Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 11. GÜN











Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü’minlerle destekledi. Ve onların kalblerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalblerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm
ve hikmet sahibidir. Ey Peygamber, sana ve seni
izleyen mü’minlere Allah yeter.
(Enfal Suresi, 62-64)
















“Ulemaya tabi olunuz. Çünkü onlar muhakkak dünyanın ışığı, kandilleri ve ahretin de ışığı, kandilleridirler.”
(Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, Cilt 1, s.57; Buhari ve Müslim'den)








MÜSLÜMAN HER ZAMAN ADALETLİDİR


Allah, Kuran'da gerçek adaleti ayrıntılı olarak tarif etmekte, her türlü anlaşmazlığın adaleti ayakta tutmakla çözüleceğini bildirmektedir. Adil yöneticilerden ve adil insanlardan oluşan bir toplumda her türlü anlaşmazlığın kolaylıkla çözüleceği açıktır. Ayette şu şekilde bildirilmektedir:

"Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten  alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır." (Maide Suresi, 8)

Nasıl Bir Adalet Sistemi?

Allah; dil, ırk, etnik köken gözetilmeden, tüm insanlara adaletli davranmayı emretmiştir

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de yaşadığı dönem boyunca farklı ırktan halklara karşı büyük bir adaletle davranmıştır. İnsanların ırkları nedeniyle farklı muamele görmesini her zaman şiddetle eleştirmiş, böyle bir ahlakı "cahiliye ahlakı" olarak tanımlamıştır.

Allah yetimler konusunda kesin bir adaleti emretmiştir

Kuran'da adaletin ayakta tutulması konusunda verilen örneklerden biri de yetimlerin malları konusundadır. Ayetlerde yetimlerin mallarının, onlar bu malları kontrol edebilecek yaşa gelene dek, onlar için en adil şekilde korunması emredilmiştir.
Verilecek karar kendi yakınları ile ilgili olsa dahi, mümin adaletle hükmetmekle sorumludur
Kuran'ın hükümlerine göre hareket eden bir kişi, Allah'ın "… Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz." (Enam Suresi, 152) şeklinde bildirdiği hükme uyar. 

Bir topluluğa karşı duyulan kin müminleri adaletten alıkoymaz

İman eden bir kişinin bir topluluğa ya da bir kişiye karşı hissettiği duygular, onun aldığı kararlarda kesinlikle etkili olmaz. Karşısındaki kişi ne kadar kötü ahlaklı olursa olsun, ne kadar düşmanca bir tutum içinde olursa olsun, iman eden kişi bir karar vermesi gerektiğinde tüm bu duygularını bir kenara bırakıp, adaletle davranır, adaletle karar verir, adaleti tavsiye eder.

Adaletsiz Ortamda Neler Olur?

Yalancı şahitlikler artar

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda doğru olanı şahitler yoluyla tespit etmek güvenilir bir yöntem olmaktan uzaktır. Çünkü Kuran ahlakına uymayan kişiler, adaletli bir şekilde doğruyu söylemek ve haklı olanın yanında yer almak yerine, para karşılığında ya da herhangi bir çıkar gözeterek rahatlıkla yalan söyleyebilirler. Kimi zaman da bu kişilerin bir kişiye olan kinleri ve nefretleri onları doğruyu söylemekten alıkoyar. Yalancı şahitlik yaparak, olayları çarpıtarak adaletle hükmedilmesine engel olurlar.

İnsanların birbirlerini değerlendirmelerindeki ölçü, para ve mevki olur

Kuran ahlakını yaşamayan toplumlarda insanların birbirlerini değerlendirirken esas aldıkları ölçü para ve mevkidir. Toplumun bütün kesimlerine hakim olan bu anlayışın örneklerini her yerde görmek mümkündür.

Kadın-erkek eşitsizliği

Gerçek adaletin yaşanmadığı toplumlarda kadın-erkek ayrımı son derece belirgindir. Dünya genelinde kadın-erkek eşitsizliği konusu son derece önemli bir problem oluşturmaktadır. Öyle ki kadınlar dünyadaki pek çok ülkede çoğu zaman ikinci sınıf vatandaş muamelesi görerek toplumdan dışlanırlar. Güçsüz ve korunmaya muhtaç oldukları düşünüldüğü için de genellikle ezilir ve hor görülürler.

Dünyadaki kaynaklardan eşit yararlanamama

Bir ülkede fazla olan kaynaklar kimi zaman diğer bir ülke için hayati önem taşıdığı halde eşit bir dağılım sağlanamamaktadır. Zengin ülkelerde kimi zaman kullanım sahası bulunamadığı için israf edilen kaynaklar, ihtiyacı olan insanlara ulaştırılmamaktadır. Bu konuda bazı Afrika ülkelerinde yaşanan sıkıntılar tüm dünyaca bilinen örneklerdir.

Ancak kaynakların eşit dağıtılamaması yalnızca yiyecek ve içecek maddeleri için geçerli bir durum değildir. Örneğin sağlık hizmetleri ve teknoloji konusunda da kaynakların dünya çapındaki dengesiz dağılımı nedeniyle de pek çok çeşitli problem ve çözümsüzlük yaşanmaktadır.




www.harunyahya.net





Altı Üstüne Çevrilen Lut Şehri

Hz. Lut'un içinde yaşadığı ve sonra helaka uğrayan şehrin Eski Ahit'te geçen ismi Sodom'dur. Kızıldeniz'in kuzeyinde kurulmuş olan bu kavmin, Kuran'da yazılanlara uygun bir şekilde helak edildiği anlaşılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalardan anlaşıldığına göre, şehir, bugünkü İsrail-Ürdün sınırı boyunca uzanan Tuz Gölü'nün (Ölü Deniz) yakınlarında bulunmaktadır. Bilim adamlarının bulgularına göre bu alan oldukça fazla miktarda kükürtle kaplıdır. Bu sebeple, tüm bölgede hayvan veya bitki olarak hiçbir hayat formuna rastlanamamaktadır ve bu bölge yıkımın bir sembolü durumundadır.

Bilindiği gibi kükürt volkanik patlamalarla ortaya çıkan bir elementtir. Nitekim Kuran'da bildirilen helak şekli deprem ve volkanik patlamalar olduğuna dair apaçık deliller taşımaktadır.

Bölgede bulunan lav ve bazalt katmanları, zamanında burada volkanik bir patlamanın ve depremin olduğunu gösteren en büyük kanıtlardır. Zaten Lut Gölü ya da öteki adıyla Ölü Deniz, aktif bir sismik bölgenin, yani bir deprem kuşağının tam üstünde yer almaktadır:

Ölü Deniz'in tabanı Rift Vadisi denilen tektonik kökenli bir çöküntü içinde yer alır. Bu vadi kuzeyde Taberiye Gölü'nden, güneyde Arabah Vadisi'nin ortasına kadar 300 km'lik bir uzantıda yer alır.

Lut kavminin uğradığı felaketin teknik yönü, jeologların araştırmalarından anlaşılmaktadır. Buna göre, Lut kavmini yok eden deprem, oldukça uzun bir yerkabuğu çatlağı (fay hattı)nın sonucunda oluşmuştur: Şeria Nehri'nin yatağını oluşturan 190 kilometrelik mesafe boyunca Şeria Nehri toplam 180 metrelik bir düşüş yapar. Bu durum ve Lut Gölü'nün deniz seviyesinden 400 metre alçak olması, burada bir zamanlar büyük bir jeolojik olayın meydana geldiğini gösteren önemli delillerdendir.

 Tüm kalıntılar ve coğrafi özellikler, Lut Gölü'nde büyük bir jeolojik olayın yaşandığını göstermektedir.








Göle kayan şehrin kalıntılarından bir kısmı göl kıyısında bulundu. Bu kalıntılar Lut kavminin yaşam düzeyinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyordu.





National Geographic dergisinin Aralık 1957 sayısında bu konuyla ilgili olarak şu ifadeler yer almaktadır: 

“Sodom Tepesi, Ölü Deniz'e doğru yükselir. Hiç kimse şimdiye dek yok olan şehirler Sodom ve Gomorrah'ı bulamadı, fakat bilim adamlarına göre bu şehirler kayalıkların karşısındaki Siddim Vadisi'nde duruyorlar. Büyük ihtimalle Ölü Deniz'in taşkın suları ve depremin altında kaldılar.” (National Geographic, c. 112, Aralık 1957, s. 883.)

 Yıkıma uğramış bu şehirle ilgili işaret edilen bilgilerden biri de, Hicr Suresi'nin 76. ayetinde bildirildiği gibi bu şehirlerin halen anayol üzerinde bulunmasıdır. Coğrafyacılar bu bölgenin Arap Yarımadası'ndan Suriye ve Mısır'a kadar uzanan, Ölü Deniz'in güneydoğusundaki bir anayol üzerinde bulunduğunu tespit etmişlerdir.


Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hala) durmaktadır. Elbette, bunda iman edenler için gerçekten ayetler vardır. (Hicr Suresi, 74-77)








YERYÜZÜNÜN AĞIRLIKLARINI DIŞA ATMASI

Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; o gün (yer), haberlerini anlatacaktır. (Zilzal Suresi, 1-4)

Arapçada "zilzal" kelimesi deprem, sarsıntı; "eskaleha" kelimesi ise "ağırlıklarını, ağır yüklerini" anlamlarına gelmektedir. Yukarıdaki ayetler ilk anlamlarıyla düşünüldüğünde, depremle ilgili önemli bir bilimsel gerçeğe dikkat çekildiği görülmektedir.

Zilzal Suresi'nin 2. ayetinde, depremle ilgili olarak yerin ağırlıklarını atmasından bahsedilmektedir. Nitekim son yüzyıllarda yapılan araştırmalar sonucunda yerin merkezinde ağır metaller olduğu ve bunların yeryüzündeki hareketlenmeler sonucunda ortaya çıktığı anlaşılmıştır. Jeologların tespitlerine göre, Dünya soğudukça, ağır ve yoğun olan maddeler Dünya'nın merkezine doğru çökerken, daha hafif olanlar dış yüzeye doğru yükseldi. Bu nedenle, yer kabuğu en hafif maddelerden (bazalt ve granit kayalardan) oluşurken, çekirdekte ağır metaller (nikel ve demir) bulunur. Sonuç olarak erimiş metallerden oluşan yer altı, yer üstünden çok daha ağır ve yoğun bir malzemeden oluşmuştur.

Deprem zamanlarında ise yer altındaki ağır maddeler yer üstüne çıkma imkanı bulur; böylece ayetlerde tarif edildiği gibi yeryüzü ağırlıklarını dışa atmış olur. Ayrıca metal rezervlerinin yoğun olarak bulunduğu yerler, deprem ve volkan hareketlerinin daha çok gerçekleştiği bölgelerdir. Yapılan kapsamlı araştırmalar sonucunda, yakın geçmişte ortaya çıkan bu bilimsel bulgular, Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bilimsel gerçeklerden sadece biridir.




YARASA SONARINDAN GÖRME ENGELLILERE ÇÖZÜM


Bilimsel araştırmalar ilerledikçe canlıların şaşırtıcı özelliklerine daha yakından şahit olmaktayız. Söz konusu özellikler günlük hayatımızda iş yerlerinden hastanelere kadar pek çok yerde yaşanan çeşitli sorunlara çözümler sunmaktadır. Ünlü bir spor giyim şirketinin 'Evrensel İş Olanakları' Genel Müdürü Darcy Winslow bu konuda şunları dile getirir:

“Sunmak zorunda olduğumuz ürün performansının karakteristikleri için doğal dünyanın bizlere sağladığı teknolojik çözümler gerçekten sınırsız. Biyomimikri hala keşfetme, yenileme ve yaratıcılık gerektiriyor ancak bir biyolog gibi düşünerek ya da bir biyologla birlikte çalışarak değişik sorular sormayı ve doğaya ilham ve öğrenme fırsatları yaratmak için bakmayı öğrenmeliyiz.” 1

Birçok firma artık Winslow'un söylediklerine paralel bir çalışma stratejisi izlemektedir. Dolayısıyla artık bir biyolog ile elektronik mühendisini ya da mekanik uzmanını beraber çalışırken görmek mümkündür. Nitekim yarasaların sonarından etkilenen mühendisler, mini bir sonar ünitesini bir gözlüğe monte ederek biyomimetri alanında farklı bir proje gerçekleştirmişlerdir. Ancak bu projede istenilen sonuca henüz ulaşılmış değildir.

Tasarlanan Gözlük Neden İnsan Gözünün Yerini Tutamıyor?


Gözlüğü kullanan görme özürlüler belli bir alışma süresinden sonra engellere çarpmadan yürüyebilmekte hatta bisiklete bile binebilmekteler. Ancak gözlüğün tasarımcıları bunun hiçbir zaman insan gözünün yerini tutamayacağının ya da yarasadaki kadar kullanışlı olmayacağını ifade etmektedirler.

Konusunda uzman insanların kopyasını bile yapmakta zorlandıkları bu kusursuz özelliklerin yarasada tesadüfen oluşmuş olması elbette ki imkansızdır. Burada unutulmaması gereken bir konu da özellik olarak adlandırdığımız tüm detayların aslında iç içe geçmiş birbiriyle bağlantılı kompleks sistemler olduklarıdır. Bu sistemlerin tek bir parçasının dahi eksik olması tüm sistemin işe yaramaz hale gelmesi demektir. Örneğin, yarasalar ses dalgalarını yaysalar ama yaydıkları dalgaları geri algılayıp değerlendiremeseler sonar sistemi diye bir sistem olmayacaktır.

Canlılardaki bu eksiksiz ve kusursuz yaratılışa bilim literatüründe "indirgenemez komplekslik" adı verilir. Yani daha basite indirgendiğinde anlamsız ve işlevsiz hale gelecek bir sistem... Canlı organizmaların tümünde ve tüm sistemlerinde var olan bu "indirgenemez komplekslik" özelliği evrim teorisinin 'basitten gelişmişe kademeli evrim' şeklindeki temel mantığını tamamen çürütmektedir. Çünkü, son haline gelmeden hiçbir işe yaramayacak bir sistemin milyonlarca yıl varlığını koruyup tamamlanmayı beklemesinin hiçbir mantığı yoktur. Bir canlı ancak bütün sistemleri eksiksiz olduğunda yaşamını ve neslini sürdürebilir. Sistemdeki parçaların zamanla sözde bir evrimle tamamlanmasını beklemek gibi bir lüks de yoktur. Bu da tüm canlıların yeryüzünde ilk olarak ortaya çıktıklarında şimdiki gelişmiş ve eksiksiz yapılarıyla yaratılmış olduklarının açık bir delilidir. “Ve hayvanları da yarattı…” (Nahl Suresi, 5) ayetiyle bildirildiği üzere hayvanları da diğer tüm canlılar gibi üstün bir yaratılışla Yüce Allah var etmiştir.


1.    http://www.bfi.org/trimtab/spring01/TrimtabSpring01.pdf
















www.imanhakikatleri.com

















Hz. Mehdi'den Ümit Kesilmesi


İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Hz. Mehdi falan yokmuş" dediği bir sırada AllaHz. Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55)

Yukarıdaki hadiste ahir zaman alametlerinden birinin insanların "Hz. Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe kapılmaları olduğu bildirilir. Bu ümitsizliğin yaygınlaşması Hz. İsa'nın da geliş alametlerinden biridir.
Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla içiçe yaşayan insanlar tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybeder ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanır.

Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri sık sık görülmektedir. Peygamber Efendimiz (sav)'in Hz. Mehdi'nin gelişi, Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden dönüşüyle birlikte yaşanacak olan güzelliklerle ilgili çok sayıda hadisi olmasına rağmen birçok kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını zannetmektedir. İşte bu zan da ahir zaman alametlerinden biridir. Gerçek din ahlakının hakimiyeti, bu ümitsizlik halinin insanlar arasında yaygınlaştığı bir zamanda, Allah'ın insanlara olan rahmeti sayesinde başlayacaktır.

Oysa Allah'ın izni ile Hz. İsa tekrar dünyaya dönecek ve gerçek din ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır. Yeryüzü o gelmeden önce nasıl zulüm ve haksızlıkla doluysa, o geldikten sonra, Rabbimiz'in izniyle, adalet, barış, güvenlik ve bereketle dolacaktır.




 




Mucizeler Alemine Yolculuk

Oturduğunuz yerde şöyle bir çevrenize bakın. Bulunduğunuz odadaki herşeyin "yapılmış" olduğunu göreceksiniz. Duvarlar, döşemeler, avize, oturduğunuz koltuk, masanın üzerinde duran bardak, halı; sayılamayacak kadar çok detay... Tek bir tanesi dahi kendi başına oluşup odanıza gelmedi. Aynı şekilde içinde yaşadığınız evren de kendi başına oluşmadı.

Maddenin en küçük parçası olan atomdan içinde milyarlarca yıldızı barındıran galaksilere, Dünya'nın ayrılmaz bir parçası olan Ay'dan içinde bulunduğu Güneş Sistemi'ne kadar herşey, her detay, müthiş bir uyum içinde çalışmaktadır.

Bu durum çok açık bir gerçeği ortaya koymaktadır. Evren, üstün bir ilim ve güç ile yaratılmış, düzenlenmiş ve korunmaktadır. Bu ilmin ve gücün sahibi ise Yüce Allah'tır.

Allah Kuran'da göklerin ve yerin ancak Kendi kudreti altında iken bozulmaya uğramadığını şöyle bildirmektedir:

"Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisi'nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır." (Fatır Suresi, 41)

Samanyolu Galaksisi'ne 10 milyon ışık yılı uzaklıkta bir mesafeden Dünya'ya, hatta oradan da atomun içine uzanan bir yolculuğa çıkacağınız bu belgeselde, evrenin nasıl muhteşem bir düzen içinde yaratıldığına tanık olacaksınız.

















ANTİLOP KAFATASI


YAŞ:                83 Milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:    He Zheng, Gan Su, Çin








 






Darwinizm için yıkıcı bir darbe olan fosil kayıtları, evrimcilerin sürekli göz ardı etmeye çalıştıkları bir konudur. Evrimciler, fosil bulguları üzerinde konuşmak yerine, hayal ürünü senaryolar anlatmayı ve demagoji yapmayı tercih eder, bu yolla propagandalarını devam ettirirler. Evrimciler ne kadar gerçeklerden kaçsalar da, resimdeki 83 milyon yıllık antilop kafatası fosili gibi milyonlarca fosil, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını haykırmaktadır.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.darwinistneleridusunmez.com

Darwinizm, Allah'ın varlığı ve birliğini, insanların Rabbimiz'e karşı sorumlu olduklarını inkar etme üzerine kuruludur. Materyalizmin ve din ahlakına uygun olmayan akımların dayanak noktasıdır. Bu nedenle evrim teorisinin iddiaları birer birer geçersiz kılınmasına rağmen, teori ideolojik kaygılar nedeniyle sürekli ayakta tutulmaya çalışılmaktadır.

Bilimsel bir teorinin geçersiz olduğu ispat edildiğinde, bu teori rafa kaldırılır ve tartışma kapanır.

Ancak Darwinizm için durum farklıdır. Evrim aleyhinde gösterilen deliller ne kadar güçlü ve kesin olursa olsun, evrimciler bunları görmezden gelmekte, hiç düşünmeden, batıl inançlarını şiddetli bir şekilde savunmaya devam etmektedirler.

Bu sitede Darwinistlerin düşünmedikleri ve düşündürtmediklerinden örnekler verilmekte ve evrim inancının temel nedenlerinden biri olan düşünme ele alınarak Darwinistler düşünmeye davet edilmektedir.











Masaüstü Görünümü