Harun Yahya

Devletleri aşındıran güç




 



 

Birçok mühendislik projesinin başarısı ideal malzemelerin kullanıma bağlıdır. İdeal malzemeler ise çekme, gerilme, dayanım gibi birçok fiziksel testten başarılı çıkanlardır. Tıpkı mühendislik projelerindeki malzemeler gibi devletler de zaman zaman çeşitli testlerden geçer. Bu testler bazen doğal afetler, bazen de savaşlar olur. Günümüzün en popüler testi ise “ekonomik kriz”.  

 

2001 yılında yaşadığımız ekonomik krizin ülkemizi nasıl sarstığı birçoğumuzun zihninde tazeliğini hala koruyor. Bir toplum için büyük bir travma nedeni sayılabilecek bu kriz büyük sosyal patlamalar yaşanmadan atlatılmıştı. Krizden hafızalarımızda kalan en önemli toplumsal olay, bir vatandaşın artık bir işe yaramadığını söyleyerek dönemin Başbakanı Ecevit’in önüne bir yazarkasa fırlatmasıydı.

 

Ne var ki pek çok ülkede ekonomik krizlerin sonuçları bu kadar hafif olmuyor. Mesela aynı yıllarda Türkiye gibi ekonomik kriz yaşayan Arjantin’de sokaklara dökülen halk mağazaları yağmalamış, zengin mahallerine saldırmış, ortalığı yakıp yıkmıştı. Dönemin gazeteleri Türkiye ile Arjantin’i karşılaştırmış ve haklı olarak ülkemizdeki kanaatkârlık ile maneviyatın güçlü olmasının sosyal patlamaların önüne geçtiği sonucunu çıkarmışlardı.

 

Avrupa, şu sıralarda içinde bulunduğu kriz yüzünden ciddi bir test yaşıyor. Buna karşın Avrupa’da Yunanistan dışında büyük toplumsal olaylar yaşanmıyor. Ancak bazı Avrupa ülkeleri toplumsal patlamalar kadar tehlikeli başka bir tehdit altında. Bu ülkeler bütünlüklerini, devlet yapılarını korumakta zorlanıyor. 

 

Sözgelimi İspanya. Bu sefer tehdit İspanya’nın Bask bölgesinden kaynaklanmıyor. Ülkenin en zenginlerinin yaşadığı, sanayinin ve ekonominin son derece gelişmiş olduğu Katalonya İspanyol birliğini tehdit ediyor. İspanya'nın Katalonya bölgesine daha fazla özerlik öngören tasarı Meclis gündemine alındıktan sonra 1 milyon Katalan "Bağımsızlık" için yürüdü. Avrupa Birliği bu gelişme karşısında çok endişeli: Birlik, Katalonya’nın ayrılmasıyla İspanya’nın parçalanacağı bunun da diğer toplumlara örnek olacağı ve sonuçta Avrupa'nın bütünleşmesinin suya düşeceği endişesinde. 

 

İspanya’da Katalanların ayrılma talebinin nedeni kendi kültürlerini yaşayamamaları ya da kendi dillerini konuşamamaları değil. Ülkede Katalanlar için böyle bir sıkıntılar söz konusu değil. Ayrılma talebinin asıl nedeni Katalonya’nın gelirinin ulusal gelirden %20 daha fazla olması. Katalanlar çok çalışmalarının karşılığında kazandıklarını ama bundan Katalonya dışındaki yerlerin istifade ettiğini düşünüyor. Bu nedenle de Katalanlar, kendi limanlarını işletmek, vergi toplamak ve bu vergileri istedikleri gibi kullanma haklarını talep ediyorlar. Tabii yargıda da daha fazla bağımsız, kendilerine özgü özel bir sistem de talepler arasında. 

 

Benzer bir durum İtalya’da da yaşanıyor. Kuzey ve Orta İtalya'da ortaya çıkan pek çok bölgesel parti birleşerek Padania'nın bağımsızlığı için Kuzey Birliği Partisi’ni kurdu. Partinin siyasi programı İtalya'nın kuzey bölgeleri lehine İtalya'nın federal bir yapıya dönüşmesi. İtalya’da da çok kazanan zengin kuzey bölgesi gelirlerini, aynı dili konuşan, aynı din ve aynı etnik kökenden olan ama kendilerinden daha fakir olan Güney İtalya’dakiler ile paylaşmak istemiyor. 

 

İtalya ve İspanya biraz AB’nin etkisiyle biraz da gelişmiş demokratik mekanizmalar sayesinde bu ekonomik gerekçeli ayrılık taleplerini kontrol altında tutuyor gibi görünüyor. Ancak ekonomik nedenlerle bütünlüğü İtalya ve İspanya’dan daha çok tehdit altında kalan ülkeler de mevcut. Irak bunlardan biri. Burada da sorun Kuzey Irak ile merkezi hükümet arasında petrol gelirleri yüzünden yaşanıyor.  

 

2014 Irak bütçesinde Kuzey Irak’ın, merkezi hükümete günlük 400 bin varil petrol vermesini şart koşan bir madde var. Bu maddede, 'bir bölgede üretilen petrol, merkezi hükümete tahsis edilmezse bunun para karşılığı o bölgeye verilen bütçeden kesilecektir' deniliyor. Yani Bağdat, 'eğer 400 bin varil petrolü alamazsam bütçeden verdiğim yüzde 17'lik paydan alacağımı keserim' diyor. Bağdat, Kuzey Irak’ın, Türkiye’ye yapacağı petrol ihracı ile bu %17’lik paydan fazlasını kazanmasından endişe ediyor. Merkezi hükümet, Kuzey Irak’ın petrol satışına engel olamazsa Basra, Musul ve Kerkük de kendi petrolünü satmak için sırada bekliyor. Onlar da çıkardıkları petrolün gelirlerini merkezi hükümet ya da Irak’ın ortasındaki yoksul Sünni bölge ile paylaşmak istemiyorlar. Bu nedenle Bağdat hükümeti petrol gelirlerinin bölgesel çıkarlara göre dağılmasını egemenliğini yitirmek olarak görüyor.  

 

Ekonomik krizlerin devletlerin siyasal sistemleri için ciddi bir test olduğu aşikâr. Aslında Fransa’da kraliyetin kaldırılarak ulus devletin kurulmasına neden olan 1789 ihtilalinin arkasında da ekonomik faktörler var. Yaşanan 7 yıl savaşlarının oluşturduğu ağır ekonomik kriz krallığı yerle bir etmeye yetmişti. Ancak gerek günümüzde, gerekse Fransız ihtilalinde yaşanan bu testlerde tek etken faktörün ekonomi olduğunu söylemek gerçekçi olmaz. 

 

Kriz anları materyalist anlayış ile sentezlendiğinde düne kadar aynı dili konuşan hatta aynı toprağı, aynı bayrağı ve aynı kültürü paylaşanlar bile birbirlerinin varlığına tahammül edemez oluyor. Ekonomik krizlerin yaşandığı ülkelerde çaresiz, zavallı, kimsesiz ve muhtaç insanların görüntülerine rastlamak mümkün. Pek çok kimse bu insanların içinde bulundukları durumu görüyor, onlara acıyor. Ancak bir süre sonra bu insanların varlığının kendi refahını bozacağından endişe ediyor. Pek çok kimse bu insanları bulundukları durumdan kurtarmak bir yana onları kendi dünyasından çıkarmaya çabalıyor. Ve "Kendi zenginliğimi bunlarla neden paylaşayım?" diyerek kendi sorumluluğunu inkâr ediyor. 

 

Oysa bu insanları kurtarmak, tüm dünyanın adalet, huzur, güven ve zenginlik içinde yaşanan, refah dolu bir yer olmasını sağlamak için zenginlik ve güç bakımından ayrışmak bir fayda sağlamaz. Çünkü ne kadar zengin ve gelişmiş olursa olsun pek çok ülke kriz yaşama riski altındadır. İspanya için kriz ne kadar olası ise, Katalonya için de o kadar olasıdır. Nihayetinde onca gelişmiş sanayilerine ve gelirlerine rağmen Katalanlar da, Kuzey İtalyalılar da fakir diye hakir gördükleri insanlar gibi bir tabak yemek ile doymaktadır. Bu aslında zenginliğin ve gücün tek başına bir itibar göstergesi olamayacağının en açık göstergesidir. 

 

Zenginliğin ve gücün, zavallı ve muhtaç insanların yararına kullanılması için öncelikle insanların vicdan sahibi olmaları gerekir. Vicdan sahibi olmanın yegâne yolu ise imandır. Ancak imanlı insanlar, sürekli olarak vicdanlarını kullanarak hareket ederler. 

 

Sonuç olarak, dünyadaki adaletsizliğin, kargaşanın, terörün, katliamların, açlığın, sefaletin ve zulmün tek bir çözümü vardır: Kuran ahlakı.

 

Dünyada var olan sorunlara genel olarak bakıldığında, tüm bu olaylara sevgisizlik, nefret, kin, düşmanlık, çıkarcılık, bencillik, umursamazlık, acımasızlık gibi duyguların ve akılsızlığın neden olduğu görülecektir. Bu olayları çözmenin ve tamamen ortadan kaldırmanın yolları ise sevgi, şefkat, merhamet, acıma, karşılık beklemeden hizmet etme, duyarlı olma, fedakârlık, dostluk, hoşgörü, sağduyu ve akıldır. Bu özellikler ise ancak Kuran ahlakını eksiksiz olarak yaşayan insanlara aittir.

 

Sayın Adnan Oktar'ın Frontier Post'ta yayınlanan makalesi:

 

http://thefrontierpost.com/article/76382/State-obliterating-forces/

 

Masaüstü Görünümü