Harun Yahya

Rohingya'ların acılarını dindirelim



Dünyanın en canayakın ancak buna karşın en çok zulüm gören insanları olarak bilinen Rohingyalar, yüzyıllardır Myanmar'ın parçası olan etnik bir gruptur. Ne var ki, etnik kökenleri ve inançları nedeniyle on yıllardır hayal bile edilemeyecek dehşetlere maruz bırakılıyorlar. Myanmar yönetimi, dünya kamuoyunun bölgede olan bitenden haberdar olmasını engellemek için her türlü önlemi almış olsa da, kitle katliamları, tecavüzler, kundaklamalar ve işkenceler gizlenmesi mümkün olamayacak kadar fazla. Üstelik Rohingya halkının yürek burkan acıları son yedi yılda daha da kötüleşti.  

Rohingya halkı yüzlerce yıldır Burma'da yaşıyor olmasına rağmen - ki bu resmi belgelerle doğrulanmış tarihi bir gerçektir - Myanmar hükümeti onları tanımayı reddediyor ve onların Bangladeşli yasadışı mülteciler olduklarını iddia ediyor. Bu nedenle, onları "Rohingya" olarak adlandırmaktan dahi kaçınıyorlar. Öyle ki Myanmar hükümeti geçtiğimiz günlerde Rohingyaları etnik grup olarak gösteren 2016 yılı takvimi bastıkları için beş kişiyi tutukladı.

Bugün, yaklaşık 120.000 Rohingya kendi yurtlarında sefil kamplarda yaşamak zorunda bırakılıyor. Geçim kaynaklarına erişimin yanı sıra en temel insan haklarından da yoksun bırakılıyorlar. Hatta evlenmek veya köylerinin dışına çıkmak için bile izin almaları gerekiyor. Hem ordunun hem de ırkçı Budist grupların zulmü ve baskısı onlar için yeni bir şey değil. Ancak 2010 yılından bu yana sıkıntıları dayanılmaz seviyelere ulaştı. Takipler, sorgusuz sualsiz tutuklamalar, işkenceler arttı. Kadınlar tecavüze uğradı, sakat bırakıldılar ve derme çatma teknelerle komşu ülkeler tarafından geri çevrilmek pahasına yurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar.

Komşu ülkelere gidebilenler yine çok zor şartlarla karşı karşıya kaldılar ki bu tamamen ayrı bir yazı konusu. Biz bu satırlarda geride kalan Rohingyaların durumlarını inceleyeceğiz. Bu ezilmiş insanlar, hem askeri hem de Budist çetelerce ayırt edilmeksizin, sert bir şekilde hedef alınmalarının yanı sıra, tıbbi tedavi de dahil olmak üzere en temel insan haklarından yoksun bırakılıyorlar. Bu insanlar dünyanın gözü önünde yavaş ve sessiz bir ölüme mahkum ediliyorlar. Hollywood aktörü Matt Dillon, geçtiğimiz günlerde Rohingyaların yaşadığı bölgeye yaptığı ziyaret sonrasında o insanların yaşadığı korkunç durumu şöyle dile getirmişti: "Yavaşça boğuluyorlar, gelecekten hiçbir beklentileri ve gidecekleri hiç bir yer yok". 14 yaşındaki Muhammed’in normal şartlar altında kolaylıkla önlenebilen bir hastalık olan tetanoz nedeniyle ölümü ve  tıbbi tedavi göremediği için annesi hepatit A'dan ölen, aşırı zayıflık tehlikesi altındaki 28 aylık Hirol bebeğin durumu dünyanın bu bölgesindeki dehşetli ortamdan yalnızca ikisi.

Bir süre önce, Rakhine eyaletinde yapılan bir askeri operasyon sonrasında 70.000 Rohingya, onlara karşı genel olarak düşmanca bir yaklaşım içinde olduğu bilinen Bangladeş'e gitmeye zorlandı. Ancak, bu sefer askeri operasyon her zamankinden daha acımasızdı, çünkü Myanmar askerleri tarafından sistematik olarak tecavüz uygulandı. Bu insanlık dışı muameleye maruz kalan bir mağdurun anlattığı olayda, yaşlı bir baba askerlerden durmasını istediğinde, "Oula Para'da yapmayı emredildiğimiz kadar çok şey yapmıyoruz" cevabını almıştı. İnsan hakları gruplarından Fortify Rights üyesi Matthew Smith, bu korkunç uygulamaya işaret ederek "Bu, ahlaksız bazı askerler tarafından gerçekleştirilen bir şey değil... Sistematik olarak işlenmiş bir suç... Bu noktada devlet güvenlik güçlerinin Rohingya kadınlarına ve kızlarına sistematik tecavüz uyguladıkları çok açık" demiştir. Myanmar ordusunun bazı mensuplarının tecavüzü, etnik kökeni farklı kadınlara karşı bir saldırı taktiği olarak kullandığı biliniyor, ancak son altı ay içinde tecavüz vakaları keskin ve sistematik bir şekilde arttı. Smith bu duruma da şöyle dikkat çekiyor: "Tecavüz vakalarında bir patlama oldu. Özellikle Kasım ayında bu artan vahşet, Myanmar ordusunun acımasız standartları için bile olağandışı bir durum."

Bir dönemin ünlü insan hakları kahramanı ve şimdi Burma lideri olan Aung San Suu Kyi, Rohingyalı kadınların maruz bırakıldığı bu alçakça durum karşısında ne yazık ki şu vahim sözleri söylemiştir: "Askeri konular orduya bırakılmalıdır." Kadınların, özellikle de anne iseler, doğal olarak merhametli ve sevecen bireyler oldukları düşünülürse, bu hiç de beklenmedik bir açıklama. Aung San Suu Kyi, yıllarca mücadelesini verdiği insan hakları ilkelerinden siyaset uğruna yüz seksen derecelik bir dönüş yaparak, Myanmar'da etnik bir temizlik olduğunu inkar ediyor. Hatta Rohingyaların birbirlerini öldürdüğünü iddia ediyor. Bu skandal duruş, tüm dünyanın yanısıra kendi en sadık taraftarlarını bile rahatsız ediyor. Ve malum olduğu üzere Myanmar hükümeti bölgede BM soruşturması yapılmasını istemiyor.

Yale Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, bugüne kadar bir milyondan fazla Rohingya'nın kötü muameleye maruz kaldığını belirtmektedir ki bu soykırım anlamına  geliyor. Uluslararası tepki ise maalesef yok. 1995 yılında Birleşmiş Milletler'in göstermelik koruması altındaki yaklaşık 8.000 Bosnalı Müslüman’ın açık açık katledildiği Srebrenitsa katliamıyla ilginç benzerliğine rağmen, çoğu ülke bu duruma sessiz kalmayı tercih ediyor.

BM yetkilileri, Myanmar yönetiminin nihai hedefinin etnik temizlik olduğunu açıkça belirtiyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Phil Robertson da eğer hükümet yanlış bir şey olmadığından eminse neden ülkede soruşturmaya izin verilmediğini merak ediyor ve şu soruyu soruyor: "Eğer böyle büyük bir sorun yoksa, neden bu bölgelerde BM İnsan Hakları komisyonuna gerçekleri tespit etme görevleri için izin vermiyor, onlara rahat erişim sağlamıyorsunuz?"

Rohingya mültecilerini ülkesinde ağırlayarak övgüye değer bir yaklaşım sergileyen Malezya Başbakanı Najib Razak’ın söylediği gibi: "Dünya, oturup soykırım yapılmasını seyredemez. Dünya, “bakın, bu bizim sorunumuz değil” diyemez. Evet, bu bizim sorunumuz".

Gerçekten de, bu bizim problemimiz. Bu gezegendeki her insan, bir başka insan zarar gördüğünde bundan sorumludur. Haydi sorumluluğu ele alalım ve masum insanların acılarını ve dertlerini hafifletmek için üzerimize düşeni yapalım.

Adnan Oktar'ın Gulf Times & EKurd Daily & Tactical Talk'da yayınlanan makalesi:

http://ekurd.net/alleviate-suffering-rohingya-2017-05-01

https://tacticaltalk.net/2017/05/31/what-about-the-rohingya-2/




Masaüstü Görünümü