Harun Yahya

Paris Saldırısı ve İfade Özgürlüğüne Yeniden Bakış




Paris’te yaşanan Charlie Hebdo karikatür dergisi saldırısının ardından Müslüman nüfusa sahip olan gayri-müslim ülkeler bu tür saldırıların kendi ülkelerinde de tekrarlanabileceği şüphesiyle karşı karşıya kaldılar. Bununla beraber fikir özgürlüğü konusu da birçok ülkede yeniden gündeme geldi. Bazı ülkeler için fikir özgürlüğü toplumun tüm katmanlarının değerlerine saygı ve hassasiyet göstermekle beraber anılırken, bazı ülkeler içinse fikir özgürlüğünün limitsiz ve kuralsız konuşabilme serbestisi olarak algılandığını görüyoruz.

İfade özgürlüğü, demokratik toplumların ilerleyebilmesi için temel koşuldur. Ne var ki son günlerde, “ifade özgürlüğü” dendiğinde bazı yazarlar “hiçbir değere saygı gösterme gereği duymadan konuşabilme” gibi bir mantığı ortaya atmaktadırlar ki bu son derece yanlıştır.

Hem Avrupa mahkemelerinin içtihatlarında[i] hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin çeşitli maddelerinde, fikir özgürlüğünün de sağlıklı, adil ve barışçıl bir toplum için denetime tabi tutulduğunu görmekteyiz. Buna rağmen bazı fikir önderleri ve politikacılar için çeşitli inanç gruplarının ve azınlıkların hassasiyetlerine özen göstermek, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde karikatüristlere yönelik saldırıların başladığı 2013 yılından beri teröristlerin isteklerine teslim olma olarak algılanabilmektedir. Oysa Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi maddelerinde bireylerin özgürlüğü anlatılırken hangi durumlarda özgürlüklerin kısıtlanması gerektiği de açık şekilde anlatılmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesinde[ii] ifade özgürlüğü ve bu özgürlüğü kısıtlayan durumlar[iii] detaylı olarak incelenir. Sözleşmenin 10. Maddesinin birinci paragrafı özgürlüğü anlatırken ikinci paragrafı bu özgürlüğün  hangi durumlarla sınırlı olduğunu açıkça ortaya koyar. Buna göre ifade özgürlüğü de düzenlemeden muaf değildir ve hedeflenen demokratik toplum yapısında bu gereklidir. Yani “Sınırsız özgürlük” anlayışı felsefi anlamda ileri sürülebilse de bu görüşün örgütlü siyasal toplumda kuşkusuz ki geçerliliği bulunmamaktadır[iv].

Toplumların ilerlemesi, medeniyet seviyesinin gittikçe yükselmesi ve daha demokratik sistemler hepimizin hedefidir. İslam’ın gerçek amacını anlayan tüm Müslümanlar bu idealleri desteklerler. Ancak insanların değer verdiği kutsallarına hakaret ve bireysel saldırı medeniyetin ilerlemesi için bir araç olamaz. Papa Francis de konuşmasında bu konuya dikkat çekerek ‘Başkalarının inancını aşağılayamazsınız. Başkalarının inancıyla alay edemezsiniz. Düşünceyi ifade etmenin de sınırları vardır” dedi. Bilakis, tartışmaların daha medenileşmesi amacıyla yola çıkıldığında ve hareketlerimizi bu süzgeçten geçirdiğimizde karşımızdaki insanları rahatsız edip çevremizden kaçıracak görüntüler ve konuşmaların bir fayda sağlamadığını da anlarız. Bizimle aynı fikirde olmayan insanlara karşı saygı ile yaklaşmak hatta sevgi, şefkat duymak gerçek medeniyetin belirtileridir. Bunun dışında küresel yeni dünyamızda ortak yaşam tahammül edilir olmayacaktır.

Doğu ile Batıyı, ifade özgürlüğü konusunda karşılaştırdığımızda Batılı devletlerin bu konuda açık ara önde olduğunu hepimiz kabul etmek zorundayız. Ancak orada da problemler yok değil. Bu ülkelerdeki sorunun, objektiflik ve adaletin üzerinde durulmaması olduğunu söyleyebiliriz. Charlie Hebdo’nun tarihine bakarak bu konuya örnek verelim.

Charlie Hebdo  ismiyle yayın hayatına 1992 yılında geri dönmeden önce Hara-Kiri adını kullanan derginin Fransız otoritelerince para cezasına çarptırıldığını ve kapatıldığını birçok insan bilmiyor ya da unutuyor. Bu cezaların sebebi de derginin yine politik içerikli karikatürleriydi. Demek ki Fransız hükümetleri, dindar grupların değerlerini aşağılamaya yönelik yayın yapan dergiyi savunurken, söz konusu derginin kendilerini aynı üslupla yermesini kabul etmiyor.

Bu gibi vakalarda insan haklarının sanki “bazı insanların” hakkıymış gibi değerlendirildiğine dair bir izlenim oluşuyor. Birkaç örnek daha verelim: Daha geçen hafta Stuart Rodger[v] isimli İngiliz vatandaşı İngiliz Başbakanı David Cameron’a konuşması sırasında bağırdığı için 100 saat halk servisi cezasına çarptırıldı. Amerikan gizli dosyalarını açıklayan Bradley Manning ise ABD tarafından hala terörist olarak kabul ediliyor. Eğer Batılı odaklar ifade özgürlüğüne hiçbir sınır konmaması gerektiği konusunda samimilerse kendilerinin eleştirildiği durumlarda da aynı tavrı gösterebiliyor olmaları gerekir. Fakat hiç kimse –haklı olarak– kendisine ve değer verdiği kutsallara hakaret edilmesini kabul etmez. Charlie Hebdo saldırılarının hemen ardından New York Times’da David Brooks’un “Ben Charlie Hebdo Değilim”[vi] başlıklı makalesinde de ifade ettiği gibi ABDdeki hemen hiçbir basımevi insanların ırkları veya dinleri ile alay eden karikatürleri basmayı kabul etmez, bunları yayınlayan kişinin ise o hafta büyük ihtimalle işine son verilir.

Gözümüzü Doğuya çevirdiğimizde ise bu sefer de ifade özgürlüğünün son derece kısıtlandığını ve muhalefetin sesinin kısılmasından dolayı tam demokratik toplumların oluşamadığını görüyoruz. Örneğin Pakistanda muhalif bir gazete çıkarmak veya muhalif köşe yazıları yazmak sizi canlı bir hedef haline getirebilir. Suudi Arabistan da durum farklı değil, nitekim Charlie Hebdo saldırısını kınarken imani bir konuda muhalif yazı yazdığı için bir yazara hapis ve kırbaç cezası verildi.

Türkiye’de ise hükümete yakın bazı gazetelerin bünyelerindeki muhalif yazarların işlerine son vermesi muhalefetin gücünü kıran bir etken olarak karşımıza çıkıyor ve bu durum basındaki içerik zenginliğini azaltırken, eleştirilere neden oluyor.

Dolayısıyla dünya çapında her toplumun daha birleştirici, destekleyici, sevgi ve saygı dolu bir ton kullanarak, nefreti körüklemek yerine kardeşliğimizi, bağlılığımızı artıran unsurları ön plana çıkarmasının gerekliliği açık bir gerçektir.

İşte burada kar amacı gütmeyen kuruluşlar ve sivil toplum örgütlerine büyük iş düşüyor. Şu anda yaşadığımız birçok problemin ardında sevgi ve eğitim eksikliği olduğu gibi bu konunun da çözümünün temelinde de sevgi ve eğitim yatıyor. Bir kere daha hatırlatmak gerekirse Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin ifade özgürlüğü maddeleri eğer tam anlamıyla uygulanabilirse, toplumlarda arzu edilen dengeli ifade özgürlüğü sağlanabilir.

Adnan Oktar'ın Urdu Times & The Malaysian Insider'da yayınlanan makalesi:

http://www.themalaysianinsider.com/sideviews/article/freedom-of-expression-revisited-harun-yahya





[i] http://www.echr.coe.int/LibraryDocs/DG2/HRFILES/DG2-EN-HRFILES-18(2007).pdf
[ii] ibid
http://en.wikipedia.org/wiki/Article_10_of_the_European_Convention_on_Human_Right
[iv] Alacakaptan, Uğur, “Fikir ve Düşünce Özgürlüğü ve Tehlike Suçları, Çağdaş Batı Hukukunda Bu Konudaki Düşünce ve Uygulamalar-Türk Uygulaması ve Değerlendirmesi”, Hukuk Kurultayı 2000, s.7
[v]http://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=1&ved=0CCIQFjAA&url=http%3A%2F%2Fwww.bbc.co.uk%2Fnews%2Fuk-scotland-glasgow-west-20181601&ei=dLe0VLbGD435atDmgsgH&usg=AFQjCNHICNwBszOfS4xONbWGjt_WccbWIg
[vi] http://www.nytimes.com/2015/01/09/opinion/david-brooks-i-am-not-charlie-hebdo.html?smid=tw-share&_r=5




Masaüstü Görünümü