Harun Yahya

Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler aynı Allah'a inanırlar


Rabbimiz’in hak peygamberler ve hak kitaplarla insanlığa rahmet olarak indirdiği üç kutsal dinin; İslam ve tahrif olmamış gerçek halleriyle Hıristiyanlık ve Museviliğin pek çok inançları ortaktır. Tevrat ve İncil zaman içinde bazı bozulmalara uğramış olmakla birlikte, Allah Katı'nda inen bu kitaplarda hak dinin inanç esasları ve ahlaki değerleri büyük ölçüde muhafaza edilmiştir. Kuran'ı ve hadisleri rehber edinerek incelendiğinde, bozulmamış bu kısımlar açıkça görülmektedir. Bu üç kutsal dinde de, Allah'ın mutlak varlığına, ezeli ve ebedi olduğuna, tüm kainatı yoktan yarattığına ve tüm maddeye sonsuz kudretiyle hakim olduğuna inanılır. Müslümanların, Hıristiyanların ve Musevilerin karşı çıktıkları fikri yanılgılar da ortaktır. Ateizme, dinsizliğe, ırkçılığa, faşizme ve ahlaki dejenerasyona karşı yaptıkları fikri mücadeleler aynıdır. Her üç dinde de Allah'ın varlığını tebliğ etme konusundaki çaba ortaktır. Üç kutsal dinin mensupları, tüm insanların Allah'ı tanıyacakları, Rabbimiz'e gönülden iman edip teslim olacakları, barış, hoşgörü ve huzur içinde yaşayacakları adalet dolu bir dünyayı hedeflemektedirler. Her üç dinin mensupları da Allah korkusu ve Allah sevgisiyle hareket etmekte, Allah'ın elçilerinin yolundan gitmekte ve Rabbimiz’in vahyine uymaktadırlar.

 

Temelinde bu üç dinin mensupları, tek ve aynı Allah’a inanır ve aynı Allah’a ibadet eder. Her üç dinde de, Yüce Rabbimiz Kendi kudretini, gücünü, yaratma sanatını, üstünlüğünü, tüm alemlerin Rabbi olduğunu, her şeye kadir ve muktedir olduğunu, tüm varlıkların tek Yaratıcısı olduğunu bildirmiştir. O, göklerin ve yerin Hakimidir, mülkün tümü O’na aittir, her şeyi bilen, her şeye güç yetiren, her şeyin Sahibi olandır. Üstün kudretiyle, üstün güç ve ihtişamıyla her şeyi ve her yeri kaplamıştır. O, tüm eksiklik ve noksanlıklardan münezzehtir, her varlığın muhtaç olduğudur.

 

Yüce Rabbimiz, Kendi dinini bizlere Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dini ile bildirmiştir:

 


Sonra sana vahyettik: "Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O, müşriklerden değildi." (Nahl Suresi, 123)


 

Hanif kelimesi, "Sadece Allah'a inanıp, yalnızca O'na kulluk eden kişi" anlamındadır. Hz. İbrahim (a.s.)'ın hanif olarak vurgulanan özelliği, sadece Allah'a bir ve tek olarak iman etmesi ve teslim olmasıdır. O putperest olan kavminin batıl inanışlarından uzaklaşmış, sadece Allah'a yönelmiş, muvahhid (eşsiz olan bir tek İlahı kabul eden ve yalnızca O’na ibadet eden kimse), samimi bir kuldur. Kavmini de putperest inanışlarını terk etmeleri, putlara ibadet etmekten vazgeçmeleri için uyarmış, onları Allah’a iman etmeye çağırmıştır.

 

Allah'ın Hz. İbrahim (a.s.)'a vahyettiği hak din, onun soyundan gelen diğer peygamberler ve salih müminler tarafından ayakta tutulmuştur. Kuran’da bu gerçek şöyle haber verilmiştir:

 


Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de o salihlerdendir. Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin" (diye benzer bir vasiyette bulundu.) Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin İlahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın İlahı olan tek bir İlaha ibadet edeceğiz; bizler O'na teslim olduk" demişlerdi. (Bakara Suresi, 130-133)


 

Hz. İbrahim (a.s.)’ın "hanif" dini, Müslümanlar, Museviler ve Hıristiyanlar arasında ortak bir dindir. Hz. İbrahim (a.s.), Allah’a bir tek İlah olarak iman eden, O’nu saygıyla yücelten, O’na gönülden, içten ve kalpten kul olan samimi bir peygamberdir. Rabbimiz, Kuran’da Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dinine uyanları yüceltmiş ve övmüştür:

 


İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel dinli kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)


 

Allah’ın övdüğü ve insanlara bir yol gösterici olarak gönderdiği Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dini ve bu dinin temelini oluşturan tek Allah inancı, sonra gönderilen hak dinler olan Müslümanlık, Musevilik ve Hıristiyanlığın ortak değeridir. Dolayısıyla her üç dinin mensupları, bir olan, her şeyin Hakim’i olan ve her yerde her şeye muktedir olan, tüm varlıkların Yaratıcısı tek Allah’a ibadet etmekle yükümlüdürler.

İşte bu ortak değer, üç kutsal dinin mensuplarının Kelime-i tevhid inancında birleşerek, ortak bir amaç için birlikte hareket etmelerini gerektirmektedir. Hz. İbrahim (a.s.)’ın dinine uyan ve tek Allah’a inanan salih iman sahipleri, güçlerini birleştirerek, imanda derinleşerek, birlikte daha da kuvvetlenerek, dünyaya hakim olmaya çalışan ateist, Darwinist sisteme karşı fikri bir mücadele içinde olmalıdırlar. Birbirlerine karşı suni bir mücadele içine girmek yerine asıl tehlikelerin; ateist, Darwinist deccal sisteminin farkında olmalı, iman edenleri birbirine düşürmek için aleyhte faaliyet içinde olan bir takım odakları görmezden gelmemelidirler. Allah inancının tüm dünyada yayılması için birlikte hareket etmeli, Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dinini birlikte tüm dünyaya tebliğ etmelidirler. Böyle bir güç, Allah’ın izniyle şu anda tüm dünyada hakim hale gelmiş olan deccali sistemin tamamen ortadan kalkması ve ateizmin tümüyle çöküşe uğraması için en büyük güç olacaktır.

Yüce Rabbimiz, kalpten bağlılar olarak Allah adına çaba gösterenleri, birlik olup tevhid inancını yüceltenleri ve Allah inancını hakim kılmak için güçlerini birleştirenleri, Kendisi’nden güzel bir ecir ile mükafatlandıracak ve Kendi dinini tüm dünyada hakim kılacaktır. Bu güçlü hakimiyet Allah’ın izniyle Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur döneminde kesin olarak gerçekleşecektir. Bu dönem çok yaklaşmıştır. Hz. Mehdi (a.s.)’ın çıkışı, Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen hadislerde ve din alimlerinin açıklamalarında işaret edildiği üzere, vuku bulmuştur. Hz. Mehdi (a.s.) şu anda tanınmamaktadır, fakat aramızdadır. Hz. İsa (a.s.)’ın zuhuru ise, hadislerde yer alan bilgilere, Kuran ayetlerinin işaretine ve İslam alimlerinin açıklamalarına göre, önümüzdeki 10-20 yıl gibi yakın bir zaman içinde gerçekleşecektir. Bu dönem, deccaliyetin tam anlamıyla yenilgiye uğradığı, tüm dünyada refah, barış, huzur, kardeşlik, zenginlik ve dostluğun hakim olduğu Altın Çağ dönemi olacaktır. İşte bu dönemde, Allah inancı tüm dünyaya hakim olacak, Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dini, tüm dünyada tüm ihtişamı ve güzelliği ile yaşanacaktır. Müslümanların, Musevilerin ve Hıristiyanların, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın önderliği altında bir arada, kardeşçe yaşayacakları bu döneme güzel bir hazırlık yapmak, iman eden her kişinin üzerine düşen yükümlülüktür. İşte bu sebeple, dünyada tüm inananlar, kardeşçe duygular içinde, birbirlerine sevgiyle bağlanarak Allah’ın şanını birlikte yüceltmeyi hedeflemeli ve dinsizliğe karşı güzel ve güçlü bir beraberlik oluşturmalıdırlar.

 

Hıristiyanlıkta Tek Allah İnancı Zaman İçinde Yanlış Yorumlanmıştır

Hıristiyanlıkta Allah inancı, İNCİL’İN GERÇEK YORUMUNA GÖRE, İslam’da ve Musevilikteki tek Allah inancı ile aynıdır. Fakat zaman içinde İncil’deki bazı ifadeler gerçek anlamından farklı yorumlanmış, çeşitli tanımlamalar, Rabbimiz’in yüce kudretini gereği gibi takdir edememekten kaynaklanan bazı izahlar Hıristiyanlık inancına dahil edilmiştir. Bu yanlış inanç, üçleme yanılgısıdır.

 

Üçleme yanılgısı, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'e batıl bir anlayışla bakan, Allah'ın insanlara peygamber olarak gönderdiği Hz. İsa (a.s.)'a ilahlık atfeden (Allah'ı tenzih ederiz) son derece yanlış, sapkın bir inanıştır. Ancak, kendi içinde birçok çelişkiler barındırmasına ve tevhid inancının tamamen karşısında yer almasına rağmen, zaman içinde Hıristiyan inanışlarında önemli bir yere getirilmiştir. Öyle ki üçleme yanılgısına, dolayısıyla Hz. İsa (a.s.)'ın Allah'ın oğlu olduğuna (Allah'ı tenzih ederiz) inanmayan bir kişi, üçlemeyi savunanlar tarafından gerçek bir Hıristiyan olarak kabul edilmez.

 

Üçleme, tamamen Hz. İsa (a.s)'ın tebliğ ettiği, Allah Katı'nda hak olan tevhid inancına ters bir batıl inanç olmasına, İNCİL’İN İÇİNDE YER ALAN HÜKÜMLERE BİLE MUHALİF olmasına rağmen, zaman içinde Hıristiyanların asla reddetmemeleri gereken bir saplantı haline getirilmiştir. Tarih boyunca üçleme inancına karşı çıkıp, Hz. İsa (a.s.)'ın sadece Allah'ın peygamberi olan bir beşer olduğunu savunan çeşitli kişi ve topluluklar, şiddetli baskılara maruz kalmışlardır. Bu kişilerin İncil'den ve Hz. İsa (a.s.)'ın hayatından getirdikleri deliller her zaman göz ardı edilmiş, insanlar bu konularda konuşmaktan menedilmişlerdir. Sırf bu nedenle tevhid inancını savunanlar, söz konusu Hıristiyanlar tarafından "kafir", "sapkın" (heretik) ve hatta "din düşmanı" gibi tanıtılmış, onlara destek verenler de aynı tepkilerle karşılaşmışlardır. Tarihte sırf bu sebeple kimileri yurtlarından sürülmüş, kimileri de engizisyon mahkemelerince yakılarak öldürülmüş veya asılmışlardır. İNCİL’E GÖRE DEĞİL, yalnızca ÇARPIK YORUMLARA DAYANARAK geliştirilen bu baskı yöntemi ile üçleme gibi suni bir inanç, zorlama ve dayatma ile hakim hale gelmiş ve Hıristiyanlığın bir parçası şeklini almıştır. Şu an, bu dayatma politikasından haberdar olmayan pek çok samimi Hıristiyan, İncil’e uyduklarını düşünerek, üçleme inancına körü körüne sahip çıkmaktadırlar. Yanılgılarının farkında değildirler. Bu inancın tümüyle Kuran’da, Tevrat’ta ve İncil’de bildirilen Allah inancına ters düştüğünü bilmemektedirler. İşte bu, çok ciddi bir yanılgıdır.

 

Şunu önemle belirtmek gerekir ki, ÜÇLEME İNANCINA KİTAB-I MUKADDES'İN HİÇBİR BÖLÜMÜNDE RASTLANAMAMAKTADIR. Ne Yahudilerin Kutsal Kitapları olan Eski Ahit'te, ne de Hıristiyanların kutsal metni olan İncil'de bu inanç yer almamaktadır. Üçleme inancı İncil'de yer alan bazı ifadelerin yanlış yorumlarına dayanmaktadır ve bu kelime ilk kez 2. yüzyılın sonlarında Antakyalı Theophilus tarafından kullanılmıştır. Söz konusu inancın kabul görmesi ise çok daha sonraları gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, İNCİL'DE YER ALMAYAN VE İLK HIRİSTİYANLAR TARAFINDAN DA BİLİNMEYEN BİR İNANÇ, ELBETTE Kİ HIRİSTİYANLIĞIN TEMELİ OLAMAZ. Bu inanç, Hz. İsa (a.s.)'ın ardından ve dönemin yerleşik Yunan kültürünün etkisiyle oluşturulan büyük ve ciddi bir yanılgıdır.

 

Hz. İsa (a.s.), Hıristiyanlıkta suni olarak geliştirilmiş olan bu yanlış inançtan tamamen münezzehtir. Tüm peygamberler gibi Hz. İsa (a.s.) da, Allah'ın yarattığı bir kuldur. Allah’a kalpten ibadet eden, Allah’ın rızasını kazanmaya çalışan samimi ve değerli bir peygamberdir. O'nun seçkin, onurlu ve saygın kıldığı (Al-i İmran Suresi, 45) değerli bir elçisidir. Allah Hz. İsa (a.s.) için şöyle buyurmaktadır:

 


Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)


 

Ayette de bildirildiği gibi Hz. İsa (a.s.), Allah'a kulluk görevini yerine getirmekten derin haz duyan, Rabbimiz'e teslim olmuş çok samimi bir insandır. Onun sözde ilahlık iddiasında bulunduğu yönündeki tüm açıklamalar sonradan üretilmiş birer hezeyandır. Yüce Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde mutlak hakimiyete sahiptir. O'NUN DIŞINDAKİ HER ŞEY, VAR OLMAK VE VARLIĞINI DEVAM ETTİREBİLMEK İÇİN RABBİMİZ'E MUHTAÇTIR. Hz. İsa (a.s.), elbette ki bu gerçeği gereği gibi takdir etmiş ve hayatı boyunca Cenab-ı Allah’a kalpten tabi bir kul olmak için güzel çaba içinde olmuştur.

 

Allah Kendisi'nden başka hiçbir İlah olmadığını Kuran ayetlerindeki hikmetli örneklerle bizlere şu şekilde haber vermektedir:

 


Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 19-24)


 



İncil’de Allah’ın Bir Olduğu Bildirilmektedir

Üçleme yanılgısı Hz. İsa (a.s.)'a ilahlık atfederken (Allah'ı tenzih ederiz), gerçekte İncil açıklamalarında Allah'ın birliği, her şey üzerinde sonsuz hakimiyeti olduğu çok detaylı olarak tarif edilmektedir. Hem Hz. İsa (a.s.)'ın kavmine ve talebelerine yaptığı tebliğde, hem de havarilerin konuşmalarında insanlar hep tevhid inancına çağırılmaktadır. HZ. İSA (a.s.) İncil’de, HER YAPTIĞINI GERÇEKTE ALLAH'IN SONSUZ GÜÇ VE KUDRETİYLE YAPTIĞINI, HER SÖYLEDİĞİNİ ALLAH'IN KENDİSİNE SÖYLETTİĞİNİ, MUCİZELERİ ALLAH'IN DİLEMESİYLE GERÇEKLEŞTİRDİĞİNİ sürekli olarak dile getirmektedir.Kendisini yücelten kişileri Allah'ı yüceltmeye, Allah'ın sonsuz gücünü anmaya ve O'na teslim olmaya davet etmektedir.

 

Hz. İsa (a.s.)'ın insanları tevhide çağıran ifadeleri, aksi yönden tahriflere maruz kalmış olan Yeni Ahit'in İncillerinde de bugün hala mevcuttur. Örneğin Hz. İsa (a.s.), Markos İncili'ne göre, kendisine gelerek "tüm buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye soran bir Yahudi din bilginine şöyle cevap vermiştir:

 


En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Allah'ımız olan Rab tek Rab'dir. Allah'ın olan Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev'. (Markos, 12/29-30)


 

Yine Markos İncili'nde yer alan aşağıdaki ifade, Hz. İsa (a.s.)'ın kendisinin sözde ilahlaştırılması bir yana, övülmesine bile engel olduğunu göstermektedir:

 


İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp ona, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi, "iyi olan tek biri var, O da Allah'tır." (Markos, 10/17-18)


 

Hz. İsa (a.s.), övgü kabul etmeyip övülmeye layık olanın sadece Allah olduğunu vurgulayarak, kendisinin Allah'ın bir kulu olduğunu çok açık bir biçimde ifade etmektedir.

 

İncil’de pek çok yerde, Allah'ın dışında ilahlar edinenler tevhid inancına davet edilmektedirler. Bu açıklamalardan bazıları şu şekildedir:

 


İsa ona dedi... "Allah'ımız Bir olan Rab'dir"... Yazıcı ona dedi: "Çok iyi öğretmen, hakikat üzere dedin ki, O Birdir; O'ndan başkası yoktur". (Markos, 12/29-32)

 

... Allah birdir. (Galatyalılara Mektup, 3/20)

 

Ölümsüz Allah'ın yüceliği yerine ölümlü insana, kuşlara, dört ayaklılara ve sürüngenlere benzeyen putları yeğlediler. Onlar Allah'la ilgili gerçeğin yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratığa tapıp kulluk ettiler. Oysa Allah sonsuza dek övülmeye layıktır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 1/23-25)

 

 ... Bizim için tek Allah vardır: Her şeyin Kendisi'nden oluştuğu Allah. Bizler de O'nun için yaşamaktayız... (Korintoslulara 1. Mektup, 8/6)

 

...Biliyoruz ki put, dünyada gerçekte var olmayan bir şeydir ve birden fazla Allah yoktur. (Pavlus'un Korintlilere Birinci Mektubu, 8/4)

 

... Tahtları üzerinde oturan yirmi dört ihtiyar, yüzüstü yere kapandı. Allah'a tapınarak şöyle dediler: "Gücü her şeye yeten, var olan ve var olmuş olan Rab Allah! Sana şükrediyoruz..." (Yuhanna'ya Gelen Esinleme, 11/16-17)

 

Sonsuz çağların hükümranı, ölümsüz, göze görünmez tek Allah'a çağlar çağı onur ve yücelik olsun. (Timoteos'a 1. Mektup, 1/17) 



Tek bir Allah vardır... (Timoteos'a 1. Mektup, 2/5)

 

Sen Allah'ın Bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun... (Yakup'un Mektubu, 2/19)

 

Kurtarıcımız Tek Allah'a yücelik olsun... (Yahuda'nın Mektubu, 24)

 

Birbirinizi yücelten ve tek olan Allah'tan gelen yüceliği aramayan sizler, bana nasıl iman edebilirsiniz? (Yuhanna, 5/44)

 

Allah'ın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. (Luka, 1/37)


 

İncil'de ayrıca, Hz. İsa (a.s.)’ın öğrencilerinin kasaba kasaba, köy köy dolaşarak tebliğ yaptıkları insanları Allah'a bir ve tek olarak iman eden Hıristiyanlar olmaya çağırdıkları şöyle aktarılmaktadır:

 


Ne var ki elçiler, Barnaba'yla Pavlus, bunu duyunca giysilerini yırtarak kalabalığın içine daldılar. "Efendiler, neden böyle şeyler yapıyorsunuz?" diye bağırdılar. "Biz de sizin gibi insanız, aynı yaradılışa sahibiz. Size müjde getiriyoruz. Sizi bu boş şeylerden vazgeçmeye, göğü, yeri, denizi ve bunların içindekilerin hepsini yaratmış olan... Allah'a dönmeye çağırıyoruz... Size iyilik ediyor. Gökten yağmur yağdırıyor, çeşitli ürünleriyle mevsimleri düzenliyor, sizi yiyecekle doyurup yüreklerinizi sevinçle dolduruyor." (Elçilerin İşleri, 14/14-17) 



Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, göğün ve yerin Rabbi olan Allah, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren Kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Allah, tüm ulusları bir tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bir bucağına yerleştirdi. Ulusların var olacağı belirli süreleri ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, Kendisi'ni arasınlar... diye yaptı. Aslında Allah hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz, O'nda varız... (Elçilerin İşleri, 17/24-28) 



Hz. İsa (a.s.), konuşmalarında hep Allah'ın şanını yüceltmiş, "Allah'ın bana verdiği buyruk uyarınca iş görüyorum." (Yuhanna, 14/31); "Size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum." (Yuhanna, 14/10) ve "Size önemle belirtirim ki, elçi kendiliğinden hiçbir şey yapamaz" (Yuhanna, 5/19) gibi ifadelerle tüm gücün Allah'a ait olduğunu belirtmiştir.


 

Allah'ın sonsuz güç ve kudretinin ifade edildiği İnci’den bazı sözler şu şekildedir:

 


Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için var oldu. Sonsuza dek O'na yücelik olsun. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 11/36)

 

Beş serçe iki meteliğe satılmıyor mu? Ama bunların bir teki bile Allah Katı'nda unutulmuş değildir. Nitekim başınızdaki saçlar bile tek tek sayılıdır... (Luka, 12/6-7)

 

İsa onlara bakarak, "İnsanlar için bu imkansız, ama Allah için her şey mümkün" dedi. (Matta, 19/26)

 

... O, her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Allah'tır. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 9/5)

 

Allah'ın zenginliği, bilgeliği ve bilgisi ne derindir!.. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 11/33)

 

Allah'tan korkun! O'nu yüceltin! Çünkü O'nun yargılama saati geldi. Göğü, yeri, denizi ve su pınarlarını yaratana tapının! (Vahiy, 14/7) 



...Gücü her şeye yeten Rab Allah, senin işlerin büyük ve şaşılacak işlerdir. Ey ulusların Kralı, senin yolların doğru ve adildir. Rab, Sen'den korkmayıp adını yüceltmeyecek olan kim var? Çünkü kutsal olan yalnız Sensin. Bütün uluslar gelip senin önünde tapınacaklar. Çünkü senin adil işlerin açıkça görüldü. (Vahiy, 15/3-4)

 

...Her şey Allah'tandır. (Pavlus'un Korintlilere Birinci Mektubu, 11/12)

 

...Kurtarış, yücelik ve güç Allah'ımıza özgüdür. Çünkü O'nun yargıları doğru ve adildir... Çünkü gücü her şeye yeten Rab Allah'ımız egemenlik sürüyor. (Vahiy, 19/1-6)

 

... Allah'tan olmayan yönetim yoktur. Var olanlar Allah tarafından kurulmuştur. (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 13/1)

 

...Rab şöyle diyor: "Varlığım hakkı için her diz önümde çökecek ve her dil Allah olduğumu açıkça söyleyecek." (Pavlus'un Romalılara Mektubu, 14/11)

 

Mübarek ve tek Hükümdar, kralların Kralı, Rablerin Rabbi, ölümsüzlüğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir insanın görmediği ve göremeyeceği Allah, Mesih'i belirlenen zamanda ortaya çıkaracaktır. Onur ve kudret sonsuza dek O'nun olsun. (Pavlus'un Timoteus'a Birinci Mektubu, 6/15-16)


 

Nitekim Kuran’da, Hz. İsa (a.s.)’ın bazı kimseler tarafından sapkınlıkla kendisine yöneltilen ilahlık iddiasından Allah’a sığındığı ve insanları BİR VE TEK OLAN ALLAH İNANCINA DAVET ETTİĞİ açıkça belirtilmiştir:


Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sen'de olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sen'sin Sen. Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın. Eğer onları azaplandırırsan, şüphesiz onlar Senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Aziz olan, hakim olan Sen'sin Sen." (Maide Suresi, 116-118)

 

...Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin... (Maide Suresi, 72)


 

Açıkça görüldüğü gibi İncil'de, Yüce Rabbimiz’i bir ve tek olarak yücelten, O’nun gücünü, kudretini ve üstünlüğünü en mükemmel şekilde haber veren hak ifadeler yer almaktadır. Hıristiyanlığa sonradan dahil edilmiş sapkın bir inanç olan üçleme inancı, İncil’in indirilmesinden yıllar sonra geliştirilmiş son derece yanlış bir yorumdan ibarettir.

Elbette asıl olan şudur: Rabbimiz’in yüceliğini ve büyüklüğünü gereği gibi takdir edebilen bir iman sahibinin, Hıristiyanlık tarihi hakkındaki bilgilere sahip olmasa bile, kendi vicdanı ile söz konusu üçleme yanılgısından ciddi bir şüphe duyması gerekir. Çünkü bu batıl inanç, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edememektir, Allah’ı tanımamak, yüceliğini fark edememek anlamına gelir. Nitekim İncil ve Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirilmiş olan Kuran'da da, Hıristiyanlar arasında yaygınlaştırılan bu sapkın inancın Allah’a karşı “şirk” olduğunu haber verilmiş ve samimi Hıristiyanları bu konuda uyarılmıştır.


Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)

"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve her şeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 88-95)


 

Tevrat’da Allah, Bir ve Tek İlah Olarak Yüceltilmiştir

Hz. Musa (a.s.)’a indirilen Tevrat’da tarif edilen Musevilik de, tıpkı Müslümanlık gibi tevhid dinidir. Samimi Museviler, Yüce Rabbimiz’i bir ve tek İlah olarak yüceltir, Allah’ın tüm varlıkların Sahibi olduğuna, Allah’tan başka Yaratıcı olmadığına ve tüm varlıkların O’na muhtaç olduğuna kalpten iman ederler.

 

Eski Ahid’te Rabbimiz yüceltilmiş ve yegane kuvvet ve güç Sahibi, üstünlük ve kudret Sahibi Yüce Allah bir ve tek İlah olarak anılmıştır. Yeni Ahitle birlikte Eski Ahit'e de inanan Hıristiyanların bu gerçeği göz ardı etmemesi gerekir:

 


Rab, Kendisi Allah'tır, O'ndan başkası yoktur... Bugün bil ve yüreğine koy ki, yukarıda göklerde ve aşağıda yerde, Rab, O Allah'tır, başka yoktur. (Tesniye, 4/35-39)

 

...Benden önce Allah olmadı ve Benden sonra olmayacak. Ben Rabbim ve Benden başka kurtarıcı yoktur... (Yeşeya, 43/10-11)

 

Çünkü gökleri yaratan Rab, dünyaya şekil veren, ve onu yaratan, onu pekiştiren, ve onu boşuna yaratmayan, üzerinde oturulsun diye ona şekil veren Allah şöyle diyor: Rab Benim; ve başkası yoktur. (Yeşeya, 45/18)

 

Ve Benden başka Allah, hak Allah ve Kurtarıcı yok; Benden başkası yoktur. (Yeşeya, 45/22)

 

... Allah'ımız Rab bir olan Rab'dir ve Allah'ın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün kuvvetinle seveceksin. (Tesniye, 6/4-5)

 

Allah Benim, başkası yok. Allah Benim, benzerim yok. (Yeşaya, 46:9)

 

Sonunda dünyanın bütün ulusları bilsinler ki, tek Allah Rab'dir ve O'ndan başka Allah yoktur. (1. Krallar, 8:60)

Rab diyor ki, "... Allah yalnız sizinledir, başkası, başka Allah yok." (Yeşaya, 45:14)

Allah'ımız Rab tek Rab'dir. (Yasa'nın Tekrarı, 6:4)

Ya Rab, eşsizdir işlerin. Yarattığın bütün uluslar gelip Sana tapınacaklar, ya Rab, adını yüceltecekler. Çünkü Sen ulusun, harikalar yaratırsın, Tek Allah Sensin. (Mezmurlar, 86:8-10)

Her şeye egemen Rab, bütün dünya krallıklarının tek Allah'ı Sensin. Yeri, göğü Sen yarattın. (Yeşaya, 37:16)

...bütün dünya krallıkları Senin tek Rab olduğunu anlasın. (Yeşaya, 37:20)

Sizi kurtaran, size rahimde biçim veren Rab diyor ki, "Her şeyi yaratan, gökleri yalnız başına geren, yeryüzünü tek başına seren." (Yeşaya, 44:24-24)

Çünkü Kendisi'ne umut bağlayanlar için etkin olan tek Allah Sensin; Senden başkasını hiçbir zaman hiç kimse işitmedi, hiçbir kulak duymadı, hiçbir göz görmedi. (Yeşaya, 64:4)

Çünkü gökleri yaratan Rab, dünyayı yaratıp biçimlendiren, pekiştiren, üzerinde yaşanmasın diye değil, yaşansın diye biçimlendiren Rab -Allah O'dur- şöyle diyor: "Rab Benim, başkası yok." (Yeşaya, 45:18)

... Ben Rab, bildirmedim mi? Benden başka Allah yok, adil Allah ve kurtarıcı Benim. Yok Benden başkası. (Yeşaya, 45:21)

Artık anlayın ki, Ben, evet Ben O'yum, Benden başka Allah yoktur! Öldüren de, yaşatan da, yaralayan da, iyileştiren de Benim... (Yasa'nın Tekrarı, 32:39)

Böylece bileceksin ki, Allah'ımız Rab gibisi yoktur. (Mısır'dan Çıkış, 8:10)

Ya Rab. Yerde ve gökte Sana benzer başka Allah yoktur. (1. Krallar, 8:23; 2. Tarihler, 6:14)

Asa, Allah'ı Rab'be, "Ya Rab, güçlünün karşısında güçsüze yardım edebilecek Senden başka kimse yoktur" diye yakardı. (2. Tarihler, 14:11)


Konuyla ilgili detaylı açıklamaları buradan okuyabilirsiniz.

 

Tek Allah’a İnanan Samimi İman Sahipleri, Yüce Rabbimiz’in Şanını Yaymak İçin Fikir Birliği İçinde Olmalıdırlar  

Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler; aynı Allah’a inanan, Rabbimiz’in Yüce Şanını yaymak için çaba gösteren ve dünyada dinsizliği ortadan kaldırma amacında olan, Hz. İbrahim (a.s.)’ın imanlı torunlarıdır. Ateizmin, dejenerasyonun, Darwinizm’in, anarşinin, zulmün, savaşların dünya çapında böylesine yaygın olduğu içinde bulunduğumuz dönemde; bir ve tek Allah’a inanan, Hz. İbrahim (a.s.)’ın hanif dinine uyarak Yüce Rabbimiz’i yüceltmek için gayret ve istek içinde olan iman sahiplerinin bulunması, Allah’tan büyük bir lütuf ve destektir. Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhurunun gerçekleşeceği bu değerli dönemde Yüce Rabbimiz’in bizlere bahşettiği bu lütfa yaraşır şekilde davranmak ve Allah’ın ismini yüceltmek için bir fikir birlikteliği içinde hareket etmek gerekmektedir. Eğer samimi dindarlar, mason Evanjeliklerin veya mason Müslümanların oyununa gelerek birbirlerine karşı hasmane tutum içinde olurlarsa, ateistlerle, Darwinistlerle uğraşacaklarına birbirleriyle uğraşırlarsa, bu Allah’ın bahşettiği güzel nimeti gereği gibi değerlendirememek anlamına gelebilir. Rabbimiz, iman edenlerin birlik olmaları gerektiğini haber vermişken, özellikle iman edenlerin arasını ayırmaya çalışmak, Allah’ın bereketini engelleyebilir. Allah, nimet ve zafer verecekken, bu tutumlarından dolayı iman edenlerden nimetlerini engelleyebilir. İşte bu gerçeği bilerek davranmak ve Allah’ın dinini gönülden kalpten yüceltmek gerekmektedir. Bunun için en önemli şart, masonların çirkin tuzaklarına kanmamak, vicdana, akla ve imana göre düşünerek doğruyu bulmak ve ona göre davranmak olacaktır.

Cenab-ı Allah tüm varlıkların Hakimi’dir, mutlak güç ve zafer kuşkusuz ki O’na aittir. Rabbimiz’in şanını yüceltmek için gösterilen her çaba, Allah’a yakınlaşmak, cenneti kazanabilmek için kulun ihtiyacı olan bir ibadettir. Kuşkusuz ki Allah, hiçbir sebep olmaksızın Kendi dinini hakim kılmaya muktedirdir.

Masaüstü Görünümü