Harun Yahya

İnsanlığın Öldüğü Yerde İnsan Haklarını Yaşatmak



“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”, insan hak ve özgürlüklerini düzenleyen ilk uluslararası belgedir. Üzerinden neredeyse 70 yıl geçmiş ancak bu konuda çok sayıda yeni sözleşme ve belge düzenlenmiştir.

Bu belgelerin arasında genel insan haklarından ayrı olarak kadınlara, çocuklara ve engelli kişilere yönelik özel sözleşmeler ve belgeler bile mevcut. Söz konusu belgeler arasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, gerek içeriği gerekse uygulanmasına yönelik etkin bir denetim mekanizması içermesi bakımından öne çıkmaktadır. Ancak bu sözleşmeyi önemli kılan, sözleşmeye taraf ülkelerin tamamının, demokrasi ve insan hakları değerlerine uyması ve bu yönde gelişme göstermeleri konusundaki kararlılıklarıdır.

Şimdi Afrika ülkeleri, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Şartı ya da kısaca Afrika Şartı olarak isimlendirilen, kendi İnsan hakları belgesini etkin bir hale getirme çabasında. Geçmişte Afrikalıları katleden, yurtlarından koparıp köle eden bir kısım Batılı uluslar ise, bugün zorla çalıştırma yasağının en önde gelen savunucuları görünümündeler. Umarız bu durum, yeni bir sömürü politikasına dönüşmez ve Afrika adına olumlu adımların atılmasına vesile olur.

Afrika Şartı, 1981’de Afrika Birliği Örgütü tarafından kabul edildi ve 1986 yılında da yürürlüğe girdi. Bugün elliden fazla ülke imza koyarak bu Şartı kabul etmiş durumda. Şart, bazı özellikleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nden farklılıklar arz ediyor.


İlk olarak Afrika Şartı, sadece haklar öngörmekle yetinmez; aynı zamanda ülkelerin yerine getirmeleri gereken ödevleri de düzenler ve ödevlere Amerikan Sözleşmelerine oranla çok kuvvetli bir vurgu vardır.
İkinci olarak Afrika Şartı, sadece bireysel hakları tanımakla yetinmez; ayrıca halkların haklarını da öngörür.
Üçüncü olarak Şart, medeni ve siyasal haklara ek olarak, ekonomik, kültürel ve sosyal hakları da güvence altına alır.
Nihayet Afrika Şartı, taraf devletlere, Şartta güvence altına alınan haklara oldukça geniş sınırlama ve kısıtlamalar getirme yetkisi vermektedir.


Afrika’nın tarihi ve çok sayıda uluslaşmamış topluluğun kültürünü ve varlığını korunma endişesi ilk üç maddeyi anlaşılabilir kılmaktadır. Ancak dördüncü Şart bütün bunlara bir sınır çizmektedir. Dördüncü Şartta belirtilen, çeşitli yönetimlerin Şartın uygulanmasını kolaylıkla kısıtlayabilmesi ibaresi oldukça düşündürücüdür. Bu ibarenin çeşitli çekincelerle konulduğu bir gerçek olsa da, bu durumun farklı odaklara bir kısım imtiyazlar getirecek şekle bürünmemesi önemlidir.

Elbette Afrika, pek çok yönden sorunlarla boğuşuyor. Afrika ülkelerinde çok sayıda iç çatışma gerçekleşmekte ve bunun sonucu olarak da insan hakları ihlalleri yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum dikkate alınarak bir mekanizma oluşturulması Şartın olumlu yönlerinden biri. Ancak bu mekanizmaların hiçbir şekilde kötüye kullanılmaması büyük önem taşımakta.

Yaygın ihlaller olduğunda, görevlendirilen bir komisyon, ihlal iddialarını “özel dava” adı altında nitelendirerek inceleyebilmekte ve gerekirse konuyu Afrika Birliği Meclisi’ne sevk edebilmektedir. Afrika Birliği Meclisi’nin karar vermesi halinde Komisyon, iddia edilen yaygın insan hakkı ihlallerini soruşturabilmekte ve konu ile ilgili rapor sunabilmektedir. Komisyon, bugüne kadar serbest seçimler, adil yargılanma, tutuklama koşulları, işkence, ölüm cezası gibi konularda önemli kararlar kabul etmiştir.

Afrika’da insan hakları adına gerçekleştirilen en önemli gelişmelerden bir diğeri de Afrika İnsan Hakları ve Adalet Mahkemesi’nin kurulmasıdır. Afrika İnsan Hakları ve Adalet Mahkemesi Afrika kıtasında kabul edilen hemen hemen bütün insan hakları belgeleri bakımından önüne gelen dava ve ihtilafları bakmaya yetkilidir. Ancak Mahkeme’ye taraf devletler, Afrika Birliği Meclisi ve Meclisin yetkilendirdiği diğer organlar vasıtası ile başvuru yapabilmektedir. Ayrıca Afrika Komisyonu, Çocuk Hakları ve Refahı Konusunda Uzmanlar Komitesi, birçok insan hakları kurumu ve hükümet dışı kuruluşlar da Mahkeme’ye başvuru yapabilmektedir.

Ne var ki, bireylere ve genel olarak bütün hükümet dışı kuruluşlara Mahkeme’ye başvurma imkânı açıkça tanınmamıştır. Bunu, kıtada insan haklarının güçlenerek gelişimi yolunda bir zayıflık olarak nitelemek mümkündür.

Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre herhangi bir hak ihlalini, her Avrupa ülkesi vatandaşı mahkemeye taşıyabilmektedir. Bu ise, ülkelerin vatandaşlarına karşı muamelelerinde ölçülü olmalarını sağlamaktadır.

Ancak çatışmaların yaygın olduğu, insanların kendilerini güvende hissetmedikleri Afrika kıtasında her insanın böyle bir hakkı bulunmuyor. İnsan hakları sadece bir ölçüye kadar korunabiliyor. Bu durum, şu sonucu ortaya çıkarıyor: Afrika’da insan haklarının kökleşmesinin ön şartı güvenlik. Güvenlik temin edildikten sonra insanların refah içinde yaşamaları ve ülkenin kalkınması için gerekli altyapı kolaylıkla sağlanabilir. İnsan haklarının gelişimi ve insanların gerçek özgürlük ve demokrasi ile buluşması, bundan sonra gerçekleşecek düzenlemelerle sağlanabilir. Asıl olan, yıllar boyunca korku ve baskı altında yaşamış olan Afrika halkını, içinde bulundukları dehşet ortamından çıkarmak ve bu toprakları sömürü için çaba gösterenlere mahal vermemektir.

Bunun olabilmesi için Afrika Birliği’nin, ihlal durumlarında taraf ayrımı yapmaksızın ciddi müeyyideler uygulayabilmesinin sağlanması gereklidir. İnsan Haklarına sadık daha güçlü bir Afrika Birliği, güvenli bir Afrika’nın teminatı olacaktır.

Adnan Oktar'ın News Rescue'da (Amerika) yayınlanan makalesi:

http://newsrescue.com/keeping-human-rights-alive-human-spirit-dead/#axzz52V33WUMS

Masaüstü Görünümü