Harun Yahya

Türkiye'nin Osmanlı mirası


Türkiye'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi olarak, eski Osmanlı toprakları üzerinde bir nüfuz elde etme imkanına sahip olduğu zaman zaman dile getirilen önemli bir gerçektir. Ancak bundan daha da önemli olan, Türkiye'nin Balkanlar ve Ortadoğu'ya "nizam" getirmiş olan yegane gücün mirasçısı olmasıdır.

Bu mirasın Türkiye'ye ne gibi bir stratejik ufuk kazandırdığına, üç ayrı yönde bakabiliriz. Birinci yön, Balkanlar, ya da bizim eski "Rumeli"dir. Bu bölgedeki ülkelerin hepsi eski Osmanlı vilayetleridirler. Dahası, bu ülkelerin hepsinin içinde Osmanlı'dan kalan bir "Türko-İslami" nüfus vardır ve bu nüfus; Batı Trakya, Bulgaristan Türkleri, Müslüman Pomaklar, Makedonya, Arnavutluk, Sancak, Bosna-Hersek hattında ilerleyen ve Balkanları ortasından ikiye bölen bir "yeşil kuşak" oluştururlar. Bu kuşak, eğer iyi değerlendirilirse, Türkiye için potansiyel bir etki alanıdır. Türkiye bu kuşak üzerindeki Müslüman ve Türk nüfusun haklarını koruyarak bölge siyaseti üzerinde söz sahibi olabilir.

Ortadoğu'ya baktığımızda bu bölgenin de eski Osmanlı vilayetlerinden müteşekkil olduğunu görürüz. Bu durum Türkiye için büyük bir avantajdır. Türkiye bu tarihsel mirası daha etkili bir biçimde sahiplense, Ortadoğu'daki taraflar arasında uzlaştırıcı bir rol oynayabilir, bölgede büyük bir nüfuz elde edebilir. Fransa bile, bölgeye olan uzaklığına rağmen, Suriye ve Lübnan'da geçirdiği bir kaç on yıllık sömürge döneminin hatırasına, Ortadoğu'da nüfuz elde etmeye çalışmaktadır. Hem de bölgeye "nizam" değil, karmaşa getirmiş bir güç olmasına rağmen.

Üçüncü yön olan Kafkaslar/Orta Asya bölgesinde de yine Türkiye için büyük bir potansiyel nüfuz alanı vardır.

Kafkaslar, tarih boyunca Rus zulmünden kaçarak Osmanlı'ya sığınmış Müslüman kavimlerin diyarıdır. Orta Asya ise, Osmanlı toprağı olmasa da, Türklük bağıyla Türkiye'ye bağlıdır.

Bu tabloya baktığımızda Türkiye'nin stratejik ufuklarının çok geniş olduğunu görürüz. Türkiye, eğer sahip olduğu Osmanlı mirasını ekonomik ve siyasi güçle desteklerse, gerçekten de 21. yüzyılda çok önemli bir bölgesel güç olabilir. Bu durumda Avrupa ve ABD nezdindeki güç ve prestiji de tahmin edilemeyecek derecede artacaktır. Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkasya/Orta Aysa gibi dünyanın sıcak bölgelerinde söz sahibi olan bir ülkenin gücünün, Amerikalı ve Avrupalı stratejistlerin değerlendirmelerinde önemli yer tutacağı açıktır.

Ancak tüm bu saydığımız stratejik yaklaşım siyasi ve ekonomik güç kadar vizyon da gerektirir. Bu vizyonun temelinde ise Türkiye'nin kendi kimliğini doğru tanıması ve tanımlaması geliyor. Türkiye'ye stratejik bir etki alanı kazandıran en önemli faktör, baştan beri vurguladığımız gibi, Osmanlı mirasıdır.

Türkiye bu Osmanlı mirasına ciddi bir biçimde sahip çıkmalıdır. Bu noktada yapılması gereken önemli işlerden biri, Osmanlı'nın kurmuş olduğu "nizam"ı tarihsel delilleriyle ortaya koymak ve dünyaya anlatmaktır. Bugün Balkanlar'daki Sırp milliyetçileri ya da Arap ülkelerindeki aşırı Arap milliyetçileri, Osmanlı'yı Balkanlar'ı ya da Ortadoğu'yu sömürmüş emperyalist bir güç olarak resmetme çabasındadırlar. Bu asılsız ancak etkili propagandaya karşı Türkiye tarihsel gerçekleri ortaya koymalı, Osmanlı döneminde Balkanlar ve Ortadoğu'da nasıl bir istikrar, adalet, barış ve nizam kurulduğunu izah etmeli ve bu tarihsel gerçeği aktif politikaları için temel haline getirmelidir. Bu nedenle Türkiye'nin tarihçileri, sosyologları ve tüm tanıtım-propaganda imkanları seferber edilmelidir.

Bu tür bir stratejik kültür politikasının son derece etkili olacağından kimse kuşku duymamalıdır. Türkiye'nin stratejik ufku, Osmanlı mirasına sahip çıkabilmesiyle orantılı olarak genişleyecektir. Türkiye'nin 21. asırda bir bölge gücü haline gelmesi, tarihsel ve dini kimliklerin giderek daha önemli hale geldiği dünyaya damgasını vurabilmesi, ancak böyle mümkün olabilir.

Masaüstü Görünümü