Harun Yahya

RAMAZAN 2007 - 12. Gün















"Dedi ki: "Ey kavmim, neden iyilikten önce kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz." (Neml Suresi, 46)

"Zekatı vermeniz İslamiyetinizin kemalindendir." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
















Derin düşünmek
Derin düşünen insan, etrafındaki güzelliklerin ve üstün yaratılış örneklerinin farkına varır.
İnsan bir konuyu düşünürken, bir anda dikkati bir başka şeye yönelebilir. Örneğin önemli bir konuyu düşünürken, insan kendisini ertesi gün yapacağı gereksiz bir işi ya da elinde tuttuğu kalemi düşünürken bulabilir. Bu şekilde düşüncenin dağılması ise derin düşünmeyi engeller.
Bir konu hakkında yeterli bilgisi olmadığında da insanın düşünme kapasitesi belli bir yere kadar ilerleyebilir. Ama bu, yine de derin düşünmeyi engelleyecek bir sebep değildir. İnsan nasıl ve ne yönde düşüneceğini bilirse, o konuda kendini geliştirebilir ve gerekiyorsa bilgisini de artırabilir.
Düşünmeyi engelleyen en önemli etkenlerden biri hiç kuşkusuz ki ülfetle yani olaylara bir alışkanlık gözlüğünün ardından bakmaktır. Çevresinde gerçekleşen olayları dünyaya geldiği andan itibaren sürekli gören insan, eğer detaylı düşünmezse, bunların tümünü doğal karşılayabilir. Örneğin canlılardaki olağanüstü tasarımı göremez. Her zaman görmeye alışık olduğu için, karıncanın kendi ağırlığının 200-300 katı kadar bir cismi kolaylıkla metrelerce uzağa taşıdığını, bunun çok önemli bir detay olduğunu, bu karıncaya böyle zor birşeyi gerçekleştirebilecek fiziksel mekanizmayı kimin verdiğini hiç düşünmez. Kendisinin böyle birşeyi hiçbir şekilde yapamayacağını ise aklına bile getirmez.









Ülfetsiz bir şekilde düşünebilmek için kişinin mutlaka çok fazla şey bilmesine gerek yoktur. Sadece çevresindeki canlılara, gökyüzüne, hatta kendi vücuduna dikkatlice bakması yeterli olacaktır. Allah, bu konuya Kaf Suresi'nde şöyle bir örnekle dikkat çekmektedir:
"Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) diriliş de böyledir." (Kaf Suresi, 6-11)
Düşünmekten kaçan insanlar nasıl bir kayba uğrarlar?
Allah, Kuran'da insana pek çok ayetle derin düşünmesini tavsiye eder. Nitekim Allah, ayetlerinde örnekler vererek "öğüt alıp düşünmez misiniz?" diye sorar. Her insan gün içinde, öğüt alıp düşünebileceği, Allah'ın sanatını görebileceği, yaratılışın delillerini kavrayabileceği, Allah'ın büyüklüğünü anlayarak, şanını yüceltebileceği çok fazla fırsatla karşılaşır. Düşünmeyen insan ise önüne çıkan bu fırsatları günlük yaşamın akışı içinde gelişen sıradan olaylar olarak değerlendirir ve bunların önemini kavrayamaz. Örneğin bir kaza ya da bir hastalıkla karşılaştığında, genelde bunun kendisine Allah'a yönelmesi için verilmiş özel bir durum olabileceğini düşünemez. Oysa Allah bir ayette insanlara düşünmeleri için özel olarak verilen sıkıntılardan şöyle bahseder:
"Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar." (Tevbe Suresi, 126)
Kendisine yapılan bu yöndeki hatırlatmaları görmezlikten gelmek ise sadece kişinin kendisine zarar verir. Üstelik bu, kişinin düşünmemekten dolayı uğradığı sayısız kayıptan yalnızca bir tanesidir. (Harun Yahya, Derin Düşünmek)
Düşünmeyen insan etrafındaki güzelliklerin de farkına varamaz. Allah'ın yarattığı inceliklerden zevk alamaz. Herşeyin Yaratıcısı olan Allah'ın varlığının delillerini, O'nun yüceliğini kavrayamaz. İşte bu da insan için çok büyük bir nimet kaybıdır. Çünkü dünyadaki tüm güzellikleri yaratanın Allah olduğunu fark edemeyen bir insanın ahirete yönelik bir beklentisi de olmaz. Dünyadaki herşeyin ölümle son bulacağını zannettiği için, bu geçici şeylerden gerçek anlamda zevk alması da mümkün değildir.



KERİM (Kerimi bol, cömert)

Var olan herşey, Allah'tandır. Tüm güzellikler de Allah'ın bize sunduğu nimetlerdir. İlk anda anne karnında bir çiğnem et parçası olan insan büyür, güzel bir yüze sahip olur ve bu şekilde Allah'ın sanatı insanda tecelli eder.
Böyle mükemmel düzenlenmiş bir dünyaya nasıl geldiğini, çevresindeki sayısız nimeti kimin verdiğini düşünen insanın karşısına çıkan gerçek tektir: Onu var eden, kendisine asla güç yetiremeyeceği üstün nimetleri bağışlayan, sonsuz merhamet sahibi olan yüce Allah'tır.
Kendisini yaratan 'en büyük kerem sahibi' Allah'a karşı insana düşen görev şükretmektir. Allah insana sayısız nimetler vermiş ve karşılık olarak da yalnızca kendisine kulluk edilmesini emretmiştir.
"Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alak'tan yarattı.Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir; Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti. Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. Şüphesiz, dönüş yalnızca Rabbinedir." (Alak Suresi, 1-8)

Sakın unutma
Elçilerin mücadelesi
Elçiler, kavimlerini Allah'ın dinine davet ettiklerinde, her kavimde onlara karşı çıkan, anlattıklarını engellemek isteyen, iman edenlere zorluk çıkaran bir kesim olmuştur. Kuran'da bu insanların genellikle o topluluğun önde gelenlerinden oldukları bildirilmektedir. Çünkü bu insanlar yaşadıkları toplum içinde zenginlik, güç ve makam sahibi olan kişilerdir. Bu kişilerin Allah'ın elçilerine karşı gelmelerinin ve kibirli davranmalarının nedeni sahip oldukları dünyevi imkanlarını, nüfuz ve itibarlarını kaybetme korkusundan kaynaklanır. Kuran'da bu insanların her dönemde var oldukları şöyle haber verilmiştir:
"Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler kursunlar diye- oranın suçlu-günahkarları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar." (Enam Suresi, 123)
Gerçekte bu insanlar da bütünüyle Allah'ın yarattığı kadere tabi olan ve müminlerin üstünlüklerinin ortaya çıkması için Allah'ın özel olarak yarattığı kimselerdir. Kuran'da bildirildiği gibi Allah bu kişilerin kurdukları düzenlerini kendilerine çevirmiş ve onları bu çabalarında başarısız kılmıştır. Örneğin Allah, Mısır'da büyük bir güç ve mevki sahibi olan Firavun ve kavmin önde gelenleriyle, Hz. Musa ve beraberindeki müminlerin mücadelesinin sonucunu şöyle haber verir:
"Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp-zayıf bırakılanları (müstaz'afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik." (Araf Suresi, 137)
Allah'ın tüm müminlere olan bu vaadi bir başka ayette şöyle açıklanır:
"Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık." (Enbiya Suresi, 105)
Kavimlerin önde gelen inkarcılarının ahiretteki kaçınılmaz sonları ise Allah'ın sonsuz azabıdır.


Hermit Yengeçlerinin Savunma Taktikleri
Hermit yengeçleri, deniz salatalıkları, tüylü yıldızlar, temizlikçi karidesler gibi bazı hayvanlar, denizdeki kaynakları yeniden işleyip kullanılır hale getirirler.









Hermit yengeçlerinin kendilerini düşmanlarından koruyabilecek sert kabukları yoktur. Bunun yerine boş bir deniz kabuğundan kendilerine koruyucu bir örtü oluştururlar. Daha önce bir deniz salyangozunun evi olan bu kabuğun, yengece uyumlu olabilmesi için dikkatli bir şekilde seçilmesi gerekir. Ayrıca yengeç büyüdükçe ihtiyaç duyduğu kabuğun boyutu da büyüyecektir. Bu yüzden yengeç kendi kabuğu büyümeden önce yeni bir kabuk arayışına başlar. Yenisini bulduğunda da hızlı bir şekilde eski kabuğundan yenisine geçer. Hiçbir savunması olmayan bir yengecin, dışarıdan bir kabuk kullanarak kendisini korumayı akletmesi imkansızdır. Yeryüzündeki diğer bütün canlılar gibi hermit yengeci de, yaratmada hiçbir ortağı olmayan Allah'ın eşsiz sanatının delillerinden biridir.

%95'i su olan mucizevi bir canlı: DENİZANASI










Sadece peltemsi bir su kütlesinden ibaret olan denizanaları avlanmak için çeşitli taktikler uygulamaları, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunmaları gibi özellikleriyle bilim adamlarını şaşırtan birer yaratılış mucizesidirler.
Denizanaları hemen hemen herkesin yakından tanıdığı son derece ilginç canlılardır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genellikle bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır; bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretirler.
Neredeyse bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler.
Zehri olmayan denizanası türlerinden bazıları ise, kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balık ve balinalardan kurtulmak için planlı bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bir yandan da vücutlarında ışık yanar. Ancak düşman tam onları yakalamaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.
Başka bir tür olan fizalyalar ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar. Fizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten de bu organlarıdır. Helezon biçimli dokungaçlarında ise felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur. (Harun Yahya, İhtişam Her Yerde)
Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapabilmektedir? Veya nasıl olup da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilmektedir?
Denizanalarının ne düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, ne de onlara karşı taktik uygulayacak beyinleri yoktur. Davranışlarındaki bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır. Denizanalarının bu özelliklerini ve yaptıklarını hikmetle düşünen bir kişi de, bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan üstün bir gücün kontrolünde hareket ettiklerini anlayacaktır.
Benzeri olmayan bu üstün güç, kuşkusuz alemlerin Rabbi olan yüce Allah'a aittir.

Masaüstü Görünümü