ifadesinin Bediüzzaman Hazretleri’nin güya insanların dikkatini kendisinden, iman davasına çevirmeleri için kullandığı bir yöntem olduğu iddiası 


 

Mehmet Ali Kaya kitabının devam eden sayfalarında Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin açık ifadelerini son derece mantık dışı açıklamalarla gerçek manasından saptırmaya devam etmektedir. Kitabının 240. sayfasında bu defa Üstadımızın Hz. Mehdi (as)’ın kendisinden sonra geleceğini ifade etmek için kullandığı “sonra gelecek o zat” ifadesini inanılmaz bir teville açıklamaya devam etmiştir. Üstadımızın son derece anlaşılır şekilde söylediği sonra gelecek o zat ifadesini; insanların dikkatini kendisinden İslam’a çevirmek için -Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ni tenzih ederiz- bir taktik  olarak söylediği iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Kitapta yer alan söz konusu teviller şu şekildedir: 

 


Sonra gelecek o zat ifadesi ise, Bediüzzaman’ın nazarları şahsından davası olan iman davasına çevirmek içindir. 


 

Mehmet Ali Kaya ardından bu teviline şöyle devam etmektedir: 

 


“Yani imanın hayata hakim olması ve şeriat dediğimiz adalet, hürriyet ve hakkaniyetin hakim olması benden sonra olacaktır.” demek içindir. Burada kastedilen şahıs değil kendi şahsının başlattığı davasının hakimiyetinin görünmesidir.” 


 

Görüldüğü gibi Mehmet Ali Kaya, Üstadımızın son derece aleni ve açık bir şekilde anlaşılan izahını bile akıl ve mantık dışı bir biçimde tefsir etmekteden çekinmemektedir. Sadece Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu perdelemek, aleni olan alametleri gizlemeye çalışmak için değerli Üstadımızın son derece açık sözlerini kullanmakta ve çarpıtmaktadır.

 

Mehmet Ali Kaya şunu unutmamalıdır ki Üstadımız’ın hiçbir ifadesinin tefsire ihtiyacı yoktur. Üstadımız anlatmak istediğini son derece güzel anlatma kabiliyetini vakıf, Osmanlıcayı çok iyi bilen ve yerli yerinde kullanan bir alimdir. Eğer Üstadımız kendisinden sonra bir şahs-ı manevinin görevini üstleneceğini anlatmak istese “Benden sonra talebelerim İslam Ahlakının yayılması için çalışmaya devam edecekler...” gibi açık ve net bir ifade ile bunu açıklardı. Bu kadar kolayca anlatılacak bir konuyu “sonra gelecek o zat” gibi konuyla son derece ilgisiz olan kelimeleri kullanarak anlatmazdı. 

 

Ayrıca Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Risale-i Nur külliyatında bir kere değil defalarca Hz. Mehdi (as)’ın kendisinden sonra geleceğini ifade etmiştir. Mesela Üstadımız risale-i Nur’da; “... bundan sonra gelecek o Mehdi-i Resul (Şualar, sf. 381), ileride gelecek acip şahıs (Barla Lahikası, sf. 162), ta ahir zamanda hayatın geniş dairesinde gelecek olan Hz. Mehdi (as) ve şakirdleri (Kastamonu Lahikası, Sayfa 72, Tarihçe-i Hayat, Sayfa 258, Hizmet Rehberi, Sayfa 267, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 153), sonra gelecek o mübarek zat (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9-11), hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat  (Kastamonu Lahikası, s. 61-62), istikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati (Sözler, Sayfa: 309)  ifadeleriyle defalarca Hz. Mehdi (as)’ın kendisinden bir asır yani Hicri 1400’de zuhur edeceğini bildirmiştir. Üstad Hazretleri’nin risalelerinde kullandığı bu ifadeler, Mehmet Ali Kaya’nın ahir zamanda zuhur edecek Hz. Mehdi (as)’ı kabul etmemek için ortaya attığı akıl dışı tevilleri ortadan kaldıracak nitelikte ve netliktedir.

 

6. iddia

 


Bediüzzaman Hazretleri’nin Hicri 13. asırda yaşamasına ve Hz. Mehdi (as)’ın da kendisinden 100 sene sonra Hicri 14. Asırda zuhur edeceğini söylemesine rağmen Mehmet Ali Kaya Peygamberimiz (sav)’in “12 imam gelmeden kıyamet kopmaz.” hadis-i şerifini delil göstererek Hicri 13. Yüzyılda yaşayan Bediüzzaman Hazretleri’ni, 13. ve dolayısıyla ahir zamanın son imamı olarak göstermeye çalışmaktadır.


 

Mehmet Ali Kaya’nın Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin ahir zamanın büyük mehdisi olduğunu kanıtlamak için ortaya attığı iddialardan biri de Üstad’ın; kendisine kadar her asırda gelen 12 müceddidden sonraki 13. müceddid olmasıdır. Bu iddiasını ise Peygamberimiz (sav)’in “12 imam gelmeden kıyamet kopmaz.” hadisine dayandırmaktadır. Oysa Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi (as) ile ilgili bildirdiği hadis-i şeriflerinden birinde her yüzyıl başında dini bidatlerden arındıracak bir müceddid geleceğini bildirmiştir:

 


Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuş:  Gerçekten Aziz ve Celil olan Allah HER YÜZ SENENİN BAŞINDA şu ümmetin dinini bidatten (dine sonradan karışmış batıl uygulamalardan) ayıracak, yenileyecek (ilim sahibi) bir zatı gönderir. (Sünen-i Ebu Davud, 5/100)


 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Peygamberimiz (sav)’in bu hadisi doğrultusunda Hicri 1400'lü yılların "müceddidi"nin Hz. Mehdi olacağını müjdelemiştir:

 


Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli "lamlar" ve "mimler" ikişer sayılsa BUNDAN BİR ASIR SONRA ZULÜMATI DAĞITACAK ZATLAR İSE, HAZRET-İ MEHDİ'NİN ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ) OLABİLİR. (Şualar, s. 605)


 

Hicri 13. asırda yaşayan Bediüzzaman Said Nursi Hicri 13. Asrın müceddididir. Şu an yaşamakta olduğumuz ahir zamanın yani Hicri 14. Asrın müceddidi ise Hz. Mehdi (as)’dır. Peygamberimiz (sav) başka bir hadis-i şerifinde ise Hz. Mehdi (as)’ın Hicri 1400 yani miladi 1979-1980 yıllarında zuhur edeceğini bildirmiştir:

 


İnsanlar 1400 senesinde Mehdi'nin yanında toplanacaklardır. (Risaletül Huruc-ül Mehdi, s. 108)


 

Yine Peygamberimiz (sav)’in bu hadis-i şerifleri doğrultusunda Bediüzzaman Hazretleri de farklı tarihlerde yaptığı açıklamaların hepsinde, Hz. Mehdi'nin geliş zamanı olarak Hicri 1400'lü yılların başlarına işaret etmiştir. Bediüzzaman bir sözünde, Hz. Mehdi'nin Asr-ı Saadet döneminden 1400 sene sonra çıkacağını şöyle belirtmektedir:

 


İSTİKBAL-İ DÜNYEVİYEDE (dünyanın geleceğinde) 1400 SENE SONRA GELECEK BİR HAKİKATİ asırlarında karib (yakın) zannetmişler. (Sözler, s. 318)


 

Görüldüğü gibi Mehmet Ali Kaya’nın bu iddiasının da aksine; bizzat Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi (as)’ın; Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatta olmadığı Hicri 1400 yani miladi 1979-1980 yıllarında faaliyet içinde olacağını bildirmiştir. Üstadımız da Peygamberimiz (sav)’in bu hadisi şerifleri doğrultusunda Risale-i Nur’da Hz. Mehdi (as)’ın Hicri 1400’de zuhur edeceğini yazmıştır. Mehmet Ali Kaya’nın bu iddiası da diğerleri gibi son derece yanlış, tamamen ön kabule dayalı ve delilsizdir. Bu iddialarının hiçbiri Peygamberimiz (sav)’in konuyla ilgili hadislerini de Bediüzzaman Hazretleri’nin aynı hadisler doğrultusunda yaptığı izahlarını da doğrulamamaktadır. 

 

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri yaşadığı yüzyıl olan Hicri 13. Asrın müceddididir. Yazdığı risaleleleri ile sayısız insanın imanına vesile olmuş ve Hz. Mehdi (as)’ın 3 büyük görevinden birini yerine getirmiştir. Ancak Hz. Mehdi (as)’ın 3 ana görevini Bediüzzaman da ondan önceki müceddidler de tam olarak yapamamışlardır. Bu Allah’ın belirlediği bir kaderdir ve üç görevi bir arada ancak Hicri 1400 de zuhur etmiş olan Hz. Mehdi (as) ifa edecektir. 

Doğrusunu Allah bilir.

Masaüstü Görünümü