Harun Yahya

RAMAZAN 2009 - 12.Gün









 (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)





"Bana mal topla ve tüccar ol diye vahyolunmadı. Fakat bana Rabbini tesbih et, secde edenlerden ol ve ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet eyle diye vahyolundu." (İbn Merdeveyh)
 














 Romanya okul müfredatından evrim teorisini çıkarıyor / Macedonia Online / 04.12.2008





Romanya’da, bir önceki hükümetin 2006 senesinde ülke çapında aldığı bir kararla artık biyoloji müfredatında türlerin kökeni ve insanın evrimi teorisi zorunlu ders olarak okutulmayacak. Oysa bu değişimden önce, Darwin’in teorisi 18 veya 19 yaşlarındaki öğrencilere okutuluyordu. Bu ayrıca komünist rejimde; diktatör Nicolae Ceausescu’nun zamanında da böyleydi. Ancak şimdi bu sözde teori, sadece seçmeli ders olarak tercihe bırakılacak şekilde müfredat değiştirildi.

Bükreşli biyoloji öğretmeni, “Artık evrim teorisini öğretmiyoruz” diye açıklamada bulunuyor. Çocuklar evrim teorisi yerine insan ekolojisi ve çevre hakkında faydalı bilgiler öğreniyorlar. Yine 2006 senesinde Eğitim Bakanlığı ve Araştırma Birimi, yazıları, dini açıdan saygıya uygun olmayan bazı felsefecileri de, zorunlu felsefe müfredatından çıkarmıştı.

Romanya hükümetinin din konusundaki titizliği kuşkusuz güzel bir emsal teşkil etmektedir. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda, halihazırda bulunmuş olan 100 milyon fosil, milyarlarca yıldır canlıların hiçbirinin değişmediğini; aynen bugünkü yapılarıyla yaratılmış olduklarını kanıtlamaktadır. Bugün modern ve gelişmiş bilim dalları sayesinde, evrim teorisinin safsata niteliğinden başka bir özellik taşımadığı anlaşılmıştır.  Yüce Allah, batıl olanın her zaman yok olmaya mahkum olduğunu Kuran ayetlerinde şöyle açıklamaktadır:

Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. (Enbiya Suresi, 18-19)






Derin Denizlerdeki Canlıların Varlığı

1977 yılında okyanusların derinliklerinde bulunan sıcak su ağızlarında yapılan araştırmalar sonucunda, derin denizlerde yaşam olduğu belirlenmiştir. O zamana kadar canlı yaşamının imkansız olduğu düşünülmüşse de, bilim adamları bu araştırma sonucunda sıcak su ağızlarında beklemedikleri bir görüntü ile karşılaşmışlardır.

Sıcak su ağızları yoğun bir şekilde omurgasız canlılarla çevriliydi. Bu canlıların bir bölümü, daha önceden tanınan midye gibi canlıların çok daha büyükleriyken, bir bölümü de ilk defa karşılaşılan dev tüp solucanlarıydı.

Yapılan keşifte bilim adamlarını en çok şaşırtan, sıcak su ağızlarındaki kompleks yaşam ve canlı çeşitliliğiydi. Ancak bilim adamlarında merak uyandıran konu, güneş ışığı da dahil tüm besin kaynaklarından uzak olan bu ekosistemin nereden beslendiği olmuştur. Bu doğrultuda yapılan araştırmalar sonucunda ise gerçek ortaya çıkmıştır: Okyanusun derinliklerindeki sıcak su ağızlarında besin için ne ışığa ne de suyun yüzeyinden aşağıya çöken besin ve canlı artıklarına ihtiyaç vardır. Sıcak su ağızlarında, kimyasal olarak besin üreten canlılar bulunmaktadır. (www.seslianlatimlar.com)

Zorlu Koşullarda Mucize Yaşam Nasıl Sürüyor?

Yeni bir sıcak su ağzı oluştuğu andan itibaren o bölgedeki doğal yaşamda birçok zorlu koşul oluşur. Okyanusun en alt tabakasında yeni bir ağız meydana geldiğinde, buraya ilk yerleşen canlılar kemosentez yapan bakterilerdir. Oldukça fazla sayıda olan ve hızla çoğalan bu bakteriler, ağız çevresinde kalın bir tabaka oluştururlar. Bu oluşumun ardından diğer canlılar da zamanla ağız çevresine yerleşmeye başlar. Besin kaynaklarından bu denli uzak ve soğuk olan bu bölgelere daha sonra sırasıyla karides benzeri amfipod ve kopepodlar, karides ve salyangozlar, tüp solucanları, ıstakozlar, ahtapotlar, midye ve taraklar yerleşir. Ancak her zaman için bu bölgelerde yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek şartlar oluşabilir. Örneğin buradaki canlılar, sıcak su ağzındaki etkinliğin çok artmasıyla haşlanabilirler. Ağıza su sağlayan kaynağın yön değiştirmesi ya da tıkanmasıyla ağızdaki canlı yaşamı sona erebilir. Bu durumda mevcut besin kaynakları yok olacağı ve suyun ısısı aniden düşeceği için sıcak su ağzının çevresinde yaşayan tüm canlılar, büyük zorluklarla ve hayati tehlikelerle karşı karşıya kalırlar. Bu noktada yapılabilecek tek şey, yeni bir sıcak su ağzı bulmaktır. Ağız çevresinde yaşayan canlılar ya bir yere tutunarak yaşadıkları ya da çok yavaş hareket ettikleri için yeni bir ağız bulmaları oldukça zordur. Ancak bu duruma rağmen hareket edemeyen canlılar, yüzebilen larvalarının yeni bir ağız bulmaları sayesinde mucizevi bir şekilde soylarını devam ettirirler. (www.mucizezinciri.com)

Bilim dünyasında büyük yankı uyandıran sıcak su ağızlarının keşfi, önemli bir gerçeği gözler önüne sermiştir: Bu ağızlarda yaşayan canlıların bir bölümü incelenmiş ve tanımlanmış olsa da % 95'i henüz tanımlanamamıştır. Sıcak su ağızlarındaki bu yaşam ve canlı çeşitliliği Yüce Rabbimiz'in evrenin her noktasındaki hakimiyetini, ilmini ve rahmetini sergilemektedir. Evrendeki herşeyi yaratan, evrenin her köşesinde sonsuz aklını tecelli ettiren Yüce Allah'tır. Allah'ın ilmiyle her yeri kuşattığı Kuran'da şu şekilde bildirilmektedir:

“Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.” (Taha Suresi, 98)







Yayılan Yeryüzü


Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Rad Suresi, 3)

Yukarıdaki ayette "yayıp uzatan" olarak çevrilen Arapça "medde elarda" ifadesi, "kaplattı, yaydı, esnetti, çekip uzattı, sündürdü, genişletti, açtı, döşedi" gibi anlamlara gelmektedir. Ayette dağların ve ırmakların oluşumundan bahsedilirken, yeryüzü ile ilgili bu kelimenin kullanılması son derece hikmetlidir. Çünkü yeryüzünün oluşumu ile ilgili bilimsel açıklamalara baktığımızda, dağların ve nehirlerin, yeryüzünün esnetilerek genişletildiği esnada şekillendiği bilgisi karşımıza çıkar.

Günümüz bilimi, Dünya yüzeyinin eski dönemlerde günümüzden farklı bir görünüme sahip olduğunu kabul etmektedir. Ünlü Alman bilim adamı Alfred Lothar Wegener, 1915'te Die Entstehung der Kontinente und Ozeane (Kıtaların ve Okyanusların Kökeni) adlı kitabında, başlangıçta tüm kıtaların dev bir kara parçası halinde birleşik olduğunu öne sürmüştür. Sonraki yıllarda bu büyük kara parçasını, "tüm kıtalar" anlamına gelen Latince Pangaea olarak adlandırmıştır. Alfred Wegener'in 1912'de ortaya attığı "kıtasal sürüklenme" teorisine göre ise, Atlantik Okyanusu'nun iki yanındaki kıtalar birbirinden ayrılmaya devam etmektedir. Bu teori levha tektoniği (tabaka tektoniği) olarak bilinen bilim dalının gelişmesiyle, günümüzde şu şekilde son halini almıştır: Kıtalar okyanus yüzeyinde sürüklenerek birbirlerinden ayrılmıyorlar. Ancak kıtalarla birlikte okyanus tabanı da "astenosfer" ya da "üst manto" denilen yüksek ısı ve basınç altındaki sıvı magma katmanın üzerinde yüzerler. Dolayısıyla Dünya'nın dışta gözüken karasal kıtalarıyla birlikte denizin altındaki yerkabuğu da hareket halindedir.

Kıtaları taşıyan levhaların, gerilerek genişleme, yayılma, uzama, esneme olarak tarif edilen hareketi nedeniyle, günümüzde kıtalar yılda yaklaşık 3 cm kadar birbirlerinden uzaklaşmaktadır. Deniz tabanında meydana gelen en belirgin genişleme ise, Arabistan ve Afrika arasındaki okyanus zemininde gerçekleşir ve iki kıta diğer kıtasal levhalardan üç ya da dört kat daha hızlı olarak birbirinden uzaklaşmaktadır. Genişlemenin deniz tabanında değil de, karalarda gerçekleşmesi halinde ise, Doğu Afrika-Arabistan bölgelerindeki Büyük Derin Vadi (The Great Rift Valley) gibi giderek genişleyen vadiler oluşur.

 






NASA tarafından uzaydan çekilmiş bu fotoğrafta Sina Yarımadası’nın doğusundaki Akabe Körfezi ve batısındaki Süveyş Kanalı görülmektedir. Sina Yarımadası, Ölü Deniz ve Ürdün Nehri, Büyük Derin Vadi'nin kuzey kesimini oluşturmaktadır.





Büyük Derin Vadi, kuzeyde Suriye'den Doğu Afrika'daki Mozambik'in ortalarına kadar uzanan yaklaşık 6.000 km'lik geniş bir coğrafi ve jeolojik oluşumdur. Vadinin genişliği 30-100 km arasında değişir. Derinliği ise birkaç bin metre kadardır. Bu derin vadi, milyonlarca yıllık süreçler sonrasında Afrika ve Arap Yarımadası topraklarının birbirinden ayrılmasıyla, Kilimanjaro ve Kenya Dağı gibi büyük oluşumları meydana getirmiştir. Vadinin doğudaki kısmı ise Ürdün Nehri, Ölü Deniz ve Akabe Körfezi’nden oluşur. Kızıl Deniz ve Kenya'daki bazı göller boyunca güneye doğru uzanır. Bu göllerin çoğu deniz seviyesinin altında derin göllerdir.

Yeryüzünün "yayılması" nedeniyle sadece dağların yükselmediği, aynı zamanda belli başlı nehir yataklarının da oluştuğu The Expanded Earth (Yayılan Dünya) adlı kitapta şöyle aktarılmaktadır:

Her halikarda en şiddetli basınç yeryüzünün başlıca nehirleri bölgesinde gerçekleşir. Bu gelişme sonucunda başlıca nehir yataklarının rastgele erozyonlarla değil, bu genişlemenin sonucu olduğu görülmektedir. Kıtalar genişlemekte olan bir yüzeye sabitlendikleri için, bu genişlemenin kara parçalarını yaydığı ve en fazla gerilimin oluştuğu noktalarda kırılarak, nehirleri oluşturduğu sonucuna varılabilir.

Utah Jeolojik Araştırma Merkezi’nin açıklamalarında ise Amerika kıtası ile ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

Ovalık ve çöküntü bölgeleri, yeryüzü kabuğunun doğu-batı yönünde genişlemesi nedeniyle son 10 ile 20 milyon yıldır oluşmaktadır. Bu esneme hareketi nedeniyle bir gerilim meydana gelir; yavaş ve sürekli bir hareket ya da bir fay hattı boyunca oluşan ani hareketler (yerkabuğunda bir çatlama) sonucunda bu gerilim salıverilir ve depremler meydana gelir. Bir deprem sırasında dağlar yükselirken, vadiler ise fay hatları boyunca derinleşirler. Bu yayılma-esneme hareketi bugün de devam etmektedir.

Yeryüzünün genişlemesi, yayılması gibi tespitler ancak günümüz bilim dallarının kapsamlı araştırmaları ve ortak verileri sonucunda şekillenebilmektedir. Örneğin 20. yüzyıl teknolojisi ürünü olan uydulardan çekilen fotoğraflar, kıtaların geçmişte birbirlerini tamamlayan parçalar olduğu görüşünü tasdik etmiştir. Yapılan hassas ölçümler ise yerkabuğundaki genişlemenin yavaş ama belli bir oranda devam ettiğini ortaya koymaktadır. Kimsenin kıtalar çapında bir tespit yapamayacağı bir dönemde, üstelik milyonlarca yıllık süreçler içinde meydana gelen oluşumlarla ilgili öz bilgilerin varlığı, Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. 14 asır öncesinde yeryüzünün oluşumu ile ilgili böylesine derin ilmi bir bilginin geçmesi, Kuran'ın bilimsel mucizelerinden biridir.







Müslümanın Sakınması Gereken Bir Davranış Bozukluğu: Her Ortamın İnsanı Olmak

Yüce Allah'ın varlığını ve sonsuz gücünü kavrayan samimi Müslümanlar, güçlü bir imana, asil bir kişiliğe ve düşünce derinliğine sahip olurlar. Hal ve hareketleri her zaman tutarlı olur ve bulundukları ortama ve şarta göre kesinlikle değişmezler. Allah'a iman etmeyen insanlarda görülen samimiyetsizlik ise, temelde insanın iç dünyasındaki yüzeysellikten kaynaklanan tavır, düşünce ve konuşma bozukluklarını beraberinde getirir. Bu kişilerde görülen önemli tavır bozukluklarından bir tanesi, farklı ortamlarda farklı karakterlere bürünmeleridir.


Her Ortamda Farklı Karakter Sergilemenin Nedenleri

Bazı insanların bulundukları ortama göre değişen karakterler sergilemelerinin nedeni (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ın rızasını değil insanların rızasını gözetmeleridir.

İman edenler hiçbir ortam ve koşulda kararlılıklarından, Allah'ın hoşnut olacağını umdukları tavırlardan ve karakterlerinden ödün vermezken, basit insanlar sahip oldukları bu yüzeysel ahlaktan dolayı, tavır ve tutumlarında ortama göre kolaylıkla değişiklik gösterebilirler. Örneğin nefislerinin hoşuna gitmeyen zorluk anlarında bir anda şikayetçi bir tavır takınabilir, din ahlakının yaşanmadığı bir ortamda Allah'ın sınırlarını korumada gevşeklik gösterebilir, boş sözlere dalabilir ve kolayca gaflete kapılabilirler. (www.Allahkorkusu.com)

Zorlu Ortamlarda Kuran Ahlakına Uymayan Tavırlar Göstermeleri

Bu kişilerin söyledikleri ile yaptıkları çoğu zaman farklıdır. Din ahlakına bağlı olduklarını söyleseler de bir zorlukla karşılaşınca imanlarındaki zayıflık hemen fark edilir. Örneğin sorunsuz ve rahat bir ortamda son derece dengeli ve itidalli görünen, ancak herhangi bir tehlike veya nefsine ağır gelecek bir durumla karşılaştığı anda söylenmeye başlayan, şikayetçi ve olumsuz konuşmalar yapan ve etrafındakilere de olumsuz telkinlerde bulunan bir kişi basit bir düşünce yapısına sahip olduğu için böyle davranmaktadır.

Böyle bir kişinin farklı şart ve ortamlarda din ahlakından uzak tavırlar sergilemesi tehlikesi vardır. Örneğin zor durumda kaldığı zaman yalan söyleyebilir, kaderi ve tevekkülü unutarak üzülüp ağlayabilir, ümitsizliğe kapılabilir. Ya da öfkelenip saldırgan tavırlar sergileyebilir. Çünkü bu ahlakın içinde yaşayan insanlar tüm bunları; öfkelenmeyi, duygusallığı, hüznü kendilerince doğal birer tepki sayarlar ve aniden ortaya çıkan bu gibi çirkin tavırları sergilemekten hiç çekinmezler.






İnsanların Rızasını Gözetmeleri

İnsanların vereceği tepkiler doğrultusunda bir hayat süren kişiler, sürekli olarak onların rızasını ve hoşnutluğunu kazanmaya çalışırlar. Bu çabadan kastedilen elbette Allah'ın rızasını gözeterek insanlara güzel ahlaklı davranma, iyilik yapma, gönüllerini alarak, Allah'ı hoşnut etme çabası değildir. Kastedilen, kişiliksiz bir tavır sergileyerek her insanın yanında o kişiye göre şekil almaları ve insanların takdirini kazanabilmek için her türlü basitliği, tavır ve ahlak bozukluğunu rahatlıkla yapabilmeleridir.

Olaylar Karşısında Değişken ve Beklenmedik Tavırlar Sergilemeleri

Bu psikolojideki insanlar, farklı ortamların yanı sıra yaşadıkları farklı olaylardan da fazlasıyla etkilenirler. Bu yüzden büyük bir kısmı dengeli bir ruh haline sahip değildir. Olumlu gördükleri olaylar, bu kişileri şevklendirirken bunun aksi bir durum; örneğin maddi bir kayıp, telefonda alınan bir haber ya da karşılıklı konuşurken sarf edilen bir söz bu insanların hemen morallerinin bozulmasına yol açar. Bu kişiler çıkarı ile çatışan bir durumda hemen aksileşebilir. Kimi olaylar karşısında kendisini öfkeye kaptırır, kimi zaman da kontrolünü kaybeder ve duygusallaşır.

İnsanın, karşısına nasıl bir olay çıkarsa çıksın, karşılaştığı herşeyin, kaderinde Allah'ın izni ve dilemesi ile yaratıldığını unutmaması gerekir. (www.tesadufyok.com)

Yüzeysellikten  Kurtulmanın Yolu Samimi İmandır

Bu yüzeysel ahlak yapısından kurtulmak için kişinin din ahlakını yaşama konusunda mutlak dürüstlüğe niyet etmesi ve türlü bahanelerle kendisini kandırmaktan vazgeçmesi gerekir. Ancak, tüm kalbiyle ve ruhuyla Allah'a teslim olmaya karar vermiş; O'nun razı olduğu şekilde yaşamaya tam niyet edip, üzerinde kötü ahlaktan eser bırakmayacak şekilde kendini yenileyen bir insan kötü ahlak özelliklerinden kolayca kurtulabilir.





Eğrelti Otu








Dönem: Paleozoik zaman, Karbonifer dönemi



Yaş: 354 -292 milyon yıl


Bölge: ABD







Bitkilerin hiçbir zaman evrim geçirmediğinin kanıtlarından biri de, fosil kayıtlarında sıkça örneklerine rastlanan eğrelti otlarıdır. Bugüne kadar eğrelti otlarının sözde atası kabul edilebilecek hiçbir fosil bulunmamıştır. Fosil kayıtlarının gösterdiği bilgilerden biri, eğrelti otlarının aniden ortaya çıktığı, yani yaratıldığıdır. Diğer bir bilgi ise aradan geçen yaklaşık 300 milyon yıla rağmen hiç değişmedikleri, başka bir bitkiye dönüşmedikleridir. Yaklaşık 300 milyon yıldır aynı kalan eğrelti otları, evrimin hayal ürünü bir hikayeden ibaret olduğunu açıkça göstermektedir. (http://www.darwinisthurafeler.com)







MEHDİ, PEK ÇOK ÖZELLİĞİYLE PEYGAMBERLERE BENZEYECEKTİR

İmam Zeyn-ul Abidin aleyhi's-selâm şöyle buyurmuştur: "BİZİM KAİM'İMİZ (HZ. MEHDİ) İLE ALLAH'IN RESULLERİ ARASINDA BİR TAKIM BENZERLİKLER VARDIR. NUH, İBRAHİM, MUSA, İSA, EYYUB VE MUHAMMED SALLÂ'LLÂHU ALEYHİ VE ALİH PEYGAMBERLERİN HER BİRİ İLE BİR BENZERLİĞİ VARDIR. Nuh ile uzun ömürlü olmasında, İbrahim ile, doğumunun gizli olması ve halktan uzak durmasında; Musa ile, korku hali (Hz. Mehdi'ye yönelik tehlikelerin yoğunluğuyla; öldürme, tuzak kurma, tutuklanma, gözaltına alınma, sürgün gibi her türlü tehlikeyle iç içe olmasıyla) ve gaybette yaşamasında (sürekli gizlenerek yaşamasında); İsa ile halkın onun hakkındaki ihtilafa düşmesi (bir kısım insanların, ‘Hz. Mehdi gelecek’, bir kısımının da ‘gelmeyecek’ demesinde); Eyyub ile, beladan sonra kurtuluşun yetişmesinde (Hz. Mehdi'ye de birçok zorluk, hastalık ve dert gelmesi; ancak aynı Hz. Eyüp gibi Allah'ın rahmetiyle hepsinden kurtulmasıyla); Muhammed sallâ'llâhu aleyhi ve alih ile de kılıçla kıyam etmesinde (Peygamberimiz (sav)'in kutsal emanetleri olan mübarek sancağı, kılıcı ve hırkasının, Hz. Mehdi'nin yanında olmasıyla), benzerliği vardır."

(Kemal’ud-Din s. 322, 31. babin 3. hadis)







Abdullah bin Zamre, İbn-i Mâti-i Himyeri (Kâ'b-ul Ahbar)'den nakleder ki şöyle dedi: "… Kıyam Kıyam edecek (Kâim) olan Hz. Mehdi (a.s.), Ali’nın soyundandır (seyyittir). O bu yeryüzünü, yeryüzünden başka bir hale getirecektir. Rum ve Çin’in Hrıstiyanların’ın aleyhinde İsa bin Meryem ile delil getirecektir. Kâim (Hz. Mehdi (a.s.)), Ali’nin neslindendir. HAYIRDA, GÖRÜNÜŞTE VE AHLAKTA EN ÇOK HZ. İSA’YA BENZEYEN O’DUR. ALLAH PEYGAMBERLERE VERDİĞİ (AZAMETİ) ONA DA VERECEKTİR. Ona faziletler ve ziynet verecektir. ŞüphesiHz. Mehdi, Ali’nin evladıdır. ONUN GAYBETİ, TIPKI YUSUF’UN GAYBETİ (ZİNDANA ATILMASI) GİBİDİR VE ONUN DÖNÜŞÜ TIPKI İSA BİN MERYEM’İN DÖNÜŞÜ GİBİDİR...

(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 169)

O (HZ. MEHDİ (A.S.)) ALEMLERE RAHMETTİR. MUSA’NIN KEMALİ VE İSA’NIN DEĞERİ, EYYÜB’UN SABRI ONDADIR...

(Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 69-70)






AVRASYA İSLAM ŞURASI'NDAN ÇIKAN SONUÇ: ŞİMDİ BİRLİK ZAMANI








Ne Demişti

Al Baghdadia TV, 29 Haziran 2008

Adnan Oktar: Yani Müslümanların birlikte hareket etmesi topluca kardeş olmaları, hepsinin tamamının kardeş olması ve bir lider etrafında toplanmaları da Kuran’a göre farzdır... Müslümanlar bu farzı yerine getirecekler. Ben bunun için söylüyorum yani Türklerin önderliğinde, Türk milletinin önderliğinde, bir Türk İslam Birliği oluşsun. Her devlet ayrı milli devlet olarak kalsınlar. Her devlet kendi içerisinde hür davransın fakat başlarında bir manevi lider bulunsun. Çünkü hıristiyanların Papası var liderleri var. Müslümanların da bir manevi lideri olması şart. Bu manevi birliğin başında birisi olursa. Bu kargaşa, bu fitne rahatça son bulur. O zaman dünyanın bir yerinde müslümanların parmağının ucuna bir  zarar gelse bütün müslümanlar toplu haraket edeceği için, bu olay hemen durdurulur ama böyle paramparça olursa. Böl, parçala, yut politikasına uygun hareket ederlerse, tabi ki küçük parçaları yutmak kolaydır. Ama bütün blok bir Müslüman alemini yutmak imkansızdır. Müslümanların bu farzı bir an önce yerine getirmeleri gerekiyor.





Ne Oldu



Milli Gazete, 14 Mayıs 2009












HAZRETİ MEHDİ





Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde ve sahabelerin çeşitli rivayetlerinde müjdelenen Hz. Mehdi ahir zamanda gelip, tüm dünyayı içinde bulunduğu adaletsizliklerden ve ahlaki çöküşten kurtaracak, İslam ahlakının tam dünyaya hakim olmasına vesile olacak, dünyanın her yerinde huzur ve barışı temin edecek kişidir.

Bu sitede Hz. Mehdi’nin çeşitli özellikleri, hangi dönemde çıkacağıyla ilgili Peygamberimiz (sav)’in ve İslam alimlerinin açıklamaları, Hz. Mehdi’nin çıkış alametleri, Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur’da Hz. Mehdi hakkındaki açıklamaları, Hz. Mehdi’nin fiziksel özellikleri ve son çıkış alameti, ayrıca Hz. Mehdi’nin zuhurundan önceki ekonomik kriz ile ilgili çok önemli bilgileri okuyabilirsiniz.



Masaüstü Görünümü