Harun Yahya

Tıbbi Yöntemlerle İşlenen Bir Cinayet Türü: Ötanazi



Geçtiğimiz günlerde Belçika'da 17 yaşındaki hasta bir çocuğun hayatına doktor müdahalesiyle son verildi. Yetkililer uygulamanın, çocuğun ötanazi talebi üzerine yapıldığını açıkladılar. Talebi onaylayan 'Belçika Federal Ötanazi Kontrol ve Değerlendirme Komitesi' Başkanı Distelmans bu şaşkınlık verici uygulamayı, "Çocukların onurlu ölüm hakkının inkar edilemeyeceği" gibi garip bir mantıkla savunarak, ötanaziye kendince saygın bir görünüm vermeye çalıştı. yoll

Ötanazi, “hastanın rızasının olması, rıza belirtemeyecek derecede şuurunun kapalı olması, intihar etmesine tıbbi destek verilmesi, tedavisinin kesilmesi ya da doğrudan tıbbi müdahaleyle hastanın öldürülmesi” gibi çeşitli kategorilere ayrılıyor. Bunlara da aktif, pasif, istemli, istemsiz ötanazi, destekli intihar, vb. isimler veriliyor.

Savunucuları, Distelmans örneğinde olduğu gibi ötanazi uygulamalarını kendilerince, "onurlu, saygın, rahat bir ölüm", "insani ölme hakkı" gibi masumane görünen tanımlamalarla aklamaya çalışıyorlar. Gerçekte ise ötanazi; intihar, planlı cinayet gibi fiillerden farklı nitelikte değil. Ötanaziyi isteyen kişinin sağlık ya da akıl durumu her ne olursa olsun, ötanazi kararının alınması bir insanın hayatına son verilmesi yani ölümüne karar verilmesi demektir. Bunun maktulun rızasıyla ve modern tıbbi yöntemlerle işlenmesi de bu kesin gerçeği değiştirmeyecektir.

Bugün, Hollanda, Belçika, Kolombiya ve Lüksemburg gibi ülkelerde, ABD ve Kanada'nın bazı eyaletlerinde ötanazi ve destekli intihar adı verilen uygulamalar yasal hale gelmiş durumda ve sıklıkla uygulanıyor. Çin ile İsviçre'de ise özel kliniklerde ötanazi yapılabiliyor.

Bunların arasında, 18 yaş altındaki çocuklara ötanazi yapılması yasal olan ülkeler yalnızca Hollanda ve Belçika. Hollanda yasaları ötanazi yapılacak çocuğun 12 yaşından büyük olması şartını koşuyor. Belçika ise, 2014 yılında uluslararası kamuoyunun büyük tepkileri altında çıkardığı yasayla her yaştan çocuğa ötanazi yapılabilmesi imkanı tanıyor.

Ötanazi yasalarında, ötanazi talep eden hastanın akıl sağlığının yerinde olması, ölümcül bir hastalığa yakalanması veya tahammül edilemeyecek derecede fiziki ya da psikolojik acı çekmesi gibi koşullar öngörülüyor.

Oysa, bu yasalar daha en başından tutarsız. Zira, kendini öldürmek dahası başkasını da bu cinayete alet etmek isteyen bir kişinin akıl ve ruh sağlığından bahsetmek tıbben zaten söz konusu olamaz. Aklı ve şuuru bulanık, irade ve muhakemesi zayıf, çoğu zaman bedeni sıkıntıları nedeniyle ruhi bunalımda olan bir hastanın kararını ötanazi için geçerli saymak büyük bir yanılgı olur. Özellikle de yasaların henüz yeterli akli ve ruhi olgunluğa ulaşmamış saydığı, birçok konuda yetki ve sorumluluk tanımadığı bir çocuğun, "intihar" gibi en uç düzeydeki bir talebine itibar edilmesi çok daha anormal bir durum.

Bu nedenle, intihar etme girişiminde bulunan bir kişiye nasıl psikolojik destek veriliyor, rehabilitasyon yöntemleri, ilaç tedavileri uygulanıyorsa ötanazi talep eden kişiye de aynı tedavilerin yapılması gerektiği açık. Aksi takdirde böyle bir hastayı tıbbi metodlarla öldürmenin ya da kendini öldürmesine yardımcı olmanın, intihar etmek için binanın çatısına çıkmış şuuru kapalı bir insanı aşağıya itmekten bir farkı olmayacaktır.

Ölümcül hastalığa yakalanmış bir hastaya yapılması gereken en doğru ve insancıl davranış onu tedavi etmek, iyileştirip hayata döndürmek için mevcut bütün tıbbi ve insani imkanları sonuna kadar kullanmaktır. Soğukkanlı ve vicdana uygun olmayan şekilde ölümüne karar vermek değil...

Ümitsiz sanılan hastalıklardan kurtulan, en ağır felçlerden iyileşen, yıllar süren komalardan uyanan sayısız vaka vardır. Dolayısıyla, hayatta kaldığı sürece her an düzelme fırsatı olabilecek bir insana bu fırsatı tanımadan insafsızca öldürmek veya kendini öldürmesine yardımcı olmak kabul edilemez.

Ötanazi kararlarında yer alan, “Hastanın şiddetli fiziksel acı çekmesi” koşulunun da ötanaziyi meşrulaştırmak için kullanıldığı çok açık. Çünkü günümüzde her çeşit ve şiddette acıyı dindiren, azaltan sayısız ilaç ve tedavi yöntemi mevcut. Bunların etki ve kalitesi de sürekli geliştiriliyor.

Bir diğer ötanazi gerekçesi olarak öne sürülen 'psikolojik acı' ise adı üstünde psikolojik bir hastalık. Bunun çözümü de hastayı öldürmek, intiharına yardımcı olmak değil yine onu tedavi etmektir.

Diğer yandan, ötanazi suistimallere de son derece açık bir uygulama.

İsviçre'de, ötanazi taleplerini binlerce dolar ücretle yerine getiren klinikler var. Her yıl binlerce ötanazinin gerçekleştiği Hollanda'da, kayıtlara göre hastaların yalnızca çok küçük bir bölümü uygulama öncesi psikolojik değerlendirmeye tabi tutuluyor. Üstelik bunun için ölümcül hastalığa yakalanmış olmak da gerekmiyor; hastalar yalnızca depresyon ya da anksiyete gibi sıradan psikolojik şikayetler nedeniyle bile ölüme gönderilebiliyorlar.

Bu durum öyle bir hale gelmiş ki, “Yaşlıların, yakınlarına yük oldukları için psikolojik acı çektikleri” gibi gerekçeler bile ötanazi talebinin kabülü için yeterli olabiliyor. Miras konuları, aile içi nefret ve düşmanlık gibi nedenlerden ötürü bazı yaşlıların akrabaları tarafından bu tür kararlar almaya yönlendirilmesi de göz ardı edilemeyecek ihtimaller arasında.

Ayrıca, Hollanda yasalarında özürlü bebeklerin aktif ötanaziyle öldürülmesine dahi izin veriliyor. İstatistikler, Hollanda'da bazı hastalara açık rızaları olmadan dahi ötanazi yapıldığı, doktorların ise bundan dolayı nadiren soruşturma geçirdiklerine dair ürkütücü bilgiler ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, bugün hastaların, sakatların, özürlülerin, bebeklerin, komadakilerin, yaşlıların, istenmeyen kişilerin öldürülmesine kadar esnetilebilen ötanazi yasalarının acil olarak incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekiyor. Ötanazi konusundaki gittikçe genişleyen haklar Hitler döneminin, istenmeyen, aşağı görülen, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılmasını amaçlayan öjeni vahşetini hatırlatması bakımından da düşündürücü.

Ötanazi, insani bir hak olmak şöyle dursun, son derece insanlık dışı bir uygulamadır. İnanç, sevgi, şefkat, merhamet gibi manevi değerlerden sürekli uzaklaşan, donuk, ruhsuz, bencil, sevgisiz yaşam anlayışının hızla yaygınlaştığı toplumların, insan yaşamı karşısındaki maddeci, duyarsız, dehşet verici yaklaşımını yansıtır.

Rızasıyla veya rızası olmadan, doğrudan ya da yardımcı olarak insan yaşamına son vermenin vicdana uygun olmadığı ve ağır bir suç kabul edilmesi gerektiği açıktır. Birkaç ülke ve eyaletin meclisleri bu insaniyetsiz uygulamayı yasallaştırmış olsa da dünyanın çok büyük bölümünde ötanazi bir cinayet suçu sayılır; bu suçu işleyenler müebbet hapis hatta idam talebiyle yargılanır. İlahi dinler de bir insanın, kendisininki dahil, yaşama hakkını elinden almayı büyük bir günah olarak kabul eder. İnanan ya da inanmayan her kişinin bu uygulamanın yanlışlığını ve çözümünü anlatması bir insanlık görevidir.

Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2016/10/177305/murder-any-other-name

Masaüstü Görünümü