Harun Yahya

RAMAZAN 2007 - 17. Gün














"İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir." (Şura Suresi, 23)

"Size en hayırlılarınızı haber vereyim mi? Sizin en hayırlınız ahidlerini tam olarak yerine getirenler ve nefislerini temizleyenlerdir. Aziz ve Celil olan Allah gizli takva sahibi olanları sever." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
















İyiliği emredip kötülükten sakındırmak
"Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz..." (Al-i İmran Suresi, 110)
Müminler, iyilik konusunda öğüt vermek ve hatırlatma yapmakla yükümlüdürler. Dindar bir insan, dinden uzak yaşayan ya da dini yaşarken birtakım hatalı veya eksik davranışlarda bulunan bir kimsenin göreceği zararları bildiği için, kendisini vicdanen bu durumdan sorumlu kabul eder ve o kişiyi uyarmak zorunluluğunu hisseder. Bu uyarı ve hatırlatmalar her vicdanlı müminin yapması gereken davranışlardır. Bu tavır Kuran'da "iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak" olarak şöyle ifade edilir:
"Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar namazı dosdoğru kılarlar zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 71)
Allah bir başka ayette kurtuluşun, iyiliği emretme ve kötülükten menetme ibadetini yerine getirmeye bağlı olduğunu şöyle belirtmiştir:
"Sizden; hayra çağıran iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104)









Hiçbir Müslüman tamamen hatasız ve günah işlemekten uzak değildir. Unutarak, bilmeyerek ya da nefsine yenik düşerek hata yapmak, Allah'ın imtihanı gereği müminlerin manevi olarak gelişmelerine ve olgunlaşmalarına vesile olan bir olaydır. Ancak, günah işleme konusunda müminleri inkarcılardan ayıran en önemli özellik, müminlerin hataları üzerinde ısrar etmemeleri, hata yaptıklarının şuuruna varınca hemen düzeltip doğru olanı benimsemeleridir. Kuran'da bu durum şöyle haber verilir:
"Ve 'çirkin bir hayasızlık' işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah'tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. " (Al-i İmran Suresi, 135)
İşte bu yüzden, İslam'ı yaşayan her Müslümanı eksikleri ya da hataları konusunda uyarmak diğer Müslümanların görevidir. Eğer bir müminin davranışlarında ya da zihniyetinde Kuran'a aykırı, eksik veya kusurlu bir durum varsa, bunu fark eden diğer bir müminin, hiç vakit kaybetmeden onu uyarması ve doğru olanı hatırlatması gerekir. Bu şekilde kardeşinin ahiretine ve sonsuz yaşamına zararlı etkisi olacak bir sorunu ortadan kaldırarak ona en büyük iyiliği yapmış olacaktır.
'İyiliği emredip, kötülükten sakındırma" en önemli ibadetlerden biridir. Ancak bu şekilde kişi bütün eksik ve kusurlarını telafi edecek, her türlü hatasını ortadan kaldıracak ve Allah'ın Kuran'da tarif ettiği ideal mümin yapısına ulaşacaktır. Bu ise Allah'a yakınlaşmada bir yoldur. Allah bu ibadeti hakkıyla uygulayanlardan Kuran'da övgüyle bahsetmektedir.
"İyiliği emredip kötülükten sakındırma" yalnızca müminlere yönelik yapılan bir davranış değildir. Dini yaşamdan uzak olan insanlara İslam'ı tanıtmak, dine davet etmek, Kuran ahlakını anlatmak da bu ibadetin başında gelir. Kuran ahlakını anlatmak, Allah'ın yoluna davet etmek bütün peygamberlerin ve onların izinde olan müminlerin başta gelen vazifesi olmuştur. Kuran ayetlerine baktığımızda peygamberlerin hayatlarının bu şerefli görevi yerine getirmekle, hiçbir güçlükten yılmadan insanları doğru yola davet etmekle geçtiğini görürüz. Kuran'da Hz. Nuh'un ağzından şu sözlere yer verilir:
"Dedi ki: "Rabbim gerçekten ben kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum." (Nuh Suresi, 5)
İnsanlara Kuran ahlakını anlatmak, öğüt verip hatırlatmak her iman edenin üzerinde bir sorumluluktur.






MECİD (Şanı büyük ve yüksek)

"Arşın sahibidir; Mecid (pek yüce)dir." (Buruc Suresi, 15)
Allah'ın şanı tüm kainatta kendini apaçık delillerle göstermektedir. Allah'ı inkar edenler, "inanmıyoruz" diyenler dahi O'nun yarattıklarına şahit oldukları için aslında gücünü ve şanını tanıyıp bilirler. Ancak içlerindeki büyüklenme arzusu sebebiyle inkar ederler.
Allah'ın kainatta yarattığı herşey O'nun şanına yaraşır şekildedir. Gökyüzünde tonlarca ağırlığında su taşıyan bulutlar, milyonlarca ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldızlar, uçsuz bucaksız genişlikteki okyanuslar, zirvesi karlarla kaplı olan binlerce metre yükseklikteki dağlar, içinde birbirinden değişik renkte ve seste sayısız canlı türleri barındıran ormanlar, Rabbimizin yarattığı güzelliklerden yalnızca birkaç tanesidir. Birkaç saniyede bir şehri yerle bir eden depremler, bir anda patlayarak binlerce derecelik ısıdaki lavlarını boşaltan volkanlar, herşeyi önüne katıp götüren seller, düştüğü anda isabet ettiği yere ölüm getiren yıldırımlar, herşeyi yıkıp geçen tayfunlar da yalnızca Allah'ın sonsuz gücünün ve şanının delillerindendir.
"Elbette, Rabbimizin şanı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk." (Cin Suresi, 3)


Sakın unutma

Allah israf edenleri sevmez

Allah, israfı kullarına haram kılmıştır. Ve harcama yaparken nasıl bir ölçü ile yapmaları gerektiğini şöyle bildirmiştir: "Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur." (Furkan Suresi, 67)
İman edenler sahip oldukları herşeyi Allah yolunda, Allah'ı en çok razı edecekleri şekilde kullanırlar. Ellerindeki herşeyin Allah'ın bir nimeti olduğunu, kendilerinin hiçbirinin asıl sahipleri olmadıklarını unutmazlar. Fedakarlık yapmaları gerektiği zaman da sahip oldukları herşeyi Kuran'da emredilen şekilde harcar, gereksiz bir harcama olacağı zaman tek bir kuruşu bile israf etmekten sakınırlar. Allah Kuran'da müminlere, ihtiyacı olan kimselere mallarından vermelerini, ancak saçıp savurmamalarını emretmiştir:
"Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da. İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür." (İsra Suresi, 26-27)
Ancak israfın, nimetlerden uzak durmak olarak anlaşılmaması gerekir. Allah Kuran'da, "… yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (Araf Suresi, 31) ayetiyle bildirdiği gibi, inananların nimetlerden faydalanmasını istemiş, sadece bunların israf edilmesini yasaklamıştır. (Harun Yahya, Allah Korkusu)
Ne var ki bugün dinden uzak olan toplumlarda israf konusuna gereken önem verilmemektedir. Lokantalarda, evlerde tabak tabak yiyecekler, kilolarca ekmek, meyve, sebze kolayca çöpe atılabilmektedir. Oysa Allah israfın küçük büyük demeden her türlüsünü haram kılmıştır. Bu yüzden insanların düşüncesizce "bu bozuldu", "bunları kullanamayız" gibi sözlerle ellerindekileri atmaları değil, tüm nimetleri bozulma aşamasına getirmeden değerlendirmenin yollarını aramaları gerekir. Ancak bu şekilde nimetin hakkını vermiş olurlar, aksi takdirde büyük bir bereketsizlik ve Allah'a karşı nankörlük söz konusu olur.


Milkweed Bitkisi ve Tırtıllar









Bazı bitkilerin öldürücü zehirleri vardır. Kuzey Amerika'da yaşayan Milkweed bitkisi, herhangi bir şekilde zarar görürse hemen sütlü bir sıvı akıtır. Bitkinin yara almış bölgesinden sıvı akarken, bir yandan da o bölgede katılaşma meydana gelir ve böylece bitki kendi kendini tedavi eder. Ayrıca bu sıvı acı ve keskin bir tada sahip olduğundan bitkiyi genel olarak da koruyacaktır. Çünkü bitki, hayvanların yiyemeyeceği kadar zehirlidir. İnekler, geyikler ve atlar Milkweed'in yapraklarını daha yemeden bırakırlar. Fakat bazı böcekler yaprakları yemenin bir yolunu bulmuşlardır. Bu böcekler hemen yaprağın orta damarını keserler. Zarar gören bölgeye doğru akan lateks (bitki sütü) zararsız bir şekilde yere damlar ve böcek kesiğin diğer tarafındaki zehiri boşalmış olan yaprak dokularını yer. Bazı tırtıl türleri ise bu şekilde yalnızca yaprak damarlarını kesmekle kalmazlar, aynı zamanda yaprağın altındaki dairesel çukuru da oyarlar ve burada bulunan koruyucu sıvıyla beslenirler. Tırtılın gösterdiği bu aklın kaynağı Allah'ın ilhamıdır. Tırtılları, Milkweed bitkisini ve diğer tüm canlıları yaratan Allah'tır.
Hücre şekillerindeki mükemmel tasarım
İnsan vücudundaki bütün hücreler tek bir hücrenin bölünerek çoğalmasıyla meydana gelir ve her türün farklı şekilleri vardır. Bütün hücrelerimizi birbirinden farklı kusursuz şekil ve fonksiyonlara sahip olarak yaratan, Rabbimiz olan Yüce Allah'tır.
Vücudunuzdaki yaklaşık 200 farklı tipteki hücre, sadece birkaç açıdan birbirlerinden farklıdır. Bu farklılıkların en önemlilerinden biri de şekilleridir. Sinir hücreleri, kas hücreleri, kan hücreleri... Bu hücrelerin tamamı temelde aynı mekanizmalara sahip olmalarına rağmen, şekillerindeki mükemmel tasarım sayesinde görev yaptıkları bölgede en yüksek verimi alacak şekilde faaliyet gösterirler.









Farklı şekillere sahip hücrelere iki örnek, sinir ve kan hücreleridir. Sinir hücrelerinin omurilikten ayağa kadar uzanan yaklaşık 1 metrelik uzantıları vardır. Bu sayede uyarılar bir hücreden diğerine atlayarak hiç vakit kaybı olmadan tek bir hat üzerinden hızla gidecekleri bölgeye ulaşırlar. Kan hücreleri ise sinir hücrelerinin aksine sadece 7 mikrometre boyundadır. Böylesine minik bir boyuta sahip olmaları onların mikroskobik boyuttaki kılcal damarlardan sıkışmadan geçebilmelerini sağlar. Ayrıca küçük birer diski andıran bu hücrelerin her iki yüzünün de içe doğru çukur olması, onların oksijen ve karbondioksit alış verişi için maksimum alana sahip olmalarını sağlar. Bu hücrelerin milyonlarcasının her milimetreküp kanda olduğunu düşünürseniz, gaz alışverişinin yapıldığı yüzey alanın büyüklüğünü tahmin etmeniz hiç de zor olmayacaktır. (Harun Yahya, İnsan Mucizesi)
Göz ve kulaklarınızdaki hücreler de şekilleri itibarıyla özelleşmişlerdir. İç kulaktaki kokleada küçük tüycüklerden oluşan hücreler vardır. Bunlar ses dalgalarının etkisiyle titreşirler ve kulağın içindeki sıvının dalgalanma basıncını sinir uyarısına dönüştüren bir mekanizma olarak görev yaparlar. Gözdeki ışığa duyarlı retina hücreleri de görevlerini en iyi yapabilecek bir şekilde dizayn edilmişlerdir. Retinadaki koni hücrelerinde ışığa duyarlı pigmentleri ve sinir bağlantısını taşıyan çok sayıda zar vardır. Bu düzen her bir koni hücresine ışığa karşı yüksek derecede bir hassasiyet kazandırır.
İnce bağırsakta da görevine uygun şekle sahip, besinleri emici hücreler vardır. Her hücrenin üst kısmı mikrovilli adındaki mikro boyutta yüzlerce tüycükle kaplıdır. Bu tüycüklerin üzerindeki taşıyıcı moleküller besinlerdeki işe yarar kısımları alıp, yaramayanları geri çevirirler. Böylece besinlerin sindirilmesinin bir aşaması daha gerçekleşir.
Unutulmamalıdır ki, insanın tüm hücreleri tek bir hücrenin bölünerek çoğalmasından meydana gelmiştir. Hücrelerin faaliyetleri için en uygun şekli kendilerinin seçtiklerini, daha sonra da beden oluşurken bu şekle girdiklerini düşünmek tamamen mantık dışıdır. Tüm bunlar bize sonsuz akıl sahibi olan Allah'ın varlığını ve gücünün sınırsızlığını açıkça göstermektedir.

Masaüstü Görünümü