Harun Yahya

Türk bayrağı ve PKK






Bayrak şereftir. Bir ülke bayrağı çok şey ifade eder bir millet için. Bayrağa gelen zarar namusa, şerefe yönelik bir gasptır. Özellikle de o gasp bir ülkeyi parçalamaya yeltenen terör örgütleri tarafından gerçekleştiriliyorsa.

Birkaç gün önce Türkiye’nin Güneydoğu ili Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 2. Hava Kuvvet komutanlığında dalgalanan Türk bayrağı, bir PKK’lı gösterici tarafından indirildi. Türkiye’yi alarma geçiren bu olay, bir süredir artmış olan gerginliğin belki de bardağı taşıran son damlasıydı.

Bilindiği gibi Türkiye, yaklaşık 1.5 yıldır PKK terör örgütü ile bir barış süreci içinde. 30 yıldır ilk defa Türk toprakları üzerinde kan akmıyor. Ülkenin bir kısmı bu çözüm sürecinden oldukça ümitvar. Elbette kan akmaması, bir barış sürecine girilmiş olması güzel; fakat “terör örgütü ile barış” uzun zamandır çeşitli vesilelerle dile getirdiğim gibi, söz konusu şartlarda o kadar mümkün gözükmüyor. Bunun önemli bir nedeni var: PKK’nın gerçek hedefinin henüz gerçeklememiş olması. Gerçek hedef ise Türkiye toprakları üzerinde Leninist bir devlet kurabilmek.

PKK Leninist ideolojiyi esas alan bir terör örgütüdür. Türkiye’nin güneydoğusunda küçük bir Sovyet modeli oluşturmayı hedeflemekte, civar ülkelerdeki Kürtleri de Kürt milliyetçiliğini kullanarak bünyesine katmayı amaçlamaktadır. Suriye’de bir Kürt otonomi bölgesi oluşturan ve oradaki Kürtlerin kabusu olan PYD, İran’da etkisiz durumdaki PJAK, PKK’nın kollarıdır. PKK da yıllarca Kürt milliyetçiliğini kullanmış, oysa asıl hedefi Kürt kardeşlerimizi ezmek olmuştur.

PKK son dönemlerde yıllardır süren gerilla savaşının bir sonuç vermediğini görmüş ve kaleyi içten fethetmeye yönelmiştir. 30 Mart yerel seçimleri sonrasında Türkiye’nin Güneydoğu’su PKK’nın desteklediği bir partiye teslim edilmiş ve o tarihten bu yana hem şiddet, hem de üstü kapalı özerklik konuşmaları ayyuka çıkmıştır.

Kaleyi içten fethetme, sistemli bir propaganda ile devam etmektedir. PKK, kendi yandaşlarına yoğun şekilde komünizm ve Leninizm eğitimi vererek, onları politize ederek yanlış bir davanın elemanı olarak yetiştirmektedir. Dolayısıyla PKK tarafından yetiştirilen kişiler, devlet, din, ahlak ve aile kavramlarına inanmayan birer Marksist halini almakta, Marksizm’in şart koştuğu terörü de bir gereklilik olarak görmektedirler.

Dolayısıyla PKK, terör zemininin ideolojisi ile sabitleyen bir fikir örgütü olarak ön plana çıkmaktadır. Yanlış bir fikri zemin üzerinden propaganda yapmakta, doğru fikrin ne olduğunu göremeyenler bu propagandaya kanmaktadırlar. Çünkü etraflarında doğru fikri onlara gösteren ve öğreten yoktur. İşte Türkiye devleti, PKK ile mücadelede pek çok konunun yanı sıra asıl olarak bu konuya ağırlık vermelidir. PKK ile mücadelenin silahlı bir mücadeleden çok fikri bir mücadele olduğunu unutmamalıdır. Dolayısıyla asıl olarak kendi gençliğine komünizmi yıkacak bilimsel delilleri öğretmeli, onları bu fikri mücadeleye hazırlamalıdır. Komünizm, bilimsel delillerle zaten yıkılmış bir teoridir. Dolayısıyla iyi bir bilimsel karşı propaganda, kolaylıkla PKK’nın sonunu getirecektir.

İkinci önemli konu ise, bir Büyük Kürdistan hedefini geçmişten planlamış dış destektir. Geçmişte ABD ve Avrupa, dönemin zorlu şartları içinde bir savunma refleksi olarak kendileri için bir “müttefik Kürdistan” hedeflemişlerdir. Fakat bu fikre şu an halen bir kısım düşünce kuruluşlarının maddi ve manevi destek verdiği bilinmektedir. Söz konusu kurumlar tarafından PKK, sözde özgürlük savaşçısı olarak lanse edilmekte ve BM terör listesinden çıkarılması için çalışmalar yürütülmektedir.

Bu aşamada ABD ve Avrupa ülkelerinin dikkatten kaçırdığı nokta, söz konusu hareketin bir Kürt hareketi olmadığı, bilakis Kürtleri halihazırda ezen tümüyle komünist bir hareket olduğudur. Soğuk savaş döneminden beri komünizme bir kalkan olan ABD ve Avrupa, Ortadoğu’nun kilit noktasında oluşacak bir komünist Kürdistan devletinin hem Ortadoğu hem de kendileri için bir felaket olacağını öngörmelidir. Böyle bir oluşumun sağlanması için hedef, Irak, İran, Suriye ve Türkiye’nin parçalanmalarıdır. Bu zaten Irak ve Suriye’de gerçekleşmiş durumdadır ve Irak ve Suriye’nin bugünkü ürkütücü hali gözler önündedir. ABD ve Avrupa için Ortadoğu’da komünist bir devletin oluşması için parçalanmış bir müttefik sadece büyük belaların kapısını açmak anlamına gelir.

Türkiye açısından ise şu anda yanlış da olsa bir ülküsü ve ideali olan PKK gençliğine karşı, onların yanlış fikrine cevap veremeyecek idealsiz bir gençliğin olması büyük bir sorundur. İlk planda bunun halledilmesi, PKK’nın komünizm telkinlerini bilimle etkisiz kılacak bir gençlik yetiştirilmesi, bölge halkına da bu eğitimin verilmesi şarttır. Ayrıca PKK’nın, Güneydoğu bölgesinde halka yoğun olarak “devletin soğuk yüzü” telkini verdiği ve bunu oradaki halkı kazanmak için bir koz olarak kullandığı bir gerçektir. Devletin soğuk yüzü, geçmişte Kürt bölgelerimize yönelik yapılmış büyük bir hatadır. Şu anda geçmişteki bu hatanın unutturulabilmesi ve kendi halkımızın kalbini en güzel şekilde kazanabilmemiz için mutlaka sevgi politikasının arttırılarak hakim edilmesi gerekmektedir. Özellikle Türk hükümeti tarafından bölge halkına gösterilecek ihtimam ve sevgi politikası, PKK’nın göstermelik yöntemlerini etkisiz bırakacaktır.

Sevgi insanları; farklı dinler, farklı etnik gruplar ve farklı düşüncelerle bir arada yaşamak ister. Bölünüp parçalanmak isteyenler daima milli egoizmin pençesine düşenler, faşistler ve komünistlerdir. Allah’ın yarattığı sevginin güzelliğini yaşamadıklarından; sahte ideallerin kendilerini güçlendireceğini sanırlar. İşte bu büyük bir yanılgıdır. Biz parçalanmaların değil, daima birliklerin destekçisi olmalıyız. Parçalanma daima felakete sürüklenmektir.

Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/news/586461

Masaüstü Görünümü