Harun Yahya

Ramazan 2014, 19. Gün









A9'u izlemek için

Uydunuzu Nasıl Ayarlayacaksınız?







Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. (İsra Suresi, 9)

Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel yol da Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in yoludur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılandır. (3. Buhârî, I'tisam 2, Edeb70)



KİTAP EHLİ, PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İ KABUL ETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR. Tek bir hak kitap vardır, Kuran'dır. HERKES KURAN'A UYMALIDIR. Hıristiyanlar, "Muhammediyim" derlese Hz. İsa (a.s.) hoşnut olur. Hz. İsa (a.s.), Kuran'a tabi olarak gelecek inşaAllah.

Müslüman acıya ve çileye sabırlıdır.





Her Olayın Kuran Ahlakıyla Değerlendirilmesi

Müminin yaşamının amacı, Allah'a kulluk etmekten başka bir şey değildir. İnsan dünya üzerinde kendi hırslarına göre yaşamak, tutkularının peşinde koşmak ya da başka insanlara hizmet etmek için değil, yalnızca ve yalnızca Allah'a kulluk etmek için yaratılmıştır.

Allah'a kulluk etmesinin yolu ise, Kuran'ı kendisine rehber edinmesidir. Mümin için nihai amaç, Kuran'ın her hükmüne elinden gelenin en fazlasıyla uyabilmektir.

Kuran'a bakıldığında ise, müminin yalnızca namaz, oruç, hac gibi muhkem ibadetlerle değil, aynı zamanda uygulanması teşhis ve yorum gerektiren ibadetlerle de yükümlü kılındığını görürüz. Örneğin bir ayette "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et..." (Nahl Suresi, 125) emri verilir. Burada kast edilen "hikmet"in ve "güzel öğüt"ün ne olduğunu, mümin, hem Kuran'ın genel mantık ve üslubuna bakarak, hem de kendi akıl ve anlayışına başvurarak bulacaktır.

Müminin aklını ve anlayışını devreye sokmasını gerektiren pek çok yükümlülük daha vardır. Örneğin Allah Kuran'da, müminin karşılaşacağı insan tiplerini ve toplum modellerini tarif eder, bunlara karşı gösterilmesi gereken tavırları da bildirir. Hatta çoğu zaman, karşılaşılan insan tipine ve onun öne sürdüğü mantıklara karşı söylenmesi gereken sözler, "De ki" ile başlayan ayetlerde haber verilir.

Mümine karşılaşacağı durumlarla ilgili bilgi ve emir veren tüm bu ayetler, Kuran'da çok açık bir biçimde yazılıdırlar. Ancak, bunların günlük yaşama aktarılması, öncelikle Kuran'da kast edilen durumların günlük hayatta teşhis edilmesini gerektirir ki, müminin aklının ve anlayışının devreye girdiği nokta budur.

Kuran'da, farklı insan tipleri anlatılır; Müslümanlar, müşrikler, münafıklar, kalplerinde hastalık olanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler gibi. mümin bunlarla ilgili ayetleri çok iyi öğrenebilir; çünkü asıl yapılması gereken şey, Kuran'da tarif edilen bu insan karakterlerini çok iyi tanıyabilmek, insan ilişkilerini ve tüm yaşamını Allah'ın emirleri doğrultusunda şekillendirmektir.

Mümin bilmelidir ki, etrafındaki tüm insanlar, Kuran'da tarif edilen bu insan modellerinin birine girmektedir. Çünkü hepsi yaratılmıştır ve "Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık" (Enbiya Suresi, 16) hükmü gereği bir amaç üzere, Allah'ın Kuran'da tarif ettiği toplum modelini oluşturmak için vardırlar.

Mümin, bu gerçeğin bilincinde olarak hareket ederse, Allah'ın kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirebilir. İnsanın gördüğü her madde, her olay gerçekte Kuran'da yazılanların birer yansımasından başka bir şey değildir. Bir ayette, bu konu şöyle açıklanmıştır:

Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Herşeyin üzerinde Rabbinin şahit olması yetmez mi? (Fussilet Suresi, 53)

İşte tüm evren, gerçekte Kuran'ın "afakta" (ufuklarda) görünen ayetlerinin toplamından ibarettir. Nasıl bir tablo, kendi ressamını tanıtırsa, o tablodaki her detay, ressamın fırçasının izlerini gösterirse, tüm evren ve o evrenin her detayı da herşeyin yaratıcısı olan Allah'ı göstermek için vardır.

Mümin bu gerçeğin bilincine vardıkça, hem Allah'ı daha iyi tanır ve O'na daha çok yaklaşır, hem de O'nun hükümlerine çok daha ayrıntılı bir biçimde itaat eder. Hayatın her detayının gerçekte Kuran'da tarif ya da işaret edilen bir "ayet" olduğunu kavradıkça, "günlük yaşam" denen şeyin her aşamasında Kuran'a göre düşünecek ve Kuran'ın hükümlerini uygulayacak hale gelir.

Her olay, Allah'ın yarattığı kadere bağımlı olarak gelişir, bu yüzden de herşeyin bir sebebi ve hikmeti vardır. Mümine düşen, karşılaştığı her olayı Kuran'a göre yorumlamak ve Kuran'da belirtilen tepkileri vermektir. Eğer "boş" bir şeyle karşılaşırsa, Kuran'ın hükmüne göre ondan yüz çevirmelidir.

Müminin karşılaştığı her olayı Kuran ayetlerine göre yorumlaması, öncelikle Kuran'a dayalı bir kültür ve karakter geliştirmesine bağlıdır. Bunun için de cahiliyenin kendisine verdiği tüm kültürü ve karakter özelliklerini üzerinden atması gerekir. Bir olay karşısında ne yapması gerektiğine, cahiliye toplumunda yerleşik olan kıstaslara göre değil, Kuran'a göre karar vermelidir. Kuran'da ise karşılaştığı her duruma ışık tutan bir çözüm bulacaktır. Çünkü o, "herşeyin açıklayıcısı" (Nahl Suresi, 89) olarak insanlara indirilmiştir.

 



Hz. Mehdi (a.s.) insanların Allah'tan korkmalarına ve O'nu sevmelerine vesile olacaktır, insanlara, Kuran'a uygun yaşamayı öğretecektir

Hz.  Ali’den şöyle rivayet edilmiştir:

ALLAHPERESTLİK NEFSPERESTLİĞE ÇEVRİLDİKTEN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELECEK VE NEFSPERESTLİĞİ ALLAHPERESTLİĞE ÇEVİRECEK, KURAN, İNSANLARIN KENDİ GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİNE UYDURULDUKTAN SONRA HZ. MEHDİ (A.S.) GELİP GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİ KURAN’A UYDURACAK. ...Yeryüzü içinde sakladığı herşeyi onun için çıkaracak bütün imkanlarını ve bereketini onunu hizmetine sunacak. İŞTE O ZAMAN HZ. MEHDİ (A.S.) GERÇEK ADALETİN NASIL OLDUĞUNU, KİTAB VE SÜNNETİ İHYA ETMENİN NE DEMEK OLDUĞUNU SİZE GÖSTERECEKTİR. (Nehv-ül Belağa, Feyz-ül İslam Baskısı, sf. 424,425)



Savunması Sağlam Anne Rahmi

Sizi basbayağı bir sudan yaratmadık mı? Sonra onu savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Belli bir süreye kadar; İşte (buna) güç yetirdik. Demek ki, Biz ne güzel güç yetirenleriz. (Mürselat Suresi, 20-23)

Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir. (Müminun Suresi, 12-14)

İnsanın yaratılışı ile ilgili yukarıdaki ayetler, embriyoloji alanına ait temel bilgiler içermektedir. Ayetlerdeki rahim bölgesini tarif eden "savunması sağlam bir karar yeri" ifadesi ise, günümüz tıp bilgisi ile daha iyi anlaşılan, önemli bir özelliğe işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.) Sperm ve yumurta hücrelerinin birleşmesi ile oluşan zigottan, trilyonlarca hücrenin uyum içinde çalıştığı, tam bir insan olana kadarki süreç anne rahminde geçer. Embriyonun 9 aylık bir sürede gelişimini tamamladığı bu yer -rahim- ayette de bildirildiği gibi, “savunması sağlam” bir mekandır.

Ayetlerdeki "savunması sağlam" olarak çevrilen "mekiynin" ifadesi, "sarsılmaz, sağlam, muhkem, güçlü, yerinden ayrılmayan, sağlamca yerine yerleşmiş" gibi anlamlar içermektedir. "Kararin" kelimesi ise "yerleşme mekanı, kalma, sabitlik, sağlamlık, duraklama yeri" gibi anlamlara gelmektedir. Bu kelimeler rahmin sağlam, korunaklı bir mekan olduğunu çok hikmetli bir şekilde tarif etmektedir. (www.insaninacizligi.com)

Dış etkenlere, ışığa, sese karşı yalıtım sağlayan anne rahmi, öncelikle bebeği her türlü darbeden ve baskıdan korur. Pelvis boşluğunda yer alan rahim, bu bölgenin kalın ve güçlü kemiklerle çevrelenmiş olmasından ötürü, oldukça korunaklıdır. Rahim bölgesi, hamilelik sonuna kadar bebeğin ağırlığını taşımasını sağlayan, dışta güçlü kas duvarları, içte de "endometrium" denilen katmanla kaplıdır. Bu güçlü kaslardan oluşan yapı, bebeğin büyümesi ve gelişimi için son derece elverişli bir yapıya sahiptir. Hamilelik döneminde bölgedeki kemikleri birbirine bağlayan bağlar da kalınlaşır ve uzar. Sağlam pelvis kemikleri ile rahmin üst kısmına yapışık halde olan bağlar, rahme sağlam ve sabit yapı kazandırır.

Anne rahmindeki cenin vücuda yabancı olmasına rağmen savunma sisteminin saldırısına uğramaz. Bu, ceninin korunmasına yönelik mucizevi bir durumdur.

Hamilelik döneminde, bebeğin korunmasıyla ilgili olarak son derece mucizevi bir durum daha gerçekleşir ve bebek iç saldırılardan korunur. Organ, hatta ilik nakli gibi durumlarda, yabancı bir maddenin vücuda girmesiyle, kişinin savunma sistemi tepki göstermeye başlar ve kimi zaman bu tepkiler ölümcü sonuçlar doğurabilir. Fakat cenin için bu söz konusu olmaz ve annenin savunma sistemi, onu yabancı olarak algılamaz. Annenin bağışıklık sisteminin, babadan gelen yabancı genlere karşı tolerans göstermesi, olağanüstü bir durumdur; çünkü bebek %50 yabancı bir insanın yapısını taşımaktadır. (www.insanmucizesi.com)

Virüs, tümör gibi yabancı hücreleri tanıyıp, öldüren bağışıklık sisteminden beklenen, cenin hücrelerine de savaş açmasıdır. Ancak Allah'ın dilemesiyle böyle bir durum gerçekleşmez ve rahim son derece güvenli, sağlam bir yer olma özelliğini korur.

Kuran'da embriyoloji alanı ile ilgili verilen bilgilerin tümü, günümüz tıbbı ile tam bir uyum içindedir. Her biri ileri teknoloji düzeyi neticesinde ortaya çıkan bu bilgiler, Kuran'ın tüm ilimlerin sahibi, herşeyin Yaratıcısı Yüce Rabbimiz'in vahyi olduğunun en açık kanıtlarındandır. Yüzyıllar öncesinden bilim dünyasına ışık tutacak bilgilerle dolu Kuran-ı Kerim'de, insana şöyle bildirilmektedir:

Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)

Deniz altındaki zehirli canlılar: Cnidaria (Knidliler)





Arap Baharı Mehdiyet Baharıdır

Peygamberimiz (s.a.v.)’in “... Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum bir münadinin semadan seslenerek ‘ey insanlar, emiriniz artık Mehdi’dir’ demesine kadar devam edecektir.” (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyyil Muntazar, s. 22) hadisindeki müjdesine göre fitnelerle dolu, korku ve şiddetin hakim olduğu bu karanlık dönemin değişmesi ahir zamanda, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın çalışmalarıyla mümkün olacaktır.

Unutulmamalıdır ki, Müslüman ülkelerde yaşanan olaylarda baskıcı rejimlere karşı halkın sokaklarda toplanması, halk ve devlet güçlerini karşı karşıya getirmesi, birbirlerine karşı bıçak ve satır kullanmaları ile bu baskıcı rejimler değişmez. Değişim, sokak çatışmalarıyla, yağmalarla, saldırganlıkla, şiddetle gerçekleştirilemez. Şiddete dayalı yöntemle meydana gelecek değişim, asla insanların özlemi ve ihtiyacı içinde oldukları huzuru, refahı ve güveni onlara sunmaz. Kısmi birtakım başarılar ve gelişmeler elde edilebilir ama kalıcı ve tam tatmin edici çözüm oluşmaz.

Kalıcı ve gerçek çözüm, ancak Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in gösterdiği yola uyarak sağlanır. Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’in gösterdiği çözüm ise tüm İslam aleminin manevi bir lider etrafında birleşmesi, Türk İslam Birliği’nin tesis edilmesidir. Bunun için de Mehdiyet’in sürekli olarak gündemde tutulması ve faaliyetlerini sürdüren Hz. Mehdi (a.s.)’ı Müslümanların aramaları gerekmektedir.

Günümüzde Müslüman ülkelerde savaş ve çatışmalar, terör, şiddet, anarşi, kargaşa, katliamlar, işkenceler ve ahlaki dejenerasyon giderek artmıştır. Bu ülkelerde yaşanan gelişmeler, hadislerdeki anlatımlarla çok büyük bir paralellik göstermektedir. Bölgede yaşanan anlaşmazlıklar, savaşlar, işkence ve katliamlar Hz. İsa (a.s.)’ın nüzulü ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru ile ilgili alametlerdendir. Son yıllarda bu bölgede yaşanan gelişmeleri haber veren bazı hadislerden, bu kutlu şahısların zuhurlarından sonra da bu topraklarda pek çok gelişme meydana geleceği anlaşılmaktadır.

 “...Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın... ” (Al-i İmran Suresi, 103) ayetinde dikkat çekildiği gibi Müslümanlar birlik olmakla emrolunmuşlardır. Eğer müslümanlar bunun için çalışmazsa, tek kelime İttihad-ı İslam’dan bahsedilmezse Allah İslam dünyasının üzerinedki acıyı ve azabı kaldırmaz.

Peygamberimiz (s.a.v.) “SİZDEN ONA KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK DAHİ OLSA ONA GELSİN. ONA KATILSIN. ZİRA O, MEHDİ’DİR. (İbn Mace, Fiten, B 34, H 4082; İbn Ebi Şeybe, c. VII, sf.527; Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 14) hadisinde insanların Hz. Mehdi (a.s.)’ı aramalarını ve  en zor şartlar altında bile olsa ona kavuşmak için çaba göstermelerini istemiştir.

İttihad-ı İslam olduğunda askeri harcamaya gerek kalmayacağı için ticaret ve ziraatte çok büyük gelişme olacak.



 

Masaüstü Görünümü