Harun Yahya

Ortadoğu'da Aşiretleşen Devletler ya da Devletleşen Aşiretler




 

Aşiretler soya dayalı sosyal bir örgütlenme biçimi ve hemen hemen tüm Arap coğrafyasında görmek mümkün. Yemen’de de sosyal hayatın hatta siyasetin en önemli figürleri aşiretler.

 

Aşiretlerin içindeki dayanışma ruhu mensuplarına avantajlar sağlıyor. Ayrıca aşiretler sayesinde büyük toprak parçalarını, insan ve hayvan nüfusunu sevk ve idare etmek kolaylaşıyor. Bu nedenledir ki Aşiretler, Arap coğrafyasında tarım çağından içinde yaşadığımız modern çağlara kadar varlığını sürdürebilmişler. 

 

Bu sosyal yapıyı bugün Avrupa’da görmek mümkün değil. Sanayi devrimi sonrası ve demokrasiye geçiş ulus devletlerin kurulması ile aşiretler gibi soy birliğine dayalı gruplaşmalar hükümlerini tamamen yitirmiştir. 

 

Ortadoğu’da ise, devletin otoritesini halkın üzerinde sağlamlaştırmak maksadıyla, kabilelerin nüfus ve etki alanlarından faydalanılması aşiretleri daha da güçlenmesine neden olmuştur. Aşiretlerin etki alanından faydalanan liderler, bunun karşılığında aşirete devlet içinde imtiyaz ve önemli görevlerde pozisyonlar sağlıyorlar.

 

Bunun sonucu olarak da aşiretçilik günümüzde daha güçlü olarak karşımıza çıkmıştır. Aşiretler güçlendikçe, siyasal yaşamı da şekillendirmeye başlamışlar adeta devletleşiyorlar. Aşiretleri bir arada tutan liderin otoritesi kaybolduğunda ise, Saddam’ın devrilmesi sonrası Irak’ta, Kaddafi’nin devrilmesi sonrası Libya’da olduğu gibi birbirleriyle çıkar çatışmasına girmiş ve aşiret savaşları yaşanıyor.

 

Ortadoğu’nun bir parçası olan Yemen’de de benzer gelişmeleri görmek mümkün. Birçok partinin lideri aynı zamanda mensubu olduğu aşiretin de lideri. Yemendeki Eylül 1962 devriminden on yıllar sonra aşiretlerin devlet üzerindeki ezici üstünlüğü devam ediyor. Sözgelimi Abdullah el Ahmar’ın başkanlığını yaptığı 1969 yılındaki Yemen parlamentosunun % 58’i aşiret liderlerinden oluşmaktaydı. Aşiret liderleri yaşlanınca yerlerini çocukları alıyor ve düzen bu şekilde devam ediyor. Aşiretlerin etkinliği sadece siyasette değil, ordunun önemli isimleri de aşiret lideri ya da mensubu. 

 

Aşiretler etkilerini arttırmak için ve kayırma yoluyla kendi güçlerini adaletsiz bir şekilde arttırmak için çalışıyorlar. Aşiret liderleri çoğu zaman kişisel nüfuzlarını güçlendirmek için parti politikalarının dışına bile çıkabiliyorlar. Her aşiret kendi yaşam alanını adeta farklı bir devletmiş gibi düzenleyip koruyabiliyor. Bu düzen ülkede büyük bir rekabete, rekabette şiddetli ayrılıklara, ayrılıklar da çeşitli çatışmalara yol açıyor. 

 

Yemen’de dili, milliyeti hatta dini aynı iki aşireti birbiri ile kıyasıya mücadele ederken görmek mümkün. Tabi bu devletin otoritesinin, dahası Yemen’deki huzur ve birlikteliğin ciddi biçimde sarsılması anlamına da geliyor. 

 

Tamamı Müslüman olan aşiret mensuplarının çatışmaya girmesinin Kuran ahlakına ters bir durum. Kuran’da Allah akrabalıktan, kan bağlarından, kabilelerden bahsetmekle birlikte Müslümanların kardeşliğine bunların hepsinin üzerinde yer vermiştir. Kuran’a göre cinsiyetleri, ırkları, renkleri, kabileleri farklı da olsa bütün inanlar kardeştirler ve aralarında adil olmak ile yükümlüdürler.

 

Allah Kuran'da müminlere birlik olmalarını, inkâra karşı imanda saf bağlamalarını, birbirlerini kardeşleri gibi görüp sevmelerini, birbirlerine karşı merhametli, affedici ve koruyucu olmalarını, dağılmaktan, ayrılmaktan ve parçalanmaktan şiddetle kaçınmalarını emretmiştir. Kuran'a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur: 

 

Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.  (Al-i İmran Suresi, 103) 

 

Bu ve benzeri ayetlerden ve Kuran'ın genelinden açıkça anlaşıldığı gibi;

 

• Müslümanların birlik olmaları,

• Kardeşce bir sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,

• Çekişip tartışmamaları,

• Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,

• Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,

• Birbirleriyle istişare halinde olmaları,

• Birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf haline inkâra karşı ilmen mücadele etmeleri farzdır.

 

Bu durumda tüm bunların aksi bir tutum sergilemek, yani;

 

• Birleştirici değil ayırıcı olmak,

• Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,

• Müslüman kardeşlerine karşı affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,

• İnkâra karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlarla kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlamamak haramdır.

 

Yemenliler, ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara bırakıp, tüm Müslümanların "kardeş" olduğu gerçeğini hatırlamalı ve bu manevi kardeşliğin getirdiği güzel ahlak ile tüm dünyaya örnek olmalıdır. İman edenlerin birbirleri ile kardeşliği, Yüce Allah'ın bir lütfu ve nimetidir. Yemenliler bu nimet için Rabbimiz'e şükretmeli ve Allah'ın "dağılıp-ayrılmayın" emrini unutmamalıdırlar.

 

Yüce Allah Hucurat Suresi 13. Ayetinde insanlar arasındaki farklılıkları bir çatışma kaynağı olarak değil, tanışıp kaynaşma için bir vesile olarak yarattığını söylemektedir. Allah Müslümanların farklılıkları nedeniyle çatışmalarını değil, hayır işlemek için bir birileriyle yarışmalarını istemektedir. Yemen’deki aşiret mensupları da bir an önce tüm Müslümanların faydasına olan şeyler için çabalamaya başlaması gereklidir. Ancak o zaman Yemen güvenli, müreffeh bir ülke olacak demokrasisini güçlendirebilecekti. 

 

Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi:

 

http://nationalyemen.com/2014/05/25/tribalized-states-or-tribes-that-are-effectively-states-in-the-middle-east/

Masaüstü Görünümü