Harun Yahya

Bosna'daki ekonomik sorunlar nasıl çözülür?




Türkiye Bosna’ya tarihi bağlardan kaynaklanan bir yakınlık duyuyor ve bu yakınlığını gerek siyasi, gerekse ekonomik ilişkilerinde göstermeye çalışıyor. Şüphesiz Türkiye’nin Bosna için yaptıkları yeterli demek mümkün değil.  Türkiye Bosna’ya doğrudan yatırım yapan yabancı ülkeler sıralamasında 2011 yılında ancak 9. sırada yer alıyor. Bu ve diğer bazı ekonomik göstergeler bakımından Türkiye’nin Bosna ekonomisindeki yeri ve rolünün küçümsenemeyecek, öte yandan da abartılamayacak çapta olduğu söylenebilir.

Bosna’nın en çok ihracat yaptığı 5 ülke sırasıyla Almanya, Hırvatistan, İtalya, Sırbistan, Avusturya ve Slovenya. İthalatta ise sıralama şöyle: Hırvatistan, Almanya, Rusya, Sırbistan, İtalya ve Çin.  Görüldüğü gibi bu sıralamalarda Türkiye yok. 

Bosna’nın ithalat ve ihracatında çok parçalı etnik yapısının ve coğrafi konumunun rol oynadığı açıkça görülüyor. Bosnalı Sırplar ve Hırvatlar doğal olarak öncelikle Hırvatistan ve Sırbistan ile ticaret yapıyorlar. Ayrıca Hırvatlar ticari ilişkilerde Almanya’ya ve Avusturya’ya, Sırplar ise Rusya’ya büyük bir öncelik tanıyorlar. 

Türkiye ile Bosna arasındaki ticaret hacminin arzu edilen düzeye ulaşamamasında çeşitli faktörler rol oynuyor. Bunların bir kısmı fiziki nedenlerden kaynaklanıyor. Diğer kısmı daha çok siyasi koşullara dayanıyor. Ayrıca küresel boyuttaki ekonomik gelişmelerin her ülke üzerindeki etkisinin büyük olduğunu da unutmamak gerekiyor. 

Bosna Hersek’in siyasi olarak bölünmüş olması ve üç parçalı bir toplumdan oluşması, her bir toplumun özellikle Hırvat ve Sırpların kendilerine yakın gördüğü ülkelerle güçlü bağlar kurmasına yol açıyor. Türkiye, Boşnaklara olan yakınlığını geliştirmeye çalıştığında ise girişimleri “Yeni Osmanlıcılık” olarak nitelenerek engellenmeye çalışılıyor. 

Bu nedenle Türkiye sadece Boşnaklara yakınlaşmayı amaçlayan bir politika ile yetinmiyor, Hırvatistan ve Sırbistan ile de ilişkilerini sıcak tutmaya çalışıyor. Türkiye böylelikle olası yeni bir çatışmayı engelleme ve çatışma durumunda da tüm taraflara hitap edebilme gayesini taşıyor. Hatta Türkiye’nin Hırvatistan ve Sırbistan’daki ekonomik varlığının bu gayeye hizmet ettiğini söylemek de mümkün.  

Girişimciler bir ülkeye yatırım yapacakları zaman ilk aradıkları şart güvenlik oluyor. Hiçbir iş adamı iç çatışma ve savaş riski altındaki bir bölgede yatırım yapmak istemiyor. Maalesef Bosna bu riski hala taşıyor. Bu riski alanlar ise ülkenin siyasi yapısından kaynaklanan bir yığın olumsuzluk ile karşılaşıyor. Savaştan sonra kurulan düzenden kaynaklanan yapısal sorunlar, Bosna’nın ekonomik sıkıntılar çekmesinde ve dış yatırımların arzulanan seviyeye ulaşmamasında rol oynuyor. Ülkedeki siyasi belirsizlikler, yapısal reformların ağır aksak ilerlemesi ve gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin uygulamasında yaşanan sıkıntılar, yabancı yatırımcıların Bosna-Hersek’e yatırım yapmada çekimser davranmasına neden oluyor. 

Bu problemi ortadan kaldırmada Türkiye kadar uluslararası aktörlere ve kuruluşlara da sorumluluk düşüyor. Onlar Bosna-Hersek’in ihtiyaç duyduğu, siyasi bölünmüşlüğü aşacak politikaları bir türlü sunamıyorlar. Bosna Hersek için hazırlanan ekonomik reformlar ve yeniden yapılanma süreçleri sürekli bir biçimde aksamaya uğruyor. Ekonomik anlamda bölünmüşlüğün en önemli göstergesi, Bosna-Hersek’in farklı birimlere bölünmesi sebebiyle ülkede ortak tek bir piyasa oluşumunun sağlanamaması.

Tüm engellere karşı Türkiye Boşnaklara daha çok yardım edecek yollar bulmalı. Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki köklü tarihî geçmişe ve beşerî bağlara dayanan ilişkiler bunu gerekli kılıyor. Türkiye, Bosna-Hersek’e daha büyük bir destek vermeli, en azından bu konuda kendine Sırbistan ve Hırvatistan’dan daha önde gelen bir yer edinmeli.  Çünkü savaşta büyük bir zulüm yaşayan Bosna halkı bunu hak ediyor. 

İki ülkenin ticari ilişkilerinin daha da gelişmesinin önündeki engellerden biri de Türkiye kaynaklı. Türkiye son 10-12 yılda ekonomik yönden büyük bir gelişme gerçekleştirdi. Ancak yine de bu gelişmeye rağmen ekonomik kapasitesi birçok Avrupa ülkesinin çok altında. Türkiye’nin gelişimi çevresindeki ülkeleri sırtlayacak, onlara ciddi oranda ekonomik destekler verebilecek düzeyde henüz değil. 

Bosna’nın acil ihtiyacı, ekonomisini acilen istikrara kavuşturmak ve sağlam temeller üzerine oturtmak. Hırvatların ve Sırpların kendilerine destek olan ülkeleri varken Boşnaklar için böyle bir ülke yok. Türkiye kısıtlı imkânları ile bunu yapmaya çalışıyor, ancak bu da yeterli olmuyor. Bu nedenle Türkiye ile birlikte diğer İslam ülkelerinin de Bosna’ya destek olması gerekiyor. Pek çok Müslüman ülke, doğal gaz ve petrol başta olmak üzere değerli enerji kaynakları ve doğal zenginlikler açısından çok büyük üstünlüklere sahip. Fakat bu ülkeler ne Bosna ile ne de diğer Müslüman ülkelerle tam bir işbirliğine gitmediği için sahip olunan kaynakları gereği gibi değerlendiremiyor. 

Bosna Hersek’in ve Türkiye’nin de dâhil olduğu bir işbirliği örgütünün oluşturulması geleceğe dönük önemli bir proje olarak hayata geçirilebilir. Bu birliğe diğer Müslüman ülkelerin de katılması durumunda, bölgede Hırvat ve Sırpların da istifade edeceği ekonomik bir canlanma ve hızlı bir kalkınma hareketi mümkün olacaktır. Sağlanacak işbirliği sayesinde Batılı ülkelerin Türkiye ve diğer İslam ülkeleri ile yapacakları ithalat ve ihracat faaliyetlerinde ve ülke sınırlarında hiçbir problem yaşamamaları sağlanarak, gerek ABD gerekse AB ülkelerine aynı zamanda güven de verilmiş olunacaktır. Bu sayede Batılı ülkelerin Türk-İslam ülkeleriyle yaptıkları ticaret hacmi artacak ve bu ülkelerin daha önce kullanma imkânı bulamadıkları tüm potansiyeller değerlendirilmiş olacaktır. 

 

Adnan Oktar'ın Balkah Chronicle'da yayınlanan makalesi:

 

http://www.balkanchronicle.com/index.php/home/news/buletin-board/bc-special/3254-how-can-the-economic-problems-in-bosnia-be-resolved

 

Masaüstü Görünümü