Harun Yahya

Afrika Felaketlerle Anılmayı Hak Etmiyor



Dev kıta Afrika'nın, çöllerden balta girmemiş ormanlara kadar büyük bir doğal zenginliği var. Dünyada başka yerde görülemeyecek canlılar, türlü türlü meyveler, zengin yer altı madenleri ve bereket kaynağı büyük ırmaklar hep bu kıtada.

Buna karşın -bazı doğa belgesellerini göz ardı edecek olursak- Afrika, hep felaket haberleri ile dünyanın gündemine geliyor. Terör eylemleri, darbeler, insan hakları ihlalleri, mülteciler, doğal afetler ve açlık ile ilgili haberler siyah kıta ile adeta özdeşleşmiş durumda.

Sözgelimi ajanslara en son düşen haberlerden birinde Çad Gölü bölgesinde 800 bin çocuğun yetersiz beslendiği belirtiliyor. Haberde yer alan bilgilere göre Çad Gölü bölgesinde 5 yaş altı yaklaşık 800 bin çocuk yetersiz beslenme ile karşı karşıya. Bunların 450 bini Nijerya'da, 247 bini Nijer'de, 63 bini Kamerun'da ve 22 bini ise Çad'da bulunuyor.

Bölgedeki geniş alanlara hala insani yardım ulaştırılamıyor. Söz konusu krizin çözümü için 2017 yılı için gereken 2.2 milyar doların %57'si hala ihtiyaç sahiplerine ulaştırılamamış durumda. Bölgedeki ülkeler, kuraklık ve açlığın yanı sıra Boko Haram gibi terör örgütlerinin de saldırılarıyla mücadele ediyor.

Bir başka haberde ise Nijerya’da doktorların, maaşların zamanında ödenmemesi, kötü çalışma koşulları ve sağlık sektörüne yönelik yatırımın yapılmaması nedeniyle süresiz greve gitme kararı aldığı belirtiliyor.

Dünya gündeminde hiç yer almayan haberler de var. Örneğin, yaklaşık 12 milyon nüfusa sahip Güney Sudan'da 4 milyon kişi, iç savaş nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalmış durumda. Mültecilerin yarısından fazlası ise çocuk. Bölgedeki çatışmalar nedeniyle bölgede gıda krizi ve bulaşıcı hastalıklar gitgide daha fazla yayılıyor. BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), geçen ay yayımladığı insani yardım bülteninde, sıtma salgınının, Şubat ayından bu yana 4 binden fazla kişinin ölümüne neden olduğunu açıkladı.

Aslında pek çok ülke ve uluslararası kuruluş Afrika’da yaşanan felaketlere engel olmak için çabalıyor. Ancak yaşananlara bakılacak olursa, bu yardımların, sorunları çözmekte yetersiz kaldığı açık. Bu noktada sorunlara çözüm üretilememesinin nedenlerini temelde iki gruba ayırmak mümkün. İlki, genelde Afrika’daki gelişmeleri takip eden herkesin fark edebildiği gibi, yardımların mahiyeti ile ilgili nedenler. Pek çok kesim, yapılan yardımların miktarlarının, ulaştıkları yerlerin ve dağıtımlarının yetersiz olmasından yakınıyor. Örneğin, tarım yapılamayacak durumdaki bir bölgede, çok sayıda kişinin konaklamaya devam etmesi ve bu kişilerin sayısıyla orantılı büyüklükte bir yardımın yapılmaması, sıkça rastlanılan bir durum.

Örneğin, Somali'de açlık sorununun oluşmasının temel nedeni, söz konusu su sıkıntısı ve iç savaş. Ancak ülkenin yeraltı kaynaklarında, yer üstündekinin neredeyse 100 katı su potansiyeli var. Somali, adeta yeraltında nehirler barındıran bir ülke. Açılan su kuyuları ile tarım yapmak mümkün. Bunun için ise, bölgede sondaj ekipmanlarının temin edilmesi ve yapılacak tarımın iyi planlanması gerekiyor. Türkiye’nin Somali’de bu yönde çalışmaları var.

BM şemsiyesi altında, Afrika Birliği’nin de desteğiyle oluşturulacak ve tek bir merkezden yürütülecek yardım organizasyonları ile bu sorunu gidermek mümkün. Böyle geniş ölçekli bir yapılanma, aynı zamanda yardımların siyasi nitelikli olmasının da önüne geçebilir. Çünkü yardım söz konusu olduğunda bile, iki lider, iki etnik grup ya da farklı iki dinin mensupları çatıştığında, batılı ülkeler kendilerine yakın gördüklerine yardım etmeyi tercih ediyorlar. Bunun önüne geçmek için, tüm yardımların bir havuzda toplanması, ihtiyacı kalıcı olarak karşılamaya yönelik olması ve yardımların, bölgelerde temsilcileri ve denetçileri olan merkezden yapılması gerekiyor.

Özel kuruluşlar veya devletler, bölgeye yardım görevini devam ettirebilmeliler; ancak bu yardımların gözetimi hatta denetimi kurulacak merkezi ve hiçbir yere bağımlılığı olmayan organizasyonlarda olmalıdır. Böyle bir organizasyonun, BM üyelerince denetlenebilir olması, yardımların tarafsızlığını sağlayabilir. İnsani yardım organizasyonlarında, çeşitli siyasi unsurların veto yetkisi gibi ekstra imtiyazların olmaması önemlidir. Bu sağlandığı takdirde, kilitlenmelerin ya da siyasi suiistimallerin yaşanma olasılığı kuşkusuz daha az olacaktır.

Kuşkusuz, Afrika’daki felaketlerin hepsi doğa kökenli değildir. Birçoğunun kaynağı bölgesel çatışmalardır. Örneğin, Güney Sudan’da mültecilerin açlık çekmesi ve hastalıklarla boğuşmasının nedeninin, aslında kuraklık ile bir ilgisi yoktur.

Dünya Gıda Programı koordinatörü Joyce Luma, "bu kıtlığın insan kaynaklı" olduğunu açıkça belirtenlerdendir. Bölgedeki nüfusun hemen tamamı çiftçidir ve burada cereyan eden çatışmalar nedeniyle çiftçiler, bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu esnada insanlar, aylardır, bulabildikleri bitkilerle ve yakalayabildikleri balıklarla yaşamaya çalışmaktadırlar.

Bu insanlar, BM tarafından güvenliği sağlanan bölgelerde iskan edilebilir ve balıkçılık ya da çiftçilik yaparak geçimlerini sağlamaları için gerekli donanımlar sağlanabilir. Bölgede hali hazırda, koyun ve keçileri aşılayarak, besi hayvanı ölümlerinin önüne geçilmesine yönelik bir proje yürütülmeye devam etmektedir. Ancak yapılan yardım ne olursa olsun, barış ve güvenliğin olmadığı yerde tüm yardımlar yetersiz kalacaktır.

Afrika’da yaşanan insanlık dramının asıl sebebinin, farklı çıkar odaklarının güç ve kaynak elde etme çabası olduğu unutulmamalıdır. Bu ihtiras önlendiği takdirde, Afrika yardıma muhtaç olmaktan çıkıp dünyanın bir numaralı insani yardım merkezi haline dönüşecektir. Bunun gerçekleşmesi için, çıkar odaklarına karşı iyiler, ittifak etmek zorundadır. Menfaatperestlerin zavallıları sömürme hırsı, ancak bu şekilde durdurulabilir.

Adnan Oktar'ın American Herald Tribune'de (Amerika) yayınlanan makalesi:

https://ahtribune.com/world/africa/1934-unlocking-africa-potential.html

Masaüstü Görünümü