Harun Yahya

Gelişim ve İlerleme İçin Bir Adım; Kütüphaneler




Birçok tarihçi ve düşünür yaşadığımız çağı bilgi çağı olarak isimlendiriyor. Bu ismin seçilmesinin ana nedeni bilgisayar ve internet teknolojisi sayesinde bilginin çok büyük bir hızla yaygınlaşması. Artık Çin’de basılan bir kitabı Paris’ten satın alabiliyorsunuz. Dahası oturduğunuz yerden dünyanın en büyük kütüphanelerinden birinde araştırma yapabiliyorsunuz. Cebinize koyduğunuz bir flash bellekte, akıllı telefonda ya da tablette yüzlerce hatta binlerce kitabı yanınızda taşıyabiliyorsunuz.

Şüphesiz yaygınlaşmasında gelişen teknolojinin çok büyük rolü olsa da bilginin ana unsuru kitaplar olmuştur. Avrupa’nın Ortaçağ’dan çıkmasını sağlayan dönüm noktası basım tekniğinin geliştirilmesidir. 1450'de Johannes Gutenberg, ortağı Fust ile birlikte Almanya'nın Mainz şehrinde metal harflerle basım tekniğini bulmuş ve matbaa uygulamıştır. Bu sayede son derece nadide bir sanat eseri gibi ender bulunan kitapların sayısı hızla çoğalmıştır. Hemen her evde bulunur hale gelen kitaplar insanların okuması için bir merkezde toplanmış ve insanlar buralarda hiç gitmedikleri yerleri tanıma, hiç görmedikleri şeyleri öğrenme imkânına kavuşmuştur.

Osmanlı Devleti'nde kitap basma teknolojisi Avrupa’dan tam 277 yıl sonra kullanılmaya başlandı. Bu fark tarih boyunca etkisini Osmanlı üzerinde göstermiştir. Askeriyenin modernleşmesi, bilime dayalı eğitim düzeninin kurulması, bürokrasinin gelişimi gibi bir ülke için hayati öneme sahip gelişmeler Osmanlı'da hep Avrupa’dan sonra görülmüştür.

Günümüz Türkiyesi artık bu hata ve ihmalkârlıktan uzak durmaya çalışıyor. Ankara’da hizmete giren Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda dev bir kütüphanenin açılacak olması bunun bir göstergesi. Açılacak kütüphanede 4 milyon kitap bulunması hedefleniyor. Türkiye’nin Milli Kütüphanesi’ndeki basılı kitap sayısının 1 milyon 300 bin kitap olduğu düşünülürse hedefin ne kadar büyük olduğu anlaşılır. Türkiye için büyük olsa da kitap sayısı Batı'daki benzer kütüphanelere göre mütevazı sayılabilir. Türkiye’deki tüm kütüphanelerdeki kitap sayısı 16 milyon iken ABD’nin Kongre Kütüphanesi’nde 29 milyondan fazla kitap bulunuyor.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki kütüphaneye gelenlere 24 saat burada araştırma ve çalışma imkânı da sunulacak. Böyle bir kütüphane Türkiye için yeni olabilir ancak Avrupa’da ve Amerika’da bunun benzeri çok daha büyük kütüphaneler mevcut. Bu nedenle kütüphane salt kitap sayısı ile değil, teknolojik imkânları ile de Türkiye’de bir ilk olmalı.

Kütüphanedeki eserlerin dijital ortama geçirilmesi (elektronik kütüphane), ziyaretçilerin bilgisayarlar üzerinden içerikleri araştırma ve kullanma imkânına kavuşması çok önemli. Bu imkânın internet üzerinden tüm halka açılması durumunda Türkiye’nin Avrupa ile arasındaki 277 yıllık gecikmeyi telafi etmesi hatta aşması mümkün olacaktır. Erzurum’daki bir öğrencinin Ankara’daki kütüphaneye bağlanarak buradaki bir esere ulaşması eğitim adına gerçekleştirilmiş büyük bir devrim olacaktır.

Tabii bunlarla da yetinilmemeli. Kütüphane uygun miktarda ve sürdürülebilir mali kaynaklarla desteklenmeli, burada yeterli sayı ve nitelikte personel çalıştırılmalı, sadece kitaplar değil el yazmaları ve resimler de kütüphanenin varlığına dâhil edilmeli, kütüphane gelişmiş bir otomasyon sistemi ile desteklenmeli, diğer kütüphanelerle işbirliği ve kaynak paylaşımı yapılmalı, ortak projeler üretilmeli. Bu projelerden bir parçası olarak gezici kütüphanelerin internet erişimi kısıtlı olan Anadolu’nun ücra yerlerini ziyaret etmeleri de düşünülebilir.

Böyle bir proje yalnız ülke içinde değil, tüm Türk ve İslam dünyasında eğitim ve bilime bakış açısını değiştirecektir. İslam coğrafyası bilimsel keşifler yapmak bir yana içine düştüğü çatışma ortamı nedeniyle mevcut durumunu bile koruyamıyor. Bazı İslam ülkelerinde cehalet ürkütücü boyutlarda.

Bugün iç çekişmelerin had safhaya ulaştığı Afganistan, Yemen, Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerin ortak yönü okuma yazma oranlarının çok düşük olması. Afganistan’da kadınların % 97’si, erkeklerin % 77’si, Yemen’de kadınların % 91’i, erkeklerin % 57’si okuma yazma bilmiyor. Bu rakamlar İslam dünyasının uzun bir süredir ekonomi, bilim ve teknoloji alanında geri kalmışlığını ortaya koyan göstergelerden sadece birisi.

Cahilliğin İslam coğrafyasındaki nüfusun yapısal bir özelliği haline gelmesinin çeşitli nedenleri var. Öncelikle “uluslararası çarpık güç ilişkileri” ve “sömürgecilik” gibi dış faktörlerin İslam coğrafyası üzerindeki yıkıcı etkisi çok büyük. Türkiye ve İran haricinde sömürgeleştirilmemiş Müslüman toprağı neredeyse yoktur. Sömürülen Müslümanlar zamanla fakirleşmiş, fakirlik cahilliği daha da arttırmıştır.

Cahillikle birlikte radikalizm de artmıştır. 1000 yıl öncesinin Müslümanı yıldızların hareketlerini araştırmayı dinin bir parçası olarak görürdü. Bugün ise bazıları bağnaz mantığın etkisi altında bilimsel çalışmaları boş işlerle uğraşmak şeklinde yorumlayabilmektedir. Oysa bilim Kuran’ın birçok ayetinde teşvik edilir.

Cahillikle birlikte Müslümanlar arasında bir ideal etrafında bütünleşmeyi sağlayan unsurlar zayıflamış, artık birbirlerini kardeş gibi değil, düşman gibi görmeye başlamışlardır. İslam ülkelerinde iç ihtilaf ve karışıklıklar, demokratik olmayan siyasal yapılar hızla yayılmıştır. Bu ortamda eğitim ya da bilim yapmak bir yana kütüphaneler kurmak bile imkânsız hale gelmiştir.

Cahilliğin ve bağnazlığın hakim olduğu bu yapının kırılması için Müslümanlar hızla yeniden okumaya, doğada ve yeryüzünde meydana gelen herşeyi araştırmaya başlamalılar. Bunu da Allah’ı ve yarattıklarını tanıma gayesi ile yapmalılar.

Adnan Oktar'ın Arabian Gazette'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabiangazette.com/libraries-for-a-step-towards-progress-and-advancement/

Masaüstü Görünümü