Harun Yahya

Rohingya Müslümanları: Dünyanın En Yalnız Halkı



Myanmar, insan hakları alanında Güneydoğu Asya’nın kuşkusuz en kötü sicile sahip ülkesi; bir sene kadar önce tüm dünyayı heyecanlandıran ve umutlandıran bir gelişmeye sahne oldu. Yarım yüzyıl süren askeri cunta yönetiminin ardından, Kasım 2015 genel seçimlerini Ulusal Demokrasi Birliği Partisi (NLD) kazandı. Partinin lideri, Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’nin seçim vaatlerinden birisi, “gerçek değişim”di. Ancak aradan geçen bir yıl açıkça gösterdi ki, Rohingya Müslümanları için değişen hiçbir şey olmadı: Onlar hala dehşet verici bir etnik temizliğin biçare mağdurları.

Rakhine (Arakan) eyaletini Rohingyalardan arındırma projesi tüm hızıyla sürüyor. Myanmar ordusu ve güvenlik güçlerinin Ekim ayından bu yana devam eden operasyonlarında, yüzlerce masum Rohingya katledildi, yüzlerce kadına tecavüz edildi, yüzlercesi zulümden kaçmaya çalışırken yolda hayatını kaybetti, Müslümanlara ait binlerce ev yağmalandı, ateşe verildi.

Basın ve medyada yer alan fotoğraflarında, Rohingya halkının masumiyeti ve çaresizliği yüzlerinden okunuyor; açlık, sefalet ve yokluk içindeki perişan halleri son derece sarsıcı. Birleşmiş Milletler’den bir uzmanın ifadesiyle, onlar “muhtemelen dünyadaki en yalnız halk”.

Suu Kyi’nin başkanlığındaki yeni hükümet ise şaşırtıcı bir şekilde ordu ile adeta ağız birliği içinde. Yeni yönetim BM ve insan hakları kuruluşlarının raporlarını tamamen reddediyor. Bununla da kalmayıp uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek için, Arakanlıların kendi evlerini yaktıklarını gibi akılalmaz bir iddiayı ortaya atıyor. Hükümet yetkililerine göre, haberler “karalama kampanyası”, öldürülenler ise “Bengalli teröristler”den ibaret. Yabancı gazetecilerin, bağımsız araştırmacıların ve yardım kuruluşlarının Arakan bölgesine girmeleri yasaklanmış durumda. Irkçı ve radikal Budist örgütlerin, Rohingya Müslümanlarına yönelik hakaret, tehdit, saldırı ve nefret suçlarına ise gerekli müdahale yapılmıyor.

Suu Kyi Rohingya konusuna ilişkin, seçim öncesinde kaçamak tavırları ile dikkat çekiyordu. Ülkenin de facto lideri olmasının ardından ise, mevcut durumun korunmasına yönelik, hatta Rohingya halkına yani kendi insanlarına karşı tümüyle olumsuz bir tutum içine girdi. Öyle ki, son dönemdeki bazı ifadeleri ve düşündürücü icraatları “politik manevra” veya “dengeleri korumak” gibi terimlerle bile açıklanamayacak boyutlarda.

Geçmişte, “Barış, demokrasi ve insan hakları savunucusu” olarak ün kazanan lider, şu anda Rohingyalara yapılan etnik kıyıma ilişkin belge ve raporları hiçbir şekilde kabul etmiyor. Hatta Rohingya teriminin kullanılmasına dahi karşı; suçlamaları da kendince “düzmece” olarak tanımlıyor. Böyle bir durumda, yeni Myanmar hükümetinden çözüme yönelik ciddi adımlar beklemek de gerçekçi değil.

Devlet yetkilileri 9 Ekim’de, Arakan eyaletindeki sınır karakollarına düzenlenen saldırılardan Rohingya Müslümanlarını sorumlu tutuyor. Gerçekler ise bu iddiayı doğrulamaktan uzak. Öncelikle, Rohingya halkı asla şiddet yanlısı olmayan, barışsever, mazlum, halim selim bir topluluk. Öyle ki topraklarında, Taliban, IŞİD gibi radikal terör örgütleri bugüne kadar hayat alanı bulamamış. Bölgede silahlı direnişe veya isyana dair hiçbir delil yok. Kaldı ki kendi eyaletlerinde bile seyahat özgürlüğüne sahip değiller, çok büyük bir baskı altındalar, sefalet içindeler. Sınırın hemen diğer tarafında, Bangladeş’teki toplama kamplarındaki mülteciler ise, hayal edilemeyecek kadar zor koşullarda yaşıyorlar. Böylesine zavallı bir durumdaki insanların eş zamanlı, kapsamlı ve organize saldırılar gerçekleştirdiğinin iddia edilmesi ise tabi ki mantıkdışı.

Ayrıca son iki aydaki gelişmelere bakıldığında, 9 Ekim saldırılarından Rohingya halkının herhangi bir kazanç elde etmediği, aksine en çok zarar gören taraf olduğu da ortada. Aksine kazançlı çıkanlar ise; baskı, şiddet ve kanunsuz uygulamalarına bu saldırıları gerekçe gösteren Myanmar ordusu ve devleti başta olmak üzere Müslümanlara yönelik nefret içerikli eylemlerini meşru göstermeye çalışan radikal Budist gruplar, daha rahat faaliyet yapabilmek için istikrarsız bir bölge isteyen uyuşturucu kaçakçıları. Tüm bu gerçekler söz konusu saldırıların arkasında, Rohingyaların değil, bazı karanlık ellerin olduğunu düşündürüyor.

Öte yandan onlar “Bengalli kaçak göçmenler” değil, nesiller boyunca Arakan’da yaşayan insanlar. Vatandaşlık hakları, temel hak ve hürriyetleri ellerinden alınmış, her türlü insanlık dışı muameleye maruz kalan insanlar. Ezilen ve zulüm gören bu masum insanlar Myanmar için bir tehlike oluşturmuyor; ayrılmak, ülkeyi bölmek gibi bir amaçları yok. İkinci sınıf değiller o ülkenin “tam vatandaş”ları ve onlar sadece tüm diğer etnik gruplarla eşit haklara sahip olarak, Budistlerle karşılıklı güven, barış ve saygı içinde bir arada yaşamak istiyorlar.

Şu ana kadar Rohingya sorununu çözmede, BM ve insan hakları kuruluşlarının gayretleri yetersiz kaldı; Batılı devletler ise genelde duyarsız bir yaklaşım içindeler. Yakın dönemde BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan başkanlığındaki heyetin arabuluculuk girişimlerinde bulunmaları iyi niyetli bir çaba olsa da görünen o ki sonuç vermeyecek. Bu zavallı insanlara destek ve yardım için İslam ülkelerine tarihi bir sorumluluk düşüyor. Ezilen ve zulüm gören mazlum Rohingya Müslümanları için hepsi ayağa kalkıp, hep birlikte tek bir vücut olarak hareket ederlerse, Myanmar hükümetini haksız uygulamalarından vazgeçirebilirler. Şüphesiz, bu mücadelenin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde yürütülmesi, adil ve barışçıl yöntemler izlenmesi gerekiyor.

Geçtiğimiz günlerde başta Malezya olmak üzere, Bangladeş, Endonezya ve Tayland meydanlarında binlerce kişi toplandı; Rohingya halkı adına kenetlendi. Endonezya ve Malezya onları geçici olarak kabul etme kararı aldılar. Umulur ki bu güzel bir başlangıç olur; tüm İslam alemi bir araya gelir ve Rohingya Müslümanlarına yalnız olmadıklarını gösterir. Aksi takdirde, İslam ülkeleri çekimser veya ilgisiz kalırsa, Arakan’daki zulüm daha da artacaktır. Zavallı, masum Müslümanlar katledilirken, sessiz kalmak ise kötülere ve zalimlere bir anlamda destek olmak anlamına gelir ki bu tüm Müslümanların sakınması gereken bir hata olur.

Adnan Oktar'ın Gulf Times & Burma Times'da yayınlanan makalesi:

http://www.gulf-times.com/story/525557/Rohingyas-victims-of-ethnic-cleansing

http://burmatimes.net/rohingyas-victims-of-ethnic-cleansing/


Masaüstü Görünümü