Harun Yahya

Kırgızistan İçin Çıkış Yolu




Asya kıtasının ortasında, denizlerden oldukça uzakta, küçük ve dağlık bir ülke, Kırgızistan. Nüfusun üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yolsuzluk sıralamasında ilk sıralarda. 1991 yılında kurulan Kırgız Cumhuriyeti’nin kısa yakın tarihi siyasi krizler, ekonomik sorunlar, etnik karışıklıklar, ayaklanmalar ile anılıyor.

Sovyet Rusya’nın egemenliği altında geçen yaklaşık 75 yıllık baskı ve zulüm dönemi hala afızalarda taze. Komünist devlet eliyle İslam’ın hayatın her alanından çıkarıldığı, insanların din ile bağlarının tamamen koparıldığı, İslami değerlere ilişkin ne varsa ortadan kaldırıldığı bir dönem.

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile 1990’lı yıllar Kırgız kardeşlerimiz için yeni bir başlangıç olur. Dini özgürlükler, haklar ve dini kurumlar anayasa ile tam bir güvence altına alınır. Kırgız halkı İslam, Kuran ve dini değerlerini yeniden öğrenmeye başlar. Günümüzde İslam dinine mensup Kırgız vatandaşlarının oranı yüzde seksen beş.

Bağımsızlığın ilanından sonra, özellikle de yurt dışından gelen fonlar ve mali destek ile çok sayıda camiler yapıldı, İslami eğitim kurumları açıldı. Dikkat çekici unsur ise, İslam adı altında birbirinden farklı dini görüşlerin Kırgız topraklarında yayılmasıydı.

Ne var ki güzel gelişmelere büyük bir tehlike de eşlik etti: İslam adı altında yayılmaya başlayan, aslında kökeni mevzu hadislere ve hurafelere dayanan radikal ideoloji ve beraberindeki terör, şiddet ve nefret politikası. Yakın komşuları Afganistan, Pakistan ve  İran gibi ülkelerde gittikçe artan radikalizm ve bağnazlık, Kırgız Devletini yeni önlemler almaya itti. Bu önlemler ise, dini kurum ve kuruluşlar üzerinde sıkı bir kontrol ve çeşitli kısıtlamalar olarak kendini gösterdi.

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev’in Kasım ayındaki bir konuşması dünya medyasında öne çıktı. Atambayev Orta Asya’da radikal İslami hareketlerin tırmandığını ve ulusal güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olduğunu ifade etti. “Radikal İslam’ın gerçek İslam ile hiçbir ilgisi yoktur” sözleri ile hastalığa doğru bir teşhis koydu. Bununla birlikte ne gibi önlemler alınacağı tam olarak anlaşılamadı.

Konuşmayı takip eden günlerde, Kırgızistan’ın çeşitli şehirlerinde yapılan operasyonlarda çok sayıda kişinin tutuklandığı haberleri gelmeye başladı. Bu kişiler radikal terör örgütlerine üye olmakla, terör olaylarına karışmakla suçlandılar. Radikal terör örgütleriyle mücadele etmek her ülkenin doğal hakkı. Ancak bunun adaletle ve hukuk çerçevesinde yapılması çok önemli. Bu terör örgütlerini bahane ederek Müslümanlara yönelik bir baskı politikasının geliştirilmesinin ülkeyi daha büyük bir karışıklığa açık. O nedenle Kırgız hükümeti de bu ayrımı iyi yapmalı, dinini yaşamak isteyen mütedeyyin Müslümanların üzerinde bir baskı oluşmamasına özen göstermelidir.

Bağımsızlık günlerinden bu yana gündemde olan diğer bir problem ise, Kırgız-Özbek gerginliği. Bu gerginlik zaman zaman yağma ve kanlı çatışmalara dönüşebiliyor. Son olarak 2010 yılında, Oş ve Celalabad şehirlerinde başlayan isyanlarda çoğu Özbek yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetti. Bir tarafta Kırgızlar, diğer tarafta ise %15 oranındaki Kırgız vatandaşı Özbekler. Her iki grup da kardeş ve Müslüman. Buna rağmen etnik sorunlar devam ediyor. Özbeklere yönelik haksız ve adaletsiz bazı uygulamalar, yoksulluk ve cahillik de soruna kesin bir çözüm bulunmasını engelliyor.

Oysa Kırgız halkı güzel ahlaklı, tevazu sahibi, ılımlı, sevecen bir halk. Ancak İslam dini adına ortaya atılan hurafelerin karanlığında yetişen bazı Kırgız gençlerin Afganistan’a geçip askeri eğitim aldığı, sonra da Ortadoğu ülkelerinde terör olaylarında kullanıldığı da biliniyor. Çeşitli sorunlar ve belirsizlikler içindeki Kırgızistan’ın bir de terörist devşirme mekanı olması azımsanmayacak bir tehlike.

Kırgız Devletinin son yıllarda aldığı ciddi kanuni önlemlere rağmen sözde din kaynaklı fanatizm yayılmaya devam ediyor. O halde ne yapmak gerekiyor? Sorunu kendi akışına bırakmak kesinlikle bir çözüm değil. Demokrasi dışı müdahaleler veya insan haklarına aykırı sert önlemler de problemi çözmeyecek, aksine daha da alevlendirecek.

Kırgız Devlet Yöneticilerine ve Kanaat Önderlerine Önemli Bir Çağrı

Kırgız kardeşlerimizin vatanında bugün yaklaşık 2 bin cami ve mescit, çok sayıda medrese ve dini kurum var. Elbette, bu hayırlı ve sevindirici bir haber. Ancak söz konusu mekanların bağnaz fikirler veya radikalizm ile değil, gerçek İslam ile doldurulması zorunlu.

Silah ve tehdit Kırgız topraklarındaki sorunlara ve radikal tehlikeye bir çözüm değildir. Olsa olsa belirli bir süre için problemleri baskı altında tutabilir, patlamaya hazır bir bomba gibi.

Kırgız toplumunun tüm ezilen kesimlerini kucaklayan uygulamaların acilen hayata geçirilmesi, şeffaf, adil, maddi ve manevi kalkınmayı birlikte esas alan, sevgi, şefkat ve merhamet duygusuyla hareket eden bir yönetim ve yolsuzlukların önlenmesi hayati önem taşıyor. Her türlü bağnaz hurafeden uzak olan, sevgi ve barışı temel alan gerçek İslam ahlakıyla eğitilen gençlerin şiddet yanlısı gruplardan uzak duracağı açıktır.

Kırgızistan’ın zaman zaman “Orta Asya’nın İsviçresi” olarak tanımlanmasının nedeni dağlık yapısı. Ancak temennimiz, coğrafi özelliklerinden ziyade sahip olduğu ileri demokrasi ve yüksek yaşam standartları nedeniyle bu şekilde anılması.

Masaüstü Görünümü