Harun Yahya

Hristiyan kardeşlerimiz de batıni tefsirin öneminini görmelidirler


Allah'ın sözleri açık, anlaşılır, özlü ve hikmetlidir. Fakat Yüce Rabbimiz, Kendi sözlerinde kimi zaman muhkem (anlamı ve ifade tarzı apaçık olan) kimi zaman da müteşabih (birden çok anlama gelen ifade biçimi, belli düzeyde tevil ve yorum gerektiren izah) anlamlar gizler. Müteşabih anlamları görebilmek için bu hikmetli sözlerdeki derin anlam ve sırları iman gözüyle görebilmek gerekmektedir.

 

Yüce Rabbimiz bu derin anlamları bazı durumlarda teşbih ve benzetmelerle haber vermiştir. Örneğin bir Kuran ayetinde Allah, "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın..." (Al-i İmran Suresi, 103), diğer bir ayette ise, "Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler..." (Araf Suresi, 40) şeklinde belirtmektedir. Söz konusu ayetler bazı kişiler tarafından düz anlamları ile de alınıp yorumlanabilir. Fakat gerçekte, her iki ayette de yapılan benzetmeler çok hikmetli bir anlatım şeklidir ve insanların üzerinde düşündükçe derinleşebileceği anlamlar gizlenmiştir. Rabbimiz, "Allah'ın ipi" teşbihi ile, insanların Allah'a ve O'nun gösterdiği yola sımsıkı bağlanmalarını, bunda kararlılık göstermelerini öğütlemektedir. Yine Rabbimiz, "halat iğne deliğinden geçinceye kadar" benzetmesi ile de ayette belirtilen kişilerin –Allah'ın dilemesi dışında– cennete kesin olarak giremeyeceklerini etkili bir benzetme ile haber vermektedir. Bu, son derece güzel ve derin bir anlatımdır. Fakat bunu doğru anlamak için, burada batıni tefsir yapmak gerekmektedir.

Bu durum, Kuran için olduğu gibi, Tevrat ve İncil için de geçerlidir. Örneğin İncil'den bir pasajda, Rabbimiz'in batınen yorumlanması gereken, derin hikmetli bir anlatımı şöyledir:

Onlara benzetmelerle konuşmamın nedeni budur. Çünkü, 'Gördükleri halde görmezler, duydukları halde duymaz ve anlamazlar.' "Böylece Yeşaya'nın peygamberlik sözü onlar için gerçekleşmiş oldu: 'Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz! Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağırlaştı. Gözlerini kapadılar. Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları duymasın, yürekleri anlamasın ve Bana dönmesinler. Dönselerdi, onları iyileştirirdim.' (Matta, 13:13-15)

Benzer örnekleri Tevrat'tan da vermek mümkündür:

Ey sağırlar, işitin, ey körler, bakın da görün!... Pek çok şey gördünüz, ama aldırmıyorsunuz, kulaklarınız açık, ama işitmiyorsunuz. (Yeşaya, 42:18, 20)

Rab bana şöyle seslendi: "İnsanoğlu, asi bir halkın arasında yaşıyorsun. Gözleri varken görmüyor, kulakları varken işitmiyorlar. Çünkü bu halk asidir." (Hezekiel, 12:1-3)

İncil ve Tevrat'taki bu ifadelerde bahsedilen elbette fiziksel bir körlük veya fiziksel bir sağırlık değildir. Burada manevi körlük ve manevi sağırlık vurgulanmaktadır. Bu sözlerde bahsi edilen insanlar, Allah'ın varlığının bütün delilleri kendi gözlerinin önüne serildiği halde, bu deliller sürekli karşılarında olduğu halde bunu göremeyen, Allah'ı takdir edemeyen insanlardır. Manevi körlük ve sağırlığa ulaşmış bu insanları Allah lanetlemektedir.

Eğer buradaki anlam klasik anlamda körlük veya sağırlık şeklinde alınırsa, elbette bu oldukça yanlış yorumları beraberinde getirecektir. Bu yanlış yorumlardan kaçınabilmek için, batıni tefsir yapabilmenin önemi büyüktür. Çünkü Allah, bu derin anlamlarla insanlara çok büyük ve önemli mesajlar vermekte, onları doğru yola ulaştıracak sırlar gizlemektedir.

 

İncil'deki "oğul" ifadesi, batıni tefsir yoluyla değerlendirilmelidir

Şunu öncelikle belirtmek gerekir ki, batıni tefsir eksikliği, İslam'da da Musevilik'te de, Hristiyanlık'ta da çeşitli şekillerde karşılaşılan bir durumdur. Dolayısıyla bunu, yalnızca bazı Hristiyanlara yönelik bir durum olarak algılamamak gerekir. Burada konu itibariyle bu konunun yalnızca Hristiyanlara yönelik kısmı anlatılmaktadır.

Batıni tefsir yapabilmek, bir kısım Hristiyan kardeşlerimizin içine düştüğü yanılgılar açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü yıllardır süregelmiş olan Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu olduğuna dair inanç (Allah'ı tenzih ederiz), batıni tefsir eksikliğinden kaynaklanan oldukça önemli ve tehlikeli bir yanlış yorumlamadır. İncil'de yer alan "Allah'ın oğlu" ifadeleri, bu sözlerde geçen düz anlamları ile alınmış ve derin anlamları gereği gibi düşünülmeden olduğu şekilde tefsir edilmiştir.

Oysa burada geçen "oğul" ifadesi, Allah'a manen yakınlık, sevgi, seçilmişlik, dostluk ifadesidir. Allah'ın sevgili ve seçkin kulu için belirttiği oldukça derin bir anlatımdır.

Bu özel hitap Tevrat'ta da geçen bir anlatım şeklidir. (Mezmurlar 2:7-12 ) Bazı Hristiyanlar, Tevrat'ta geçen "oğul" ifadesini de aynı şekilde düz tefsir ettiklerinden, Hz. İsa (as)'ın haşa "Allah'ın oğlu" olduğuna dair (Allah'ı tenzih ederiz) yanlış inançlarına Tevrat'ı da kaynak gösterebilmektedirler. Oysa Museviler, Tevrat'da geçen bu yöndeki ifadelerin gerçek ve derin anlamını çok iyi bilirler. Buradaki ifadeyi batıni olarak yorumlar ve Allah'ın kuluna olan sevgisini, koruyuculuğunu, yakınlığını vurguladığını anlayabilirler. Nitekim Museviler, bazı Hristiyanların düz tefsir ile Tevrat'tan pasajlara vermeye çalıştıkları yanlış anlamlara da karşı çıkmaktadırlar.

Hristiyan kardeşlerimiz de "Allah'ın oğlu" ifadesiyle haşa fiziksel bir anlamın kastedilmediğini, burada bir kulun Allah'a manevi yakınlığının vurgulandığını anlamalıdırlar. Bu batıni bakış açısı ile baktıklarında, bu hitap şekli ile çok farklı ve derin bir mesaj verilmiş olduğunu daha iyi fark edeceklerdir.

Hz. İsa (a.s) geldiğinde Hıristiyanları üçleme yanılgısından kurtaracaktır

Adnan Oktar'ın 19 Ocak 2009 tarihli Ekin Tv röportajından

 

 

Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda tekrar zuhurunun bulutlar üzerinde olacağı ve heryerden görüleceğine dair inanç, batıni tefsir eksikliğinden kaynaklanmaktadır

Hz. İsa (as), Allah'ın izni ile ahir zamanda tekrar yeryüzüne gelecek ve tüm ulusları huzur ve güvenliğe kavuşturacaktır. Bu, Kuran'da da haber verilen oldukça heyecan verici bir müjdedir. Fakat Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda tekrar yeryüzüne gönderiliş anı, bazı Hristiyanların, hatta bazı Müslümanların zannettiği şekilde tüm insanların şahit olacağı olağanüstü olaylar sonucunda gerçekleşmeyecektir. Hz. İsa (as), Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek, kendisi dahi Hz. İsa (as) olduğunun bilincinde olmayacak, ona ilk başta inanan ve sahip çıkan sayısı az Hristiyan bir topluluk olacaktır. Hz. İsa (as), ilk gelişinde faaliyetlerini gizliden gizliye yürütecek ve sonra tüm dünya tarafından tanınacaktır. Bütün insanların ona inanması ve gerçek Allah inancına dönmeleri, belli bir zaman sonra söz konusu olacaktır.

Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda gelişi İncil'de de müjdelenen ve Hristiyanların da heyecanla bekledikleri bir güzelliktir. Ancak kimi Hristiyan kareşlerimiz, bu konuda da İncil'deki ifadeleri düz anlamlarıyla yorumladıklarından, yanlış beklentiler içine girmektedirler. Örneğin kimi Hristiyanlar Hz. İsa (as)'ın gelişinin, bulutların üzerinde ve tüm insanların göreceği olağanüstü olaylar silsilesi sonucunda gerçekleşeceğine inanmaktadırlar. Bu inançlarını ise aşağıdaki İncil sözlerine dayandırmaktadırlar:

"İşte, bulutlarla geliyor! Her göz onu görecek..." (Vahiy, 1: 7)

"O zaman İnsanoğlunun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlunun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler." (Matta 24:30; Markos 13:26)

İsa, "Söylediğin gibidir" karşılığını verdi. "Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlunun, Kudretli Olan'ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz." (Matta 26:64; Markos 14:62)

O zaman İnsanoğlu'nun bulut içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. (Luka 21:27)

Çünkü İnsanoğlunun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi olacaktır. (Matta 24:27)

Şimşek çakıp göğü bir ucundan öbür ucuna dek nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır. (Luka 17:24)

Hz. İsa (as)'ın gelişi ile ilgili yapılan benzetmeler, bu olayın büyüklüğünü vurgulamak amacıyladır. Ayrıca Hz. İsa (as)'ın gelişinin "doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek" gibi olması, bir yönüyle televizyonda görülmesine işaret ediyor olabilir. Hz. İsa (as)'ın nur yüzünün tüm insanlarca görülmesi bu şekilde bir benzetme ile aktarılmış olabilir.

Ayrıca buradaki sözler eğer düz anlamları ile alınırsa, bulutlar üzerinde gelen Hz. İsa (as)'nın varlığından kuşkusuz ki herkesin haberi olacak, bu büyük mucize karşısında tüm insanlar kayıtsız şartsız iman edecek, imtihan ortadan kalkacaktır. Oysa İncil'de Hz. İsa (as)'ın tarif edilen deccal (antikrist) ile mücadele dönemi olduğu bildirilmektedir. Eğer herkesin imanını gerektiren, tüm insanların şahit olacağı gibi bulutlardan iniş olsa, kuşkusuz Hz. İsa (as)'ın mücadelesini gerektirecek bir ortam da kalmayacaktır. Hz. İsa (as)'nın deccal ile mücadelesinin gerçekleşmesi için onun ilk geldiğinde tanınmaması gerekmektir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, dünya üzerindeki imtihan sürekli olarak devam ettiğinden, hiçbir olay aklın ihtiyarını kaldıracak biçimde, sebeplerden uzak şekilde gerçekleşmez. Bu Allah'ın adaletine ve yaratma kanununa aykırıdır. Aklın ihtiyarını kaldıracak olaylar hiçbir peygamber döneminde gerçekleşmediği gibi Hz. İsa (as)'ın gelişi sırasında da gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla, herkesin bir anda şahit olacağı, aklın sınırlarını aşan, böylesine büyük ve olağanüstü olayların gerçekleşmesi sebepler dahilinde mümkün değildir. Burada asıl olarak, bu sözlerdeki batıni anlamları esas almak gerekmektedir.

Bu sözler ile Yüce Rabbimiz, Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne zuhurunun kutlu ve büyük bir olay olduğunu insanlara bildirmekte, tüm insanların onun gelişinden mutlaka haberdar olacaklarını ve onun gelişiyle bütün insanların aydınlığa ve doğruluğa kavuşacağını haber vermektedir. Onun yeryüzündeki varlığının anlaşılması elbette ki aydınlatıcı ve heyecan verici olacaktır. İşte bu sebeple Allah, Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne gelişini bir şimşek parıltısına benzetmektedir.

 

Sonuç

Batıni tefsir, Allah'ın bizlere sunduğu derin mesajları anlayabilmek, hikmetlerini düşünebilmek için önemli bir yoldur. Batıni tefsir yapılmaması, insanları son derece ciddi yanılgılara sürükleyebilecek, yanlış inançlar ortaya çıkarabilecek ciddi bir eksikliktir. Allah, bir Kuran ayetinde belirttiği gibi, Allah'tan korkan her insana doğruyu yanlıştan ayırt edecek bir anlayış vermiştir (Enfal Suresi, 29). Dolayısıyla Allah'a kendisini teslim eden ve Allah'tan gereği gibi korkan her insan, doğruyu ve Allah'ın sözlerindeki derin anlamları görüp vicdana uygun yaşama nimetine sahiptir. Samimi Hristiyan kardeşlerimiz de İncil'in Kuran ile mutabık hikmetli sözlerini bu şekilde değerlendirmelidirler. Vicdanlarına başvurduklarında, buradaki derin anlamları -Allah'ın izniyle- göreceklerdir.

Masaüstü Görünümü