Harun Yahya

RAMAZAN 2007 - 29. Gün















"Onlar, sözün en güzeline iletilmişlerdir ve övülen doğru yola iletilmişlerdir." (Hac Suresi, 24)

"Ey insanlar rızkınızı güzel yollardan arayın. Kul için takdir edilenden fazlası yoktur. Kul dünyadan göçmeden önce kendisi için takdir edilen rızkı alacaktır." HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
















İyi huylu olmak
"Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 12)
Müminlerin sakınmaları için Allah'ın Kuran'da bildirdiği davranışlar arasında "zanda bulunmamak, gıybet etmemek, tecessüs etmemek" de yer alır. Bunlar aynı zamanda birbirleriyle bağlantılı davranışlardır. Gıybet eden, yani bir mümini arkasından çekiştiren kişi, zaten onun hakkında birtakım kötü zanlar da besliyor demektir. Aynı şekilde tecessüs eden bir kişi de çeşitli zanlar üzerine böyle bir davranışta bulunmaktadır.
Her üçünün de ortak noktası müminleri inciten, müminler arasındaki tesanüt ve dayanışmayı zedeleyen, sevgi, şefkat ve merhameti azaltan davranışlar olmasıdır. Tümü de Kuran'daki ahlakından uzak yaşayan toplumların günlük yaşamında vazgeçilmez hale gelmiş çirkin alışkanlıklardır. Bu tür toplumlarda doğal karşılanan bu tavırların, aslında ne kadar rahatsızlık veren hareketler olduğu ayetteki gıybetle ilgili benzetmeden anlaşılabilir.
Ayrıca başka ayetlerde de arkadan çekiştirenler hakkında Allah'ın önemli bir uyarısı yer almaktadır:
"Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline... Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır. "Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir" (Hümeze Suresi, 1-6)
Ayetin devamındaki, bu davranış biçimini benimseyenlere yönelik kesin cehennem tehdidi de dikkate alındığında, bu konunun müminlerin ne kadar titizlikle sakınmaları gereken Kuran dışı bir davranış olduğu da daha iyi görülecektir. (Harun Yahya, Kuran'da Sabrın Önemi)
İnkarcıların kin, haset ve çekememezlikten kaynaklanan tecessüs, gıybet gibi davranışlarını şeytan, müminlere de meşru zeminlerde yaptırmak isteyebilir. Örneğin hata ve eksiklikleri olan bir mümini, arkasından çekiştirmeyi onun iyiliği, dinin menfaati için yapılması gereken bir hareketmiş gibi telkinler verebilir. Ancak Allah, Kuran'da müminleri bu davranıştan kesin olarak men etmiştir.









Allah'ın, Kuran'da insanların yapmamasını emrettiği bir diğer tavır da "zanda bulunmak"tır. Gıybet ve tecessüs, zanna göre daha somut hatalardır. Bu nedenle bu hataları yapanları gören diğer müminler onları uyarıp bu davranıştan menetme imkanına sahip olabilirler. Ancak zan, kalpte beliren ve açığa vurulmadıkça kişinin yalnız kendisinin tespit edip önlem alabileceği bir durumdur. Bunu yapmaz da gaflete dalarsa, kendi kendine düşünürken, ayette günah sayılan birçok kötü zanda bulunabilir. Bu şekilde günaha girebilir, güzel düşünerek kazanabileceği ecirleri de kaybedebilir.
Buradan müminin yalnızca yaptıklarından değil, niyetinden, duygu ve düşüncelerinden de sorumlu olduğunu anlamaktayız. İsra Suresi'nin 36. ayetinde "Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalb, bunların hepsi ondan sorumludur." şeklinde belirtilerek, bu konunun önemine dikkat çekilmiştir. Bu nedenle, müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri Allah'ın sınırlarını aşmamalıdır. Kuran'ın rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden insan ise şüphesiz en doğru yola ulaşır.



RABBİL ALEMİN (Alemlerin Rabbi)

"Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah'ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Casiye Suresi, 36-37)
Kainatta birbirinden farklı pek çok alem vardır. Allah'ın kainatta yarattığı canlı ve cansız sayısız alem, kendi içinde de farklı alemlere ayrılır. Tek bir balık türünün, tek bir meyvenin dahi kendisine benzer yüzlerce, kimi zaman binlerce çeşidi bulunabilmektedir. Gözle görülemeyen organizmaların oluşturduğu mikro alemlerden, uzaydaki gök cisimlerinin oluşturduğu makro alemlere kadar sayamayacağımız kadar çok alem, her an Allah'ın kontrolünde kusursuzca varlıklarını sürdürürler.
Ayrıca Allah, ayrı bir zamanda ve mekanda yaşayan cinlerin ve meleklerin de Rabbidir. Allah'ın yarattığı benzersiz ve sayısız alemler, O'nun yaratma sanatını ve sonsuz gücünü sergiler.
Allah, tüm alemlerin Rabbi olduğunu insanlara şöyle haber vermektedir:
"Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir. O Hayy (diri) olandır. O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mümin Suresi, 64-65)

Sakın unutma

Şeytanın hileli düzenleri iman edenler üzerinde etkisizdir
Şeytan insanlara her yönden yaklaşarak, onları Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışır. Vesvese, şeytanın insanı boş şeylerle uğraştırmak, asıl düşünmesi gereken önemli konulardan uzaklaştırmak için fısıldadığı sözler, kalbe verdiği kuşkular, boş kuruntular ve huzursuzluk verici düşüncelerdir. Allah, şeytanın bu yönünü Kuran'da şöyle bildirmiştir:
"De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, İnsanların (gerçek) ilahına; 'Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran' vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar)" (Nas Suresi, 1-5)
Şeytan, insanın aklına getirdiği Kuran dışı düşüncelerle, kişinin sağlıklı düşünmesini engellemek, onu başta dini konular olmak üzere dünyada ve ahirette mutsuz kılacağı kuruntulara kaptırmak ister. Pek çok saçma ve tutarsız düşünceyi, kendi düşünceleriymiş gibi telkin edip insanın kendisine olan güvenini kaybettirmeye çalışır.
Kuran ayetleri ile hareket etmeyen kişiler de, şeytanın bu hilesini fark edemez ve onun vesveselerine kendilerini kaptırıp sürekli kuruntular içinde bocalar, ümitsizliğe kapılırlar. Şeytanın bu fısıltıları kişinin dini yanlış tanımasına, Allah'ın gücünü gereği gibi takdir edememesine, hatta imanında şüpheye düşmesine bile sebep olabilir. Bunun sonucunda Allah'ın büyüklüğünü, dünyada var oluş amacını düşünmek yerine ne kendisine, ne de beraber olduğu insanlara fayda vermeyecek konulara kendini kaptırarak hayatını geçirir.
Şeytan Kuran'dan habersiz, dinden uzak bu kişi üzerinde amacını gerçekleştirmiş, onun sonsuz azabına vesile olmuş olur. İnkar edenlerin her zaman şeytanın telkinlerine açık oldukları, şeytanın vesveseleri doğrultusunda hareket ettikleri Kuran'da şöyle haber verilir:
"Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler." (Şuara Suresi, 221-223)
Dolayısıyla şeytanın verebileceği bu tür vesveselere itibar etmemek ve şeytandan Allah'a sığınmak gerekir.




Gazellerdeki Kusursuz Soğutma Sistemi
Sıcakkanlı her canlının vücudunda ısı kontrolü için birçok mekanizma vardır. Afrika'nın hızlı koşan gazeli, sık sık düşmanlarından kaçmak için koşmak zorunda kalır. Bu sürat koşusu gazelin vücut ısısını yükseltir. Fakat gazelin hayatta kalabilmesi için beyninin vücudundan daha serin tutulması gerekir.
Gazel, başının sağ tarafında beyninin serin kalmasını sağlayan, kendine has bir soğutma sistemine sahiptir. Gazellerin ve benzer hayvanların, soluk alma kanallarının ardında yüzlerce küçük atardamar vardır. Vücudun içine alınan hava burna ait bu bölgeyi soğutur. Bu yüzden küçük atardamarların içerisinden geçen kan soğumuş olur. Sonra bu küçük atardamarlar, kanı beyne taşıyan tek bir kan damarı içerisinde bir araya gelirler.









Şayet beynin soğutulmasını sağlayan bu sistem olmasaydı gazelin hayatını devam ettirmesi de mümkün olmazdı. Bu durum gazellerdeki bu sistemin tesadüfen oluştuğunu iddia etmenin ne kadar akıl ve mantık dışı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Gazelleri de, var olan diğer bütün canlıları da yaratan Allah'tır.

Proteindeki kusursuz tasarım
Maddelere özelliklerini veren, atomlarındaki düzendir. Her maddeyi meydana getiren atomlar "molekül" adı verilen özel gruplar halinde düzenlenmiştir. Canlıların yapılarını ve sistemlerini oluşturan moleküllerin atomları da canlılık için özel olarak düzenlenmiştir. Bu, son derece önemli bir konudur. Çünkü elinizdeki gazeteden oturduğunuz koltuğa, kendi bedeninizden çiçeklerinize kadar her varlık atomlardan oluşur. Ancak atomların farklı şekillerde gruplanmaları ve organize olmaları ile, canlı ve cansız maddeler birbirlerinden tamamen ayrılırlar.
Proteinler, canlılığı oluşturan dört büyük ana molekül grubundan biridir. (Diğerleri nükleik asitler, lipidler ve karbonhidratlardır.) Her molekül grubunda atomlar farklı şekillerde dizilmişlerdir. Bu sayede farklı özellikler kazanırlar ve bu özelliklerine göre görevler üstlenirler.






 
 
Protein zincirindeki bükülmeler bilinçli bir tasarımın eseridir.Bunu bir kağıdın özel katlama talimetlerini izleyerek bir gemi veya bir kuş maketine dönüştürülmesine benzetebiliriz. Tek bir yanlış katlanma dahi sonuçta bir kuş maketi elde edilmesini engelleyecektir.
Elbette bir proein oluşumu çok daha komplekstir ve tesadüflerle oluşması kesinlikle imkansızdır.





Moleküllerdeki atomların düzeni o kadar hassas ve önemlidir ki, çok kısa bir anda, tek bir protein molekülünün atomlarının gerektiği gibi düzenlenmemesi durumunda vücutta onarılmaz hasarlar oluşabilir. Örnek olarak görme olayını ele alabiliriz. En gelişmiş kameradan bile çok daha üstün bir teknolojiye sahip olan gözde, görme olayının gerçekleşmesi için birçok protein görev yapar. Tıpkı kamerada görüntünün oluşmasından sorumlu olan birçok parçanın görev yapması gibi. (Ancak burada şunu da belirtmeliyiz ki, göz ve kamera sistemleri arasında bir kıyas mümkün olmakla birlikte, kameranın parçaları hiçbir zaman gözdeki proteinlerin oluşturduğu netlik ve mükemmellikte bir görüntü oluşturamayacağı açıktır. Bugün en gelişmiş teknolojilerle üretilen kameralar için de bu durum geçerlidir.) Bu parçalardan birinin bozuk olması kamerada görüntünün oluşmasını engelleyecektir veya bozuk olmasına neden olacaktır. Aynı şekilde görme işleminde görev alan birçok proteinden bir tanesinin bile gerekli moleküler yapıya sahip olmaması durumunda, görme işlemi bir anda hasara uğrayabilir. Örneğin rodopsin, gözün ışığa tepki vermesini sağlayan bir proteindir. Rodopsinin yapısındaki en küçük bir bozukluk bu işlemi aksatır. Aynı şekilde retinadaki koni hücrelerde bulunan ve renkli görmeyi sağlayan proteinlerin yapılarındaki bozukluklar da renkli görmeyi engeller. (Harun Yahya, Protein Mucizesi)
Bir başka örnek, gözü ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden koruyan melanin proteininin görevini yapamaması durumunda gözde katarakt hastalığın oluşmasıdır. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, proteinlerin kendilerine tahsis edilmiş görevleri yerine getirebilmeleri için en uygun moleküler yapıya sahip olmaları şarttır. Bunun içinse, proteinleri meydana getiren amino asit moleküllerinin de en uygun şekilde düzenlenmiş olması gereklidir. Allah, amino asitlerin yapısınıda tıpkı proteinlerde olduğu gibi ayrıntılı bir tasarım ve kusursuz bir işleyiş ile yaratmıştır.

Masaüstü Görünümü