Harun Yahya

Radyoaktivite sınır tanımaz




Japonya, 11 Mart 2011’de dünyanın ilk 5 büyük depreminden birini yaşadı. Deprem, yaşanan birçok deprem gibi unutuldu bile. Ancak depremin bugün hala konuştuğumuz unutulmayan bir detayı var: Fukuşima Nükleer Santral kazası!

Depremde, güvenlik nedeniyle Fukuşima nükleer santralinde kapalı konuma getirilmesi gereken üniteler başarıyla kapatılmıştı. Ne de olsa santral deprem anında çabuk tepki verebilmek üzere tasarlanmıştı. Ünitelerin kapanmasının ardından jeneratörler devreye girecek ve nükleer santraller için olmazsa olmaz soğutma sistemi için gerekli elektrik sağlanmış olacaktı. Maalesef olaylar planlandığı gibi gelişmedi. Depremden 1 saat sonra oluşan tsunami, santralde su basmasına sebep oldu ve soğutma işlemini başlatacak dizel jeneratörler çalışamaz hale geldi.

Şimdi öncelikle bir nükleer reaktör çalışmasa bile, erimeden ve radyoaktif sızıntıdan korumak için onu sürekli soğutmak gerekir. Soğutma sistemlerindeki arızalar yangın meydana getirir ve radyoaktif madde sızıntısına sebep olur. Fukuşima’daki kazanın nedeni de buydu…

Fukuşima Nükleer Santrallerindeki radyoaktif madde sızıntısının önüne ne yazık ki hala geçilemiyor. Nükleer tehlike, başta Japonya olmak üzere tüm dünyayı tehdit ediyor. Çünkü radyoaktivite sınır tanımıyor ve yayılma devam ediyor.

Felaketin etkilerine birkaç madde ile kısaca bakacak olursak:

·        24 bin yıl boyunca tehlike saçmaya devam edecek olan radyoaktif maddeler binlerce ton su ile denize aktı, toprağa, havaya karıştı. 

·        TEPCO (Tokyo Electric Power Company) santraldan denize radyoaktif su sızmakta olduğunu itiraf etti. (300 ton radyasyonlu su Pasifik Okyanusu’na sızdı.)

·        Civarda yaşayan çocuklarda tiroid kanser oranı normalden 40 kat daha fazla oranda arttı.

·        Yapılan araştırmalarda, sadece 3 tanesine rastlanması beklenirken, 120’den fazla çocukluk çağı kanser tipine rastlandı.

·        375.000 genç, yaklaşık 200.000 çocuk Fukushima Tıp Üniversitesi tarafından test edildi. Bu insanların %48’den fazlasında kanser öncesi anormalliklere rastlandı. 1

·        Yeraltı suyunda normalin 100 kat üzerinde radyoaktif kirlenme tespit edildi.

·        160.000 kişi evlerine dönmemek üzere bölgeden tahliye edildi.

·        Kyodo haber ajansı, radyoaktif madde bulaşan su birikintisinin saatte 100 milisievert radyoaktif madde yaydığını, bu miktarın da Japonya’da nükleer santralde çalışan bir işçinin bir yılda maruz kalacağı radyasyon sınırını aştığını söyledi.

·        Balıklarda yasal seviyenin 2 bin 500 kat üzerinde radyasyon tespit edildi.2

Bu veriler nükleer felaketin boyutlarını göstermesi bakımından yeterli aslında. Ancak dünyadaki nükleer santrallerde meydana gelen kazalar ve sonuçları üzerine veriler incelendiğinde, insan hayatını ve çevre sağlığını ne derece tehdit eden bir yapıdan bahsettiğimiz daha iyi anlaşılacaktır.

Dünyadaki nükleer santrallerde meydana gelen ilk ciddi kaza Üç Mil Adası’nda (1979) yaşanmıştı. Reaktör çekirdeğinin erimesine yol açan olaylar zinciri ile tesis bir daha açılmamak üzere kapatılmıştı. Kaza sonrasında, ABD’de yapım aşamasındaki reaktörlerin sayısı hızla düşmüştü. 1980-1984 arasında toplam 51 Amerikan nükleer reaktörü iptal edilmişti. Küresel olarak, nükleer enerji santrallerindeki artış, 1986 yılında çok daha yıkıcı olan Çernobil (1986) felaketi ile durmuştu. Çernobil kazası tüm dünyada nükleer enerji sektörü açısından bir dönüm noktasıydı. Nagasaki ve Hiroshima’ya atılan atom bombalarından 100 kat daha fazla radyasyon havaya salınmıştı. 3 Etkileri günümüzde devam etmekte olan bu felaket 1.000.000 insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.

Uzun bir durgunluğun ardından, iklim değişikliği ve enerji bağımlılığına ilişkin endişeler nedeniyle sektör yeniden canlanıyordu ki Fukuşima faciası yaşandı. Bu durum nükleer santrallere sahip pek çok ülkede büyük endişe yarattı. Almanya, felaketin hemen ardından yaptığı açıklamada, 2022 yılına kadar tüm nükleer santrallerini kapatacağını ve yenilenebilir enerjiye yöneleceğini duyurdu.

Peki dünyada durum böyleyken Türkiye’de alevlenen yeni nükleer santraller kurulması tartışmalarına dünya nasıl bakıyor?

Almanya ile birlikte gelişmiş ülkelerin yeni nükleer santral planlarını askıya aldığını vurgulayan uzmanlar Türkiye’nin nükleer santral kurma konusundaki ısrarını şaşkınlıkla izliyor. Çünkü santrallerde hiçbir kaza yaşanmasa, sızıntı olmasa bile nükleer santrallerin insan sağlığına zararları biliniyor.

Nükleer Silah Karşıtı Hekimler Birliği (IPPNW) üyesi ve şimdiki Başkanı  Dr. Angelika Claussen, Krummel Nükleer Santral’in çevresinde ikamet edenler üzerinde yapılan bilimsel bir araştırmada, çocuklardaki lösemi ve tiroid kanseri oranlarında artış saptandığını açıklamıştır. Nükleer enerjiyi kıyasıya savunanlar kendi evlerinin yanı başında böyle bir tesis isteyip istemediklerini düşünmelidirler.

Üzerinde çok fazla konuşulmayan ancak en önemli risk faktörlerinden biri de nükleer santrallerin işlem sırasında ürettikleri radyoaktif atıklardır. Nükleer atıkların yok olmadığı ve yüzbinlerce yıl boyunca insanlara, tüm canlılara ve bitkilere ulaşamayacak şekilde saklanması gerektiği biliniyor. Atık depolama tesislerinin terör saldırılarının hedefinde olması bir tarafa, nükleer enerji uzmanları henüz atık sorununu çözebilecek bir teknoloji de geliştirememişlerdir. Bu sebeple pek çok ülke nükleer atıkları için az gelişmiş ülkeleri nükleer çöplük olarak kullanmaktadır.  

Nükleer enerji sonu olmayan bir yoldur. Doğada çok az bulunan uranyum, nükleer santrallere talep artarsa tahmin edilenden daha kısa süre içinde tükenecektir. Ve bu kısacık dönem, oluşturulan nükleer atıklarla dünya tarihinin çok uzun bir dönemine ciddi belalara sebep olacak bir miras bırakacaktır.

Enerji ihtiyacının karşılanması için dünyamız nükleer santrallere muhtaç değildir. Nükleer, ülkelerin tüm kaynaklarını zehirleyecek bir modeldir. Özellikle Türkiye güneş, rüzgâr enerjisi potansiyeli bakımından Avrupa’da birinci sırada olduğundan çevreye zarar vermeyen, mevcut enerji kaynaklarını doğru kullanması halinde ülkemizin nükleer enerjiye ihtiyacı kalmayacaktır.

Türkiye için, nükleer enerji tercihine yönelip bu alana on milyarlarca dolar yatırım yapılması yerine yeni politikalar desteklenmelidir. Enerji tasarrufunun teşviki, enerji kaçaklarının minimuma indirilmesi ve rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim nükleeri ülkemiz için bir tercih olmaktan çıkaracaktır.

Bu konudaki önemli bir örnek olan Almanya gibi yüzölçümüne göre yoğun nüfuslu, sanayii gelişmiş, dolayısıyla enerji kullanımı yüksek olan bir ülke nükleer santrallerinden vazgeçmiştir. Türkiye’de de bu fazlasıyla uygulanabilir.

Unutmayalım ki hiçbir şey insan hayatından daha değerli değildir.




[1]  http://www.commondreams.org/views/2014/06/15/fukushimas-children-are-dying
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/08/130820_fukusima_nukleer
http://www.bbc.com/news/world-13047267



Adnan Oktar'ın Arabian Gazette'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabiangazette.com/radioactivity-has-no-borders-20150530/

Masaüstü Görünümü