Harun Yahya

Deccal hipnozla insanları etki altına almış, ahir zamanın en açık gerçeklerini göremeyecek hale getirmiştir


Deccalin insanlık tarihinin en büyük olayı olduğunu haber veren Peygamberimiz (sav), deccalin sebep olacağı tahribat, meydana getireceği fitneler, insanlara nasıl etki ettiği ve onları nasıl yönlendirdiği hakkında da detaylı bilgiler bildirmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, bu hadislere dayanarak deccalin faaliyetlerini kapsamlı olarak açıklamış ve deccalin bir tür hipnoz ile insanları etki altına alacağını anlatmıştır.

Bir vechi (sebebi) şudur ki: SİHİR VE MANYETİZMA VE İSPİRTİZMA GİBİ İSTİDRACI HARİKALARIYLA (hipnoz ve ruhlarla bağlantı tarzındaki istidracıyla) KENDİNİ MUHAFAZA EDEN VE HERKESİ TESHİR EDEN (büyüleyen, aldatan) O DEHŞETLİ DECCALİyok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HARİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği) BİR ZAT OLABİLİR Kİ O ZATen ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan  HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'DIR. (Şualar, s. 493)

Radyo, televizyon, internet, gazete, dergi gibi kitle iletişim araçlarını yoğun olarak kullanan deccaliyet, hem bir kısım Müslümanları hem de dünya nüfusunun büyük bir kısmını etkisi altına almıştır. Ancak deccalin hipnozu altındaki bu insanlar, hipnoz sebebiyle, hipnoza maruz kaldıklarını anlayamamaktadırlar. Bu sebeple de, çok anormal karşılamaları gereken bir durumu olağan görmekte, normalde hemen harekete geçmelerini sağlayabilecek bir olayı sıradan bir gelişme gibi değerlendirmekte, asla kabul etmeyecekleri sahte bilgileri, hurafeleri, batıl inançları kolaylıkla kabullenebilmekte, Allah'ın yaşattığı pek çok harikayı ve mucizevi gelişmeyi ise hiç farkına bile varmadan adeta kapalı bir gözle seyretmektedirler.

Hadislerde şeytanların da deccale yardımcı olacağı haber verilmiştir.

... ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da: "Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!" deyip her birini bir tarafa salacak... (Kıyamet Alametleri, s. 212-213)

Kuran ayetlerinde haber verildiği gibi, şeytanın insanları kabuk gibi bağlama, unutkanlık yapma gibi özellikleri vardır.

 (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı;o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu." (Kehf Suresi, 63)

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. (Zuhruf Suresi, 36)

Ayetlerde de işaret edildiği gibi şeytanın unutkanlık yapma, insanın dikkatini dağıtma, konstrasyonunu bozma, anlayışını kapama, akli yeteneklerini etkileme, feraset ve basiretini kapama gibi etkileri olabilmektedir. Deccaliyet de şeytanları kullanarak insanlar üzerinde bir büyü etkisi meydana getirmektedir. Dikkatlice bakıldığında dünya nüfusunun büyük kısmının deccaliyetin hipnozu altında olduğu, bu nedenle zihinlerinde apaçık olan gerçekleri dahi görmelerini engelleyen bir pus meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Deccaliyetin yoğun ve aralıksız hipnozu, söz konusu insanları büyük bir gaflete sürüklemektedir. Bediüzzaman Hazretleri bu gaflet haline şöyle dikkat çeker:

Bu fırtınalı zamanın hissi ibtal eden (hisleri çürüten) ve beşerin nazarını(dikkatini) afaka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar, ibtal-i his nevinden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki; ehl-i dalalet manevi azabını muvakkaten (geçici olarak) tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.( Şualar, s. 678)

Tam da Bediüzzaman'ın ifade ettiği gibi, deccaliyetin hipnozu ahir zamanda insanların büyük kısmını;

* Hisleri çürümüş, yani feraseti ve basireti kapanmış,

* Dikkati afaka dağılmış, yani gözünün önündeki önemli olayları göremez hale gelmiş,

* Sersemleşmiş, yani içinde bulunduğu anormalliği dahi fark edemeyecek duruma gelmiş insanlara dönüştürmüştür. Bu gafletin şiddeti o kadar yoğundur ki, içinde bulundukları durumun acısını ve sıkıntısını dahi hissedemez duruma gelmişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri'nin de,"O DEHŞETLİ DECCALİ yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HARİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği) BİR ZAT OLABİLİR Kİ O ZAT en ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan  HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'DIR." sözüyle ifade ettiği gibi, Hz. İsa (as) deccalin bu hipnozunu tamamen ortadan kaldıracaktır. Hz. İsa (as)'ın açık zuhuruna kadar, Hz. Mehdi (as) bu büyüyü ve hipnozu adım adım kıracak bir çalışma yapacak, ancak tüm insanların hipnozun etkisinden tam anlamıyla kurtulmaları Hz. İsa Mesih vesilesiyle olacaktır.

Bu hipnozun insanları ne şekilde etki altına aldığını daha iyi anlamak için, deccalin asıl olarak hangi konularda hipnoz uyguladığını ve insanların dikkatini ve kavrama gücünü nasıl kapadığını madde madde incelemek faydalı olacaktır. 



1. Deccalin amacı insanların gerçekleri görmelerini engellemektir. Bu nedenle Mehdiyet konusunun anlatılmasını ve anlaşılmasını istemeyecektir.

Deccal kelimesinin sözlük anlamlarından biri de gerçeği ters yüz eden, iyiyi kötü kötüyü iyi gösterendir. İnsanların maddi ve manevi olarak tahrip olmasını isteyen, fitne ve fesadın yaygınlaşması amacında olan deccal, iyi ve güzel olan herşeyin üstünü örtecek, gerçekleri örtbas edecek ve bu şekilde insanların doğruyu bulmalarını engellemeye çalışacaktır. Ahir zamanın en büyük ve en mühim güzelliği Hz. Mehdi (as)'dır. Deccal de en çok bu konuda çalışma yapacaktır. Binbir yolla Mehdiyeti gizlemeye, tevil etmeye ve kendince saptırmaya gayret edecektir. Bunun için de;

* Kimi insanları Mehdiyeti tamamen inkar ettirerek,

* Kimi insanları Mehdiyeti asla inanılması mümkün bir halde anlattırarak,

* Kimi insanları Mehdiyet'ten hiç bahsettirmeyerek,

* Kimi insanları Mehdiyet'i asırlar sonrasına erteleterek,

* Kimi insanları Mehdiyeti şahsı manevi, görünmez bir ruh gibi düşündürterek,

* Kimi insanları Mehdi gelip geçmiştir yalanına inandırarak bu gerçekten tamamen uzak tutmaktadır. Bir çok insan akla hayale gelmeyecek tevillerle ve normal koşullar altında asla inanmayacağı hikayelerle oyalanacak ve Hz. Mehdi (as)'ın farkına dahi varamayacaktır.

 (Mehdiyetin hangi yöntemlerle tevil edilip gizlendiğini okumak için bu linke bakınız. http://us2.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/14502)
 

2. Deccalin hipnozuyla insanlar garip bir sakinlik içinde olacak, çok mühim bir dönemde yaşadıklarını kavrayamayacaklardır.

Hicri 1400, dünya tarihinin en kutlu, en büyük, en şaşalı çağlarından biridir. Çünkü bu çağ Allah'ın tüm peygamberlerine gelişini haber verdiği, en eski peygamber suhuflarında dahi hakkında bilgi bulunan, Peygamber Efendimiz (sav)'in yüzlerce detayla tarif edip tanıttığı Hz. Mehdi (as)'ın zuhur çağıdır. Bu yüzyılda Hz. İsa (as) inecek, Hz. Mehdi (as) zuhur edecek ve İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır. Hicri 1400'ün ilk günlerinden itibaren mübarek ve kutlu bir çağda olduğumuzun alametleri belirmiştir. 30 yıllık süre içinde Peygamberimiz (sav) müjdelediği 150'den fazla alamet birebir tahakkuk etmiştir. Bu durum, Hz. Mehdi (as)'ın çıktığının açık bir göstergesidir.

Normal koşullar altında Mehdiyetle ilgili hadisleri bilen, bu hadislerin tahakkuk ettiğini gören bir Müslümanın içinde müthiş bir heyecan yaşaması ve Hz. Mehdi (as)'ı arayıp bulmak için gayret etmesi gerekir. Peygamberimiz (sav)'in sözüne inanıp iman eden bir Müslümanın, Peygamberimiz (sav)'in müjdelediği 150'den fazla haberin gerçekleştiğini bilip de yerinde durması, hiçbir şey yapmadan günlük işlerine devam etmesi olacak şey değildir. Bu bilgiyi öğrenen her Müslüman doğal olarak bir arayış içinde olacak ve Hz. Mehdi (as)'ın talebelerinden olmak için vargücüyle İslam'a hizmet edecek, büyük bir aşkla din ahlakını yayayacak ve dinsizliğe karşı ilmi mücadele verecektir.
 

(Gerçekleşen alametlerle ilgili bilgi almak için bakınız, http://www.harunyahya.org/imani/ahir_zaman_kitapciklar/cikis_alametleri/cikisalamet01.html)

Ancak İslam aleminin geneline bakıldığında bir kısım Müslümanların, "Peygamberimiz (sav)'in söylediği alametler belirdi evet, ne kadar güzel. Ben şimdi akşama ne yemek yapayım?" diyecek kadar garip bir sakinlik içinde oldukları görülmektedir. İşte bu garip sakinlik, deccalin hipnozunun neticesidir. Deccalin hipnozu altına olan bir insan tüm alametler de sayılsa, tüm hadisler de anlatılsa, Kuran'ın müjdeleri de aktarılsa bu bilgiler onu içinde bulunduğu ataletten çıkarmamakta, o kişi akşama ne yiyeceği, sabaha ne giyeceği, çocuğunu hangi okula yazdıracağı, arabasının taksidini nasıl ödeyeceği gibi konular dışında bir konuya tam anlamıyla dikkatini yöneltememektedir.
 

3. Peygamberimiz (sav)'in hadisleri kıyametin kopmasına çok az bir süre kaldığını göstermektedir. Deccalin hipnozuyla bu bilgi dahi bir kısım insanları harekete geçirmemektedir.

Peygamber Efendimiz (sav)'den nakledilen sahih hadislerde dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğu haber verilmektedir. Ahmed bin Hanbel Hazretleri'nin naklettiği sahih bir hadiste ise dünyanın ömrünün 5600 yılının geçtiği bildirilmektedir.  

(http://tr1.harunyahya.com/Detail/T/7EZU2FZ0164/productId/17782)

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri sahih hadislerde yer alan bu bilgileri şerh ederek kıyamet kopmasının Hicri 1545 itibariyle söz konusu olacağını, Allahualem, diyerek ifade etmiştir:

"Ümmetimden bir taife Allah'ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır."

"Ümmetimden bir taife.." fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. "Hak üzerinde olacaktır." (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117) ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. "Allah'ın emri gelinceye kadar" (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında KIYAMET KOPMASINA îma eder.(Kastamonu Lahikası, s. 33)

Şu anda Hicri 1431 yılı içinde bulunmaktayız. Hadislerden ve ehli sünnet alimlerin açıklamalarından açıkça görüldüğü üzere, dünyanın Allahualem 70 yıllık bir ömrü kalmıştır. Bu 70 yıl içinde Hz. İsa (as)'ın inişini, Hz. Mehdi (as)'ın aleni zuhurunu, İslam aleminin Hz. Mehdi (as) önderliğinde birleşmesini, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olmasını, Allah'ın izniyle, göreceğiz. Şüphesiz bu, her insanı coşkulu bir heyecana kaptıracak, şevkini müthiş artıracak çok önemli bir bilgidir. Ve günümüzün ileri haberleşme teknolojisi sayesinde dünyanın büyük çoğunluğu bu bilgiye vakıftır.

Buna rağmen insanların büyük kısmı hiçbir şey yokmuş gibi, sanki daha yüzyıllarca yaşayacaklarmış gibi günlük hayatın detaylarıyla meşgul olmakta, bu önemli gerçeği sıradan bir bilgiymiş gibi değerlendirmektedir. 2000 yıl önce Allah Katına alınmış, zamanın ve mekanın dışına çıkarılmış Ulu'l Azm bir peygamberin dünyaya dönüyor olması büyük bir harikadır. Allah'ın tüm peygamberlerine özelliklerini bildirdiği, kutlu ve seçkin kıldığı Hz. Mehdi (as)'ın bu yüzyılda faaliyet gösteriyor olması bir başka harikadır. Tüm insanların önümüzdeki yıllarda, Allah'ın izniyle, imana yönelecek olması ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olması ise bir başka büyük harikadır. Ancak bir kısım insanların tüm bu harikaları biliyor olmalarına rağmen, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları, ertesi gün yapacakları ticari anlaşmanın, çocuklarının okul taksidinin, alacakları yazlık evin, evlerinin dekorasyonun onlar için çok daha önemli bir konu olması da çok büyük bir harikadır. İşte bu tepkisizlik deccaliyetin yapmış olduğu hipnozun etkisinin en aleni göstergelerinden biridir.;
 

4. Dünyanın dört bir yanında oluk oluk Müslüman kanı akmakta, Müslüman alemi müthiş acılar çekmekte, ancak deccalin hipnozu sebebiyle insanların büyük kısmı bu durumu duyarsızlıkla seyretmektedir.

Hemen her gün ya Afganistan'dan, ya Irak'tan, ya Filistin'den, ya Doğu Türkistan'dan veya başka İslam ülkelerinden şehadet haberleri gelmektedir. Hemen her gün gazeteler, bombalanan, saldırıya uğrayan, kurşuna dizilen, haksız yere hapsedilen, işkence gören, tecavüze uğrayan mazlum, esaret altındaki Müslümanların haberlerini aktarmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ise bu haberleri akıl almaz bir sükunet içinde izlemekte, çoğu zaman "bak görüyor musun dünyada neler oluyor?" demekten başka hiçbir tepki vermemektedir. Daha da acısı çok büyük bir çoğunluğu bu haberleri gördüğünde okumadan gazetenin sayfasını çevirip geçmekte, bir futbol maçınının sonucuyla ya da bir sanatçısın yeni saç modeliyle çok daha fazla ilgilenmektedir. O kişi sıcak evinde çorbasını yudumlarken, çayını doldurup hiçbir aciliyeti olmayan konular üzerinde saatlerce konuşurken, Pakistan'da sokakta kalmış milyonlarca insan soğuk kışta nereye sığınacağını, çocuğunu hastaneye götüremeyen Filistinli bir anne onu iyileştirmek için ne yapacağını, eşi gözünün önünde tecavüze uğrayan Afgan bir baba bu duruma nasıl karşılık vereceğini, bombalanan bir doğumhanede daha yeni doğmuş kardeşini yitiren Iraklı bir çocuk bu durumun ne zaman sona ereceğini düşünmektedir. Tabi ki her Müslüman başına gelen her türlü zorluğun Allah'ın takdiriyle yaratıldığını ve bunlara karşı Kuran ahlakına ve sünnete uygun bir tepki ve karşılık vermesi gerektiğini gayet iyi bilmektedir. Ancak böyle bir zulümle ve haksızlıkla karşı karşıya kaldıklarında Müslümanların izlemesi gereken yolun ne olduğu da Kuran'da ve hadislerde haber verilmiştir.

Allah'ın Müslümanlara emri, kurşunla kaynatılmış binalar gibi birlik olmaları ve ilimle, bilgiyle, sevgiyle, kültürle bu zulme fikren karşılık vermeleridir. Peygamberimiz (sav) de ahir zamanda İslam ümmetinin çok büyük çileler ve acılarla karşılaşacağını, deccaliyetin baskısı altında ezileceğini haber vermiş, bu esaretten kurtulmalarının tek yolunun ise Hz. Mehdi (as)'ın manevi liderliği etrafında toplanmaları olduğunu söylemiştir. Müslümanların birlik olması için gayret etmek, İslam ümmetini ırkı, mezhebi, düşüncesi ne olursa olsun kardeşlik ruhu içinde biraraya getirmek için çalışmak tüm müminlerin vazifesidir. Ahir zamanda yaşayan her Müslüman var gücüyle, İttihad-ı İslam'ı istemeli ve Allah'ın Müslümanların kurtarıcısı olarak gönderdiği Hz. Mehdi (as)'a talebe olmak, bu mübarek zata en güzel ortamı hazırlamak için çalışmalıdır. Afganistan'da, Irak'ta, Patani'de, Doğu Türkistan'da, Filistin'de, Filipinler'de ve bildiğiniz bilmediğiniz dört bir yanda Müslümanlar acı ve ızdırap içinde varlıklarını devam ettirmeye çalışırken, hayatının tek bir anında bile Müslümanların birlik olması için gayret etmeyen, hatta bir kere bile ağzından "İslam alemi birleşsin, İttihadı İslam olsun" sözleri çıkmayan insanlar, elbette bir büyü ve hipnoz altındadırlar.  Normal bir insanın böyle bir manzara karşısında bir saniye bile yerinde durması mümkün değilken, neredeyse 1,5 milyarlık İslam aleminin çok büyük çoğunluğunun o topraklarda yaşayan annelerimizin, kızkardeşlerimizin, çocuklarımızın, dedelerimizin, teyzelerimizin başına gelenleri soğukkanlılıkla seyretmesi hipnozun etkisiyledir.

Deccalin hipnozu, Allah açıkça Müslümanların birlik olmasını emretmişken, onları parça parça kılmaktadır. Deccalin hipnozu, Allah açıkça ihtiyaç içinde olan insanların yardımına koşmayı emretmişken, onları geri tutmaktadır. Deccalin hipnozu, Peygamberimiz (sav) alenen kurtuluş yolunu göstermişken, onları başka yollara yönlendirmektedir. Deccalin hipnozu, milyonlarca Müslüman akıl almaz zulümlere maruz kalırken, onları sadece kendilerinin rahatını, keyfini, akşama yiyeceği yemeği, sabaha giyeceği kıyafeti, çocuğunun okulunu, evinin taksidini, ticaretinin yarınını düşünmekle yetinen hale getirmektedir.
 

5. Tüm canlılığı ve evreni kör tesadüf gibi akıl almaz ve mantıksız bir açıklamaya dayandıran Darwinizm, deccalin hipnozuyla insanlar tarafından kabul görmektedir.

Tek bir proteinin dahi tesadüfen oluşmasının imkansız olduğu açıkken, 300 milyondan fazla fosil canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini gösterirken, bilimin tüm dallarında elde edilen her bilgi evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha gözler önüne sererken, Darwinizmin pek çok ülkede resmi devlet politikası olarak korunması ve dayatmayla insanlara sunulması deccaliyetin en açık faaliyetlerinden biridir. Bediüzzaman Hazretleri de deccalin "Maddiyun ve tabiyyun taununu" yani Darwinizm ve materyalizm hastalığını telkinle yayacağını ve insanlığı bu yolla tahrip edeceğini söylemiştir. Darwinizm deccaliyetin dinidir. Deccal din ahlakına karşı yürüttüğü mücadelede sahte bir dine ihtiyaç duymaktadır ve bu sahte dini de Darwinizmdir. Sahte çizimlerle, sahte formüllerle, sahte hikayelerle akıl ve mantık dışı bir teori oluşturulmakta ve bu, sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi insanlara telkin edilmektedir.

Darwinizm'in eski Sümerlerden, antik Mısır'dan kalma batıl bir din olduğu ve bilimsel olarak hiçbir delile dayanmadığı bugün açıkça bilinmektedir. Buna rağmen çamurun içinde kendi kendine canlılar oluştu masalının büyük bir ciddiyetle, Latince kelimelerle süslenerek bilim gibi anlatılması, daha da acısı okumuş eğitim görmüş profesör olmuş insanların dahi bu masala inanması ve bu anlatılanın çok anormal olduğunu farkedip dile getiren insanların müthiş bir baskı ve yıldırma politikasıyla karşı karşıya kalması deccalin hipnozunun bir diğer göstergesidir. Bu hipnoz öylesine etkili olmuştur ki, günümüzde bir kısım muhafazkar ve İslami olarak bilinen gazeteler, dergiler, internet siteleri dahi Darwinizm propagandasına alet olmaktadır. Şaşırtıcı olan, deccaliyetin hipnozuyla öyle bir şuur kapanması olmuştur ki, alenen Darwinizm propagandası yapan bu kimselere, "neden böyle birşey yaptıkları" sorulduğunda, "ne yaptık ki?" şeklinde, yaptıklarının farkında dahi olmadıklarını gösteren cevaplar vermektedirler.
 

6. Allah Müslümanlara İslam ahlakının dünya hakimiyetini vaad etmekte, Müslümanların önemli bir kısmı ise deccalin etkisiyle bu kutlu vaadi göz ardı etmektedir.

Kuran'ın birçok ayetinde Allah'ın samimi olarak iman edenleri yeryüzüne varisçi kılacağı, yani İslam ahlakının dünyaya hakim olacağı vaad edilmiştir. Bununla birlikte, pek çok hadisi şerifte de Hz. Mehdi (as) döneminde, yani içinde bulunduğumuz çağda, İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı müjdelenmiştir. Allah'a iman eden, Allah'a teslim olmuş, Allah'ın takdirine güvenen her Müslüman, Allah'ın vaadini muhakkak gerçekleştireceğini bilir. İslam'ın dünya hakimiyeti de Allah'ın vaadi olduğuna göre, bu vaadin gerçekleşmesine vesile olmak için elinden gelen tüm çabayı gösterir. Maddi ve manevi olarak gayret içinde olur. Allah'ın müminlere açık bir emri de, yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din Allah'ın oluncaya kadar, yani İslam ahlakı tüm dünyaya egemen oluncaya kadar mücadele etmektir. (Enfal Suresi, 39) Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek nasıl Allah'ın emriyse, Allah yolunda, Allah'ın dini tüm dünyaya hakim oluncaya kadar mücadele etmek de Allah'ın Müslümanlara emridir. Allah'ın bu emrini yerine getirebilmek için her Müslüman fitneye karşı mücadele etmekle yükümlüdür. Yani, insanların canını yakan, onlara bela ve musibet veren, neşelerini elinden alan, onları adeta robotlaştıran, çatışmayı, kavgayı, egoistliği sözde meşrulaştıran dinsizliğe, materyalizme ve Darwinizme karşı mücadele etmelidir. Ve bu mücadelesi mutlaka fikri zeminde olmaktadır. Çünkü şu anda dünyayı kasıp kavuran her türlü bela ve acı, ideolojik bir dayanağa sahiptir. Bu ideolojik dayanak ortadan kaldırılmadıkça, söz konusu acıların kamil anlamda son bulması mümkün değildir. Söz konusu ideolojik dayanak ise Darwinizm ve materyalizmdir.

Müslüman bir yandan Darwinizme ve materyalizme karşı fikri mücadele verirken, öte yandan Allah'ın varlığının ve birliğinin delillerini, insanları samimi imana yöneltecek delilleri de en güzel, hikmetli, sevecen, nezaketli, akılcı üslupla anlatmakla yükümlüdür. Kuran'ın hakikatlerini ve Peygamberimiz (sav)'in üstün ahlakını, Asrı Saadet Müslümanlığını insanlara anlatmakla yükümlüdür. Bu, Allah'ın "din Allah'ın oluncaya kadar mücadele edin" emrinin gereği olarak yapılmalıdır.

Tüm bu gerçeklere rağmen, bir kısım insanların İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinden tam anlamıyla ümit kesmeleri ise deccalin hipnozunun bir etkisidir. Bu kimseler Allah'ın Kuran'daki açık vaadini ve müjdesini unutmakta, İslam ahlakının hakimiyetine binde bir, hatta milyonda bir dahi ihtimal vermemekte, diğer bir deyişle Allah'ın açıkça müjdelediği bu gerçeği imkansız görmektedirler. Bu kimselere "komünizm dünyaya hakim olur mu?" diye sorulsa, "olabilir" demekte, "ateist masonluk dünyaya hakim olur mu?" diye sorulsa, "tabi olur neden olmasın" demekte, "faşizm, ABD, Avrupa, ateist siyonizm hakim olur mu?" diye sorulsa, her birinin hakimiyetini son derece makul görmekte, ancak bir tek İslam ahlakının hakimiyetini imkansız olarak değerlendirmektedir. İşte bunun sebebi deccaliyetin hipnozunun etkisiyle, bir feraset kapanması, Allah'ın vaadinin unutulmasıdır. Oysa Müslüman Allah'ın vaadini muhakkak yerine getiren olduğunu bilir. Allah, kendi yaşadığı dönemde hakimiyeti takdir etse de etmese de, kendisine gösterse de göstermese de, sahip olduğu tüm imkanları seferber ederek Allah'ın dininin hakim olması için ilmen mücadele eder. Allah'ın bu vaadini görmezlikten gelerek, İslam ahlakının hakimiyeti için gayret edenleri kendi akıllarınca küçümseyerek, diğer Müslümanlara da "Hakimiyet asla olmaz" diyerek meskenet ve atalet telkin edenlerin deccaliyetin büyüsü altında oldukları açıktır.
 

7. Deccalin hipnozu, bir kısım insanları vefalı, sadık, güzel huylu, mülayim, itidalli, asil ve saygılı Müslüman üslubundan uzaklaştırmakta, soğuk, özenti, ukala, vefasız, saygıyı bilmeyen, aşağılık kompleksi içinde bir modele sürüklemektedir. 

Salih bir mümin için tek ölçü Kuran, Peygamberimiz (sav) sünneti ve ehli sünnet alimlerin eserleridir. Müslümanın ibadetleri ve yaşantısı gibi, ahlakı, tepkileri, üslubu ve tavırları da bu ölçüye göredir. Salih bir Müslüman hangi dönemde yaşıyor olursa olsun, hangi koşullar altında bulunursa bulunsun, Allah'ın Hz. Adem (as)'dan bu yana insanlara emrettiği ve bildirdiği ahlak üzerinedir. Teknolojinin ilerlemesi, çağın değişmesi, imkanların artması ya da azalması bu ahlakı değiştirmez. Müslüman nerede olursa olsun akılcı, itidalli, dengeli, mülayim, sevecen, şefkatli, merhametli, vefalı, sadık, koruyucu, kollayıcı, kolaylaştırıcı, güzelleştirici insandır. Eğer bir insan "devir artık değişti" diyerek, "bu özelliklere uyarsam toplum tarafından kabul görmem, ezilirim, dışlanırım" endişesiyle bu üstün ahlaktan taviz veriyorsa, o kişi Kuran'a ve sünnete değil, bambaşka bir yola uymuş demektir.

Mümin işyerinde, sokakta, cafede gördüğü, televizyondan veya internetten izlediği herhangi bir insanı taklit etmez. Onların yaşantısına, üsluplarına özenmez. Onlar gibi olmaya çalışmaz. Onlara kendini kabul ettirmek için biraz onlar gibi biraz Müslüman gibi hareket etmez. Onların çirkin esprilerini, mimiklerini, tepkilerini modernlik zannederek üzerine almaz. Müslüman kendine Hz. Muhammed (sav)'in asaletini, nezaketini, cevvaliyetini, şefkatini, sevgisini, kalitesini örnek alır. Allah'ın övdüğü peygamberleri örnek alır. Onlar gibi üstün bir ahlak ve kaliteli bir tavır içinde olmaya gayret eder. Gayet iyi bilir ki, samimi olarak Kuran'a uyan, Peygamber (sav)'in yolunu izleyen bir insan olabilecek en modern, en kalietli, en güzel yaşantıya sahip insandır.

Buna rağmen, kendince entel olmaya özenen, kıyafetiyle, tepkileriyle, üslubuyla küfür özentisi içinde olan, bir tür aşağılık kompleksi içinde yaşayan, vefa, sadakat, büyüğe hürmet, saygı gibi güzel özellikleri modernleşmek adına bir kenara koyan, bunu da kendince İslam'a hizmet gibi gören insanlar deccaliyetin hipnozunun etkisiyle böyle bir yola girmektedirler. Açık bir şuurla baktıklarında, geliştirdikleri bu garip üslubun ve vefasız, sadakatsiz, şefkatsiz sistemin asıl kendilerini ezeceğini, bir gün gelip bu çarpık sistemin altına kalabileceklerini görmeleri gerekir. Böyle bir modelin, Müslümanın asıl amacını, onu hayatta tutan, güçlü kılan herşeyi yıkacağını fark edebilmeleri gerekir. Bilgisayar dili kullanarak inşaAllah, maşaAllah gibi dini ifadeleri dahi kısaltarak yazan, kendince modernleştiği için dini ifadeler hakkında espriler yapan, büyüğünü korumayı, ona saygı göstermeyi geri kafalılık zanneden kimseler, ne kadar küfre benzerse o kadar kaliteli olduğunu düşünen, mazlum ve zavallı konumundaki insanları ezmeye yeltenen, güçlü olandan yana tavır alan kimseler deccaliyetin yönlendirmesiyle puslu, bulanık, gerçek İslam ahlakından uzak, özenti, karanlık bir ruha itildiklerini fark etmelidirler. Ve bir an önce bu garip yapıdan çıkmalıdırlar.

Bu maddeleri daha da çoğaltmak ve genişletmek mümkündür. Ancak sırf bu maddeler dahi, insanların büyük kısmının deccalin etkisiyle adeta beyinlerinin donduğunu görmek için yeterlidir.


 

Deccaliyetin hipnozu samimi, derin ve dikkatli bir imanla delinir

İçinde yaşadığımız ahir zaman hem çok kutlu ve müjdelidir, hem de tüm müminlere önemli sorumluluklar yüklemektedir. İnsanlık tarihinin en büyük olayı olarak bildirilen deccale karşı, onu yok sayarak, böyle bir durum yokmuş gibi davranarak, görmezden gelerek başarı elde edilmez. Müslüman tehlikeyi tam ve tüm yönleriyle kavramalıdır ki, tehlikeye karşı en akılcı ve etkili tedbirleri alabilsin. Deccaliyetin hipnozunun tüm insanların üstünden kalkması, hadislerde haber verildiği üzere, Hz. İsa (as) vesilesiyle olacaktır.

Ancak samimi ve derin imanla bu hipnozdan sakınmak, deccaliyetin büyüsünden korunmak da mümkündür. Şeytan doğrudan insan beynini hedef aldığı için Müslüman da duayla, Allah'a tevekül ederek, çok samimi olarak ve kararlı bir irade göstererek decccalin hipnozundan çıkabilir. Öbür türlü bu hipnozun etkisinden kurtulamaz, çünkü hipnozu başka bir hipnozla takviye edecek köklü bir sistemle karşı karşıyadır.

Nitekim, Bediüzzaman Hazretleri de imanın nuruyla Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın farkedilebileceğini söylerken, samimi müminlerin imanın nuruyla deccaliyetin hipnozundan korunabileceklerini, deccaliyetin örtbas etmek istediği gerçekleri görebileceklerini söylemiştir.

Ahir zamanda Müslümanlar deccaliyetin meydana getirdiği perdeyi yırtıp geçmek zorundadırlar. Bunun için deccaliyetin yaptığı propagandaya ve telkine karşı çok güçlü telkin kullanılması şarttır. Allah'ın Kuran'da emrettiği gibi keskin bir dikkat, açık bir şuur, her an Allah'la birlikte olduğunu bilmenin getirdiği bir teyakkuz hali deccalin hipnozunu iman edenlerden uzak tutacaktır. Deccaliyet, sürekli telkin yoluyla kendi batıl sistemini nasıl ayakta tutmaya çalışıyorsa, Müslümanlar da Allah'ı çok anarak, Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği çözüm yollarını sürekli gündemde tutarak, ahir zamanda olduğumuz gerçeğini sürekli hatırlatarak, Hz.İsa (as)'ın ve Hz. Mehdi (as)'ın görevde olduğunu anlatarak, İslam aleminin birleşmesinin önemimi gündemde tutarak, İslam ahlakının hakim olması için çaba göstererek  deccalin telkinini etkisiz hale getirmelidir.

Masaüstü Görünümü