Harun Yahya

Ramazan 2011, 5. Gün



 





Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. (Fetih Suresi, 29)
 



Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf ebesi olanlara. Yazık günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere. (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 70/10)







 

 

“Sabır imanın yarısı, yakin de imanın tamıdır.”1

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), peygamberliği boyunca daha önce de belirtildiği gibi, türlü zorluklarla karşılaşmıştır. Kavminden inkar edenler ve müşrikler ona karşı son derece incitici sözler söylemişler, hatta büyücü veya delidir demişler, bazıları da Peygamberimiz (sav)'i öldürmek dahi istemiş ve bunun için planlar kurmuştur. Buna rağmen, Peygamberimiz (sav) her kültürden ve karakterden insanı eğitmeye, onlara Kuran'ı, dolayısıyla güzel ahlakı, güzel tavrı öğretmeye çalışmıştır.

Kuran ayetlerinde bildirildiği gibi, bazı kişiler en temel görgü kurallarından dahi habersiz oldukları için Peygamberimiz (sav) gibi ince düşünceli, üstün ahlaklı bir insana sıkıntı verebileceklerini düşünmemişlerdir. Peygamberimiz (sav) ise tüm bunlara karşı büyük bir sabır göstermiş, her durumda Allah'a yönelerek Allah'ın yardımını istemiş ve müminlere de sabrı ve tevekkülü tavsiye etmiştir.
 


 

Allah, Kuran'da Peygamber Efendimize birçok ayeti ile, inkar edenlerin söylediklerine karşı sabırlı olmasını şöyle tavsiye etmektedir:

Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Kaf Suresi, 39)

Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus Suresi, 65)

Peygamberimiz (sav)'in nelere sabır göstererek üstün bir ahlak sergilediğini düşünen müminlerin karşılaştıkları olaylarda kendilerine onu örnek almaları gerekir. Nefislerine ters düşen en küçük bir olayda ümitsizliğe kapılanlar, en küçük bir itirazda tahammülsüzlük gösterenler,   Allah'ın dinini anlatmaktan vazgeçenler ya da yaptıkları ticarette başarısız olunca mutsuz olanlar, bu tavırlarının Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun olmadığını bilmelidirler. İman edenler, her olayda sabır gösterip, Allah'ı vekil tutup O'na hamd ederek, Peygamberimiz (sav) gibi üstün bir ahlak göstermeli ve Rabbimizin rızasını, rahmetini ve cennetini ummalıdırlar.

www.Allahinisimleri.net

 

-----------

1- Ramuz El-hadis s.217 (Hz.İbni Mes’ud r.a)
 


 

Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek nasıl olur? Neler "boş ve yararsız"dır?

"Boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek", insanın sadece Allah'ın rızasını kazanacağı davranışlarda bulunmasıyla mümkün olur. Mümin dünyada kendisine verilen süreyi çok iyi değerlendirmesi gerektiğini bilir. Çünkü bu dünyada yaptığı işler sonucunda ahirette sonsuza kadar konaklayacağı yer belirlenecektir. Bu yüzden her yaptığı işle ahirete yönelik bir hayır kazanmaya çalışır. Elbette her insan gibi konuşur, eğlenir, yemek yer, güler, düşünür, çalışır ama bunları yaparken aklında hep insanlara, dine menfaat sağlayacak hayırlı düşünceler vardır.
 


 

Bir müminin yaptığı her hareket bir amaç üzerinedir. Daima kendisine Allah'ın hoşnutluğunu en fazla kazandıracak işe yönelir. Bu konuyu şöyle örneklendirebiliriz: Araba motorlarının gücü hakkında sohbet etmek her insanın yapabileceği bir şeydir. Ancak bir mümin, yapması gereken daha aciliyetli işler varken, saatlerce bu konu üzerinde konuşmaz. Aynı şekilde bir mümin, yanında Allah'ın dinini anlatabileceği bir insan varken, onunla uzun süre bir spor karşılaşmasında hangi tarafın kazanacağı üzerinde de konuşmaz. Çünkü o anda öncelikli olan, o kişinin Allah'ın varlığını, büyüklüğünü, cennete layık olabilmek ve cehennemden sakınmak için neler yapması gerektiğini öğrenmesidir.

Kısacası mümin, dinin ve Müslümanların menfaatini ilgilendirmeyen konularda ne uzun süreli bir konuşmaya dalar, ne de bu konulara gereğinden fazla vakit ayırır. Dünyayla ilgili her konuda iyi bir ayrım yaparak, zamanını çok iyi değerlendirir. İçinde bulunduğu anda neyin "boş iş" neyin faydalı olduğunu ise vicdanını ve aklını kullanarak ayırt eder ve bu konuda taviz vermez. Kuran'da bir müminin "boş söz"le karşılaştığındaki tavrı şöyle haber verilir:

'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)



 

Bir müminin yaptığı her işte en güzelini, yapabileceğinin en fazlasını aramasına ve güzel sözlü olmasına Kuran'da bir örnek, müminler arasında"sözün en güzeli"nin kullanılması emridir:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

Allah'ın bu emrini bilen kişi sözün en güzelini vicdanına başvurarak bulacaktır. Konuşmalarında "ne olursa olsun" deyip ilk aklına geleni söyleyip bırakmaz. Aksine, en güzel, en etkileyici konuşmaları yapar, karşısındaki kişileri incitmemeye, onların neşelerini kaçırmamaya özen gösterir. Allah'ın en hoşnut olacağı konuşmayı seçer ve bunda vicdanını anahtar olarak kullanır.

(http://www.duaetmek.com/)



 

Sn. Adnan Oktar, Hz. İsa (as)'ın fiziksel özelliklerini anlatıyor.


Adnan Oktar`ın 21 Mayıs 2011 tarihli A9 Tv, Kocaeli Tv ve Aba Tv röportajından
 




 


 

Ahir Zamanda İnsanların Büyük Kısmı, Hz. Mehdi (As)’ın Yanındakilerden Uzak Duracaktır

Aşağıdaki hadiste insanların büyük çoğunluğunun Hz. Mehdi (as)'dan uzak duracağına işaret edilmektedir. Bu insanlar Hz. Mehdi (as)'ın ve yakınlarının üstün ahlakını ve Allah yolunda verdikleri büyük mücadeleyi takdir edemeyeceklerdir. Ahir zamanda insanların büyük kısmının din ahlakından uzaklaşmış olmaları ve Hz. Mehdi (as) cemaatinin pek çok iftiraya, zorluğa ve sıkıntıya maruz kalmaları sebebiyle, menfaatlerinin zarar görmesi korkusuyla insanların Hz. Mehdi (as) ve cemaatine yaklaşmayacakları anlaşılmaktadır.

Buyurdu ki: "Onları yeryüzünün kenarlarında ara. ONLARIN YAŞANTILARI SADEDİR, EVLERİ SIRTLARINDADIR, EĞER HAZIR OLSALAR TANINMAZLAR, EĞER KAYBOLSALAR ARANMAZLAR, HASTA OLSALAR KİMSE ONLARIN ZİYARETİNE GELMEZ, EĞER EVLENMEK İSTESELER KİMSE ONLARA GELMEZ. EĞER ÖLSELER CENAZELERİNE KİMSE KATILMAZ. ONLAR MALLARINI ARALARINDA EŞİT OLARAK PAYLAŞIRLAR VE BİRBİRLERİNİ KABİRLERİNDE ZİYARET EDERLER, AYRI ŞEHİRLERDE OLSALAR DAHİ İSTEKLERİ HEP AYNIDIR." (Gaybetul Numani, Sf 238)



 

Bediüzzaman Hazretleri’nin anlattıklarını anlayabilmek için, onun apaçık sözleri üzerinde yeniden bir tefsir yapılmasına gerek yoktur.

Bediüzzaman Said Nursi'nin ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s)'ın ortaya çıkışı ve İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılması konusunda yapmış olduğu izahlar, tüm Müslümanlara yol gösterecek önemli bilgiler içermektedir. Ancak her konuda olduğu gibi, Bediüzzaman'ın bu açıklamalarında da göz önünde bulundurulması gereken çok önemli bir husus vardır. Bediüzzaman'ın anlattıklarını anlayabilmek için, onun apaçık sözleri üzerinde yeniden bir tefsir yapılmasına gerek yoktur. Bu tür yöntemlerle, sözlerinin gerçek anlamlarının dışında çok farklı yorumlarda bulunulması son derece yanlıştır. Bediüzzaman eserlerinde çok defa bu konunun ehemmiyeti üzerinde durmuş; sözlerinin tevile ve tefsire ihtiyacı olmadığını, eğer böyle bir gereksinim olacak olursa bunu yine bu metinler üzerinde yapılacak ek açıklamalarla izah etmenin uygun olacağını belirtmiştir. Hatta eğer “böyle bir tefsir anlayışına gidilecek olunursa, bunun suistimale açık hale geleceğini ve bu yolla risalelerde anlatılan hakikatlerin aslından uzaklaşıp değişeceğini” hatırlatmıştır (Emirdağ Lâhikası Elyazma, sf. 661).

Dolayısıyla Bediüzzaman'ın her sözü, bu anlayış içerisinde değerlendirilmeli; anlattığı bir konunun yanıtı, yine onun risalelerdeki hikmetli sözlerinde aranmalıdır. Bediüzzaman'ın sözlerine karşı, köşe yazarlarının izahlarıyla cevap verilmesi ya da bazı kimselerin bu konuda “risalelerde bu konunun doğrusu yok; gelin biz size yazılarımızla anlatalım” demeleri hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir yaklaşım değildir.

Tüm bunların yanı sıra, zaman zaman çeşitli çevreler tarafından Bediüzzaman'ın eserlerinde geniş yer verdiği “Mehdiyet konusundan aleni şekilde bahsedilmesinin yanlış ve sakıncalı olacağı, bu sebeple Hz. Mehdi konusunun açılmaması gerektiği” dile getirilmektedir. Oysa “Mehdiyet meselesi gizlenmesi, örtbas edilmesi değil; müjdelenmesi gereken bir konudur”. Hz. Mehdi (a.s)'ın gelişi bizzat Peygamberimiz (sav) tarafından müjdelenmiştir ve Peygamberimiz (sav)'in bu konuda mütevatir olarak kabul edilen çok sayıda hadisi vardır. Peygamberimiz (sav) bir hadisinde “HZ. MEHDİ İLE MÜJDELENİN. O Kureyş’ten ve Ehl-i Beyt’imden bir kişidir.” (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Ahir zaman, s.13) sözleriyle, bu konunun Müslümanlar için bir müjde olduğunu bildirmiştir. Bir başka hadisinde ise Peygamberimiz (sav) “Hz. Mehdi zuhur eder, HERKES SADECE O’NDAN KONUŞUR, O'nun sevgisini içer ve O'NDAN BAŞKA BİR ŞEYDEN BAHSETMEZLER.” (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 33) sözleriyle Hz. Mehdi (a.s)'ın ortaya çıkacağı dönemde herkesin bu mübarek şahıstan bahsedeceğini haber vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği bu hadisler günümüzde gerçekleşmeye başlamıştır ve herkes Hz. Mehdi (a.s)'dan bahsetmektedir.

http://www.risaleinurdabatintefsirciligi.com/



 

Kehf Suresi, 84



Adnan Oktar:Gerçekten Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Ebcedi kaç biliyor musunuz? 2017.

Açıp baksınlar, yani harf bilenler, bakın “Gerçekten Biz ona”, yani Mehdi’ye bakıyor bu inşaAllah, “yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik.” Zülkarneyn’den bahseden ayet, Mehdi’ye bakıyor aynı zamanda, ebcedi de 2017’dir.
 


 

www.kehfsuresiveahirzaman.com





 





Devlet şiddete uğrayan kadınları korumalı







Ne Demişti





Ne Oldu











Destan TV, 08 Mart 2009

Adnan Oktar: Bakın diyor ki 2006 yılında 17 bin 64 kişi aile içi şiddete maruz kaldı. Kardeşim ne mecburiyeti var? Niye her gün ağzını, burnunu kırdırsın? Niye kendini dövdürsün? Yani babandır döver, annendir döver. Hayvan mı bu? Bu insan, öyle bir şey olmaz. Öyleyse GİDER RESMİ MÜRACAATTA BULUNUR, DEVLETE SIĞINIR. Gider bir dostu, sevdiği, güvendiği kişi varsa onun yanında can güvenliğini korumak şartıyla kalır.


Destan TV, 08 Mart 2009

Adnan Oktar: Mesela 2006 yılında yapılan araştırmaya göre Türkiye’de her 26 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşandı diyor. Rezalet. Çocuk istismarı, KADIN İSTİSMARI, taciz ve aile içi tecavüz ve şiddet, ensest gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında. Bakın rezalete bakın. …. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile içinde fiziksel şiddetin boyutları oldukça büyük. Araştırmalara göre Türkiye’de kadınların %57’si fiziksel, %47’si cinsel şiddete maruz kalıyor. %8’i ise tecavüze uğruyor. Aile içinde. Bu tam bir rezalet. Tam bir kepazelik, buna karşı aklı başında, MAKUL BİR ÖRF GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR. MAKUL BİR GELENEK GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR.








Cumhuriyet, 1 Mart 2011






Kadına yönelik şiddetin artması sivil toplum örgütleri temsilcilerini harekete geçirdi. Kadınların korunması için “acil önlem masası” önerisi gündeme getirildi. Artan kadın cinayetleri nedeniyle önerinin kapsamı da genişletilerek, tahrik indirimi uygulanmaması gibi tedbirler alınması da istendi.












 

Üç Kutlu Şahıs ve Ahir Zaman

Allah Hz. Süleyman (as)’ı Kendi Katından çok büyük nimetlerle ve üstün ilimlerle desteklemiştir. Ona hiç kimsenin ulaşamayacağı bir mülk, görkemli bir saltanat, eşi ve benzeri görülmemiş bir hakimiyet vermiştir.

Hz. Zülkarneyn de yine kendi döneminde dünya üzerinde hakimiyet kurmuş, üstün bir ilimle toplumları yönetmiş iktidar sahibi bir şahıstır.

Hadislerde, Hz. Süleyman (as) ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde yaşanan dünya hakimiyetinin ahir zamanda bir benzerinin yaşanacağı haber verilmektedir. Bu, Hz. Mehdi (as) dönemidir.

Bu filmin amacı, tüm insanları ahir zamanın bu önemli müjdesi üzerinde düşünmeye ve bunun heyecanını paylaşmaya teşvik etmektir.



 

http://tr.harunyahya.tv/videoDetail/Lang/1/Product/4117/UC_KUTLU_SAHIS_VE_AHIR_ZAMAN
 


 

Cilalı Taş Devri Bir Aldatmacadır

Eski medeniyetlerden günümüze kalan kalıntılarda taş işlemeciliği dikkat çekmektedir. Taşa bu derece detaylı ve düzgün şekil verilebilmesi için, çoğunlukla güçlü çelik aletler kullanılması gerekir. Taşı taşla yontarak, taşı taşa sürterek ince desenlerin ve şekillendirmenin yapılması mümkün değildir. Granit gibi sağlam taşların bu derece düzgün kesilmesi, üzerlerine desenler işlenmesi bunu yapabilecek teknik alt yapıyı gerektirir.

Pek çok taş kalıntıdaki parlama da, keskin ve düzgün kesimden kaynaklanmaktadır. Evrimci bilim adamlarının bu parlaklığı cila olarak nitelendirmeleri, bu dönemi de "cilalı taş devri" olarak kabul etmeleri bilim dışı bir yorumdur. Cilanın binlerce yıl boyunca muhafaza edilmesi mümkün değildir. Söz konusu taşlar iddia edildiği gibi cilalandığı için değil, düzgün kesildikleri için parlamaktadırlar. Bu, taşın kendi yapısından kaynaklanan bir parlamadır.

(http://www.evrimacmazi.com)









Üstteki resimlerde görülen bileziklerden soldaki mermerden, sağdaki de bazalttan yapılmıştır. MÖ 8500-9000 yıllarına aitlerdir. Evrimciler bu dönemde, sadece taştan yapılmış aletlerin kullanıldığını iddia ederler. Bazalt ve mermer çok sert taşlardır. Bu taşların böylesine düzgün yuvarlak halkalar haline getirilmesi için, çelikten yapılmış keski ve işçilik malzemeleri kullanılmalıdır. Bileziklerin çelik aletler kullanılmadan kesilip şekillendirilmiş olması mümkün değildir. Bir kişiye bir parça taş verip, elindeki taşla, bazalt kitlesini, resimdeki gibi bir bilezik haline getirmesini istesek, bunda başarılı olabilir mi? Elbette taşı taşa sürterek,taşa taşla vurarak bileziği meydana getiremeyecektir. Ayrıca bu bulgular, o dönemde burada yaşayan insanların estetik anlayışa ve sanat zevkine sahip olan, kültürleri gelişmiş bireyler olduğunu göstermektedir.




 










Üstteki resimde elle yapılmış obsidyenler, kemik aletler, kancalar ve taştan yapılmış çeşitli malzemeler görülmektedir.

Kemiğe taşla vurarak böyle düzgün şekillerin elde edilemeyeceği açıktır. Kaba taş darbeleri, kemiği sürekli dağıtıp parçalayacak, istenildiği gibi şekillendirilmesini engelleyecektir. Aynı şekilde granit ve bazalt gibi en sert taşlardan yapılan bu malzemelerin de, taş darbeleriyle bu derece düzgün kesilmesinin, sivriltilip şekillendirilmesinin mümkün olmadığı açıktır. Bu taşlar, meyve keser gibi düzgün kesilmiştir.

Taşların parlaklığı da evrimcilerin iddia ettiği gibi cilalanmış olmalarından değil, kesimden kaynaklanmaktadır. Bu eşyaları yapan insanlar, ellerindeki malzemeyi diledikleri gibi şekillendirebilecekleri demir veya çelikten yapılmış teknik cihazlara sahip olmalıdır. Sert taş parçaları ancak çelikle bu derece düzgün kesilebilir.






 

Mikroskobik Tüycüklerin Önemi

Vücudumuzdaki bazı hücreler, tüycüğü andıran yapılara sahiptir. Bu tüycüklerin tek görevi hücreyi hareket ettirmektir. Örneğin erkek üreme hücreleri olan spermler, bir tüycük olan kamçılarını yüzmek için kullanırlar. Tüycükler bazen de solunum hücrelerinde olduğu gibi başka birşeyi hareket ettirmeye yararlar. Tüycüklerin kusursuz özellikleri bunlarla sınırlı değildir; yapılarındaki her ayrıntıda karşımıza son derece mükemmel tasarımlar çıkmaktadır.
 


 

İnsanın yaratılışı da silya isimli tüycüklerin görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmesiyle gerçekleşmektedir. Bu tüycüklerin birkaç tanesinin bile ters yöne doğru hareket etmesi, insanın oluşum aşamasını engelleyebilir.

Bu kompleks sistem, Yaratıcımız olan Allah'ın sonsuz gücünü ve kudretini  kanıtlar.

"... Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk ' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3–4)
 


 

Masaüstü Görünümü