Harun Yahya

Allah’ı Sevmeyen Bir Topluma Allah Mutluluk Vermez



Din ahlakından uzak  olan toplumların yaşadıkları huzursuzluğun ve bereketsizliğin sebebi nedir?

Dünyadaki tüm toplumların rahata ve huzura kavuşmalarının çözümü nedir?

Allah’ı samimi bir sevgiyle aşkla ve tutkuyla sevmek, O’nun sınırlarını korumak milletlere  neler kazandırır?


Bir toplumun refah, huzur ve mutluluk içinde olabilmesinin tek yolu millet olarak insanların    Allah’ı sevmesi ve Kuran ahlakını hayatın her kademesine uygulamasıdır. (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı sevmeyen, Allah’ın varlığını -haşa- inkar eden Marksist Darwinist düşünce tarzını benimseyen, Allah’a yönelmeyen bir toplumu Allah çok zor bir duruma düşürür. Allah sevilmeden, Allah’a hayran olunmadan, Allah’a aşk duyulmadan bir toplumda bereket, bolluk ve huzur olmaz. Sadece sefalet, sıkıntı, azap, bölünme ve kahır olur. Elbetteki rahat ve huzurlu yaşamak için Allah sevilmez. Allah sevgisi fıtraten insanın içinde yaratılmış doğal, samimi, candan bir sevgidir ve vicdanımızın gereği olduğu için de Allah doğal olarak sevilir. Fakat hem birey olarak hem de toplum olarak coşkuyla Allah’ı daha çok sevmek ve daha çok bağlanmak gerekir. Bereket, bolluk, güzellik, iyilik, huzur, büyüme, güç, iktidar ve dünya hakimiyeti bu sırrın içindedir. Bu sırrın dışına çıkıldığında ise asla büyüme ve gelişme mümkün olmaz. Buna en iyi örnek Avrupa, Amerika ve Rusya’dır. Söz konusu ülkeler aslında her türlü ekonomik kaynağa sahiptirler. Üçüncü dünya ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelerin pek  çoğunun kaynakları ve imkanları da yeterlidir. Durum böyle olmasına rağmen bu ülkelerin ekonomik kriz yaşamaları, ahlaki çöküş içinde olmaları ve çeşitli şiddet olaylarına sahne olmalarının nedeni genel olarak insanların Allah sevgilerinin az olması ve Marksist, Darwinist, ateist düşünce sistemini yaşamın her alanına yansıtmalarıdır. Bu sistem terk edilmediği sürece bu ülkeler istedikleri teknik önlemi alsalar, tüm ülkelerle yardımlaşsalar ve oldukça etkili propaganda yöntemleri kullansalar, dünyaca ünlü bilim adamlarını ve ekonomistlerini devreye soksalar bile, ızdıraptan, acıdan, manevi ve maddi bir çöküşten kurtulamazlar. Çünkü dünyanın süper gücü olarak görülen ABD dahil olmak üzere dünyadaki tüm gücü elinde tutan liderler, ülkeler ve halklar Allah’ın gücü karşısında aciz kalırlar. Unutulmamalıdır ki bütün güç ve kudret Allah’ın elindedir. İşte dünyadaki pek çok ülkeyi hatta Müslüman ülkelerini bile sıkıntıya düşüren en büyük neden birçok insanın bu gerçeği unutmuş olmalarıdır. Bir kısım insanlar bunu anlayamadıkları, maddeyi ve olayları (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’tan bağımsız zannettikleri için, yaşamakta oldukları sıkıntılı ortamdan kurtulamamaktadırlar. 


Küresel Mali Krizin Sebebi Allah’ın Emir ve Yasaklarının Göz Ardı Edilmesidir





Allah faizi haram kılmıştır. Ancak bazı ülkelerin ekonomilerini faiz sistemi üzerine kurmaları küresel mali krizin en büyük nedenidir. İnsanların birçoğu faiz sistemine göre tüm mali durumlarını ayarladıkları için bankalara yoğun yatırımlar yaparlar ve bu nedenle de piyasada para akışı, üretim, alım-satım çok düşük olur.

Bu gibi kişiler, bankaların göz alıcı tekliflerine aldanarak faizin kurtarıcı olacağını düşünürler. Parayı harcamayarak, bankalarda biriktirerek kısa yoldan kar elde edebileceklerine inanırlar. Bunun çöküşe uğramaz bir sistem olacağını sanırlar. Allah’ın haram kıldığı faiz gibi bir sistemi uygulamaktan dolayı zarara uğrayabileceklerini belki de hiç düşünmezler. Oysa Yüce Rabbimiz ayetlerinde faizin ekonomik çöküşe sebep olacağını belirtmiştir:

 “Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: “Alım-satım da ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah’a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, faizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez.” (Bakara Suresi, 275-276)

Bir toplumra Darwinist materyalist sistemin genel düşünce prensibi olan  “güçlü olan zayıf olanı ezer” şeklindeki yanlış mantık ahlak kaidesi haline getirilmişse, Allah’ın insanların Kendisi’ni sevmelerini emreden, herşeyin Kendi kontrolü altında olduğunu bildiren hükümleri göz ardı edilirse Allah bu toplumlara Kahhar (Kahreden, herşeye, her istediğini yapacak surette galip ve hakim olan) isminin tecellisi olarak zorluk ve sıkıntı verir. Örneğin ekonominin “vahşi kapitalizme” dönüştüğü bir sıkıntı musallat eder. Sosyal adaletsizlik ve sonrasında da ülke ekonomisinin çöküşü kaçınılmaz bir son haline gelir.

Bir millet sıkıntı ve zorluklardan kurtulmayı hedefliyorsa, mutlaka Darwinist görüş ve anlayıştan ayrılmalı ve Allah’ı daha çok sevmeye başlamalı ve O’nun emir ve yasaklarının yer aldığı Kuran ahlakına yönelmelidir. Çünkü Darwinizm ekonomide zayıfların ezilmesini, acımasızca rekabet etmeyi insanlara telkin ederken, Kuran ahlakında zayıfa yardım etme, onu koruma, yardımlaşma ve merhamet vardır. Kuran ahlakına göre yaşandığında, Allah’ın yasakladığı faiz sistemi sona erer, paralar bankalarda saklanmaz. Tam tersine yoksula sadaka verilir, böylelikle yoksulun da alım gücü olur, bunun sonucunda üretim gereksinimi doğar, fabrikalar güçlü bir şekilde çalışmaya başlar, piyasa hareketlenir, alış ve satış görülmedik biçimde artar. Fakirlik sona erer, zengin olan da daha fazla zenginleşip huzurlu yaşar. Rabbimiz bir ayetinde bu gerçeği şöyle bildirir:

“İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah Katında artmaz. Ama Allah’ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlar onlardır.” (Rum Suresi, 39)

Kuran ahlakının  esası  olan bu sistem Allah’ın emir ve yasaklarına uyulması ile mümkündür. Allah’ın emir ve yasaklarına uyulmasının temelinde ise O’nu sevmek  ve sevgisini daha çok kazanmak isteği yatar. Tüm mülkün Allah’a ait olduğunu bilmek, şimdi de gelecekte de insanı koruyup gözetenin Allah olduğuna kalpten inanmak ve Rabbimiz’e dayanıp güvenmek, toplumda huzurun  ve rahatlığın temelidir.


Dünyadaki Darwinist Sistem, İslam Cumhuriyeti Kurduğunu İddia Eden Arap Ülkelerini de Etkisine Aldığından Bu Ülkelerde de Gerçek Allah Sevgisi Yaşanmaz



20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Müslüman Arap halkları Darwinist- komünist rejimler tarafından yönetilmeye başlamışlardır. Bu dönemde farklı ülkelerdeki Arap halkları savaşlar, etnik katliamlar, terörist eylemler ya da devlet baskısıyla yaşamak zorunda kalmışlardır. Birbiri ardına gelen komünist ihtilaller sürekli bir istikrarsızlık ve fakirleşme ile sonuçlanmıştır.

Arap komünizmi diğer komünist rejimler gibi her türlü zorbalığı kullanarak gücü elinde tutmuş ve sahte bir Arap milliyetçiliği maskesine bürünmüştür. Bölgede Osmanlı döneminde var olan, Allah sevgisine dayalı sevgi, şefkat ve merhamet ortamının yerini komünizmin vahşiliği, barbarlığı ve zorbalığı almıştır.





Günümüzde İslam Cumhuriyeti kurmak amacıyla devrim yaptığını iddia eden İran, Libya, Mısır ve Suriye gibi ülkeler gerçekte deccaliyet sisteminin eline düşmüştür. Bu ülkelerin halkları hatta pek çoğunun yöneticileri komünizmden nefret ettiklerini söylerler ancak örneğin İran’da Şah’ı görevinden almak için komünistlerle iş birliği yapmışlardır. İran devrimi yapılırken Çin, Rusya ve Avrupa komünistleri bu devrimi desteklemiş ve İran’da devrim bu şekilde yapılmıştır.

Darwinist sistemin etkisi altındaki ülkelerde yönetim biçimi, adı o şekilde konmamış bile olsa komünist rejimdir. Hükümeti Darwinist ve materyalist, ideolojisi komünistlik olan ülkelerde, komünizm gençler arasında da oldukça yaygın hale gelmiştir. Bu nedenle kimi zaman isimlerinde İslam Cumhuriyeti ibaresi olmasına rağmen bazı Arap ülkelerinde Kuran ahlakına uymayan bir ahlaki dejenerasyon rahatlıkla yaşanmaktadır. Oysa bu toplumlara gerçek Allah sevgisi anlatılsa, Allah sevgisi ve samimi iman bağı ile birbirlerine bağlanmış olsalar günümüzde yaşadıkları toplumsal şiddet olayları ve dejenerasyondan Allah’ın izniyle kurtulmuş olacaklardır.

Hurafelerle, komünist düşünceyi birleştiren bazı Müslüman ülkelerde, devlet materyalizmin kökeni olan diyalektik felsefeyi okullarda rahatlıkla okutmakta ve Darwinizmin geçersizliğini anlatmamaktadır. Dolayısıyla (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ın varlığını inkar eden bu sistemi devam ettirdikleri ve gerçek Allah sevgisini yaşamadıkları için bu ülkeler karmaşa ortamından kurtulamamaktadırlar.


Toplumlardaki Ahlaki Çöküşün, Dejenerasyonun, Ekonomik Krizin, Toplumsal Olayların Tek Çözümü Milletlerin Allah’ı ve Birbirini Sevmesidir



Kuran’da, “Nedeni şu: Bir kavim, kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.” (Enfal Suresi, 53) ayetinde Allah insanlar ahlakını, kişiliğini tavrını değiştirinceye kadar kendilerine nimet olarak bağışladığı mal, mülk, zenginlik, güç, iktidarı değiştirmeyeceğini bildirir. Bu, Yüce Rabbimiz’in çok açık bir kanunudur.

“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.”(İbrahim Suresi, 7) ayetinde ise Rabbimiz bir başka gerçeğe dikkat çekmekte ve  şükrettikçe nimetini artıracağı ama aksi yapılırsa nimetini azaltacağını bildirmektedir. Eğer toplumlar;


º Allah’ın kendilerine bahşettiği doğal kaynakları şükretmeden kullanırlarsa,

º Yoksula ve yardıma muhtaç olan kişilere ve fakir ülkelere dağıtmazlarsa,

º Allah’ın yasakladığı hükümleri göz ardı ederlerse,

º Birbirlerini sevmek koruyup kollamak yerine birbirleriyle kavga ve mücadele eden bireylerden olurlarsa kısacası Allah’ın Kuran’da emrettiği güzel ahlakı uygulamazlarsa,

º Ve en önemlisi (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı inkar eden Darwinist ve materyalist sistemleri resmi ideoloji olarak benimserlerse Allah da buna karşılık olarak onlara zorlu bir hayat yaşatır.  


Gerçekte her insan Allah’ı sevecek ve Kuran ahlakını yaşayacak fıtratta yaratılmıştır. Ateistler bile gerçekte Allah’ı severler ve fakat bu gerçeği kendilerine bile itiraf edemezler. Bu nedenle hiçbir insanın Allah’ı sevmemesi gibi bir şey mümkün değildir. Ancak asıl olan Allah’ı sevmede kararlı olmak ve ölünceye kadar hatta ölürken bile Allah sevgisini coşkuyla hissetmektir. Son anda bile gözlerin Allah sevgisini yansıtması gerekir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu şekilde vefat etmiştir. Efendimiz (s.a.v.) çok zorlu imtihanlardan geçmiş olmasına ve ağır hastalanmasına rağmen vefat etmeden önce son olarak gözünü göğe çevirmiş, Refik-i Ala “Yüce Dost’a” dedikten sonra gözlerini kapatmıştır. Cennetin en nadide çiçeği olan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e itaat Yüce Rabbimiz’in emridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi Allah’a sevgiyle bağlı olmak da bu itaatin bir parçasıdır. Bir ayette Allah toplumlar arasında da sevginin güçlü olması gerektiğini Allah’ın tecellisi olan insanlara da sevgi duyulmaması durumunda askeri, siyasi ve sosyal alanda gücün gideceğini şöyle bildirir:

“Allah’a ve Resulü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi , 46)

Allah’ı aşkla sevmek; Allah sevgisinin dünyadaki diğer tüm sevgilerin üstünde en şiddetli, en yoğun ve sürekli artan bir biçimde yaşanması, kalplerde  hissedilmesidir. Allah’a  kavuşmak için özlem     duymak, O’nun Zatına ve yarattıklarına karşı  güçlü bir sevgi beslemek ve bütün kainatı sevgi    gözüyle kucaklamaktır. Saymaya güç yetiremeyeceğimiz nimetlerine karşı olan hayranlığımızın   ve şükrümüzün bir sonucu olarak Yüce Allah’a coşkulu bir aşk ile kalpten bağlanmaktır. En çok O’na güvenmek, sadece O’nu yüceltmek, sadece O’nu hoşnut kılmaya çalışmak ve yalnız O’nu dost edinmektir.


Rabbimiz’i Aşk ile Sevmenin Önemi





Allah’ı derin bir aşkla seven bir mümin Allah’ı gücendirmekten O’nun rızasından mahrum kalmaktan korkar. Cehenneme gitse bile ateşte yanmaktan ziyade Allah aşkını ifade edememek onu rahatsız eder. Bu nedenle Allah’a olan aşkını ifade edebilmek için Allah’ın emirlerine titiz olur, O’nu çok sever ve saygılı olur. Örneğin egoist ve bencil olmaz, şefkatli ve  koruyucu olur, nefsine düşkün çıkarlarının peşinde koşan biri olmaz, tam aksine fedakar olur. Çünkü fedakarlık,  merhamet ve af, sevgiyi devam ettiren bir güçtür. Sabırlı olmak, cesaret, sevecenlik gibi bütün güzel huyların kökeninde hep Allah aşkı vardır. Ruhtaki derinlik ve aklın kaynağı da Allah aşkına dayanır. İmanın gücü, coşkusu, Allah’ın tecellilerine olan sevgi kısacası gerçek sevgi, derinlik ve tutkunun kaynağı Allah aşkıdır. Bu aşk insan ruhunda tarifi mümkün olmayan çok şiddetli bir haz oluşturur ve kişinin iman ve akıl gücüyle orantılı olarak ruhunu çok şiddetle sarsan bir zevke dönüşür. Allah’ın mümin kullarına bu duyguyu yaşatması çok büyük bir nimettir. Bu aşkın samimiyet ve derinlikle elde edileceği Kuran’da çok hikmetli bir biçimde açıklanır:

“Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah’a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a varır.” (Lokman Suresi, 22)


 

Masaüstü Görünümü