Harun Yahya

Daha kaliteli bir siyaset için daha çok kadın



Dünyadaki insan nüfusunun yarıya yakını kadınlardan oluşmaktadır. İlk başta dengeli gibi görünen bu dağılımı kadınların sahip oldukları imkânlarda ve toplum içindeki konum ve değerlerinde görmek ise imkânsızdır. Hemen hemen tüm toplumlarda kadın nüfusun eğitim derecesi erkeklere göre çok daha düşüktür. Çalışma oranları daha azdır. Kadınlar aynı işlerde yanyana çalıştıkları erkeklerden daha düşük ücret almaktadırlar. Tüm bunların yanında gelişmiş ülkelerde bile kadınlar erkeklerden sözlü ya da fiziki şiddet görmeye devam etmektedirler.  Oysa kadına değer vermek, kadınları öne çıkarmak ve hayatın bir parçası olmalarını sağlamak üstün bir kalite özelliğidir. Kadına ilgi göstermek, kadınların geleceğini düşünmek, onurunu, iffetini korumak da güzel ahlakın gereğidir.

Kadınların varlığı o topluma kalite getirir, kadınların katılımıyla her ortam güzelleşir, daha seçkin hale gelir. Siyaset gibi sert üslupların kullanıldığı alanlarda bile kadınların katılımıyla birlikte nezaket yaşanır, anormallikler engellenir.

Düşündürücü olan ise kadınların siyasetteki yerinin erkeklere göre çok daha dar bir alanı kapsamasıdır. Parlamentolardaki kadın oranında dünya ortalaması sadece  %20.9’dur (1).

Demokrasinin hakim olduğu ülkelere bakıldığında kadınların siyasetteki yerinin çok daha fazla olduğu hemen göze çarpmaktadır. Bu konuda BM Kadın Birimi ve Parlamentolararası Birlik (Inter-Parliamentary Union: IPU) tarafından açıklanan "2015 Siyasette Kadın Haritası" çok net bilgiler içerir (2).

Örneğin İskandinavya gibi demokrasileri yerleşmiş ülkelerde Parlamenterlerin yarıya yakını kadınlardan oluşurken, Amerika ve Avrupa ülkelerinde ise bu oran dörtte bire düşmektedir. Asya’da beşte bir olan oran, yönetimleri antidemokratik kabul edilen Asya, Ortadoğu ve Afrika’da onda bir ve altına kadar düşüş gösterir.

UPI’nin raporunda Bakanlıkların dağılımında da benzer bir oranı gözlemlemek mümkündür (3). Finlandiya, İsveç ve Fransa’da Bakanların %30’u kadınlardan oluşmasına rağmen Bosna, Pakistan, Arabistan gibi ülkelerde ise hiç kadın Bakan yoktur.

Benzer şekilde kadınlar oy verme hakkını ancak 20. yüzyılda kazanmışlardır. Yunanistan, İsviçre, Monako ve Portekiz’de kadınlar ilk defa  yüzyılın ikinci yarısında oy kullanabilmişlerdir. Suudi Arabistan, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise oy verebilmek için kadınlar 2000’li yılları beklemek zorunda kalmıştır. 

Kadınların siyasete katılımını artırmak için Birleşmiş Milletler bünyesinde pozitif ayrımcılık programları uygulanmaktadır. Nitekim son olarak BM Kadın Biriminin Başkanı Şili eski Devlet Başkanı Michelle Bachelet dünya liderlerini, kadınların siyasete katılımını artırmaya çağırarak, kota uygulamasına geçilmesini istemiştir  (4).

Batı’da durum bu haldeyken, İslam alemi kadınların siyasi hakları konusunda olumsuz bir tablo ortaya koymaktadır. Bu durum bazı çevrelerin kadınların konumundan İslam dinini  sorumlu tutmasına neden olmaktadır. Şüphesiz bu apaçık bir yanılgıdır. Kadını politikada, siyasette, devlet yönetiminde, sosyal hayatta görmek istemeyen İslam değildir, İslam’ın temel değerleri ile taban tabana zıt olan bağnaz zihniyettir. İslam ülkelerindeki kadınların kendilerinin bile kabullendiği bu ayrımcılığın yok edilmesi için yapılması gereken ise Kuran’daki din ahlakının anlatılmasıdır. Kuran’daki kadın, Sebe Melikesi örneğinde gördüğümüz gibi devletlerin yöneticisidir. Allah ayetlerde kadın ile erkeğin toplumdaki yerinin eşit olduğunu bildirmiştir.

Kuran’da bildirilenler bu kadar açıkken, birçok İslam toplunuda bugün kadının üzerindeki sosyal baskı, giydiği kıyafetle başlayıp, gülmesine, bakımlı olmasına, sokağa çıkmasına kadar devam etmektedir. Bağnaz zihniyet tarafından kadın kimi zaman öyle bir tehlike olarak görülür ki, var olmaları bile tehdit gibi algılanır, o yüzden eve kapatılmaları sözde en güzel çözüm olarak düşünülür. Bazıları bunu da yeterli bulmaz, kadının evden dışarısını görebileceği pencerelerin dahi kapatılmasını ve dış dünya ile tüm bağının kesilmesini isterler. Kadınlar dünya üzerindeki en nazik, en güzel, en nadide varlıklar iken en çok baskı gören haline gelmişlerdir.

Batı dünyasının İslam aleminden uzaklaşmasının ve Müslümanlardan korkmasının ana sebebi de kadınlara olan bu baskıdır. İslamafobinin temeli bu kadın karşıtlığıdır. Bunu kaldırmanın yolu ise, kadına Kuran’da bildirildiği gibi her yönde özgürlük sağlanması, iş hayatı ve siyaset gibi alanlarda kadınlara öncelik verilmesidir.

Müslüman ülkelerde kadınlara karşı ayrımcılığın kaldırılması, kadına şiddet uygulanmasının önlenmesi ve hepsinden önemlisi kadınlara daha çok eğitim imkânı tanınması son derece aciliyetlidir. Bunun yanısıra kadınların siyasete katılımını artırmak için de adımlar atılmalıdır. Tüm bunlar sadece bir liderin ya da partinin girişimi olarak kalmamalı, tüm İslam dünyasının desteğiyle milletler üstü  bir politika haline getirilmelidir. Müslüman ülkelerin Parlamentolarında kadınlara verilen temsil hakkının artırılması bu konuda yapılacak güzel bir başlangıç olacaktır.

Nitekim S. Arabistan veliaht prensi Muhammed Bin Selman’ın, “Aslında, İslam’da kadınlara verilmiş hakların çok daha fazla olduğunu ve bu konuda çaba sarf edeceğini” beyan etmesi bu yolda atılacak adımlar adına güzel bir başlangıçtır  (5).

Bu konuda kadınlara da önemli görevler düşmektedir. Öncelikle siyasete giren kadınlar kaliteyi ve nezaketi bulundukları ortamlara taşımalıdırlar. Siyaseti kadınların güzel özellikleri ile yeniden yapılandırmalıdırlar. Bugün iş dünyasında veya politikada kadınların başarılı olmaları için erkekleşmeleri gerektiği gibi yanlış bir inanış hakimdir. Özellikle Batı dünyasındaki bazı siyasiler kendilerini bu sert, rekabetçi üsluba ve üstünlük kavgasına kaptırmışlardır. Doğru olan ise kadınların zerafetini, dikkatini, merhametini siyasete hakim kılmaktır.

Dünya kadınları ilk olarak kadın siyasetçilere emanettir. Kadınların sosyal hayatta öne çıkmaları, kadına şiddetin engellenmesi, kadına yönelik toplumsal sevgi ve saygının artırılması kadın siyasetçilerin önceliği olmalıdır.

Dünyadaki sistem değişmelidir. Batı’da, Bakanların %30’unun kadın olması bir zafer değildir. Sayıca daha çok kadının bulunduğu siyaset hayatı çok daha nezih ve zengin olacaktır. Tüm dünya kadınların zarafetlerinden, detayları görme yeteneklerinden ve azimli çalışmalarından istifade edebilecektir. Toplumların ruhundaki gerilim ve saldırganlık hislerini bastıran bir güç olacaktır. Dünyanın kadınların detay görme gücüne, sanat ve estetik yeteneğine ihtiyacı vardır. Erkeğin kadına ne yapacağını öğrettiği bir dünyaya ihtiyaç yoktur. Erkek egemenliğinin dünyanın genelini nasıl bir hale geldiği herkesin malumudur. Dünyanın dirliğini koruyacak, kaliteyi artırıp, ülkelerin ayakta durmasını sağlayacak olan kadınlara özgürlük verilmesidir.

Referanslar:


http://kadem.org.tr/kadin-siyaset-ve-demokrasi/
http://www.ipu.org/pdf/publications/wmnmap15_en.pdf
http://www.ipu.org/press-e/pressrelease201503101.htm
http://www.un.org/apps/news/story.asp?newsid=41445&cr=un#.VyI3dvmLSUk
http://english.aawsat.com/2016/04/article55349867/deputy-crown-prince-women-rights-islam-yet-o


Adnan Oktar'ın New Straits Times & Daily Mail & The East African'da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2016/05/148773/more-women-higher-quality-politics

http://dailymailnews.com/2016/06/13/more-women-for-higher-quality-in-politics/

http://www.theeastafrican.co.ke/Rwanda/Opinion/1433246-2876530-item-1-11v7ix6z/index.html




Masaüstü Görünümü