Harun Yahya

RAMAZAN 2008. 12. GÜN











Ve bilin ki Allah’ın Resûlü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır. (Hucurat Suresi, 7)















“Kimin düşüncesi ahiret olursa, Allah onun dağınık işlerini toparlar, ona gönül zenginliği verir. İstemediği halde dünya ayağına gelir.”
(İbni Mâce, Zühd:2; Tirmizî, Kıyamet: 3.)








“Kötülüğü En Güzel Olanla Uzaklaştır…” (Müminun Suresi, 96)

Kötülüğe iyilikle karşılık vermek, iman etmeyen insanların anlayışına son derece aykırı olan bir tutumdur. İslam ahlakında ise barış, hoşgörü ve tevazunun önemini ve müminlerin yüksek ahlakını gözler önüne seren önemli ahlak özelliklerinden biridir.

Her toplumda yaygın olan, ancak içerisinde bazı eksiklikler ve yanlışlıklar bulunan bir iyilik anlayışı vardır. Örneğin Kuran ahlakını yaşamayan kimseler iyiliği, zaman zaman küçük bir yardımda bulunmak olarak algılar ve bunu da çoğunlukla karşı tarafa bir lütuf olarak yaparlar. Gerçek iyiliğin ne olduğu ise ancak Kuran ayetlerinden öğrenilebilir. Kuran'da bildirilen iyilik, müminin tüm hayatını kapsar ve tüm yaşamı boyunca uyguladığı bir ibadettir. Müminlerin iyilik anlayışını yaygın olan iyilik anlayışından farklı kılan en önemli özellik ise, müminlerin kötü bir ahlak ya da sözle karşılaştıklarında dahi buna iyilikle karşılık vermeleridir. Hiçbir karşılık beklemeden gösterilen bu güzel tavrın mükafatı da şüphesiz Allah Katındadır.

Güzel Ahlak ve Güzel Söz Vicdanı Etki Eder

Kötülüğe iyilikle karşılık vermek, Kuran'da bildirilen bir hikmeti içermektedir. Bu hikmet, iyilikle karşılık verilen kişinin, düşman dahi olsa yumuşayarak sıcak bir dost haline gelmesidir. Yüce Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirmektedir:

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 34)

Ayette bildirildiği üzere Kuran ahlakında, daima en güzel davranış hedeflenir. Örneğin konuşurken de, Allah'ın “Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle… ” (İsra Suresi, 53) ayeti gereği sözün en güzeli kullanılır. Yüce Allah, kötülüğe iyilikle karşılık vermeyi, güzelliğe ise daha güzeliyle karşılık vermeyi güzel ahlak özelliği olarak bildirmiştir. Kuran'da bir selama öncelikle daha güzeliyle ya da aynısıyla karşılık verilmesi gerektiği ise şöyle bildirilmiştir:

“Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin...” (Nisa Suresi, 86)

Tüm bu Kuran ayetlerinde bildirildiği üzere, müminler karşılarındaki kişiyi her zaman güzel ahlakla ve güzel sözle doğru yola davet ederler. Hoşgörülü ve adaletli davranır, sert üsluptan kaçınırlar. Çünkü sadece Allah rızası için yaşamlarını sürdüren müminler, güzel ahlakın Allah'ın izniyle karşılarındaki kişinin vicdanına etki edeceğini bilirler.

Sert ve Aksi Bir Üslubun Kuran Ahlakında Yeri Yoktur

Sert bir üslup, Allah'ın müminlere emrettiği üslupla hiçbir şekilde uyuşmaz. Rabbimiz, Kuran'da mümin ahlakını; yumuşak sözlü, kavga ve çatışmadan kaçınan, en aleyhte görünen insanlara karşı dahi ılımlı ve dostça yaklaşan, tevazulu, sabırlı, merhametli, sevecen bir karakter olarak bildirmektedir. Kuran ayetleri incelendiğinde, ılımlı, yumuşak, hoşgörülü bir üslubun tüm peygamberlerin ortak özelliği olduğu görülmektedir. Yüce Allah, Hz. İbrahim'in üstün ahlakını "... Doğrusu İbrahim, çok içli, yumuşak huyluydu." (Tevbe Suresi, 114) ayetiyle bildirmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ahlakını bildiren bir ayet ise şöyledir:

“Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi...” (Al-i İmran Suresi, 159)

Müslümanlar, sadece din ahlakını yaşamak ve anlatmakla sorumlu olan, insanların üzerinde hiçbir şekilde zorba ve zorlayıcı olmayan, en zalim insanlara bile onları bu durumlarından vazgeçirip adaleti sağlamak için "yumuşak söz" söylemekle sorumlu tutulan kimselerdir. Bu üstün ahlaka sahip olan müminlerin uzlaşmacı olmayan, sert ve olayları tırmandıran bir politika izlemeleri kesinlikle mümkün değildir.

Öfkeli Bir Üslup ve Hoşgörüsüzlük Toplum için Büyük Tehlikedir

Günümüzde hangi gruba veya inanca ait olursa olsun radikal eğilimler, dünya barışını ve güvenliğini tehdit eden unsurların başında gelmektedir. Radikaller sert, sivri, hatta kimi zaman saldırgan bir üslup kullanan kimseler olarak bilinmektedir. Toplum için büyük bir tehlike olan radikalizmin en belirgin özelliği "öfkeli üslup"tur. Radikal kimselerin konuşmalarında, yazılarında ve gösterilerinde belirgin biçimde ortaya çıkan bu üslup, İslam ahlakında hiçbir yeri olmayan "öfkeli soy koruyuculuğu"nun (Fetih Suresi, 26) bir ifadesidir. Kuran'da Müslümanlar öfkelendikleri zaman bunu yenen, akılcı, itidalli ve ılımlı insanlar olarak bildirilmektedir. Her zaman uzlaşmayı, çatışmaları karşılıklı hoşgörü çerçevesinde çözüme kavuşturmayı ve olayların olumlu yönlerini görmeyi tercih ederler. Karşılaştıkları her olayda, barışçıl ve sakinleştirici bir tavır gösterirler. Bir ayette Müslümanların bu özellikleri şöyle bildirilir:

"Onlar bollukta da darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlardan bağışlama ile geçenlerdir. Allah iyilik yapanları sever." (Al-i İmran Suresi, 134)

Öfkeli bir üslupla düşüncelerini kabul ettirmeyen çalışan kişilerin aksine Müslümanlar kendileriyle aynı düşünce ve inanca sahip olmayan kişilerle konuşurken ve onlara İslam ahlakını anlatırken son derece nezaketli ve saygılı bir üslup kullanırlar. Amaçları hiçbir zaman karşılarındaki insanı zorlamak değildir. Bir Kuran ayetinde bildirildiği gibi, "dinde zorlama (ve baskı) yoktur." (Bakara Suresi, 256) Müslümanların sorumluluğu, Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlakı en güzel şekliyle insanlara anlatmak ve seçimi karşılarındaki insanın vicdanına bırakmaktır. Yüce Allah, bir Müslümanın diğer insanlara karşı kullanacağı üslubun nasıl olması gerektiğini bir ayette açıkça bildirmektedir:

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel  öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. fiüphesiz senin Rabbin  yolundan sapanı bilendir ve hidayete  ereni de bilendir.” (Nahl Suresi, 125)

Müminler Hiçbir Koşulda İyilikten Taviz Vermezler

Hz. Musa kıssası örneğinde de görüldüğü gibi iman edenler, hayatları boyunca birbirinden farklı birçok insanla karşılaşabilirler. Ama karşılarındaki insanların tavırlarına göre, onlar da ahlak anlayışlarını değiştirmezler. Çünkü karşı tarafın kötü bir ahlak göstermesi kişinin kendisinin de kötü ahlak göstermesine bir gerekçe değildir. Her insan Allah'a karşı yaptıklarından tek başına sorumludur. Dahası kötü bir tavra karşı şefkat, merhamet ve güzel ahlak gösterebilmek, Kuran ahlakına göre üstün bir kişiliğin göstergesidir.
Çünkü müminin bu tutumu, onun  sadece Allah'ın razı olması için sabırla hareket ettiğini ve Yüce Allah'a olan bağlılığının gücünü gösterir. Dolayısıyla tüm Müslümanların, Kuran ahlakının ruhuna ve özüne aykırı olan her türlü sert, öfkeli, çatışmacı üsluptan tamamen uzak durmaları, bunun yerine sonsuz rahmet sahibi Allah'ın Kuran'da bildirdiği ılımlı, hoşgörülü, sakin ve akılcı üslubu benimsemeleri gerekir. Müslümanlar; olgunlukları, hoşgörüleri, insancıllıkları, itidal, tevazu ve sükunetleri ile tüm dünyaya örnek olmalı ve Kuran ahlakının yayılmasına vesile olmalıdırlar. Yüce Allah bu güzel ahlakı gösteren kullarını şöyle müjdelemektedir:

“İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Kasas Suresi, 54)


www.kuranahlaki.com





Lut Kavmi ile Aynı Sona Uğrayan Pompei Halkı

„Allah'ın sünnetinde (kurallarında) hiçbir değişiklik" yoktur. Allah'ın kurallarına aykırı davranan, O'na başkaldıran herkes, aynı ilahi kanunla karşılık görür. Roma İmparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan Pompei de, aynı Lut Kavmi gibi, cinsel sapkınlıklara batmıştı. Sonu da Lut Kavmi'yle benzer oldu.

Pompei'nin helakı, Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla gerçekleşmişti. Vezüv Yanardağı, İtalya'nın, özellikle de Napoli kentinin sembolüdür. Yaklaşık, 2000 yıldan beri suskun olan Vezüv "İbret Dağı" şeklinde adlandırılır. Vezüv'ün bu şekilde tanımlanmasının önemli hikmetleri vardır. Ünlü Sodom ve Gomorra kentlerinin başına gelen felaketle, Pompei faciası birbirine çok benzemektedir.

Vezüv'ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompei kenti yer alır. Binlerce yıl önce yaşanan bir lav ve kül felaketi, bu kentin insanlarını ani bir biçimde yakalamıştı. Felaket öylesine ani olmuştu ki, herşey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kaldı. Sanki zaman dondurulmuştu.

Pompei'nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette ders çıkarılabilecek birçok yön vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösteriyor. Şehrin en belirgin özelliği, fuhuşun çok yaygın olmasıydı.

Ancak Vezüv'ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv'ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçmamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmalarıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Cinsel birleşme halinde, sayısız taşlaşmış çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.

İşte facianın en akıl almaz yönü buradadır. Nasıl olmuş da binlerce insan hiçbir şey görmeden ve duymadan, adeta ölümün gelip kendilerini yakalamasını beklemişlerdir?

Olayın bu yönü, Pompei'nin yok oluşunun Kuran'da anlatılan helak olaylarına benzediğini gösteriyor. Çünkü Kuran'da, helak olayları anlatılırken "birden yok olma" üzerinde durulur. Örneğin Yasin Suresi'nde anlatılan "şehir halkı", tek bir anda topluca ölmüşlerdir. Surenin 29. ayetinde bu durum şöyle anlatılır:

(Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. (Yasin Suresi, 29)

Kamer Suresi'nin 31. ayetinde Semud Kavmi'nin helakı anlatılırken de yine "anında yok olma" olayına dikkat çekilir:

Çünkü Biz onların üzerine bir tek çığlık gönderdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı-çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler. (Kamer Suresi, 31)







Nuh Tufanı Kıssasındaki Bilimsel Gerçekler

"Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik, o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi. " (Ankebut Suresi, 14)

Hz. Nuh, peygamber olarak gönderildiği kavmine, Allah'a şirk koşmadan iman etmeleri ve sapkınlıklarından vazgeçerek Allah'ın dinine uymaları konusunda uzun seneler öğüt vermiştir. Kavmini Allah'ın azabına karşı birçok kez uyardığı halde, onlar Hz. Nuh'u yalanlamış ve şirk koşmaya devam etmişlerdir. Bunun üzerine Allah Hz. Nuh'a, inkar edip zulmedenlerin suda boğularak azaplandırılacağını ve iman edenlerin kurtarılacağını haber vermiştir.
Kuran'da Nuh kavminin helak edilişi ve iman edenlerin kurtuluşu bir ayette şöyle bildirilmektedir:

"Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda-boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi." (Araf Suresi, 64)

Allah'ın vaadi olan azap vakti geldiğinde, gerçekleşen olaylar Kuran'da şöyle tarif edilmektedir:

"Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti." (Hud Suresi, 40)

Yukarıdaki ayette azap vaktinin başlangıcı "tandır feveran ettiği zaman" olarak tarif edilmektedir. "Tandır" olarak çevrilen kelimenin Arapça karşılığı "ettennuru"dur. Tandır bilindiği üzere "yere çukur kazılarak yapılan bir tür fırın"dır ve bu yönüyle dağın içindeki volkanik ateşe işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Ayetin Arapça'sında "fare" olarak geçen "feveran etme" ifadesinin anlamları ise "kuvvet ve şiddetle kaynadı, şiddetli yandı, kabarcıklar çıkardı, kaynayıp taştı, köpük çıkardı, fışkırdı" şeklindedir. Dolayısıyla tandırın feveran etmesi ifadesi, dağ içindeki kızgın lavların püskürmesine bir yönüyle işaret etmektedir...






Karada Göç Eden Hayvanlar


FİLLER

Karada göç eden canlıların en iri olanları fillerdir. Yetişkinlerinin ağırlığı 7 tona kadar ulaşabilen fillerin günlük beslenme gereksinimi de çok yüksektir. Bir fil günde yaklaşık 75-150 kg yemek ve 150-300 litre su tüketir. Bu miktarlar, sürüler halinde gezen fil topluluklarının ihtiyaç duyacakları beslenme alanının çokluğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple, filler tüm yaşamları boyunca yeni beslenme alanları bulabilmek için yüzlerce kilometre seyahat ederler.

Filler yapraklarla, ağaç kabuklarıyla, meyvelerle, otlarla ve bitkilerle beslenirler. 24 saatlik bir günün 17-22 saatini ya beslenerek veya bir yemek kaynağına doğru hareket ederek geçirirler. Hareket etmeden önce genellikle bir bölgede birkaç gün kadar kalırlar. Bu sürenin kısa olması önemlidir çünkü eğer hareket etmezlerse bulundukları yerdeki bitki topluluklarını tamamen yok edebilirler.

Günümüzde filler, Doğu Afrika başta olmak üzere diğer Afrika bölgeleri ve Uzakdoğu'da özellikle de Sri Lanka'da yaşarlar. Yeni beslenme alanlarına yaptıkları göçler daha çok kurak havalarda gerçekleşir. Bu yüzden kuru havalarda daha fazla sayıda fil sürüsüne rastlanır. Yağışlı havalar fillerin üremesi için uygun ortamlardır. Fillerin gebelik süresi 22 aydır. Bu nedenle gebe kalmalarıyla, doğum yapmaları aynı hava koşullarına rastlar. Böylece yavrular yiyeceğin bol olduğu zamanda doğmuş olurlar. Doğumlarındaki bu mükemmel zamanlama dikkat çekicidir.

Fillerin kendilerine yeni besin alanları bulmak için yağışlı bölgelere göç etmesi de başlı başına bir mucizedir ve birçok sırlar içerir. Yapılan araştırmalar sonucunda, fillerin Güneş'i, Ay'ı, yıldızları ve dağ ile nehirler gibi işaretleri kullandıkları, günlerin uzunluğu, sıcaklık, rüzgar, nem gibi iklimsel değişimlerden faydalandıkları düşünülmektedir. Ne var ki vücutlarında bunlardan faydalanmalarını sağlayacak herhangi bir organ ya da bir sistem henüz bulunamamış, bu konuda sadece bazı tezler öne sürülmüştür. Fillerin keskin koku alma hissine ve rüzgarın yönünü fark edebilecek kadar hassas bir deriye sahip olmalarının da göç hareketlerinde rol oynuyor olabileceği üzerinde durulmaktadır.

Profesyonel rotacılar yıllarca matematik ve fizik temelli bilimsel eğitime ihtiyaç duyarlarken bu hayvanlar yaratıldıkları ilk andan itibaren haritaya, kronometreye, manyetik pusulaya, seyir tablolarına veya grafiklere gerek duymadan hareket etmekte ve yollarını da hiç şaşırmadan bulabilmektedirler.

Sadece bu özellik dahi, bu canlıların kendilerine gerekli olan donanımlarla Allah tarafından yaratıldıklarını ispatlamaya yeterlidir. Allah'ın gücü sınırsızdır ve benzersizdir. Bu gerçeği anlamak ve gereği gibi takdir ederek Allah'ın istediği gibi bir yaşam sürmek her insanın en önemli sorumluluğudur:

Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbiniz'e kulluk edin ki sakınasınız. O, sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü bir bina kıldı. Ve gökten yağmur indirerek bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden rızık çıkardı. Öyleyse (bütün bunları) bile bile Allah'a eşler koşmayın. (Bakara Suresi, 21-22)
 
Kuzey Amerika Ren Geyiği

Kuzey Amerika Ren geyikleri karada göç eden hayvanlar arasında en uzun seyahatleri gerçekleştirenlerdir. Yaşadıkları alanlar genel olarak sert kışların yaşandığı bölgeler olmasına rağmen bu canlılar çok iyi birer yürüyüşçüdürler. Uydu yardımıyla izlenmiş olan bir geyik sürüsünden on yetişkin dişinin kışlık alanları olan ormanlardan sahil ovalarına kadar 4.350 kilometre seyahat ettikleri tespit edilmiştir. Hatta bu sürüden bir Ren geyiği, 5.055 kilometre ile kara memelileri arasında şimdiye kadar kaydedilen en uzun yolculuğu gerçekleştirmiştir.

Ren geyiklerinin göçlerinin amacı mevsimlere göre değişir. İlkbaharda kışlık alanlardan yavrulama alanlarına doğru göç ederler. Hamile olan dişiler henüz zemin karlıyken seyahate başlar ve yavrulama alanının zemini de karlıyken oraya ulaşırlar. Bu alanı onlar için cazip kılan, yavruları doğduğunda besin bulabilecek olmalarıdır. Pamuk bitkisi goncaları ve diğer besinlerin bol olduğu yerlerde doğum gerçekleşir ve 7-10 gün kadar beslenme amacıyla buralarda kalırlar.

Göçe başlarken bu canlıları hangi çevresel işaretin harekete geçirdiği tam olarak bilinmemekle birlikte hamile olan dişilerin göç sürelerini mutlaka uygun zamanda uygun yerde olacak şekilde ayarladıkları tespit edilmiştir. Yapılan bir araştırmada, bir grup hamile dişinin derin karlar nedeniyle seyahatlerini erteledikleri fakat göçe başladıklarında günde 40 kilometreden fazla giderek, kendilerinden bir ay önce yola çıkıp günde 6 kilometre yol alan diğer Ren geyikleriyle aynı anda doğum alanlarına ulaştıkları gözlemlenmiştir. Bu elbette ki hayranlık uyandıran bir bilinç göstergesidir.    Allah bu canlıların ne şartta olursa olsun, gereken zamanda, gereken yerde olmalarını kendilerine ilham etmiştir. Yoksa bir hayvanın doğum yapacağı alanın kendisinden ne kadar uzaklıkta olduğunu, doğum yapmasına kaç gün kaldığını ve bunun için günde kaç kilometre gitmesi gerektiğini hesaplaması mümkün değildir. Bir Ren geyiğinin böyle bir muhakeme kabiliyeti yoktur.

Göçe başlarken zamanlama olarak en rahat yürüyebilecekleri ortamın oluşmasını beklerler. Onlar için en uygun zaman rüzgara açık bayırlar, donmuş göller ve sığ ya da buz tutmuş karların olduğu zamanlardır. Kar ne kadar derinse harcadıkları enerji de o kadar artar. Derin karlarda yürümek zorunda kaldıklarında tek sıra halinde giderler ve en öne genellikle yetişkin bir dişi geçer. Böylece yoldaki karı açarak, arkasından gelenlerin daha az enerji harcayarak ilerlemelerini sağlar. Birkaç yüz metre sonra ise, başka bir Ren geyiği liderliği alır. Bu akılcı organizasyonu Ren geyiklerinin kendi iradeleriyle, fedakarlık maksadıyla yaptıklarını, kendi aralarında bilinçli bir şekilde anlaşıp kararlaştırdıklarını söyleyebilmek mümkün değildir. Bu hayvanlar var oldukları ilk andan itibaren bu şekilde hareket etmektedirler. O halde onlara bu davranışın öğretilmiş olması gerekir ki, kuşkusuz bunu ilk Ren geyiğinden bu yana tüm Ren geyiklerine öğreten Alemlerin Rabbi Yüce Allah'tır.

Ren geyiklerinin sürekli hareket halinde olmalarının nedeni, besin aramalarıdır. Temel besin kaynakları kolay sindirilebilen likenlerdir. Fakat likenler yavaş büyür. Geyiklerin kışlık alanları genellikle likenlerin çok bol olduğu ve karın az bulunup besine kolay ulaşılan yerlerdir. Kışın bu özellikteki alanlara gidilir. Yazın ise yeni doğmuş yavruların sütle beslenebilmeleri için, Ren geyiğinin protein ve minerallerle beslenip süt üretmesi gerekir. Likenlerde bu protein ve minerallerden çok az miktarda bulunur. Besinlerin özellikleri; bulundukları enleme, yüksekliğe ve toprağın özelliklerine göre değişir. Yüksek enlemdeki bitkiler hem protein ve mineral bakımından zengin hem de kolay sindirilebilir özelliktedir. Ancak bu, her mevsim için geçerli değildir, sadece yaz sezonunun başında bitkiler bu özellikleri taşırlar. Bunu biliyormuş gibi Ren geyikleri yazın başlamasıyla beraber bu alanlara giderler.

Yaz ilerledikçe bu bitkilerin besin değerleri de gittikçe azalır. Isı düşüp yerler karla kaplanmaya başladığında en uygun besin yine likenlerdir ve bu nedenle kışlık alanlara doğru geri göç başlar. Bu canlıların bir botanikçi, bir coğrafyacı gibi düşünüp, hangi enlemde hangi bitki ne zaman yetişiyor, bu bitkinin içeriğini ne oluşturuyor, kendisinin hangi besin kaynağına ihtiyacı var ve o bölgeye ulaşmak için hangi yöne doğru gitmesi gerekiyor gibi soruların cevaplarını bilmeleri imkansızdır. Bedenlerinin eksiksizce yaşam koşullarına uygun yaratılması dışında geyiklerin hareketlerini de Allah kesintisizce an an ilham etmektedir. Bu canlılar –diğer bütün canlılar gibi- Allah'ın ilhamıyla yaşamlarını sürdürürler ve her biri Allah'ın sonsuz kudretinin birer delilidir:

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) Yaratan'dır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
 



www.hayvanlaralemi.net






Müslümanların Müslüman Olmayanlara Özenmesi


(Ahir zamanda) Sizden önceki milletleri karış karış, arşın arşın izleyeceksiniz, hatta onlar (Yahudi ve Hıristiyanlar) kertenkele deliğine girseler, siz de peşlerinden gireceksiniz. (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 470)

"Ümmetim, kendisinden asırlar önceki (adetleri) karış karış ve teker teker almadıkça kıyamet kopmaz." Denildi ki: "Ya Resulullah! Persler ve Rumlar gibi mi?" Buyurdu ki: "İnsanlar içinde onlar gibi olanlar da." (Muhtasar-ı Buhari, s.509, hadis no. 2216)

"Nefsim yed-i kudretinde olan zata yemin ederim ki siz de kendinizden önceki (Yahudi-Hıristiyan) milletlerin yoluna mutlaka uyacaksınız." (Tirmizi)

Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda Müslüman toplumların Müslüman olmayan toplumlara özenecekleri, onlara benzemeye çalışacakları ifade edilmiştir. Bu hadisin, bazı Müslüman toplumlar içinde din ahlakına uygun olmayan ideoloji ve akımların yaygınlaşmasına işaret ediyor olması muhtemeldir. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından, başta bazı Arap ülkeleri olmak üzere, İslam dünyasında radikal milliyetçilik akımlarının yaygınlaşması bu durumun örneklerinden biridir. Radikal milliyetçilik, diğer milletleri adeta düşman olarak gören, kendi milletine olan sevgisini ve bağlılığını (ki aslında bu son derece meşru bir duygudur) diğer milletlere zarar verme aşamasına getiren ve din ahlakına uygun olmayan bir akımdır. Saldırgan bir ideolojidir. Oysa Kuran ahlakı insanların birbirlerine ırklarına, soylarına veya maddi birtakım imkanlarına göre değil, imanına ve Allah korkusuna göre değer vermeyi, sevgi duymayı ve saygı göstermeyi gerektirir. İman edenler, hangi ırk veya milletten olursa olsun birbirlerinin kardeşidirler ve bu bilinçle dayanışma içinde olmalıdırlar.

İslam dünyasına giren Batı kaynaklı ideolojiler radikal milliyetçilik ile sınırlı değildir. 20. yüzyılın başında Batı'da gelişen başka din ahlakına uygun olmayan akımlar da, İslam ülkelerindeki bazı kişiler tarafından İslam dünyasına sokulmuş, yeterince eğitimli olmayan birtakım Müslümanlar körü körüne bu akımların yanılgılarına kapılmışlardır. Bu durum İslam dünyasının büyük bir bölümünde yarım asırdan uzun bir süredir devam eden istikrarsızlık ve kargaşanın da temel nedenlerinden biridir. Allah'ın izniyle, Hz. İsa ikinci kez dünyaya geldiğinde bu ortam tamamen değişecek, tüm Müslümanlar yalnızca Kuran'ı ve sünneti rehber edinecek, gerçek din ahlakının gereği olan huzur, istikrar ve güveni yaşayacaklardır.



 



Kıyamet Günü


Kıyamet günü, dünya hayatının hatta tüm kainatın son günüdür, ama aynı zamanda da ahiretteki sonsuz yaşamın başlangıcıdır.

O gün, insanların tümü yeni bir diriliş ile dirilecektir. Dünyadaki yaşamlarında Allah`a ve ahiret gününe inanmış olanlar cennette ağırlanırken, inkar edenler cehenneme sevk edileceklerdir.

Bu gerçeklerin şuurunda olan bir insan için, dünyadayken ölüm, kıyamet ve ahiret gerçeklerinden kaçmanın bir anlamı yoktur.

Aksine, kıyamette meydana gelecek olan olaylar ve ölüm gerçeği, kendisini daha fazla harekete geçirecektir. Allah yolunda güzel amellerde bulunmaya sevk edecek, ahiret inancına yöneltecek ve Allah`a yakınlaşmasına bir yol olacaktır.

"Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah`a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (Bakara Suresi, 112)
















MERSİN BALIĞI


YAŞ:                110 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:    Çin














Günümüzde sadece iki familyası soyunu devam ettiren mersin balıkları hep mersin balığı olarak var olmuşlardır. Başka bir canlıdan türememiş, başka bir canlıya da dönüşmemişlerdir. Bu gerçeğin teyidi olan fosil bulguları, diğer tüm canlılar gibi mersin balıklarının da evrim geçirmediklerini söylemektedir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.guncelhaber.org


Güncel konularla ilgili, birbirinden dikkat çekici makalelerin yer aldığı bu sitede yer alan bazı konu başlıkları şunlardır:

1.    Komünist-bölücü terörün çözümü bataklığın kurutulmasıdır
2.    Musevi halkına açık mektup
3.    Yerli evrimciler neden suskun?
4.    Deliliniz varsa ortaya koyun
5.    Darwin'in anlayamadığı Kambriyen
6.    Yüz milyonlarca yıllık taşlaşmış fosiller
7.    Yaratılış gerçeğini halktan gizlemek mümkün değildir
8.    "Medeniyetler Çatışması" Darwinist zihniyetin ürünüdür

Makalelerin yanısıra www.guncelhaber.org sitesinde Etkinlikler, Tavsiyeler, Faydalı Bilgiler, Sağlık Köşesi, Dünyadan Yankılar, Portal Siteler gibi bölümleri de bulacaksınız..











Masaüstü Görünümü