Harun Yahya

Ortadoğu'da bir kez daha Mezhep Çatışmaları ve İç Savaş Sesleri




 

Üç semavi dinin doğum yeri ve dünyanın kalbi sayılan Ortadoğu geçtiğimiz yüzyıldan bu yana adeta savaşların merkezi. Yakın tarihte bölge gerek ikili gerek çok taraflı devletlerarası pek çok çatışma ve iç savaşa, etnik temizliklere, işgal ve sürgünlere sahne oldu. Özellikle mezhepsel temeldeki farklılıklara dayanan çatışmalar bölgeyi kanla suladı. Bugün ise Suriye ve Irak'ta başgösteren mezhep çatışmalarının tüm bölgeye yayılması söz konusu. 

 

Ortadoğu'da yaşananları şu ya da bu sebepten diye tek bir başlık altında toplamak imkansız. Siyasi sorunlar, ekonomik, güvenlik ve askeri sorunlar, dış güçlerin tarihten gelen etnik ve mezhepsel farklılıklardan istifade ederek bölge üzerinde oynadıkları oyunlar, en başta da bölge ülkelerinin ve halklarının aynı dine mensup olmalarına rağmen birbirlerinden kopuk olmaları, dahası birbirlerini düşman bilmeleri; her biri toplamda Ortadoğu’nun bugünkü atmosferini meydana getiren ayrı birer sebep. 

 

Çatışma psikolojisi bölge haklarının ruhuna öyle işlemiş ki kardeşin kardeşi kırdığının farkında değiller, hatta kardeş olduklarını dahi unutmuşlar. Öyle ya da böyle, gerçekte artı bir değer olan kültürel mozaik karakteri Ortadoğu insanlarına terör, şiddet, katliam ve en acısı kardeşin kardeşi kırdığı iç savaşlar olarak dönüyor. Enerji kaynakları bakımından dünyanın en zengin yerinde bulunuyor olmalarına rağmen dünyanın en fakir halklarından sayılıyorlar. Birarada huzur, bolluk ve bereket içinde yaşayabilecekken topraklarının yeraltı kaynaklarından, doğal güzelliklerinden, tarihi zenginliklerinden faydalanamıyor, ülkeleri, şehirleri ve en önemlisi kalpleri paramparça edilmiş, birbirine düşürülmüş halklar olarak yaşamak zorunda bırakılıyorlar. 

 

Mezhep çatışmalarının çıkar odakları tarafından körüklendiğini savunanların sayısı hiç de az değil. Kimilerine göre hedef petrol ve diğer enerji kaynakları. Hiç şüphesiz petrol bugün de tarihte olduğu gibi Ortadoğu'nun şekillenmesinde en önemli unsurlardan biri. 1800'lü yıllardan bu yana dünyanın en önemli ihtiyaçlarından. Ve bu noktada bölge azımsanamayacak derecede büyük önem arz ediyor. 1800'lü yılların sonunda dünyanın beşte birini elinde bulunduran Büyük Britanya İmparatorluğu'nun kontrol ettiği dünya sistemi, bölge kaynaklarının Batı'nın hakimiyetinde olmasını öngörüyordu ve bunun dışında bir ihtimal düşünülemezdi. I. Dünya Savaşı ve akabinde Ortadoğu üzerinde pek çok siyasi plan ve proje gelişti. Bugün yaşananların işte bu plan ve stratejilerin parçaları olarak karşımıza çıktığı düşünülüyor. 

 

Ancak çatışmanın daha ziyade halkların bizzat kendilerinden kaynaklandığını savunanlar da çok. Sömürgeciler tarafından kendi idari bölüşümlerine göre oluşturulan, sınırları masa üzerinde cetvelle çizilen Ortadoğu ülkelerinin halkları tüm bu olumsuzluklara ek olarak ortaya çıkan mezhep kavgalarını sevgiyle birbirlerine sahip çıkarak ve kardeşçe birbirlerini kucaklayarak bertaraf etseler, büyük bir güç haline dönüşecekleri, ortada hiçbir sorun kalmayacağı açık. Aksi takdirde kolaylıkla çözülüp dağılabilecek birer devlet ve birbirlerine zoraki tutturulmuş birer mozaik görünümü verecekleri, böylelikle rahatça çıkar odaklarının hedefi olacakları ortada. Nitekim bugün gelinen nokta bunun somut bir göstergesi. 

 

Yakın geçmişi hatırlayacak olursak; 2010 Aralık'ta Tunus’ta başgösteren ve Arap Baharı olarak adlandırılan isyan ve uyanış hareketleri Ortadoğu'nun farklı noktalarına adeta bir domino etkisiyle yayılmıştı. Ne var ki Arap halklarının demokrasi ve sosyal adalet, siyasi istikrar, toplumsal mutabakat gibi hasletlerini dışa vuran bu gelişme, dikta yönetimlerin devrilmesiyle birlikte kısa sürede toplum içinde baskı altında kalan grupların ortaya çıkmasına, diğer bir deyişle yeni illegal oluşumlara, yeni çatışmalara, yeni istikrarsızlıklara yol açmış ve süreç negatif bir hale bürünmüştü. Bugüne dek Suriye'deki çatışmalarda ortaya çıkan ölü sayısının 120 bini geçtiği söyleniyor. Öte yandan intihar saldırılarında günden güne ciddi bir artış yaşanıyor. Irak'taki intihar saldırılarında senenin başından bu yana ölenlerin sayısı 7000. Ortadoğu’da intihar saldırısı düzenleyecek gençlerin açık arttırmayla pazarlandıkları artık bilinen acı gerçeklerden. Komşu topraklarda her gün masum kanı akmaya, şiddeti günden güne artarak savaş rüzgarları esmeye devam ediyor. Mezhepsel temelli iç savaş riski giderek büyüyor. Ve hiç şüphesiz karışıklığın dindirilmesinde en büyük görev tarih boyunca şefkat ve hoşgörü temelli siyasi tutumu, laik ve demokratik yapısıyla Ortadoğu üzerinde gündem belirleyen en önemli ülke olarak Türkiye'ye düşüyor. 

 

Türkiye Ortadoğu’da olmazsa olmaz bir ülke. Bölge ülkeleri ile kuvvetli ilişkilere sahip. Öte yandan barış ortamının oluşması için gösterdiği gayretle Ortadoğu sürecinin en kararlı destekleyicisi. İnsanlığa barış, adalet ve huzur getirmiş, tarihe yön vermiş köklü ve zengin bir medeniyetin kurucusu olan Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de sahip olduğu güzel ahlak ile bölgede barış ve güvenlik ortamı oluşturmaya en büyük aday. Ve öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde Türkiye'nin Ortadoğu'daki rolü giderek daha da artacak. 

 

Sayın Adnan Oktar'ın Opinion Maker'da yayınlanan makalesi:

 

http://www.opinion-maker.org/2014/03/sectarian-conflicts-in-the-mid-east/

Masaüstü Görünümü