Harun Yahya

Papa'nın Ortadoğu'ya Hatırlattıkları




 



 

Peygamberler diyarı Ortadoğu tarihi boyunca daima hak dinlerin temelini oluşturan; barış, birlik ve beraberliğin kalesi ve çıkış noktasıydı. İnsanlar sevgiyle, birlik içinde ve özgürce yaşamayı Peygamberlerin hak dinleri tebliğleri ile öğrendi. Bu değerli coğrafyada; Ortadoğu da. 

 

Barış ve sevgiyi dünyaya tanıştıran Ortadoğu, şimdi neredeyse barış ve sevginin unutulduğu bir bölge. Hak dinler sevgiyi inşa etmişlerdi; fakat şu anda hak dinlerin unutulması nefreti inşa ediyor. 

 

Papa Francis gibi bir ruhani liderin Ortadoğu’ya “barış” adına bir gezi yapması pek çok açıdan oldukça büyük ifade ve önem taşıyor. Papa’nın Müslüman ülkeleri ve aynı zamanda İsrail’i ziyareti kapsamına alması; Peres ve Abbas’ı Vatikan’a daveti ve iki tarafın bu daveti memnuniyetle kabul etmesi bu coğrafyada pek de alışılmadık güzel bir hava estirdi. Ortadoğu’dan doğan “dinlerin birliği” anlayışının birden, oldukça sevgi dolu mesajlarla gündeme getirilmesi barış adına önemli bir girişim. Bu girişimde Papalık makamının yanı sıra kuşkusuz Papa Francis’in kişiliğinin de etkisi var. 

 

Müslüman dünyası yakın bir zamana kadar papalık makamını kutsal, saygıdeğer ama biraz tedirgin edici görmüştür. Özellikle Papa 16. Benediktus’un göreve gelir gelmez Peygamberimiz (sav)’e yönelik uygunsuz sözleri, Müslümanlara karşı bir Hristiyan Birliği kurulması çağrısı yapması, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine sırf Türkiye’nin Müslüman olduğu için karşı olması bir kısım Müslüman camiasını Vatikan’a tepkili hale getirmiştir. Özellikle Amerika’nın, İslam coğrafyasına karşı önyargılı neoconların hakimiyetinde olduğu ve Ortadoğu’nun da savaş ve karışıklıklar içinde kaynadığı bir dönemde barışçıl bir diplomasi dili kullanmayı bile reddetmişti 16. Benediktus. Her ne kadar son dönemlerinde İslam coğrafyasına ziyaretleri biraz havayı yumuşatmış olsa da, herkesin zihninde “İslam’ı tehdit” olarak gören bir Papa kalmıştı. 

 

Papalığın özelliği, Hz. İsa (as)’ın, Kuran’da da övülen o güzel ahlakını temsil etmesidir. Papa 16. Benediktus, kuşkusuz ki güzel ahlakının bir tezahürü olarak o makama seçilmişti ve saygıdeğer bir din adamıydı. Fakat İseviliği temsil etmek, Hz. İsa (as)’nın tüm dinleri kucaklayıcı, alçak gönüllü ve sevgi dolu doğasını tam anlamıyla temsil edebilmektir. 16. Benediktus’un görevi bırakmasının ardından seçilen Papa Francis, işte bu özelliklerle ortaya çıkıp, 1000 yıldır bilinen Papa algısını değiştirdi. Kucaklayıcı ve tevazulu tavrı ile. 

 

Papa Francis, papalık makamının kendisine sağladığı tüm maddi ayrıcalıkları reddeden; akşamları rahip giysisi ile yoksullara yemek dağıtan, çile çekmenin insanı yücelteceğini öğreten ve hepsinden önemlisi Hristiyan, Musevi, Müslüman, hatta ateiste bile şefkat ve sevgi elini uzatan bir dini lider. Özellikle içinde bulunduğumuz nefret yüzyılında özlenen ve istenen vasıflara sahip.

 

Din, böyle bir ahlakı gerektirir. Tüm hak dinlerin esası sevgi, tevazu ve kucaklayıcılık temeline dayanır. Güzeller güzeli Peygamberimiz (sav)’in tebliğine kısa zaman içinde insanların cevap vermeleri, onun yaşadığı ve uyguladığı Kuran ahlakı nedeniyledir. Peygamberimiz (sav) Kuran’ın emri ile bir sevgi öğretmeni olmuş; Kuran’ın emri ile tüm dinleri, inançları ve insanları kucaklamış; Kuran’ın emri ile tevazuyu daima en mükemmel şekli ile yaşamıştır. Onun güzel ahlakı, çevresindeki her insanın mutlu ve rahat yaşamasına vesile olmuştur. Bir ayette Allah Peygamberimiz (sav)’in sergilediği güzel ahlak ve ılımlı üslubu şu şekilde tarif eder:

 

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi... (Al-i İmran Suresi, 159)

 

Tevazu ve sevgiyi dini liderler kendi örnek davranışlarıyla hatırlattıklarında, bir anda sevgi ve kardeşlik havasının esmesi, kuşkusuz ki herkesi memnun ediyor. Oysa tevazu ve sevgi sadece dini liderlere değil, insanın doğasına ait bir duygudur. İnsan, her ne görevde olursa olsun bu değerleri yaşadığı ve yaşattığı takdirde mutlu olur. Özellikle liderlik, bu iki şart olmadan asla başarıya ulaşamaz.

 

Peygamberimiz (sav) dini bir liderdi. Fakat aynı zamanda pek çok inancı barındıran Medine şehir devletini yönetmiş; tarihteki en demokratik anlaşma ve anayasaları gerçekleştirmiş ve uygulamış; her dini, her düşünceyi ve her insanı koruması altına almış bir devlet lideriydi. Bir başka deyişle dünyaya, bir devlet yöneticisinin nasıl olması gerektiğini göstermişti. 

 

Oysa şu anda siyaset daha farklı algılanıyor. Siyaset şu anda sevgisizliğin hakim olduğu, suçlamaların makul görüldüğü, rekabetin nezaketi yok ettiği korku arenası haline geldi. İnsanlar siyasette sevginin olmayacağı fikrini kanıksadılar. Sevgisiz bir siyasetin asla ülkelere mutluluk getirmeyeceğini anlamaktan uzaklar. Papa’nın Ortadoğu’ya getirdiği sevgi havasının yerini kısa süre içinde siyasilerin keskin üsluplarının alacağını öngörmek bu nedenle kuşkusuz şaşırtıcı olmaz. 

 

Papa Francis’in Ortadoğu ziyareti ve üç dine sahip çıktığını göstermesi, peygamberlerin yaşadığı ve yaşattığı sevgi ortamının tekrar hatırlanması bakımından anlamlıdır. Tüm dünyada siyasiler, sevgi-tevazu-kardeşlik düsturlarının sadece dini temsilcilere değil, tüm insanlara verilmiş bir sorumluluk olduğunu anladıklarında, siyasetin bir korku arenası değil bir sevgi ortamı olduğunu fark ettiklerinde kendi ülkelerine ve tüm dünyaya da barışın gelmesine vesile olabilirler. Siyaseti sevgi ve kardeşlikten uzak görmek, “biz rekabet ederiz, sevgiyi dindarlar inşa etsin” demek, sadece siyasileri değil toplumları da ciddi anlamda sevgisiz ve çıkarcı hale getirmiştir. Oysa hak dinler, güzel söz söylemeyi, başkalarını kendilerinden üstün tutmayı ve farklılıklara rağmen tüm insanları sevmeyi öğütlerler. Hak kitaplarda bu çağrı, sadece din adamlarına değil tüm insanlaradır. 

 

Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan yazısı:

 

http://www.arabnews.com/news/579541

 

Masaüstü Görünümü