Harun Yahya

Hz. Mehdi'nin dünyadaki manevi ordusu


Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)

 
Yüce Rabbimiz Kuran ayetleriyle tüm insanlara, İslam dinini tüm dinlere üstün kılacağını ve Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) ise hadislerinde,  bu müjdeli olayın gerçekleşmesinde Allah'ın, Hz. Mehdi'yi vesile kılacağını haber vermiştir. Resul-ü Ekrem Efendimiz (sav), bu dönemde Müslümanların manevi lideri olacak olan Hz. Mehdi'nin, tüm insanlığın ve İslam dininin hayrına yönelik pek çok hizmeti olacağını ve çok önemli faaliyetler yürüteceğini bildirmiştir. Hz. Mehdi, Allah’ın izniyle, çeşitli hurafe, batıl inanç ve yanlış uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan din ahlakını özüne döndürecek, Hz. İsa ile biraraya gelecek, yegane hak din olan İslam ahlakını yeryüzüne hakim kılacaktır. Güzel ahlakı ile Peygamberimiz (sav)'e benzetilen Hz. Mehdi, hadislerdeki bilgilere göre tüm insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşları için samimi çaba harcayacak, dünyada huzur, barış, bolluk ve bereketin oluşmasına vesile olacaktır.

Hz. Mehdi’nin gelişi, Peygamber Efendimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber) derecesindeki hadisleri doğrultusunda İslam aleminde yüzyıllardır beklenen en önemli konulardan biridir. Tüm Müslüman alemi, bu mübarek şahsın vesile olmasıyla, İslam medeniyetinin yeniden yükselmesini ve Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasını ümitle ve şevkle beklemektedir.






Güzel ahlakı ile Peygamberimiz (sav)'e benzetilen Hz. Mehdi, hadislerdeki bilgilere göre tüm insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşları için samimi çaba harcayacak, dünyada huzur, barış, bolluk ve bereketin oluşmasına vesile olacaktır.






Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bu şerefli ve üstün görevini yerine getirirken Hz. Mehdi'nin çevresinde çok az sayıda insan olacağı da haber verilmiştir. Ancak bu kadar sınırlı sayıda olmalarına rağmen, -Allah'ın izniyle- Hz. Mehdi vesilesiyle, İslam ahlakı dünya çapında hakim olacaktır. Elbette ki bu, Allah'ın bir mucizesidir. Allah Kuran'da “... İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır.” (Al-i İmran Suresi, 13) buyurmuştur. Allah, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim kılınmasını dilemiştir ve bu sonucu istediği şekilde yaratmaya da kadirdir. Nitekim günümüzde yaşanan gelişmeler Allah'ın izniyle bu sonucun çok yakın olduğunun bir müjdecisi niteliğindedir.

Dünya Çapında Yapılan Tüm Faaliyetler, Hz. Mehdi'ye Ve İslam Ahlakının Hakimiyetine Hizmet Etmektedir

Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde bildirildiği üzere, Hz. Mehdi'nin çevresinde ona yardım eden, destek olan çekirdek bir grup vardır. Önceki satırlarda da belirtildiği gibi, bu grubun sayısı oldukça azdır. Ancak Allah’ın dilemesiyle, İslam’ın gelişmesine, Kuran ahlakının yayılmasına yönelik çaba harcayan her insan, bilerek ya da bilmeyerek Hz. Mehdi'ye hizmet etmektedir. Dolayısıyla dünyada yapılan her faaliyet, aslında Hz. Mehdi'nin hizmetindedir. Bu yönde kitap hazırlayan, dergi ya da gazete çıkaran, yazı yazan, konferans veren her insan, istesin ya da istemesin Allah'ın takdiri üzere Hz. Mehdi'ye yardım etmekte, onu desteklemekte ve Hz. Mehdi'nin manevi önderliğinde İslam ahlakının hakimiyetine zemin hazırlamaktadır.

Kuşkusuz bu, Allah'ın salih kullarına olan vaadinin ve yardımının bir tecellisidir. Allah'ın takdirinin önüne geçebilecek yoktur. Allah, İslam ahlakının tüm yeryüzünde yerleşik kılınmasını dilemiştir; Allah'ın izniyle bu büyük vaad gerçekleşecektir. Kuran'da Allah'ın dilemesiyle müminlerin üstün geleceği şöyle bildirilmiştir:


Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. (Saffat Suresi, 116)






Allah, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim kılınmasını dilemiştir ve bu sonucu istediği şekilde yaratmaya da kadirdir.






Hz. Mehdi Aleyhinde Yapılan Tüm Faaliyetler de, Hz. Mehdi'nin Gelişine Ve Yapacağı Çalışmalara  Hizmet Etmektedir

İçinde bulunduğumuz asrın, ahir zaman alametlerinin art arda gerçekleştiği müjdeli bir dönem olması sebebiyle, tüm Müslüman alemi kutlu bir bekleyiş içindedir. Kuran ayetlerinde ölmediği ve yeryüzüne yeniden döneceği işaret edilen, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ise çok detaylı olarak müjdelenen Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişi heyecanla beklenmektedir. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz (sav)’in tevatür derecesindeki hadislerinde, ismiyle, vasıflarıyla ve yapacağı işlerle ayrıntılı olarak tarif edilen Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışı da tüm İslam aleminin beklediği tarihi bir olaydır.

Peygamberimiz (sav)’in Hz. İsa’nın ikinci kez yeryüzüne geleceğini ve Hz. Mehdi'nin çıkışını bildirdiği hadislerinden bazıları şöyledir:

Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... (Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234))

Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek,  hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek...  (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192. Kitab’ul-İman, Babu Nuzuli İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332)

Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)’ın inmesi... (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)
Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah (c.c.) benim Ehl-i Beytimden bir adam gönderecektir. O dünyayı,  (daha önce) zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve şerhi cilt. 14, Şamil yayıncılık, K. El-Mehdi (35), s. 402)

Dünyanın ancak bir günlük ömrü kalmış olsa, onun (Hz. Mehdi’nin) başa geçmesi için Cenab-ı Allah o günü behemehal (nasıl olursa olsun, mutlaka) uzatır. (Enes b. Malik, "Sünen-i İbn-i Mace", c. 2, s. 519.)

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde yer alan bu müjdeler hakkında tüm Ehl-i Sünnet alimleri ittifak halindedirler. Peygamberimiz (sav)'in müjdelediği bu kutlu şahısların geleceği ve İslam ahlakını yeryüzüne hakim edeceği hakkında muteber İslam alimleri arasında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Dolayısıyla Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelişleri, örtbas ve tevil edilemeyecek kadar kesindir.

Buna rağmen, Hz. İsa'nın gelişinden ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışından şüphe duyup tedirginliğe kapılanlar (ki bu çok büyük bir yanılgıdır) olabilmektedir. Ancak çok önemli bir gerçek vardır: “Bu bakış açısındaki insanların ortaya çıkışı da, aslında Hz. Mehdi'nin çıkış alametlerinden başka bir şey değildir.” Söz konusu kimselerin durumu, Hz. Mehdi'nin gelişinin ne kadar yaklaştığının açık bir göstergesidir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bu müjde şöyle haber verilmiştir:

İNSANLARIN ÜMİTSİZ OLDUĞU VE "HİÇ HZ. MEHDİ FALAN YOKMUŞ" DEDİĞİ BİR SIRADA ALLAH HZ. MEHDİ'Yİ GÖNDERİR...” (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)

“HZ. MEHDİ, Resulullah'ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve ÇIKIŞINDAN ÜMİT KESİLDİĞİ  BİR SIRADA ÇIKAR...” (Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)






Hz. Mehdi ümmetin şevkle  beklediği müjdelenmiş bir şahıstır. O şahsın gelişini beklemek ve bunu müjdelemek her Müslümanın görevidir.






Kuran'da da, Allah'ın müminlere önderlik edecek bir elçi göndermesinden şüphe duyan kimseler olabileceği haber verilmiştir. Bir ayette "Hz. Yusuf'tan sonra peygamber gelmeyecek" diyen kimselerin örneği şöyle bildirilmektedir:

Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O ZAMAN SİZE GETİRDİKLERİ HAKKINDA KUŞKUYA KAPILIP DURMUŞTUNUZ. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "ALLAH, ONDAN SONRA KESİN OLARAK BİR ELÇİ GÖNDERMEZ." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır." (Mümin Suresi, 34)






Hz. Mehdi’nin gelişi, Peygamber Efendimiz (sav)’in tevatür (kuvvetli haber) derecesindeki hadisleri doğrultusunda   İslam aleminde yüzyıllardır beklenen en önemli  konulardan biridir.






Rabbimiz Kuran'da, "İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını, inanan kullarını güç ve iktidar sahibi kılacağını" vadetmiş ve bu vaadinin kesin olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve bütün büyük İslam alimlerinin sözlerinde de bu duruma "Hz. İsa ile Hz. Mehdi'nin vesile olacakları" belirtilmiştir. Rabbimiz'in bu vaadi doğrultusunda İslam ahlakı mutlaka hakim olacak ve bir kişinin Müslümanların önderliğini üstlenmesi gerekecektir. İslam dünyasının başında, tüm Müslümanları biraraya getirecek bir lider uzun süredir yoktur. Allah'ın izniyle, Müslümanların bu ilk lideri, 1400 senedir müjdelendiği gibi Hz. Mehdi olacaktır. Yeryüzünden zulmü ve karanlığı kaldıracak, İslam ahlakının güzelliğinin tüm insanlar tarafından yaşanmasına vesile olacaktır.

Bu dönem yaklaştıkça, yaşanan küçük büyük her olay, Allah'ın kaderde dilediği bu sonucun gerçekleşmesinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Yapılan her faaliyet, bilerek ya da bilmeyerek, istenerek ya da istenmeyerek bu sonuca ulaşılmasına destek olacaktır. Lehte yapılan faaliyetler kadar aleyhte yapılan tüm çalışmalar ve propagandalar da yine, Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışına, tanınmasına, hizmetlerine güç katacaktır. Hz. Mehdi aleyhindeki her girişim, Hz. Mehdi'nin faaliyetlerinin etkisinin giderek daha da artmasına ve tüm dünyada ses getirmesine katkıda bulunacaktır. Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin gelmeyeceklerini öne süren, “Ben Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin geleceğine inanmıyorum” diyen her şahıs, yaptığı her çalışma, her konuşma ya da her vurguyla Hz. İsa'ya ve Hz. Mehdi'ye bir kez daha dikkat çekmiş, bu mübarek şahıslara hizmet etmiş, insanların bu önemli müjdeler üzerinde düşünmelerine bir kez daha vesile olmuş olacaktır. Dolayısıyla bu anlamda “Hz. İsa gelmeyecek” demek aslında “Hz. İsa gelecek” demektir. “Hz. Mehdi gelmeyecek” demek de aynı şekilde aslında “Hz. Mehdi gelecek” anlamına gelir. “Ben Hz. Mehdi'ye karşıyım” diyen, Hz. Mehdiliğin gündeme getirilmesini, araştırılmasını, öğrenilmesini sağlar. Dolayısıyla şu çok açık bir gerçektir ki, inkar edenler de, münafık ahlakı gösterenler de, Kuran ahlakı aleyhinde bir fikri benimseyenler de, Hz. İsa ve Hz. Mehdi'ye düşman olanlar da, her ne kadar istemeseler de, Allah'ın dilemesiyle bilerek ya da bilmeyerek bu müjdelerin duyurulmasına ve İslam ahlakının tüm dünyada yayılmasına büyük destek vermektedirler.






Kimi insanlar istemese de, Allah vaadini gerçekleştirecek; İslam ahlakını tüm dünyada hakim kılacak ve Müslümanlara önderlik edecek manevi bir liderle din ahlakını yerleşik kılacaktır.






Unutulmamalıdır ki Allah’ın vaadi haktır. Kimi insanlar istemese de, Allah vaadini gerçekleştirecek; İslam ahlakını tüm dünyada hakim kılacak ve Müslümanlara önderlik edecek manevi bir liderle din ahlakını yerleşik kılacaktır. Tüm bunlar, Allah'ın izniyle, engellenebilecek gelişmeler değildir; kaderde zaten gerçekleşmiştir. Ve sonsuz kudret sahibi Rabbimiz, Hz. İsa ve Hz. Mehdi aleyhinde yapılan tüm propaganda ve girişimleri de bu kutlu sonuca ulaşılmasında vesile kılmakta, söz konusu kimseleri de Hz. Mehdi'nin hizmetine vermektedir.

Allah Kuran'da bu durumu müminlere şöyle bildirmektedir:

Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi,  33)

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile.

Elçilerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile. (Saff Suresi, 8-9)






Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur.
(Tevbe Suresi,  33)






 

Hz. Mehdi'nin İman Gücünün Dalga Dalga Yayılmasıyla, Tüm Dünyada Manevi Bir Uyanış Olacaktır

Hz. Mehdi'nin çevresinde ona yardım eden, destek olan kişilerin sayılarının çok az olduğundan bahsettik. Ancak Hz. Mehdiliğin gölgesi tüm dünyayı kaplamıştır. Tüm dünya farkında olmadan Hz. Mehdiliğin mantığına, bakış açısına, tebliğ yöntemine uyar, onun iman heyecanının etkisi altına girer. Imana olan eğilim ve imani heyecan, Hz. Mehdi'den talebelerine, talebelerinden çevrelerindeki insanlara, oradan da giderek tüm dünyaya dalga dalga yayılır. Bir kişi bir kitap okur, bir konuşmaya şahit olur ya da bir film seyreder; imanında bir heyecan artışı olur. Aldığı bu feyz ve imani heyecanla okuduklarını ya da dinlediklerini bir başkasına anlatır. O kişi de ondan aldığı imani feyzi bir başkasına aktarır. Bu şekilde, zincirleme bir etkileşim ile, iman heyecanı ve etkisi, sürekli artarak insanlar arasında hızla yayılır. Yahudilerden Hıristiyanlara kadar, dalga dalga dünyanın dört bir yanını kaplar. Bunun sonucunda ise tüm dünyada imani bir uyanış olur.

Dünya, bu imani heyecan ve feyzin kaynağını bilmez; imana karşı olan giderek artan bu eğilimin, Hz. Mehdiliğin feyzinden kaynaklandığının farkına varmaz. Oysa bu, Hz. Mehdiliğin ve Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biridir.






Hz. Mehdiliğin gölgesi tüm dünyayı kaplamıştır. Tüm dünya farkında olmadan Hz. Mehdiliğin mantığına, bakış açısına, tebliğ yöntemine uyar, onun iman heyecanının etkisi altına girer. Bu durum, Hz. Mehdiliğin ve Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biridir.






Hz. Mehdiliğin, dalga dalga tüm dünyaya yayılan bu iman feyzinin kaynağını İslam alimleri, Hz. Mehdi'nin  “Kutb’ul İrşad” (alemin gafletten uyanmasına, hidayetine ve doğru yola ulaşmasına vesile kılınan kimse, Hz. Resulullah (A.S.) Efendimizin gerçek varisi; O’nun ilmine, edebine, ruhları nur ile temizleme işine, kalpleri Allah’a çevirme mesleğine, nefisleri terbiye etme ve hayata denge verme sanatına varis olan büyük zat) ve “Kutb’ul Aktab” (alemin nizamı ile alakalanan, insanların doğru yolu bulmasına vasıta kılınan, zamanın en büyük mürşidi olan büyük zat) vasıflarından kaynaklandığını açıklamışlardır:

... Evet, (Kutb-i medâr) her zaman bulunur. Şimdi de vardır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zamanında da vardı. Bunlara, (Kutb-ül-aktâb) da denir. Fakat, bunlara inzivâ lâzımdır. Bunları kimse tanımaz. Hattâ, ba’zan, kendileri bile kendilerini bilmez. (Kutb-İ İrŞâd) ise, kayyûm-i âlemdir (Yani İslamiyet'i koruma vazifesi kutb-i irşad denilen veli zata verilir). Herkese rüşd (doğru yolda gidiş) ve îmân, bunun vâsıtası ile gelir. İslâmiyet’i korur. Dîn-i İslâm başı boş kalmaz. Din düşmanları pervâsızca, dîni yıkmaya, değiştirmeye saldıramaz.

İmâm-ı Rabbânî, (Me’ârif-i ledünniyye) kitâbında, otuzbeşinci ma’rifette buyuruyor ki: (Kutb-İ ebdâl (Derviş) [ya’nî Kutb-i medâr (vesile olan kişi)] âlemde, dünyâda herşeyin var olması ve varlıkda durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olur. Kutb-i irşâd ise, âlemin irşâdı ve hidâyeti için feyzlerin gelmesine vâsıta olur. Herşeyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, dertlerin, belâların giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin âfiyette olması, Kutb-i ebdâlin feyzleri ile olur. Îmân sâhibi olmak, hidâyete kavuşmak, ibâdet yapabilmek, günâhlara tevbe etmek ise, Kutb-i irşâdın feyzleri ile olur. Her zamanda, her asırda Kutb-i ebdâlin bulunması lâzımdır. Hiçbir zaman, bunsuz olamaz. Çünkü, âlem bununla nizâm bulmaktadır.

... Kutb-i irşâd ile, bütün insanlara îmân ve hidâyet gelmektedir... (Tam İlmihal, Saadet-i Ebeddiyye, Hakikat Kitabevi, Doksan üçüncü baskı, Hazırlayan: Hüseyin Hilmi Işık, s. 909)

İmam-ı Rabbani, Mebde ve Mead adlı eserindeki ikinci mektuptaki “İrşad Kutbunun Feyzi” başlığı altında bu konuyu şöyle açıklamıştır:

“Ferdiyet kemalatını da (şahsi faziletleri) kendisinde bulunduran bir irşad kutbu çok nadir bulunur. Böyle bir cevher birçok asırlardan sonra meydana gelir. Karanlık alem, onun gelişinin nuru ile aydınlanır. Onun irşad ve hidayet nuru bütün alemi kuşatır. Arş’ın tepesinden dünyanın ortasına kadar her kime doğru yol, hidayet, iman ve marifet gelse, onun vasıtasıyla gelir, ondan istifade eder. Onun aracılığı olmadan hiç kimse bu nimete ulaşamaz. Onun hidayet nuru okyanus gibi bütün alemi kuşatmıştır. Ve bu deniz donmuş gibi hiç hareket etmez. O büyük zata ihlas ile yönelen ya da o zatın kendisine yönelip haline teveccüh ettiği kişinin gönlünde bu yöneliş anında bir pencere açılır. O pencere yoluyla bu denizden teveccüh ve ihlası nisbetinde içip kanar, gönlüne feyz dolar. Allah’ı zikretmeye yönelen ve bu zata, inkarından değil de onu tanımadığı için hiç yönelmeyen kişi de bu feyizden istifade eder. Ancak birinci durumdaki feyz, ikinci duruma göre daha fazladır.

... O büyük zata karşı ihlas ve muhabbet gösteren kişiler, Allah’ı zikretmekten ve ona teveccühten uzak kalsalar bile, sırf muhabbetleri sebebiyle hidayet nuru onlara ulaşır. Hidayete tabi olanlara selam olsun.” (Mebde ve Mead, çev. Dr. Necdet Tosun, Sufi kitap, İst. Ekim, 2005, s. 23-24)






Bugün bütün dünyada insanların dalga dalga imana yaklaşmakta, Allah'a yönelmekte olduğunu ortaya koyan pek çok örnek vardır.






Günümüzde, tüm dünyada yaşanan bu imani uyanışın, feyz ve heyecanın her geçen gün arttığını gösteren pek çok gelişme meydana gelmektedir. Allah'ın, “Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde” (Nasr Suresi, 2) ayetiyle bildirdiği gibi, insanlar dalga dalga imana yaklaşmakta, Allah'a yönelmektedirler. Bu durumu ortaya koyan pek çok örnek vardır. Örneğin İngiltere'nin ünlü gazetelerinden The Guardian'da 15 Ağustos 2006 tarihinde yer alan "Bu Duruma Nasıl Geldik?" başlıklı haberde, İngiliz öğrencilerin yüzde 30'unun evrime inanmadığı hayret dolu bir üslupla vurgulanmış, bu oranın geçmişte çok düşük olduğu belirtilerek, "Evrim ortadan kalkmak üzere" saptaması yapılmıştır.
Science dergisinde yer alan ve 1985-2004 yılları arasındaki dönemi kapsayan ABD'deki Michigan State Üniversitesi'nin 34 ülkede yaptığı araştırmaya göre Türkiye, "evrim teorisinin geçersiz olduğunu düşünenlerin ezici çoğunluğa ulaştığı tek ülke" haline gelmiştir.

Amerika'dan yayın yapan www.pitch.com adlı internet sitesindeki bir haberde ise, görüşüne yer verilen evrimci Profesör Ümit Sayın’ın, "artık Yaratılışçılara karşı bir savaş yok. Savaşı onlar kazandılar, 1998'de Türkiye  Bilimler Akademisi'nden altı profesörü yaratılışçılara karşı konuşmaları için motive etmiştim. Artık, bugün bir kişiyi bile motive etmek imkansız" açıklamasına yer verilmiştir. Haberin devamında ise; Türkiye'den, evrim teorisini savunanların neredeyse tamamen yenilgiye uğradığı bir ülke olarak bahsedilmiştir.

Bu gelişmelerden sadece birkaç tanesi bile, tüm dünyaya yayılan bu iman feyzinin etkilerini açıkça ortaya koymaktadır. Dünya, bu imani uyanışın kaynağının, ve tüm dünyaya nasıl etki ettiğinin farkında değildir. Oysa ki bu imani diriliş, Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışının çok yakın olduğunun en açık alametlerinden biridir. Çünkü tüm dünyayı saran bu iman heyecanının asıl çıkış noktası, Hz. Mehdi’nin nuru, iman heyacanı, feyzi ve bereketidir.
Bilindiği gibi, Hz. Mehdi’nin en büyük alametlerinden biri, bu mübarek şahsın Hz. Mehdilik iddiasıyla ortaya çıkmamasıdır. Çünkü Hz. Mehdi'nin kendini tanıtmaya ihtiyacı yoktur. Kaderinde bu görevi yapmakla görevlendirildiği için Allah onu insanlara, imanının nuru, feyzi ve dünya çapındaki etkisi ile tanıtacaktır.

Yüce Rabbimiz, Hz. Mehdi'nin ahlakını, fiziksel özelliklerini, faaliyetlerini, hizmetlerini ve dünya çapında oluşturacağı bu etkiyi Peygamber Efendimiz (sav)'e 1400 yıl önce bildirmiştir. Bu özelliklerin taklit edilmesi, çaba harcanarak kazanılması kesinlikle mümkün olmadığı gibi, aleyhte yürütülen faaliyetlerle çalışmalarının durdurulması ya da etkisiz hale getirilmesi de Allah'ın izni ile imkansızdır. Allah, tüm dünyayı Hz. Mehdi'nin hizmetine vermiştir. İsteyen istemeyen, bilen bilmeyen, lehte ya da aleyhte çaba yürüten herkes, kaderde Allah'ın takdir ettiği bu sona ulaşılmasında Hz. Mehdi'ye yardım etmekte, İslam ahlakının şanının yüceltilmesine katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla bu anlamda Hz. Mehdi aleyhinde bir çalışma yapılabilmesi mümkün olmamakta, Allah her gelişmeyi Hz. Mehdi'nin ve Hz. Mehdiliğin lehine çevirmektedir.






Hz. İsa ve Hz. Mehdi Allah’ın izni ile gelecek ve kaderlerinde olanı yaparak din ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaklardır.






Kaderde takdir edildiği şekilde Hz. İsa ve Hz. Mehdi çok yakın bir zamanda ortaya çıkacak, Peygamberimiz (sav)'in de bildirdiği gibi tüm hizmetlerini yerine getirecek ve Allah'ın izniyle Kuran ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaklardır. Bu, Allah'ın belirlediği bir kaderdir.
Kuran'da inkar edenler her ne kadar istemeseler de  Allah'ın nurunu tamamlayacağı şöyle müjdelenmektedir:

Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. (Tevbe Suresi, 32)

Müşrikler istemese de, O, dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün  kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle gönderen O'dur. (Tevbe Suresi, 33)

Allah, suçlu-günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) Kendi kelimeleriyle gerçekleştirecektir. (Yunus Suresi, 82)

Masaüstü Görünümü