Harun Yahya

Fikir özgürlüğü, kime göre?




Huzurlu ve özgür yaşamanın sırrıdır demokrasi. İnsanlar istedikleri gibi yaşayıp istedikleri gibi konuştuklarında özgür kalabilir, gelişebilir ve ilerleme kaydedebilirler.

Bu ilerlemenin sağlanabilmesi için demokrasinin korunması şarttır. Bunu ise iki şey sağlar: Ahlak ve kanunlar. Ahlak olduğunda saygı olur. Saygı ise tüm fikirlerin ifade edilebilmesini ve dinlenebilmesini sağlar. Böyle ortamlarda fikirler karşıt dahi olsa ne haddi aşan ne de öfke duyanlar vardır.

Hukuk ise, demokrasideki özgürlüğün sınırını belirler. Bir insanla tartışabilir fakat ona zarar veremezsiniz; ülkenizi eleştirebilir fakat bölücü faaliyet yapamazsınız; başkalarını eleştirebilir fakat onlara hakaret edemez, kışkırtıcılıkta bulunamazsınız. İnsan Hakları Sözleşmesi 10. Madde ikinci paragraf, fikir özgürlüğünün hangi durumlarla sınırlı olduğunu açık şekilde belirtmiştir.

Eleştiri, toplumları sağlam ve güçlü tutan demokratik bir haktır; fakat hakaret sadece karşı tarafı susturmayı hedefler. Bir yenilgi, bir acz ve toplumları felakete sürüklemek amacıyla kullanılan bir zavallılıktır.

Geçen haftaki Charlie Hebdo ve ardından gelen kosher market saldırıları kuşkusuz korkunç bir barbarlık, bir kalleşlik ve terörizmdir. Bu korkunç saldırılarda yaşamını yitirenlerin ailelerine Allah’tan sabır diliyorum. Kuran’daki İslam, böyle bir barbarlığı en şiddetli şekilde lanetler. Bu korkunç saldırı önemli bir gerçeği tekrar hatıra getirmiştir: Kuran’a dayalı İslam ahlakı barışın kaynağıdır.

Olay sonrası dünya çapında gündeme gelen “ifade özgürlüğü” kavramı ise üzerinde durmaya değer. Eğer siz bir insanın kutsalına, değer verdiği insana, değer verdiği kavrama hakaret ediyorsanız, burada artık ifade özgürlüğü bitmiştir. Hukuk ile korunan demokrasilerde hakaret eğer fikir özgürlüğü olarak algılanıyorsa, o zaman orada demokrasi sona erer. Demokrasinin bittiği yerde ise bazı insanlar anarşizm ve terörizme başvururlar. Çünkü hakaret, özgürlüğü değil öfkeyi tetikler. Demokrasiyi değil nefret ve saldırganlığı güçlendirir. Cahil olanı harekete geçirir, öfkeli olanı kışkırtır.

Hakareti mizah ile ilişkilendirerek meşru hale getirmeye çalışmak ise olağanüstü boyutta bir akıl tutulmasıdır. Hakaret içeren bir karikatür toplumda hiçbir kesimi güldürmez. Hiçbir kesime ders vermez, hiç kimseyi geliştirecek bir sosyal mesaj değildir. Sadece nefreti tahrik eder, sevgisizlik ve ayrılık yaratır, o kadar.

Oluşan ızdırap ise bunun cabasıdır. Toplumun bir kesimi, kendi kutsalına dil uzatılmasından dolayı öyle büyük bir ızdırap duyar ki bunun tamiri güçtür. Mizahın işi bu değildir. Bu, fikir özgürlüğü hiç değildir. Bu, demokrasiyi ayakta tutan temellere darbe vurmaktır. Bu, demokrasinin beşiği olması gereken Avrupa toplumlarını zorluklarla karşı karşıya getirmektir. Bu, bir insanın demokratik bir toplumda kendi dini, kendi etnisitesiyle özgürce yaşama hakkını elinden almaya teşebbüstür. “Senin inancınla, hakaret yoluyla mücadele ediyorum” demenin başka bir şeklidir.

Charlie Hebdo’nun saldırıdan sonraki “kalem barbarlıktan üstündür” sloganı elbette doğrudur. Fakat Müslümanların kutsallarına yöneltilmeye çalışılan bir hakareti ısrarla devam ettirmek, kalem yoluyla gerçekleştirilen bir başka barbarlık şeklini alır. Dergi, eğer radikalizm belasını ortadan kaldırmak hedefindeyse, bunun yolu İslam’a veya İslam’ın kutsallarına saldırmak değildir. Tam tersine bu, radikalizmi ortadan kaldıracak yegane yolu yok etmek anlamına gelir.

Fransa saldırıları sonrasında bütün dünyanın terörizme karşı bir araya gelmesi, bu korkunç olaya birlik içinde tepki göstermesi elbette çarpıcı ve güzeldir. Dünyanın terör ile çalkalandığı şu dönemlerde bu barbarlığın hiçbir ülke ve devlet başkanı tarafından kabul görmeyeceği dünyaya ilan edilmiştir. Çözüme yönelik bir eylem değildir ama taktire şayandır.

Ancak terör eylemlerini sınıflara ayırıp sadece kendine dokunan terörü reddetmek hakkaniyete uygun değildir.

Aynı hafta Nijerya’da 16 kasaba ve köyde korkunç bir katliam gerçekleşmiştir. Çok sayıda ev ateşe verilmiş, kadın, çocuk, yaşlı 2000 insan öldürülmüş, 20 bin kişi kaçmak zorunda kalmıştır. Canını kurtarmak için Çad gölüne atlayanların bir kısmı boğulmuştur, kimi ise civardaki adalarda açlık ve hastalıkla boğuşmaktadır. Suriye’de saldırılar devam etmiş, saldırı dışında kalan bölgelerde ise abluka nedeniyle 36 kişi donarak hayatını kaybetmiştir. Irak’ta saldırılar ise hız kesmemiştir. Bunların tamamı terördür. Bu terör, siz bu satırları okurken halen devam etmektedir. Dolayısıyla teröre karşı tek yürek bir dayanışma varsa, bu başarılabiliyorsa, bunun, kaynağı aynı olan diğer terör eylemlerinde de kendisini göstermesi beklenmektedir. 46. enlemde yaşayan insan ile 9. enlemde yaşayan arasında bir fark olmadığına göre, birine tepki gösterirken diğerine seyirci kalmanın anlamı sadece vicdan boşluğu olabilir.

Fransa ve dünyada gerçekleşen radikalizm öfkesi ve teröründen elbette İslam dünyasının çıkarması gereken dersler, üzerinde durması gereken çözümler var. Her zaman bu satırlarda çağrısını yaptığım şekilde radikalizm belasına Kuran ile cevap verecek bir dünya politikası gerekiyor. Fakat bunlar olurken, basın veya fikir özgürlüğü kisvesi altında kutsallara dil uzatmaya kalkmak, bunu bir eylem veya bir galibiyet şekli olarak görmek daha büyük belaların kapısını açar. Fikrini hakaret yoluyla dile getirmek isteyenler, başkalarının cevap verme hakkını elinden almış, onu birlikte yaşamak istediği toplum içinde yalnızlığa ve öfkeye doğru itmiş olurlar. Dolayısıyla “özgür” Avrupa, “fikir özgürlüğü” kavramının tarifini yeniden yapmak zorundadır. Eğer demokrasiyi güçlü tutmak ve terörizmi dindirmek istiyorsa. 

http://www.arabnews.com/columns/news/690781

Masaüstü Görünümü