Harun Yahya

RAMAZAN 2005 - 24. Gün












 

Günün Ayeti:

 


 







 





(Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur; Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (kendisi) baki kalacaktır.
(Rahman Suresi, 26-27)





 









 


 
Günün Hadisi:
 


 







 





Kuran’a mülazemet edin. Onu kılavuz ve rehber ediniz zira O Alemlerin Rabbi’nin kelamıdır. O’ndandır ve O’na döner.
Hz. Muhammed (sav)





 









 


 
İslam Ahlakı :
 


 










HER İNSAN ALLAH'A TEK BAŞINA HESAP VERECEKTİR

 
Ahirette, Allah'ın huzurunda yalnız hesaba çekileceğini unutan insan çok çabuk gaflete düşebilir. Bir insanın ölümü ne kadar kalabalık bir ortamda olursa olsun, ölüm meleği ruhunu alırken dünya ile ve o anda yanında olan diğer kişilerle ilişiği kesilir. Ahirette diriltilip hesap vermeye koşarken mahşer kalabalığı içinde de yalnızdır. Çünkü, orada kimse kimseyle ilgilenecek durumda değildir. Bu yalnızlık dünyadakine de benzemez. Hesaba çekilme anı, dünyada gafil yaşamış bir insan için yaratılışından itibaren o zamana kadar içine düştüğü en zor andır. O anda hissettiği yalnızlık, yaptığı herşeyin bir bir hesabını vereceği, bu anda hiç kimsenin olmadığını ve Allah'ın huzurunda son derece aciz olduğunu anlamanın verdiği bir yalnızlıktır. Bütün gücünden, malından, ünvanından, mevkiinden, şöhretinden, değer verdiği, yakınlık duyduğu bütün insanlardan uzaklaşmış bir şekilde maddi ve manevi olarak yalın haldedir. İnsanlara Allah'ın huzurunda yalnız olacakları Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 95)
Dünyada yaptıklarının karşılığını hemen görmeyen, kendisine süre verilen gaflet içindeki insanlar ahirette de böyle olacağını zannederler. Bu düşünceleri sebebiyle Allah'ın rızasına uygun olmayan bir davranışı yaparken de yanlarına yandaşlar ararlar. Hatta dostlarına "dünyaya bir kere gelinir", "boş ver", "günahı boynuma" gibi sözler söyleyerek, onları da Allah'ın emir ve yasaklarını göz ardı etmeye ya da ertelemeye teşvik ederler. Bu tür, şuursuzca söylenen sözlerin gaflet halinin bir sonucu olduğu açıktır. Çünkü bir insan dünyaya nasıl bir kez geliyorsa, cehenneme de bir kez gidecektir ve sonsuz bir azapla karşılaşacaktır. İşte bu insanlar Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu gerçekten gafildirler. Cehennemde sonsuza kadar kalma ihtimalini hiç düşünmemektedirler. Söz konusu insanların, Allah'ın azabını hafife alarak başkalarının günahını üstlenmeleri ise Allah'ın üstün ilim ve kudretini kavramaktan ne kadar uzak olduklarının bir göstergesidir. Nitekim, bir insanın diğer bir insanın günahını yüklenmesinin söz konusu olmadığı da Kuran'da açıkça bildirilmiştir:
Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. (Necm Suresi, 38)
Her nefis ahirette kendi yaptıklarının karşılığını görecektir. Artık etrafında, dünyada iken kendisine "günahını yüklenirim" diyen kimseler de yoktur. Kendisine yardımcı olacak ne bir dostu ne de akrabası vardır. Hatta artık değer verdiği tüm yakınlarından, dünyada onu gaflete sürükledikleri için nefret etmeye başlar. Allah ahiretteki bu düşmanlığı Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır. (Zuhruf Suresi, 67)
O gün, bir dost dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım edilmez. (Duhan Suresi, 41)



 


 
Darwinizm'in Sahtekarlıkları :
 


 

BAKTERİLERİN ANTİBİYOTİK DİRENCİ










Evrimciler, bazı bakterilerin antibiyotiklere karşı direnç göstermelerini ve bazı böceklerin DDT'ye karşı bağışıklık kazanmalarını evrime delil olarak gösterirler. Bu direnç ve bağışıklık mekanizmalarının, söz konusu kimyasal maddelere maruz kalan canlılarda mutasyonlar sonucunda meydana geldiğini iddia ederler.
Oysa gerek bakterilerdeki, gerekse böceklerdeki bu özellikler, söz konusu canlıların antibiyotiklere ya da DDT'ye karşı mutasyon sonucunda sonradan geliştirdikleri özellikler değildir. Çünkü bu canlılar söz konusu özelliklere antibiyotik ya da DDT'ye maruz kalmadan önce de sahiptirler. Scientific American dergisi, evrimci bir yayın olmasına karşın, Mart 1998 sayısında bu konuda şöyle bir itirafa yer vermektedir:
Çok sayıda bakteri, daha ticari antibiyotikler kullanılmaya başlamadan önce de direnç genlerine sahipti. Bilim adamları bu genlerin neden evrimleştiklerini ve varlıklarını sürdürdüklerini kesinlikle bilmiyorlar. (Stuart B. Levy, "The Challange of Antibiotic Resistance, Scientific American, Mart 1998, s. 35
260 Medical Tribune, 29 Aralık 1988, s. 1, 23)
Görüldüğü gibi, direnç sağlayan genetik bilginin, antibiyotiklerden önce var olması, evrimciler tarafından açıklanamayan ve teorinin iddiasını geçersiz kılan bir gerçektir.
Dirençli bakterilerin, antibiyotiklerin keşfinden yıllarca önce mevcut olduğu, ciddi bir bilimsel yayın olan Medical Tribune dergisinin, 29 Aralık 1988 sayısında da ilginç bir olay aktarılarak belirtilmektedir: 1986'da yapılan bir araştırmada, 1845 yılında bir kutup keşfi sırasında hastalanarak hayatını kaybeden denizcilerin buzda korunmuş cesetleri bulunmuştur. Bu cesetlerin üzerinde 19. yüzyılda yaygın olan bazı bakteri çeşitleri tespit edilmiş ve bunlar test edildiğinde, 20. yüzyılda üretilmiş pek çok modern antibiyotiğe karşı direnç özellikleri taşıdıkları hayretle saptanmıştır.
Bu tür direnç özelliklerinin penisilinin icadından önce de birçok bakteri türünde mevcut olduğu tıp dünyasında bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla bakterilerdeki direnç özelliğinin evrimsel bir gelişme gibi öne sürülmesi kesinlikle aldatıcı bir iddiadır.
Peki günlük dilde "bakterilerin bağışıklık kazanması" denen süreç gerçekte nasıl oluşur?
Bakterilerin kendi türleri içinde sayısız varyasyonları (çeşitleri) vardır. Bu varyasyonların bir kısmı ise, yukarıda belirttiğimiz gibi, bazı ilaçlara karşı direnç sağlayacak genetik bilgiye sahiptir. Bakteriler belli bir ilacın etkisine maruz kaldıklarında, ilaca dayanıksız varyasyonlar yok olur; dirençliler ise hayatta kalır ve daha fazla çoğalma imkanına kavuşurlar. Belli bir zaman sonra tamamen yok olan dirençsiz bakterilerin yerini, hızla çoğalan bu dirençli bakteriler doldurur. Bir süre sonra, aynı bakteri türü yalnızca söz konusu antibiyotiğe dirençli olan bireylerden oluşmuş bir koloni haline gelir ve artık aynı antibiyotik o bakteri türüne karşı etkisiz olur. Ancak bakteri yine aynı bakteri, tür yine aynı türdür.




 


 
Ahir Zaman'dan İşaretler:
 


 


 
FAKİRLİK VE AÇLIK

Fakirler çoğalacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 455)
Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 440)
Hz. Mehdi öncesinde yaşanacak olan açlık ve fakirlikle ilgili olarak Peygamber Efendimiz (sav)'in yukarıdaki hadislere benzer pek çok hadisi bulunmaktadır. Hiç şüphesiz tarih boyunca açlık ve sefalet hep var olmuştur. Ancak ahir zamanda fakirlik tüm dünya genelinde çok büyük bir artış gösterecektir. Ve bu durum Hz. İsa'nın gelişinin habercisidir.
Bugün dünyanın dört bir yanında yiyecekten ve içecekten mahrum, sağlıksız koşullar altında yaşayan, barınacak bir yer bulamayan insanlar bulunmaktadır. Bu durum Afrika, Asya, Güney Amerika başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinde de yoğun olarak sürmektedir. İnsanların küçük bir bölümü çok büyük bir refah içinde yaşarken, 2 milyara yakın insan açlık sınırında yaşamaktadır. Peygamberimiz (sav)'in işaret ettiği dönemin günümüz koşullarını tasvir ettiği açıktır. Geçmiş yüzyıllara bakıldığında kuraklık, savaşlar veya felaketler gibi nedenlerle zorluk ve sıkıntılar yaşandığı fakat bunların geçici ve bölgesel boyutlarda kaldığı görülmektedir. Oysa içinde bulunduğumuz çağda yaşanan fakirlik ve geçim zorlukları kalıcı, düzenli ve büyük ölçekli bir yapı taşımaktadır.
Şüphesiz Rabbimiz sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir; insanlara zulmedici değildir. Elbette böyle haksız durumlar dini, ahlaki ve vicdani değerlerden yoksun, bencillik ve çıkar ilişkileri üzerine kurulu bir dünya düzeninin kaçınılmaz sonucudur. Nitekim "İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır" (Rum Suresi, 41) ayetinde dünyadaki fitnenin nedeninin insanların Allah'ın dininden yüz çevirmeleri olduğu haber verilmektedir.
Altınçağ'ın başlamasıyla birlikte tüm bu zorluklar ortadan kalkacaktır. Açlık, yoksulluk ve sefalet yerini bolluğa, berekete ve zenginliğe bırakacaktır. O dönemde ihtiyaç ve yokluk içinde hiçbir insan kalmayacak, din Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekliyle yaşanacak ve insanlar "Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19) ayetinde bildirildiği gibi mallarını ihtiyaç içinde olanlarla paylaşacaklardır. Zaten İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda bazı insanların zengin, bazı insanların yoksul olması da mümkün değildir. Çünkü eğer bir insan iman ediyorsa Allah'ın "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı. Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 34-35) ayetlerinde bildirdiği duruma düşmekten korkar. Bu da toplumda büyük bir sosyal adalet, refah ve bereketin oluşmasına vesile olur.




 


 
Yaratılış Delilleri :
 


 

 
YAPRAKALRIN YÜZLERİNİ HANGİ YÖNE ÇEVİRECEKLERİNİ BELİRLEYEN ETKENLER








Yaprakların özel yapısı, bulundukları iklim koşuluna, hayat sürelerine ve saldırıya uğrama ihtimallerine göre değişir. Örnek olarak çoban püskülünü alalım: Bu bitki keskin dikenlere sahiptir. Ancak bu dikenler, daha çok bitkinin alt kısmındaki yapraklarda bulunmaktadır. Üst taraftaki yapraklarda genellikle dikenli uca rastlanmaz. Bu tasarımın önemli bir nedeni vardır; alt taraftaki dikenler, yaprakları, yaprak yiyen hayvanlara karşı korumaktadır. Hayvanlar bitkinin üst kısımlarına erişemedikleri için, üst taraftaki yapraklar için böyle bir önlem almaya gerek kalmamıştır. Birçok bitki, saldırılara karşı koymak için böyle keskin dikenleri kullanır. Dikenli yapraklara, her mevsim yeşil kalan ağaçlarda daha sık rastlanır. Bu yapraklar çok özel bir tasarıma sahiptirler. İğnemsi yapıları sayesinde don olaylarına karşı korunurlar. Ayrıca, topraktaki su donduğu zaman sıvı kaybetmemeleri için özel olarak kalın bir mumsu tabakayla kaplı olarak da yaratılmışlardır.
Diğer yandan, boru çiçeği veya asma gibi tırmanıcı bitkilerin büyük bir kısmı, tabanı kalp şeklinde olan yapraklarla kaplıdır. Bu bitkiler destek olarak kendi gövdelerini değil, başka bitkilerin gövdelerini kullanırlar. Tırmanıcı bitkiler, yapraklarını devamlı Güneş'e çevirmek zorundadır. Ancak, sarıldıkları bitki üstten gelen ışığı engelleyeceği için yaprak, aynı seviyede kalmak yerine bitki sapına en uygun açıya doğru yer değiştirir, böyle bir durumda yapraklar yüzlerini Güneş'in geldiği yöne doğru çevirirler.
Yeryüzünde sayılamayacak çoklukta bulunan yapraklardan her biri ince hesaplar isteyen tasarımlara sahiptir. Bu, Allah'ın benzersiz yaratmasıdır. Her türlü yaratmayı bilen Rabbimiz’in üstün güç ve kudretinin birer delilidir.




 


 
HADİS KÖŞESİ :
 


 


Peygamber Efendimiz (sav) "…Şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin." (Kalem Suresi 4) ayetinde de belirtildiği üzere çok güzel ahlaklı, şefkatli, anlayışlı, ince düşünceli bir insandı. Tüm Müminlerin maddi ve manevi her türlü sorunu ile ilgilenir, sağlıkları ve güvenlikleri için tüm tedbirleri alır, imanlarını ve takvalarını sürekli takviye etmeleri için onlara hatırlatmalarda bulunurdu. Peygamberimiz (sav)'in tüm insanlığa örnek olan şefkati ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)
"Ve müminlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger." (Şuara Suresi, 215)







Kuran ahlakını yaşayan ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetlerinin izinden giden müminler de onun güzel özelliklerini kendilerine örnek almalıdırlar. Müminler için her türlü fedakarlıkta bulunmalı, her durum karşısında şefkatli ve merhametli olmayı ön planda tutmalıdırlar. Bir ayette müminlerin birbirleri için yaptıkları fedakarlıklar şöyle anlatılmaktadır:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Müminlerin merhamet ve yardımseverlikleri, hayatın her anında kendini göstermektedir. Örneğin, savaş anında esirlere, yolculuk esnasında yolda kalmışlara, zorluk içinde olan yoksullara ve yetimlere yardım etmeyi de Kuran ahlakının gereği olarak seve seve yerine getirirler. Kuran'da şu şekilde bildirilir:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." (İnsan Suresi, 8-10)
Peygamber Efendimiz (sav) hadisi şeriflerinde, merhametin ve şefkatin önemine şu şekilde değinmiştir:
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 2. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 446/11) ."
Tüm müminler, Peygamberimiz (sav)'in şefkatli ve merhametli yapısını örnek almalıdırlar. Çünkü bu, müminlerin Allah'ın rızasını kazanıp, aralarındaki kardeşlik bağlarının da artmasına ve güçlü bir birlik olmalarına vesile olacaktır.




 


 
Günün Internet Sitesi :
 


 

www.kurandacennet.com







Bu site ile amaçlanan, Allah'ın insanlara sunmuş olduğu ve büyük bir nimet olarak Kuran ayetlerinde tasvir ettiği sonsuz nimet yurdu olan cenneti, insanlara tanıtmak, sahip olduğu güzelliklerden herkesi haberdar etmektir. Cennetin, ahirette insanlar için hazırlanmış iki yaşamdan bir tanesi olduğunu bildirmek ve orada insana, şu anki düşünce sınırlarını aşacak derece güzel olan herşeyin verileceğini müjdelemektir.



Masaüstü Görünümü