Harun Yahya

Rusya’ya yönelik provokasyonlara dikkat



İngiltere, son dönemde Rusya ile potansiyel bir savaşın sözcülüğünü üstlendi. Önce Mayıs ayında NATO Avrupa ordularının eski komutanı General Sir Richard Shirreff’in 2017 Rusya ile Savaş (2017 War With Russia) kitabı ortaya çıktı. Ardından Dışişleri Bakanı Boris Johnson, İngiliz halkını Rusya’ya karşı sokak gösterilerine çağırdı. Geçtiğimiz hafta Savunma Bakanı Michael Fallon ise “2017 yılında savaş ihtimali az ama İngiltere iki yıl içinde Rusya ile savaş için hazır olmalıdır” ifadelerini kullandı. Ülkeler arasında Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı dönemleri aratmayan bir gerilim tırmanmakta. İngiliz siyasetçiler, Rusya ile batı bloku arasındaki bir savaşın tüm dünyayı da içine çekeceğini göz ardı etmekteler.

Oysa, bundan sadece 100 yıl önce, dünya 4 yıllık ağır bir savaşın içine sürüklenmişti. Avrupalı devlet adamlarının hırsı, 3 hafta içinde, dünyayı geri dönüşü olmayan bir çatışmanın içine soktu. Bu çatışma I. Dünya Savaşı’ydı ve 20 milyon cana mal oldu. 20 yıl sonra, daha barış anlaşmalarının mürekkebi kurumadan çok daha ölümcül bir başka dünya savaşı patlak verdi. Taraflar barış masasına oturana kadar 50 milyon kişi çoktan can vermişti. Bütün bunlardan bir yüzyıl sonra, kuşkusuz şartlar çok farklılaşmıştır. 21. yüzyıldaki muhtemel küresel bir savaşta birkaç yüz milyon can kaybından bahsedilecektir. Dünyada kimsenin milyonlarca canla oynamaya hakkı yoktur.

Rusya ile savaş gerilimi 20. yüzyıldan kalma takıntılı bir politikadır. Bugün artık iki kutuplu, karşıt cepheli bir dünya yoktur. Ülkeler ticari, sosyal, kültürel ve ekonomik bağlar ile derinden bağlanmışlardır. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde kara propaganda da eskisi kadar sonuç vermemektedir. Dünyanın büyük çoğunluğu, doğru bilgiye, 30 yıl önce hayal bile edilemeyecek bir hızla ulaşmaktadır. Savaş çığırtkanları için kitleleri aldatmak, gereksiz savaşlara sürüklemek eskisi kadar kolay olmayacaktır.

Şu anda yaşananlar gelip geçici bir kriz olarak değerlendirilebilirdi. Fakat siyasi gerilime paralel olarak askeri tedbirlerin de gelmeye başlaması gerilimin artmasına neden olan unsurlar arasında. İlk hareket Atlantik Konseyi’nin çağrısı ile Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerine NATO birliklerinin yerleşmesi oldu. 2016 Haziran ayındaki Varşova zirvesi ile birlikte Rusya’nın doğu sınırlarındaki asker sayısı hızla arttı. NATO’nun Karadeniz’e yayılma planı ile birlikte Rusya etrafındaki çember tamamlanmış olacak. Askeri hareketlenmenin bu kadar yoğun olduğu bir ortamda siyasi gerilimin azalması mümkün olmayacaktır.

İngiltere ve NATO gerilime sebep olarak Rusya’nın Suriye ve Ukrayna’daki agresif politikalarını göstermekteler. Fakat her iki ülkede Rus müdahalesi öncesi yaşananları yok saymaktalar. Ukrayna’da 2004 yılından itibaren son 3 seçim, sokak gösterilerinin gölgesinde sonuçlanmıştı. Turuncu Devrim adı verilen ayaklanmalar ülkeyi önce sosyolojik sonra da fiziki olarak ikiye böldü. Rusya, ülkede Başkan Yanukoviç’in devrildiği 2014 darbesinin ardından aktif taraf oldu. Ukrayna’yı iç savaş ortamına getiren ve ardından da parçalayan devrimin en büyük destekçileri ise George Soros ve Açık Toplum Vakıflarıydı. Aynı dönemde eski Sovyet Cumhuriyetlerinde birbiri ardına renkli devrim denemeleri yaşandı. Kırgızistan ve Gürcistan dağılmanın kıyısından döndü. Ermenistan, Azerbaycan, Moldova, Beyaz Rusya ve Özbekistan’da sokak gösterileri devrime dönüşemeden engellendi. Bin yıldır Rus halkının kalbi olarak adlandırılan Kiev şehri, bugün Rus karşıtı politikaların merkezi konumunda. Moskova’ya sadece birkaç yüz kilometre mesafede hasmane bir yapı oluşmuş durumda. Rusya, her ne kadar bütün bunlara karşı tepkili bir “meşru müdafaa stratejisi” kullanmış olsa da, asıl sorumlunun, bütün bu hareketlenmelere altyapı hazırlayan ve bu esnada Rusya’yı tamamen dışlayan AB ülkeleri olduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Bölgede asıl saldırgan politikaları güdenler, ülkeleri iç savaşa sürükleyen, devrimlere teknik, ekonomik ve siyasi destek veren ve ortaya çıkan keşmekeşten çıkar bekleyen derin güçler olmuştur.

Ayrıca, Suriye, Libya, Mısır ve Yemen gibi ülkelerde hali hazırda süregelen iç savaşın başlangıcının Arap Baharı gösterileri olduğu unutulmamalıdır. Arap Baharının hiçbir noktasında Rusya’nın bir dahli yoktur. 2010-2015 yılları arasında Suriye, koalisyon uçakları tarafından yerle bir edilmiş, 15 milyon Suriyeli evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Ülkenin kuzeyi terör örgütleri PKK ve PYD kontrolünde kantonlara bölünmüştür. Ülkeyi ilk yıkıma götürenler, Rusya karşıtlarının agresif politikalarıdır. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov bu politikaları “Zücaciye dükkandaki bir boğaya” benzetmektedir. Kaba kuvvete dayalı varlığı itibariyle bu politikalar, koruyucu değil yıkıcıdırlar. Suriye’yi kurtaracak olan, bu yıkıcı politikanın acilen terk edilip, bölge üzerinde ittifaka dayalı bir çözüm arayışına geçmektir.

Dünyanın çeşitli yerlerinde her sabah yüz binlerce kişi savaşmak amacıyla silah kuşanmaktadır. Her an 1914 Saraybosna suikastı gibi büyük bir savaşın fitilini tutuşturacak provokasyonlar yaşanabilir. Bu konuda gönüllü olacak birçok taşeron örgüt vardır. Bunları yönlendirecek derin devletler ise acımasız ve sinsidir. Irak, Libya, Suriye ve Yemen iç savaşlarında da on binlerce paralı asker vardır. Akdeniz sularında ise 5 büyük uçak gemisi, 100’den fazla savaş gemisi, savaş uçakları, helikopterler, amfibi çıkartma araçları ile on binlerce asker yol almaktadır. Ölümcül silahların bu kadar yoğun kullanıldığı bu ortam kuşkusuz ki oldukça riskli bir ortamdır. Şartlar böyleyken, milletlerarası gergin üslup hemen terk edilmeli, dünya siyasetine barış dili hakim olmalıdır.

Rusya ile savaş dillendirilmemesi gereken bir felaket senaryosudur. Rusya ile gerginlik, tüm dünyayı ateşe atmak demektir. Rusya, potansiyel bir tehdit değil, aksine uzlaşı ve dostluk içinde ittifak edilecek bir ülkedir. Böyle bir ittifak, Batı’ya çok güzel değerleri taşıyabilir. Bunun için barış dili geri gelmeli, kavgayla değil, ittifakla neler kazanılabileceği dikkate alınmalı ve çatışarak değil, birlikte güçlenerek büyümenin daha güzel ve bereketli sonuçları olduğu görülmelidir.

Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:

http://www.pravdareport.com/world/europe/20-01-2017/136665-provocations_against_russia-0/

Masaüstü Görünümü