Harun Yahya

Savaşların Değişen Yüzü




 

Osmanlı’nın Şeyhülislamlık Müsteşarı Hüseyin Kamil bir anısında şöyle diyordu; "Yemen çevresinde Anadolu çocuklarının doldurduğu mezarlıklar‚ insana ürküntü verecek, gözlerinde akacak yaş bırakmayacak görünüştedir." Bu mezarlar 1. Dünya Savaş’ında sayısı kimi kaynaklara göre 300 bini kimi kaynaklara göre 1 milyonu bulan Hicaz-Yemen Cephesi’nde şehit olan bir kısım Osmanlı askerlerinindi. 

Birinci Dünya Savaşı biteli neredeyse 100 yıl oluyor. Ancak Yemen’de savaşta ölen askerlerin mezarlarının sayısı artmaya devam ediyor.  Bu seferki savaş 100 yıl öncesindekinden çok daha farklı. 

Yemenlilerin de dâhil olduğu Osmanlı - İngiliz Savaşı askerler ve tarihçiler tarafından geleneksel anlamda bir savaş olarak değerlendiriliyor. Geçmişte savaş devletlerarası bir araç iken üniformalı yani ulusal ordular, donanmalar ve hava kuvvetleri tarafından yürütülürdü. Silahlı çatışmalar olurken resmi savaş ilanları, tarafsızlık ilanı, barış anlaşmaları ve “savaş hukuku” gibi bir dizi norm ve kurallar uygulanırdı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra yeni bir savaş şekli giderek yayıldı. Bosna ve Kafkaslar’da başlayan bu yeni savaş türü, şimdilerde Yemen de dâhil olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesini yakıp kavuruyor. Geçtiğimiz ay Amran ilinde Yemen Ordusu ile Husiler arasında çıkan ve yetmiş kişinin ölümüne yol açan çatışmalar yeni tip savaşın örneklerinden biri. 

İnsanlığın başına bela olan bu yeni savaş “Postmodern Savaş” olarak isimlendiriliyor. Tümü birbirinin aynısı olmasa da yeni tip savaşların bazı ortak özellikleri var:


Devletler arasında yürütülmezler, daha çok iç savaş görünümündeler.

Kimlik sorunları genellikle belirgindir 

Sıklıkla düzen ve donanım olarak eşit olmayan iki taraf arasında yürütülürler. Bu nedenle asimetrik bir özelliğe sahiptirler.

Savaşta sadece asker ölür ayrımı ortadan kalkmıştır. Çünkü sivil olarak bilinen kimseler ellerine silah alarak çarpışmaktadırlar.

Geleneksel savaşlardan farklı, vahşi ve kanlı yöntemler kullanılır. 


1990 yılı ortalarından bu yana, silahlı çatışmaların yaklaşık yüzde doksan beşi devletler arasında değil, devletlerin içinde gerçekleşmiş. 1979’daki İran-Irak Savaşı ve 2008’deki Gürcistan-Rusya Savaşı dışındaki savaşların neredeyse tamamı postmodern nitelikler taşıyor.

Postmodern Savaşların hüküm sürdüğü bölgeler genelde batı ülkelerine sömürge olmuş ülkelerin toprakları. Buralarda etnik gruplar var. Aşiretler arasında şiddetli bir rekabete eşlik eden ekonomik sorunlar mevcut. Postmodern Savaşın yürütüldüğü ülkelerin devlet otoriteleri de zayıf. Bu zayıflık nedeniyle ulusal ortak bir kimlik oluşturulamıyor. Ülke içinde diğerlerinden etnik ve mezhepsel olarak kendini farklı gören bir grup, kimliğinin devlet tarafından tanınmadığı ya da kendilerine adil davranılmadığı iddiası ile kolaylıkla çatışmaya girebiliyor. Bu nedenle Postmodern Savaşlar “Kimlik Savaşları” olarak da isimlendiriliyor.

Geleneksel savaşlar jeopolitik ve ideolojik amaçlarla yapılırken, postmodern savaşlar genellikle rakip kimlikler arasında ortaya çıkan kültürel uyumsuzlar nedeniyle yapılıyor. Kimlik savaşları, Yemen’deki El Kaide ve Husi örneklerinde olduğu gibi insanların kendilerini dini ya da etnik olarak sınıflandırmalarına dayanıyor. IŞİD militanlarının toplu infaz görüntülerine yansıdığı gibi sıra dışı bir tutku ve gaddarlıkla yürütülüyor. 3,5 yıldır süren Suriye örneğinde olduğu gibi bu savaşlar oldukça uzun sürüyor. Ayrıca Kimlik Savaşlarında geleneksel savaşlardaki gibi bir zafer kavramına pek rastlanmıyor.

Küçük çaplı akınlar, pusular, askeri olan ve olmayan hedeflere saldırılar kimlik savaşlarında en çok kullanılan taktiklerdendir.  Yemen’de El Kaide, Husiler ve diğer isyancı bazı aşiretler ve gruplar bu taktikleri sık sık kullanıyor. İsyancılar petrol ve doğalgaz borularına saldırarak orduyu giriştiği operasyonlardan vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hasar gören boruların tamiri güvenlik nedeniyle uzun süre alıyor, bu nedenle de ülkede sıkça doğalgaz ve petrol arzında ciddi sorunlar yaşanıyor.

Irak ve Suriye örneğinde olduğu gibi yol kenarına bomba koymak, intihar saldırıları yapmak, bomba yüklü arabaları patlatmak gibi gaddarca yöntemlere sıklıkla başvuruluyor. Teröristlerce yürütülen bu eylemler karşı tarafı mağlup etmekten ziyade taraftar sağlama ve aynı kimlikteki zayıf bağlıların itaatini kesinleştirmeye yarıyor.

Yemen’de birçok yönüyle kendini gösteren kimlik savaşları gereken önlemler alınmaz ve köklü çözümler uygulamaya geçirilmezse can almaya, ülkeyi istikrarsızlaştırmaya devam edecek. 

Buna engel olmak için Kuran’da Allah’ın Müslümanların birbiriyle çatışmadan birlik olarak bir arada yaşamasını istediği Yemenlilere anlatılmalı. Mücadelenin Sünni ile Zeydi arasında olmadığı, bağnazlıktan, cahillikten ve şiddetten kuvvet bulan teröristlerle, Allah'a iman eden, şefkatli, sevgi dolu, affedici, merhametli ve vicdanlı insanlar arasında gerçekleştiği her fırsatta ifade edilmeli. 

Allah, Hud Suresi'nin 116. ayetinde "... yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?" şeklinde buyurmaktadır. İman edenler Allah'ın ayetlerde tarif ettiği, bu fazilet sahibi kimselerdir. Teröristler neticeyi şiddette ararken, onlar gerçek başarının ve barışın ancak Allah'ın dinine sımsıkı sarılmakla elde edileceğinin bilinciyle hareket edeceklerdir. 

 

Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi:

 

http://nationalyemen.com/2014/08/09/the-changing-face-of-war/

Masaüstü Görünümü