Harun Yahya

Afrika'da yaşanan iç çatışmaların ve katliamların gerçek kökeni Darwinizmdir

20. yüzyılda meydana gelen iç çatışmaların, savaşların ve güvensizlik ortamının temelinde sapkın Darwinizm öğretileri vardır. Bu ideoloji, hayatın bir mücadele alanı olduğu; zayıf olanların, yoksul olanların, kendilerince "aşağı ırktan" olanların ezilmelerinin ve hatta yok edilmelerinin meşru olduğu; kıyasıya mücadele sonucunda "en uygun" olanların hayatta kalarak diğerlerinin yok olacağı, insanlığın böylece "ilerleyeceği" yalanını ortaya atmıştır.

Darwinizmin toplumların ve bireylerin kültürü üzerindeki olumsuz etkisi çok kalıcı ve zarar verici olmuştur. Hayatın sözde bir "mücadele alanı" olduğu, insanın bu mücadeleyi kazanmak ya da en azından bu vahşi ortamda "ayakta kalmak" için yaşaması gerektiği sapkınlığı, din ahlakına tümüyle aykırı, çarpık bir "dünya görüşü" olarak yaygınlaşmış ve dünyanın dört bir yanında insanlığa felaket getiren yeni yaşam biçimlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sapkın inanışa göre, özürlü insanların, toplama kamplarında biraraya getirilip ölüme terk edilmeleri normal karşılanır. İnsanların kafataslarının, boylarının, burun genişliklerinin ölçülüp, bu ölçümlere göre sınıflandırılmaları gerekir. Buna göre sözde alt sınıflarda olanlar acımasızca ezilir, sömürülür ve ortadan kaldırılır. İnsanların ve toplumların ancak bu vahşeti uyguladıkları takdirde ilerleyeceğine inanan kişiler için, bu yolda yapılan katliamlar, soykırımlar, zulümler, acımasızlıklar adeta bir tür başarı olarak kabul edilir.




Bu acımasız ve zalim anlayışın büyük acılara, kayıplara ve felaketlere sebep olduğu yerlerden biri ise Afrika olmuştur. Darwin'e göre Avrupalı ırklar kayırılmış ırklardı. Tüm Asyalı ve Afrikalı ırklar ise Darwin'in çarpık mantığına göre sözde evrim sürecinde geri kalmış ırkları oluşturuyorlardı. Darwin onları insan olarak bile görmüyordu. Darwin, İnsanın Türeyişi (Descent of Man) isimli kitabında bazı ilginç ırkçı kehanetlerde bulunmaya kalkışmıştı. Bu kitapta, zenciler ve Avustralya yerlileri gibi ırkları gorillerle aynı statüde ele almıştı:

"Belki de yüzyıllar kadar sürmeyecek yakın bir gelecekte, medeni insan ırkları, vahşi ırkları tamamen yeryüzünden silecekler ve onların yerine geçecekler. Öte yandan insansı maymunlar da, kuşkusuz elimine edilecekler. Böylece insan ile en yakın akrabaları arasındaki boşluk daha da genişleyecek. Bu sayede ortada şu anki Avrupalı ırklardan bile daha medeni olan ırklar ve şu anki zencilerden, Avustralya yerlilerinden ve gorillerden bile daha geride olan babun türü maymunlar kalacaktır." (Charles Darwin, The Descent of Man, 2. baskı, New York, A L. Burt Co., 1874, s. 178)

Afrikalı ırkları sözde evrim sürecinde yok olmak mecburiyetinde olan geri bir ırk olarak gören Darwin'in düşünceleri, Afrika'nın acımasızca sömürülmesine ve mazlum Afrika halkının köleleştirilmesine sözde bilimsel bir meşruiyet kazandırmıştır. Darwinizm'in Afrika'da neden olduğu felaketler sömürgecilik ve kölelikle sınırlı da kalmamış, Afrika'da yaşayan toplumların ve kabilelerin birbirlerini katletmesiyle neden olan çatışmalar da Darwinist zihniyet tarafından körüklenmiştir.





Sömürgeliştirme Öncesinde Kabile Savaşları Yaşanmayan Afrika'ya Çatışmayı Darwinizm Getirmiştir

Afrika halkları, binlerce yıldır kabileler halinde yaşamıştır. Avrupalıların Afrika ülkelerini sömürgeleştirme dönemi öncesinde, Batı Afrika’da 300 yıl boyunca neredeyse hiç bir kabile savaşı olmamıştır.

Afrika kıtasındaki halkların sömürge haline getirilmesi, aslen bu siyahi ırkın sözde Avrupalı Anglo-Sakson ırkı kadar gelişmemiş olduğu sapkınlığına dayanmaktadır. Darwinist yanılgıya göre henüz modern insan olmamış gibi görülen Afrikalı halklar, Avrupalılar tarafından sömürge haline getirildikten sonra, yine Avrupalılar tarafından kafatası hacimleri, cilt renkleri, boyları ve kemik yapılarına bakılarak, sözde “evrimsel hiyeraşiye” göre kendi içlerinde de sınıflara ayrılmışlardır. Buna göre daha açık renkli, daha büyük kafatası hacmine sahip, daha uzun boylu topluluklar “daha ileri ırk” olarak görülmüşlerdir.




Fiziksel olarak sözde daha iyi evrimleşmiş ve Avrupalılar gibi ilerlemeye daha müsait olduğuna inanılan, sözde “üstün Afrikalılar” daha “aşağı Afrikalıların” başına yönetici olarak atandılar ve sömürgeci devletler kendilerince aşağı gördükleri ırkları üstün gördüklerinin eliyle zulme uğrattılar. Örneğin yönetici konuma getirilen gruplar rahat içinde yaşarken, aşağı konumunda görülen halklar tarlalarda ve madenlerde kırbaçlanarak çalıştırılmış, aç bırakılmış, kısırlaştırılmış, yani bu mazlum insanlara karşı tam bir kıyım uygulanmıştır. Daha sonra sömürgeci devletler, arkalarında hiçbir adil düzen ve sistem bırakmadan bu bölgelerden çekildiğinde ise, bu ülkelerde, Darwinist zihniyetin hazırladığı zemin, milyonlarca insanın hayatını kaybettiği çatışmaları ortaya çıkarmıştır.




Bugün Afrika’da halihazırda Kenya, Somali, Darfur, Çad, Sierra Lion’da iç çatışmalar devam etmektedir. Afrika ülkelerinde yaşanan iç çatışmaların çok büyük bölümü hala ayrımcılık kaynaklıdır. Darwinist öğretilerin insanlara yaptığı zulüm, bu bereketli kıtada kendini şiddetle göstermektedir. Örneğin Ruanda, Belçika sömürgesi haline geldiğinde, bütün etnik azınlıklar yüzyıllardır bu topraklarda barış içinde yaşamaktaydılar. Belçika ise, o güne kadar hiç bir çatışma yaşamamış olan Tutsi ve Hutulara, üzerlerinde etnik kökenleri yazan, farklı kimlik belgeleri verdi. Meydanlarda halkı gruplar halinde toplayıp, kafataslarını, boylarını, ciltlerinin rengini ve burun genişliklerini kayıt altına aldı. Tutsilerin Hutulara göre sözde daha üstün oldukları kanaatine vardı ve bunun üzerine Hutuları kahve tarlalarında kırbaç zoruyla çalıştırırken, azınlıktaki Tutsileri, Hutular üzerinde bekçi yönetici yaptı. Hutular uzun yıllar boyunca insanlık dışı birçok uygulamaya maruz kaldılar. Dikkat edilirse, Belçikalıların Tutsileri yönetici konuma getirirken gösterdikleri gerekçe, Tutsilerin uzun boyları, küçük burunları ve daha açık renkleri ile sözde evrim basamaklarında Avrupalı ırklara daha yakın olmaları iddiasıydı. Böylece birarada hiçbir sorun olmadan yaşayan iki toplum arasında husumet ve kavga tohumları ekilmiş oldu. Sonunda ülkede asrın en büyük katliamlarından biri yaşandı ve 100 gün içinde bir milyona yakın Tutsi ile ılımlı Hutu katledildi.




Günümüzde Afrika kıtasında yaşanan iç çatışmaların büyük bölümü, sömürgeleştirme döneminden kalma etnik ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır. Yüzyıllar boyunca birbirlerini eşit görerek barış içinde yaşayan halklar Darwinist düşüncelerle zulme uğratılmış, birbirlerine karşı kışkırtılmış, güvensizlik ve huzursuzluk ortamı oluşturulmuş ve baskı altında yaşatılan halklar birbirleriyle çatışmaya zorlanmıştır. Sapkın Darwinizm dininin inanışlarından biri olan amansız sınıf savaşı bu güzel kıtayı kana bulamıştır.

Masaüstü Görünümü