Harun Yahya

Ortadoğu Nasıl Kurtulur?




Ortadoğu, Osmanlı döneminde yaşadığı huzurun ardından son 150 yıldır şiddet, savaş, işgal ve çatışmalar altında büyük acılara sahne olmakta. Şehirler yakılıp yıkılıyor, masum insanların üzerine her gün bombalar yağıyor. Mültecilerin, esir kamplarında yaşayan mazlumların ve işgal edilmiş topraklarda yaşamak zorunda bırakılanların sayısı on milyonları aşmış durumda.

Sırf Gazze’de 1,7 milyon insan çok zor şartlar altında hayata tutunmaya çalışıyor. BM’nin Ortadoğu gözlemcileri yıllardır olumsuz raporlar sunup herkesi bölgeye yardıma çağırmasına rağmen bu durum gözardı edilmektedir. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinatörü James Rowley’in Kasım 2013’te sunduğu rapora göre, Gazze'de büyük bir insani kriz yaşanmaktadır ve ambargo derhal kaldırılmalıdır. Rowley, düzenlediği basın toplantısında, 'Gazze'de tüm boyutlarıyla ve her düzeyde gerçek insani kriz yaşanıyor. Özel sektörde daha önce benzeri görülmemiş çöküş söz konusu. Gazze'deki kuşatma derhal kaldırılmalı' demiştir. http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/gazzede-esi-gorulmemis-cokus-21.11.2013-584781 Rowley, 'Gazze'nin tek can damarı' olarak nitelediği Refah Sınır Kapısı'nın kapatılmasının, ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısının yanı sıra bölgedeki insani durum ve öğrenciler üzerinde de olumsuz etki oluşturduğuna dikkatleri çekmiştir.

BM, Suriye’de de 9 milyon insanın kısa bir süre içinde insani yardım alamadığı taktirde ölüme yaklaştığını belirtmektedir. Şam’daki Yermük gibi mülteci kamplarında insanlar aylardır yiyecek bir şey bulamamaktadır. Mısır’da karışıklık hali her geçen gün daha da büyümekte ve bu durum tüm çevre ülkeleri derinden etkilemektedir.

Yukarıdaki listeyi Arakan, Keşmir, Irak, Afganistan, Doğu Türkistan, Pakistan ve Afrika ülkeleriyle genişletmek mümkün. İslam coğrafyası büyük bir şiddet sarmalı içinde. Batı Dünyası ise bu şiddeti sonlandıracak bir siyasi yaklaşımdan çok uzak. Hatta kimi zaman birçok noktada karışıklıkları, kargaşayı ve çatışmanın taraflarını destekleyen politikalar da öne sürülüyor . Birbirleriyle kardeşlik ve dayanışma hukuku içerisinde yaşaması gereken Müslümanlar kendi içlerindeki ayrışma nedeniyle güçsüz ve zayıf bir durumda.

Oysa mevcut tüm bu sorunlar, herkesin kendi imkanları nispetinde olumsuzluklara karşı güç birliği yapmasıyla kolaylıkla çözülecektir.

Diğer taraftan, birlik olamadıklarından dolayı darmadağın bir vaziyette olan Müslümanların bu hali, gözünü Ortadoğu’nun zenginliklerine dikmiş karanlık odakların da iştahını kabartmaktadır.

İşte bu noktada durup düşünmek gerekmektedir.

Ortadoğu ve İslam aleminde güçlü bir barışı tesis etmek için kurulmuş Arap Birliği, İİT gibi oluşumlar ne derece başarılı oluyor?

Mezhepsel çekişmeler, geçmişin hesabıyla süregelen kin ve nefret politikaları hangi acıları dindiriyor?

Dikkat edildiğinde, 57 İslam ülkesinin üye olduğu İİT gibi oluşumların aşırı bürokratik, hantal, pasif ve soğuk bir yapılanma tarzına sahip oldukları görülür. 1,6 milyar Müslümanı temsil eden ve sahip olduğu imkanlar dahilinde muazzam bir güce sahip olması gereken bu tip oluşumlar, beklenin tam aksine sorunları çözmekten çok uzaktır.

Oysa İslam alemi bir an önce kurtarılmayı, dolayısıyla kurtarıcılarını beklemektedir. Çözümün başlangıcı, Ortadoğu’da herkesin İslam Birliği’ni dile getirmeye başlamasıdır. Gerek Filistin, gerek Suriye ve gerekse Lübnan için bir an önce sevgi ve hoşgörü politikalarının devreye girmesi gerekmektedir. Bu politikalar dünya çapında bir etki yaratacak, Ortadoğu’ya etki eden aktörlere de şiddet politikalarını terk ettirip ılımlı yeni politikalar bulmaya sevk edecektir.

Yapılması gereken, İslam Ülkelerinin en kısa zamanda Avrupa Birliği modelli bir birlik kurmasıdır. Müslümanlar, en ileri adalet ve en ileri sanat anlayışına ve her yönden zengin bir kaliteye, kültüre sahip olmalıdır. Ortadoğu, “en azından” AB’nin kabul ettiği hukuk ve evrensel insan haklarıyla bezeli bir sosyal demokrasiye acilen kavuşmalıdır.

Şu çok iyi bilinmelidir ki, tüm bu zenginliklerin en güzel hali bizim kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim’de yer almaktadır. Dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olarak kabul edilen Harvard Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nin girişine Kuran-ı Kerim’deki Nisa Suresi’nin 135. ayetini asmıştır. İlgili ayet, Fakülte yönetimi tarafından ‘Adaletin, tarihteki en büyük anlatımlarından biri’ olarak tanımlanmıştır. http://www.internethaber.com/harvardin-duvarina-kuran-ayeti-asildi-497888h.htm  Dolayısıyla Müslümanların yapması gereken şey kendi özlerine, kendi inançlarına hiç olmadığı kadar sarılmalarıdır.

Dolayısıyla, böyle bir birlik, Batı’nın da, Doğu’nun da kabul edeceği şartlara haiz bir birlik olacağından herkesçe kabul görecektir. Birliğin kabulü de, tüm sorunların güçlü ve hızlı bir şekilde hallolmasına neden olacaktır.

İslam ülkeleri için en güzel model olacak örneklerden birisi de hiç şüphesiz Türkiye’dir. Türkiye demokrasisi, köklü kültürünü birleştirici unsur olarak kullanması, istikrarlı ekonomisi ve sağ duyulu yaklaşımlarıyla Doğu ve Batı arasında köprü olmayı başarmıştır. Türkiye bir yandan AB, diğer taraftan Şangay üyeleriyle ikili ilişkilerini her zaman geliştirirken İslam ülkelerinin tümünü gözetip koruyan politikalara sahip olmuştur. Şii İran da Türkiye’nin kardeş ülkesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın deyimiyle ‘ikinci evimiz’dir. Aynı şekilde Vahabi Suudi Arabistan da kardeşimizdir. Sünni ülkeler de kardeşimiz ve müttefikimizdir. İnancı her ne olursa olsun Türkiye tüm İslam ülkeleriyle asgari müştereklerde yakınlık/ortaklık kurmayı hedeflemiştir. İşte bu ruh, Kurani bir ruhtur ve İslam Birliği’nin önünü açacak düşünce tarzını barındırmaktadır.

Allah’ın izniyle bu ruh herkesin gönlünde yer etmekte ve yayılmaktadır. Çok yakında da, inşaAllah İslam Birliği ile bu coğrafyayı altın bir çağ beklemektedir.

Adnan Oktar'ın Al Hadath'da yayınlanan makalesi 

Masaüstü Görünümü