Harun Yahya

Ramazan 2014, 18. Gün









A9'u izlemek için

Uydunuzu Nasıl Ayarlayacaksınız?







"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (herşeyden) haberdardır." (Lokman Suresi, 16)

"Allah için bir derece tevazu eden kimseyi Allah bir derece yükseltir. Öyle ki onu Firdevs cennetinin en yüksek yerine ulaştırır. Allah'a karşı bir derece kibir gösteren kimseyi Allah alçaltır. Hatta onu cehennemin en alçak derecesine indirir. Eğer sizden biriniz kapısı ve penceresi olmayan sert bir kayanın içerisinde gizli bir şey yaparsa, gizlediği şey ne olursa olsun Allah onu ortaya çıkarır." (İbn-i Mace)



Güzel ahlak öyle ucuz bir şey değildir, zordur güzel ahlak. Pahalıya mal olur, güzel ahlaklı insan da onun için dünyada nadir olur. (19 ocak 2009; Ekin TV)

Şeytan teşvik eder ama kul bundan sorumlu olur.





Allah'ın Müminlere Desteği

Cahiliye toplumundaki insanlar, karakterlerini sahip oldukları güç ve statüye göre geliştirirler. Kendilerine güvenmeleri için, mutlaka ya zengin, ya ünlü, ya çok güzel, ya da yakışıklı olmaları gerekir. "Saygın" birinin oğlu ya da kızı olmak da yine aynı toplumda önemli bir güven kaynağıdır.

Ancak kuşkusuz müminler için durum tümüyle farklıdır. Mümin, yalnızca Allah'a güvenip dayanır. Kendine güvenmesi için, inkarcıların ihtiyaç duyduğu maddi kıstasların hiçbirine ihtiyacı yoktur.

Çünkü Allah daima müminlerin destekçisidir. Onları inkar edenlerin karşısında zayıf bırakmaz. "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de" (Mücadele Suresi, 21) hükmü gereği, resullerini ve onlara tabi olan müminleri her zaman galip kılar. Mümin tüm dünyanın karşısında tek başına da olsa, bu büyük destekle onlara karşı üstün gelir. Allah, resulüne karşı şu güvenceyi vermektedir:

Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi. (Enfal Suresi, 62)

Unutulmamalıdır ki, müminlere yolları açan, başarı kazandıran, onları geliştiren, güçlendiren Allah'tır. İnsanın çözüm olarak başvurduğu sebepler, başarılı olması için yeterli değildir. Sebepler tek başına hiçbir şey yapamaz; sadece fiili bir duadırlar. Bununla beraber olan sözlü dua ve ihlasın karşılığında Allah istenen sonuçları yaratır. Dolayısıyla müminin başarmak istediği bir işte yalnızca Allah'ın yardımına güvenip dayanması gerekir.

Böyle olunca da, kendinden son derece emin, hiçbir tehlikeden çekinmeyecek kadar gözü kara ve aleyhte gibi görünen gelişmelerden hiçbir şekilde etkilenmeyecek kadar sağlam karakterli bir insan ortaya çıkar. Kavminin hepsinin birer birer sapmasına karşılık hiçbir şekilde güvensizliğe kapılmayan ve "... Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü inkâr edecek olsanız bile şüphesiz Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmüştür" (İbrahim Suresi, 8) diyebilen Hz. Musa, bu konuda çok iyi bir örnektir.

Hz. Musa, bu denli güvenli ve korkusuzdur. Çünkü Allah'ın yardımının müminlerle birlikte olduğuna emindir. Allah, ona, "Korkma, muhakkak sen üstün geleceksin" (Taha Suresi, 68) hükmünü vahyetmiştir.

Kuşkusuz Hz. Musa'nın tavrı diğer tüm müminler için de örnek olmalıdır. Çünkü Allah, aynı güvenceyi yalnızca Hz. Musa'ya ya da öteki resullere değil, kendi rızasına ihlasla sarılan tüm müminlere vermektedir. İnkar edenlere karşı onları koruyacağını, galip kılacağını vaat etmektedir. Bu gerçek Kuran'da, "... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) şeklinde ifade edilmiştir.

Mümin, yalnızca Allah'a olan sadakatini korumak, O'na kullukta kararlı olmakla yükümlüdür. Böyle yaptığı takdirde, korkması gereken hiçbir şey yoktur:

Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. (Maide Suresi, 105)

Doğru yola erişenlere, inkar edenler hiçbir şekilde zarar veremez. Müminleri baskı altına almak, hatta öldürmek için yaptıkları tüm plan ve tuzakları Allah boşa çıkartır. Bir ayette bu sır şöyle açıklanır:

Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)

İnkarcılar müminler aleyhine tuzaklar hazırlarken, Allah da onları, "... bilmeyecekleri bir yönden derece derece" (Araf Suresi, 182) yıkıma doğru sürükler. Söz konusu kişiler, kendi basit mantık örgüleri içinde müminlerden üstün olduklarını ve onları kolaylıkla mağlup edeceklerini sanırlar. Oysa Allah müminlerle beraberdir ve Allah'ın güç, izzet ve azameti de inananlarda tecelli etmektedir. Kuran'da, münafıkların kavrayamadığı bu gerçek şöyle ifade edilir:

Onlar ki: "Allah'ın Resulü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar kavramıyorlar. (Münafikun Suresi, 7-8)

Bu, kesin ve değişmez bir kuraldır. Mümin, "Ey iman edenler, tedbirinizi alın..." (Nisa Suresi, 71) ayeti gereğince, ibadet kastıyla inkarcılara karşı dikkatli ve tedbirli davranacak, ama söz konusu İlahi kuralın rahatlığı içinde olacaktır. Allah, aynı kuralı bir başka ayetinde şöyle açıklar:

Şüphesiz inkar edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'elçiye karşı gelip zorluk çıkaranlar', kesin olarak Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır. (Muhammed Suresi, 32)

 



Mehdi, aklın doğru ve yanlışı ayırt etme (vicdani kanaatle karar verme) gücünü kaldıracak özelliklerle ortaya çıkmayacaktır

... Bir kısım zahirî ülemalar (hadislerin dış anlamlarına bakarak hüküm veren alimler), o rivayet ve hadîslerin zahirine (dış anlamlarına) bakıp şüpheye düşmüşler. Veya sıhhatini (doğruluğunu) inkâr edip veya hurafevari (hurafe gibi, masallarda anlatılan gerçek dışı bir şey gibi yanlış) bir mana verip âdeta muhal bir sureti (adeta imkansız, aklın vicdani kanaatle karar verme özelliğini ortadan kaldıracak özelliklerde bir şahsı) bekler bir tarzda (anlattıkları için), avam-ı müslimîne (böyle metafizik açıklamalara inanmada zorlanacakları veya bu sebeple hiç inanmayacakları için, halktan bilgisi olmayan Müslümanlara imani yönden) zarar verirler. (Kastamonu Lahikası s. 80)

Bediüzaman, Hz. İsa, Hz. Mehdi ve Deccal gibi ahir zaman şahısları hakkındaki müteşabih, yani ‘benzetmelerle anlatılan rivayet ve hadislerin’, mutlaka tevilinin yapılarak, benzetmelerinin çözülerek açıklanması gerektiğini söylemiştir. Aksi takdirde, bir kısım sözde alimlerin bu hadisleri, müteşabih anlamlarına aldırmadan, zahirine bakıp yorumlamakla şüpheye düştüklerini veya hadisi tamamen reddetme yoluna gittiklerini ifade etmiştir. Bu gibi sözde alimlerin Hz. İsa ve Hz. Mehdi konusundaki yanlış yorumlamaları, bu konuda tam bir bilgiye sahip olmayan Müslümanların da yanıltılmasına sebep olmaktadır.

Oysa ki Peygamberimiz (sav)’in, Hz. Mehdi’nin hayatına ilişkin her konudaki hadisleri, aklın, mantığın tam olarak kavrayabileceği netliktedir. Bu konudaki müteşabih yani benzetmelerle anlatılan rivayetler de, Kuran bilgisiyle ve diğer rivayetlerin ışığıyla değerlendirildiğinde, hadislerde Hz. İsa'nın gelişinin ve Hz. Mehdi'nin çıkışının hiçbir şüpheye yer verilmeyecek şekilde açıklandığı görülebilecektir.



Amino Asitlerdeki Düzen

Proteinler, amino asit isimli moleküllerden oluşurlar. Amino asitler proteinlere göre daha küçük moleküller olmalarına rağmen, oldukça kompleks bir yapıları vardır. Amino asitleri oluşturan atomlar üç ayrı grup halinde bulunurlar; amino grubu, karboksil grubu ve yan zincir grubu (ya da radikal grup).

Bütün amino asitlerde amino ve karboksil grupları aynıdır. Bir amino asiti diğerlerinden farklı kılan tek özellik, moleküle bir ucundan bağlanan yan zincir grubudur. Bu yan zincir gruplarının her amino asitte farklı olması sayesinde her amino asit birbirinden çok farklı özelliklere sahip olur.

o Nasıl ki bir makinenin yapısında çeşitli malzemeler kullanılmaktaysa, vücudumuzdaki çok karmaşık görevleri yerine getirebilmesi için protein makinalarında da farklı özelliklere sahip malzemeler bulunmalıdır. İşte amino asitlerin yan zincir gruplarındaki atomların şekli, sayısı ve sıralamaları, elektrik yükleri, hidrojen bağı kapasitelerinin farklı farklı olması, amino asitlere çeşitlilik kazandırır ve bu çok çeşitli malzemeden de yine çok çeşitli protein makinaları üretilir. Örneğin yan zincir gruplarının (+) veya (-) elektrik yükünün olması veya yüksüz olması amino asit molekülünün suda eriyip erimemesini sağlar.

Bu şekilde farklı özelliklere sahip olan amino asitlerin farklı dizilimlerle yanyana gelmeleri, proteinlerin vücut içinde hayret verecek derecede çeşitli görevleri yerine getirebilmelerini sağlar. Ancak canlıların yapılarında bulunan amino asitlerde çok özel bir durum söz konusudur. Doğada 200'ün üzerinde amino asit bulunmasına rağmen proteinler bu amino asitlerin sadece 20 tanesinden oluşur.

Doğada 200'ün üzerinde amino asit bulunmaktadır. Teorik olarak doğada bulunması beklenen amino asit sayısı ise bu sayıdan çok daha fazladır. İnsan vücudunda dahi, proteinlerde kullanılanların dışında birçok amino asit vücudun metabolik fonksiyonlarında kullanılmaktadır. Peki proteinler, yanıbaşlarında başka amino asitler bulunmasına rağmen neden özellikle bu 20 amino asiti seçmektedirler?

Bu sorunun cevabını proteinlerin yapılarından ve fonksiyonlarından yola çıkarak verebiliriz. Çünkü yaşam için gerekli olan proteinler görevlerini yerine getirebilmek için belirli özelliklere sahip olmalıdırlar ve onlara bu özelliklerini sağlayan en önemli unsurlardan biri amino asitlerdir. Örneğin amino asitlerden bir bölümünün hidrofobik, yani suyu iten bir özellik taşıyan yan zincirlere sahip olması şarttır. Ve bu yan zincirler çok büyük olmamalıdır, yoksa onları proteinin içine paket ederek yerleştirmek imkansızlaşır.

Bir kısım amino asitin yan zincirlerinin "alfa heliks" ve " beta tabaka" oluşumları olarak bilinen iki özelliğe sahip olmaları gerekir. Çünkü bu özellikler sayesinde protein üç boyutlu şeklini alabilmektedir ve bunlar, bu proteinin işlevini görebilmesi için gerekli olan özelliklerdir.

Yapılan incelemeler sonucunda, proteinlerde kullanılan 20 amino asitin birçoğunun hidrofobik yan zincirleri olduğunu, yarısının a-heliks ve yarısının da b-tabaka özelliklerine sahip oldukları görülmüştür.

Bu 20 amino asitin özelliklerini tek tek incelediğimizde de neden proteinler için özel olarak seçilmiş olduklarını anlayabiliriz. Örneğin en küçük ve en basit amino asit olan glisin bile en önemli proteinlerden biri olan kolajen proteininde çok önemli bir göreve sahiptir. Kolajeni oluşturan her üç amino asitten biri glisindir ve küçük boyutları kolajen molekülünün tasarımında önemli bir rol oynar. Çünkü bu amino asit, proteini oluşturan zincirlerin birarada sıkıca bükülmelerini sağlar. Bu kolajen liflerinin gerilme direncini arttırır. Bilindiği gibi, kolajen lifleri çelikten daha güçlü bir gerilme direncine sahiptirler. Eğer bu proteinin yapımında glisin yerine daha uzun yan zincirli başka bir amino asit kullanılsaydı, kolajen lifleri bu kadar fazla gerilme direncine sahip olamazlardı. Aynı zamanda, glisin olmasaydı, kolajen lifleri canlıların hücrelerini birbirine yapıştıracak güce de sahip olamazlardı.

Yukarıda kısaca anlatıldığı gibi, proteinleri oluşturan 20 amino asitin, doğada bulunan 200 amino asitin arasından seçilmelerinde bir bilinç ve plan vardır. Eğer bu seçim rastgele olsaydı, hayatın devamı için gereken proteinler asla oluşamazlardı. Tek bir amino asitin olması gerekenden farklı olması, hayati bir fonksiyonun çökmesi anlamına geleceği için canlılıktan sözetmek de mümkün olmazdı.

Görüldüğü gibi, canlılığın her aşamasında bilinçli bir tasarım ve akılcı bir seçim ve düzen vardır.

Anemon balıkları





Türkiye’nin Yaşayacağı Büyüme Dünyadaki Her Ülkenin Faydasına Olacaktır

ALLAH O’NUN (Hz. Mehdi (a.s.)’ın ELİ İLE KONSTANTİNİYYE’Yİ FETHEDECEKTİR. (Naim b. Hammad, Cafer’den tahric etti.)

Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: (MEHDİ (A.S.)’IN) ZAMANINDA UYKUDA OLAN UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 11).

Hadislerde ve İslam alimlerinin eserlerinde, dikkati çeken bir diğer gerçek de Hz. Mehdi (a.s.)’ın ilmi mücadelesi sırasında hiçbir karmaşa ve huzursuzluk çıkarılmayacağı ve kan akıtılmayacağıdır. Hiçbir ülkeye maddi ve manevi anlamda zarar verilmeyecek ve Türk İslam Birliği’ni kan akıtmadan kuracaktır. Ülkemiz Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın içine sokulan hurafeleri, yanlış gelenekleri tüm İslam aleminden fikren temizlerken, Hz. Mehdi (a.s.)’ın (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı inkar eden düşünce sistemlerine (materyalizm, Darwinizm, ateizm gibi) karşı etkili bir fikri mücadele yürüteceği yer de yine Türkiye olacaktır.

Türkiye Allah’ın inayeti altındaki Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle insanlığın uzun süredir aramakta olduğu huzur ve barış ortamını dünya üzerinde tesis edecek, İslam ahlakını tüm dünyaya tanıtacak ve İslam dünyasına önderlik edecektir. Nitekim Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacak olmasının müjdesi başta Balkanlar olmak üzere, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerinin son yıllardaki Türkiye’ye yönelik beklentilerini daha da arttırmıştır.

İnşaAllah ve maşaAllah zikrine dünya ve madde hassasdır, madde onu duydukça İttihad-ı İslam’ın kapıları açılır.



 

Masaüstü Görünümü