Harun Yahya

RAMAZAN 2008. 13. GÜN











Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. (Tevbe Suresi, 108)















Osman bin Affân (r.a.)'den: “Muhakkak sizin en efdaliniz Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenip sonra da ögreteninizdir.”
(Müslim, Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Neseî) Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, Cilt 1, s.63)









Kurtuluşa Giden Yol:
Temiz Akıl Sahibi Olmak



Temiz akıl sahibi olmak; derin düşünebilmeyi, incelikleri kavrayabilmeyi, hikmetli konuşabilmeyi, doğruyu yanlışı birbirinden ayırt edebilmeyi, olaylar hakkında muhakeme yapabilmeyi, isabetli kararlar alabilmeyi ve hayırları görebilmeyi ifade eder. Vicdanının sesini dinleyerek Allah'a yönelen her insan, kısa sürede temiz bir akla sahip olabilir. Bunun için yapılması gereken, Allah'a samimiyetle iman etmek, O'ndan gereği gibi korkmak ve Rabbimiz'in istediği gibi bir yaşam sürmektir. Bu samimi iman, insana akıl kazandırır.

Allah'tan Çok Korkmak

Akıl, insanın hayatının sonuna kadar gelişebilen bir özelliktir. Bu ise tamamen Allah korkusu ve vicdanı güçlendirme ile bağlantılıdır. Allah bir ayetinde "Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin…" (Teğabün Suresi, 16) hükmüyle inananlara güçlerinin yettiği kadar Kendisi'nden korkup sakınmalarını emretmiştir. İnsan bu nedenle hiçbir zaman Allah korkusunu yeterli görmemelidir. Sürekli olarak kendisini Allah'a daha da yakınlaştıracak yollar aramalı ve vicdanını sonuna kadar kullanmalıdır. Yüce Allah, samimiyet ve Kendi rızasını kazanmak için gösterilen ciddi çaba oranında müminlere verdiği anlayışı artırabilir ve sahip oldukları "doğruyu yanlıştan ayırma güçlerini" geliştirebilir. Bu, Allah'ın iman edenlere olan bir desteği ve Kuran'ın önemli bir sırrıdır. İnsan elindeki bu imkanı en iyi şekilde kullanarak, aklın dünyada ve ahirette sağladığı ayrıcalıkları kazanma imkanını elde edebilir.

Kuran'ı Rehber Edinmek

Bir insanın imanın kazandırdığı derin akla ve kavrama kabiliyetine sahip olabilmesi için öncelikle düşünmesi gereken konular vardır. Dünyaya geliş amacı, bir gün hayatının ölümle bitecek olması ve Yüce Allah'ın bir çınar ağacını bile yüzlerce yıl yaşatırken insanlara ortalama 60-70 yıl ömür vermesinin altında yatan sebepler, düşünmesi gereken konuların başında gelir. İşte Kuran, insanın düşünmesi gereken tüm bu soruların kapısını açacak olan anahtardır. Çünkü Rabbimiz'in kullarına Kendisi'ni tanıttığı, dünya hayatının gerçek amacını, ahireti, güzel ahlakı bildirdiği vahyidir. İnsan Kuran vesilesi ile hatalarını anlayabilir, kesin olarak tevbe edip, hatasını tekrarlamaktan kaçınabilir, Allah'ın büyüklüğünü ve her türlü noksandan münezzeh olduğunu anlayabilir, hayatını O'nun rızasını, rahmetini kazanabilecek biçimde düzenleyebilir, emir ve yasaklarını titizlikle koruyabilir ve gerçek hayat olan ahirette cenneti kazanmayı umabilir. 

İnsanın fıtratına uygun olan hayatı yaşaması için aklına ve vicdanına en uygun olan yol da budur. Bu yola uymak insanın aklını ve kavrama gücünü sürekli olarak artırır. Çünkü akıl imanda derinleşmenin doğal bir sonucudur. Yüce Allah, Kuran'ın temiz akıl sahipleri için yol gösterici bir kitap olduğunu bir ayette şöyle bildirir: 

“İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek İlah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır.” (İbrahim Suresi, 52)

Şeytandan Gelen Vesveseleri Teşhis Edebilmek

Şeytanın en önemli özelliği, insana her yönden yanaşarak onu Allah'ın yolundan alıkoymaya çalışmasıdır. Vesvese de şeytanın insanı boş şeylerle uğraştırmak için fısıldadığı sözler, yanıltmalar, kalbe verdiği kuşkular, boş kuruntular ve huzursuzluk verici düşüncelerdir.

Şeytan, insanın aklına getirdiği Kuran dışı düşüncelerle onun sağlıklı düşünmesini engellemek, onu dünya ve ahiret hayatına zararı dokunacak kuruntulara kaptırmak ister. Ancak Yüce Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi şeytanın hileli düzeni çok zayıftır. (Nisa Suresi, 76) İşte, imanın getirdiği temiz akıl sayesinde müminler, hızlı bir muhakeme gücü ile şeytanın verdiği vesvesenin üstesinden gelirler. Elbette bu, imanın kazandırdığı akledebilme yeteneğinin oluşturduğu doğal bir tepkidir. Nitekim Yüce Allah, müminlerin, şeytanın bu tuzağını iyice düşünerek hemen anlayabileceklerini şöyle bildirmiştir:

“(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir...” (Araf Suresi, 201)

Ahirete Kesin Bilgiyle İnanmak 

Allah, “Ve onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.” (Bakara Suresi, 4) ayeti ile müminlerin ahirete kesin bir bilgi ile iman etmeleri gerektiğini bildirir. Ahirete kesin bilgiyle inanan bir insan, ölümün kaçınılmaz olduğunu, dünyanın geçici bir yer olduğunu kavrar ve asıl hayatın ahirette olacağını anlar. Ahirette yeniden diriltileceğini ve orada sonsuz olarak yaşayacağını bilen ve cennetin sınırsız nimetlerini düşünen bir insan, bu güzel hayata kavuşabilmek için tüm gücüyle, Allah'ın kendisinden razı olması için çabalar. Dünyanın geçici süslerine ve heveslerine kendini kaptırarak ölümü ve ahireti unutmaz. Ölüm zamanını bilmediğinden daima ölüme hazırlıklı olması gerektiğini düşünür, bunun için Yüce Allah'ın emir ve yasaklarını titizlikle gözetir, ibadetlerini eksiksiz olarak yerine getirir. Dünyadaki kısa süreli ve geçici nimetler yerine ahiretteki sonsuz nimetleri tercih etmesi, üstün bir akledebilme yeteneğine sahip olduğunu gösterir.





Göklerin ve Yerin Yaratılışı Konusunda Düşünmek

Bir mümin namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlerini titizlikle yerine getirmesinin yanı sıra derin bir anlayışa da sahip olur. Kuran'da dikkat çekilen "göklerdeki ve yerdeki" yaratılış delilleri üzerinde derin tefekkür etmek, müminin imanının artmasını, derin bir akla ve kavrayış yeteneğine sahip olmasını sağlar. Çünkü göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin yaratılışı konusunda düşünmek, Allah'ı daha yakından tanımaya, O'nun kudretinin sonsuzluğunu daha iyi kavramaya ve böylece ilim sahibi olmaya vesile olur. Temiz akıl sahibi müminlerin bu özelliği Kuran'da şöyle haber verilir:

“Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."” (Al-i İmran Suresi, 191)

Sonuç: Akıl Mümine Büyük Bir Güç Kazandırır

Allah Kuran'da, akıl sahibi müminleri, “Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zümer Suresi, 18) şeklinde tanımlar. Bu kimseler Allah'ın kendilerine gösterdiği yola tam olarak uydukları, Kuran'da bildirilen hükümleri titizlikle yerine getirdikleri ve vicdanlarına kesin olarak tabi oldukları için, Allah onları akıl gibi büyük bir nimetle ödüllendirmiştir.

Akıl, beraberinde insana pek çok nimetin kapısını aralayan son derece önemli bir özelliktir. Akıllı bir insan bulunduğu her ortamda, yaptığı her hareket ve söylediği her söz ile farklılığını hissettirir. Bu nedenle büyük bir saygı ve hayranlık uyandırır. Akıl doğruyu yanlıştan ayırmayı, hikmetli ve güzel konuşmayı, güzel ahlak göstermeyi, karşılaşılan olaylarda pek çok insanın göremediği detayları görebilmeyi, ince teşhisler yapabilmeyi ve olaylardan en doğru ve en hikmetli sonuçları çıkarabilmeyi  sağlar. Tüm bunların yanında akıl, aynı zamanda da kişinin ruhunda, güzelliklerden çok fazla zevk alabilmesini sağlayan bir derinlik oluşturur. Bu nedenle çoğu insanın sıradan karşıladığı ve büyük bir alışkanlıkla baktığı pek çok şeyin ardında gizlenen güzellikleri, akıl sahibi müminler hemen görebilirler. Ancak tüm bunlardan daha da önemlisi, aklın kazandırdığı derin iman ve tevekkül müminlere Allah'ın izniyle cenneti kazandırır. Yüce Allah bir Kuran ayetinde müminleri şöyle müjdelemektedir:

"Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır..." (Tevbe Suresi, 111)


www.kuranahlaki.com






Kumların Altına Gömülen Ad Kavmi

Şuara suresinde Hz. Hud’a düşmanlık eden Ad Kavmi’nin bazı özelliklerine dikkat geçilir. Bu kavim "yüksek yerlere anıtlar inşa etmekte" ve "ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları edinmekte" olan bir kavimdir. Ayrıca bozgunculuk yapıp, zorbaca davranmaktadır. Hz. Hud, kavmini uyardığında ise, onun sözlerini "geçmiştekilerin geleneksel tutumu" olarak yorumlarlar. Başlarına bir şey gelmeyeceğinden de son derece emindirler:

Ad (kavmi) de gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Hud: 'Sakınmaz mısınız?' demişti. 'Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz? Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz? Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin. Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının. Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti. Bahçeler ve pınarlar da. Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum. Dediler ki: 'Bizim için fark etmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da. Bu, geçmiştekilerin 'geleneksel tutumundan' başkası değildir. Ve biz azap görecek de değiliz.' Böylelikle onu yalanladılar, Biz de onları yıkıma uğrattık. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 123-140)

Hz. Hud'a düşmanlık eden ve Allah'a başkaldıran kavim, gerçekten de yıkıma uğradı. Korkunç bir kum fırtınası Ad Kavmi'ni "sanki hiç yaşamamışcasına" yok etti.

Kuran'da, Ad Kavmi'nin helak edilme şeklinin "kulakları patlatan bir kasırga" vasıtasıyla gerçekleştirildiği söylenmektedir. Ayetlerde bu kasırganın yedi gece ve sekiz gün sürdüğünden ve Ad Kavmi insanlarını tümden yok ettiğinden de bahsedilir:

Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde Benim azabım ve uyarmam nasılmış? Biz, o uğursuz (felaket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp-kopmuş hurma kütükleriymiş gibi. (Kamer Suresi, 18-20)

Ad (Halkın)a gelince; onlar da, uğultu yüklü, azgın bir kasırga ile helak edildiler. (Allah) Onu, yedi gece ve sekiz gün, aralık vermeksizin üzerlerine musallat etti. Öyle ki, o kavmin, orada sanki içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere yıkıldığını görürsün. (Hakka Suresi, 6-7)

Daha önceden uyarılmış olan kavim, hiçbir uyarıya kulak asmamış ve elçisini sürekli yalanlamıştı. Hatta öylesine bir gaflet içindeydiler ki, helakın kendilerine gelmekte olduğunu gördüklerinde bile bunu kavrayamamış ve inkara devam etmişlerdi:

Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur" dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgar; onda acı bir azap vardır. (Ahkaf Suresi, 24)

Ayette kavmin kendisine azap getirecek olan bulutu gördükleri, ancak bunun gerçekte ne olduğunu anlayamadıkları ve bir yağmur bulutu sandıkları belirtilmektedir. Bu durum, kavme gelen azabın ne şekilde olduğu konusunda önemli bir gösterge sayılabilir. Çünkü çöl kumunu kaldırarak ilerlemekte olan bir kasırga da uzaktan bir yağmur bulutuna benzer. Ad Kavmi insanlarının da bu görüntüye aldanmış ve azabı fark etmemiş olmaları mümkündür.






Arının Genetik Kodu

"Arı" anlamına gelen "Nahl" Suresi tam 16. suredir.

Arının kromozom sayısı da 16'dır.

"Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. " (Nahl Suresi, 68-69) 
Canlıların genetik şifresi olan DNA'lar, kromozomlar üzerinde yer almaktadır. Örneğin dünyanın dört bir yanındaki arıların kromozom sayısı aynıdır ve değişmez. Genellikle hayvanların dişisinde ve erkeğinde eşit sayıda kromozom vardır. Fakat arının durumu, diğerlerinden biraz farklıdır. Çünkü erkek arı 16 tek kromozoma, dişi arı 16 çift kromozoma sahiptir. İşte arı bu açıdan -kromozom sayısı bakımından- farklıdır. Bu farklılığa Kuran'da işaret etmektedir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)

Kuran'da "arı" anlamına gelen "Nahl" isimli sure tam 16. suredir. Aynı şekilde arı da 16 kromozomlu bir canlıdır...





İnsanın Konuşma Yeteneği Matematiksel Bir Sırdır 


Her insan belli bir yaşa gelince konuşmaya başlar. Ortalama olarak herkes aynı yaşlarda konuşmaya başladığı için bu durum çok tabii görülür. Bu nedenle konuşmak bazı kişiler tarafından çok sıradan bir yetenekmiş gibi algılanır ve üzerinde pek düşünülmez. Oysa bir çocuğun henüz hiçbir şey bilmiyorken birdenbire konuşmaya başlaması çok büyük bir mucizedir. Çünkü en basit olarak bilinen diller bile, kelimeleri kompleks dil bilgisi kuralları ile kullanmayı gerektirir. Dil bilgisi kurallarıysa kelimelere cümle içinde farklı anlamlar kazandıran tamamen matematiksel ilişkilerdir.

Konuşabilmemiz İçin Vücudumuzda Hangi İşlemler Gerçekleşir?



Bir şeyler söylemek istediğiniz anda beyninizden gelen bir dizi emir ses tellerinize, dilinize ve oradan da çene kaslarınıza gider. Beynin konuşma merkezlerini içeren bölge, konuşma işleminizde rol alacak tüm kaslarınıza gerekli emirleri gönderir.


İlk önce, akciğerleriniz sıcak hava sağlar. Sıcak hava, konuşmanın hammaddesidir. Hava burnunuzdan girer, burun boşluğu, boğaz, nefes borusundan sonra bronş tüplerine, oradan da akciğerlerinize geçer. Havadaki oksijen akciğerlerinizde kana karışır. Bu sırada karbondioksit de dışarı verilir.


Ciğerlerinizden geri dönen hava, boğazınızdan geçerken, ses telleri adı verilen iki doku kıvrımı arasından geçer. Bu teller, bir tür perdeye benzer ve bağlı oldukları küçük kıkırdakların etkisine göre hareket ederler. Siz konuşmadan önce ses telleriniz açık vaziyettedir. Konuşmanız sırasında teller bir araya getirilir ve soluk verdiğinizde çıkan hava ile titreştirilir.

Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliklerini verir. Siz kelimeleri arka arkaya sıralayıp konuşurken diliniz damağınıza belirli miktarda yaklaşıp uzaklaşmakta, dudaklarınız da büzülüp yayılmaktadır. Bu işlemlerde birçok kasınız, büyük bir hızla hareket etmektedir.

Konuşabilmeniz için bu işlemlerin her birinin eksiksiz olarak gerçekleşmesi gerekir. Bu kompleks işlemler, müthiş bir hızla ve kusursuzca gerçekleşirken sizin bunlardan haberiniz bile olmaz.
 
Konuştuğumuz Zaman Birbirimizi Nasıl Anlarız?

Yeryüzünde bilinen 6000’i aşkın dil vardır. Değişik insan toplulukları 6000 ayrı dil aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurarlar. Bu dilleri meydana getiren binlerce kelime ve bu kelimeleri cümleler haline getiren dilbilgisi kuralları birbirinden büyük ölçüde farklıdır.

William Nagy ve Richard Anderson adlı iki psikoloğun İngilizce konuşan ülkelerde gerçekleştirdikleri çalışmalar temel alınarak yapılan tahminlere göre, ortalama bir kişi okul yaşamına başlarken 13 bin, liseyi bitirdiğinde ise 60 bin kelime bilir. Kültürlü bir yetişkin için bu sayı 120 bindir. Zihnimizdeki bu dev sözlüğü oluşturmak için basit bir hesapla 1 yaşından 17 yaşına gelene kadar, günde 10 kelime ya da uyanık geçirdiğimiz her 90 dakikada bir yeni bir kelime öğrenmemiz, üstelik öğrendiğimiz her kelimeyi de bir daha hiç unutmamamız gerekir. Oysa bilinçli olarak böyle bir çaba sarf etmeyiz. Kelimeler, biz farkında bile olmadan zihnimizde yerlerini anlamlarıyla birlikte alırlar. Steven Pinker isimli bilim adamı bu mucizeyi şöyle vurgulamıştır:

“Dil kullanımındaki mucizeler öğrenme hızıyla sınırlı değildir. Bir başkasının söylediği bir kelimeyi saniyenin yalnızca beşte biri kadar bir sürede anlarız. Bu süre o kadar kısadır ki, karşımızda konuşan kişi daha sözünü tamamlamadan anlamını kavrarız. Yazılı bir kelime için ise, bu süre daha da kısadır: Bir saniyenin sekizde biri. Beynimizin bir kelime üretmesi de hemen hemen aynı oranda hızlıdır ve saniyenin dörtte biri kadar bir zamanda bir nesneyi isimlendirecek kelimeyi buluruz. Yine saniyenin dörtte biri sürede, bu kelimeyi söylemek üzere ağzımız ve dilimiz programlanır.” 1
 
İlk Kez Duyduğumuz Cümleleri Anlamakta Neden Hiç Zorlanmıyoruz?

Dilin özellikleri konusunda ilgi çekici olan ayrı bir yön ise, belirli sayıda kelime ile kurulabilecek olan cümle olasılıklarının fazlalığı ve insanın tüm bu olasılıkları anlayabilme yeteneğidir. Her dilde sınırlı sayıda kelime vardır. Ancak bir cümlenin uzunluğu için bir sınır olmadığı gibi, kelimeler ve kelime grupları da sayısız kombinasyonla biraraya gelebilir. Örneğin 20 kelimelik bir cümlenin değişik şekillerdeki kurulma biçimlerine bakarsak, ortaya yüz kentilyon (1020) olasılık çıkar. Bu cümleleri ardı sıra söylemek için yaklaşık olarak evrenin ömrünün yüz katı bir zaman gerekmektedir. Dolayısıyla, kullandığımız veya duyduğumuz herhangi bir cümle genellikle ilk defa karşılaştığımız bir cümledir. Oysa biz duyduğumuz bir cümle ile ilk defa karşılaşsak bile, onu doğru bir biçimde anlamakta hiç zorlanmayız.

Konuşma Yeteneği Zihnimize İşlenmiştir

Dilin kompleks yapısı konusunda dilbilimcilerin çoğunluğu tek bir görüş çevresinde toplanmışlardır. Noam Chomsky’nin başını çektiği bu yaygın görüşe göre, bir çocuğun konuşabilmesi için o çocuğun beynine, önceden yerleştirilmiş, dile ait özelliklerin olması gerekir. Chomsky konuşmanın, diğer bildiklerimizden farklı olarak, öğrenilmeden kazanıldığını şöyle ifade eder:

”Gramer ve sağduyu, herkes tarafından, çaba göstermeden, çabuk, düzenli bir biçimde sadece bir topluluğun içinde en az etkileşimle, ilgi ve karşılaşma ile ve yaşamakla elde edilir. Belirgin bir öğretime ve eğitime gereksinim yoktur ve eğer bu olacaksa da son duruma katkıları çok sınırlı olur... Oysa, örneğin fizik bilgisi seçici olarak eziyetli bir biçimde kuşaklar boyunca sıkça çalışarak, titiz deneylerle kişisel deha ile ve genellikle titiz bir öğretimle kazanılır”. 2

Chomsky, bu sözleriyle, konuşmanın öğrenilmediğini, dilin temel yapı taşlarının doğuştan zihinde var olduğunu öne sürer. Gerçekten de, dil o kadar karmaşık bir yapıya sahiptir ki, eğer buna bizi hazırlayan bir iç sistem olmasa, öğrenmesi de öğretilmesi de olanaksızdır.

Açıktır ki dil ve ona bağlı sistemler, en ince ayrıntılarıyla birlikte yaratılmış, insanın hizmetine verilmiştir. Bu bilginin sahibi, ne insanın kendisidir, ne de gelişigüzel kazalar ve rastlantılara dayalı evrimci varsayımlardır. Bu temel kavramları, seslendirilen kelimeleri, sembollerle düşünmeyi ve bunlara sahip olan insanı yoktan yaratan Yüce Allah’tır.

Allah’ın Öğrettiği Kelimeler

Dilin kökeni konusundaki tüm bilimsel bulgular, asırlar önce Kuran’da açıklanmış bir gerçeğe dikkat çekmektedir: İlk insan olan Hz. Adem'e, yeryüzündeki bütün canlılardan farklı olarak, isimler ve kavramlarla düşünme, bu isim ve kavramları sembollere çevirerek dil ile haberleşme yeteneğini Allah vermiştir. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilir:

“Hani Rabbin, meleklere: Muhakkak Ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim demişti. Onlar da: Biz Seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? dediler. (Allah:) fiüphesiz sizin bilmediğinizi Ben bilirim dedi. Ve Adem’e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: Eğer doğru sözlüyseniz, bunları Bana isimleriyle haber verin dedi. Dediler ki: Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın. (Allah:) Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim.” (Bakara Suresi, 30-33)

İşte, insanın diğer tüm canlılardan farklı olarak isimleri bilmesinin nedeni, Allah’ın bu yeteneği ilk insan Hz. Adem’e bahşetmiş olmasıdır. Allah insanı yaratmış ve ona, dünya üzerindeki başka hiçbir canlıda olmayan, kavramlarla düşünme ve konuşma yeteneğini bahşetmiştir. Nitekim insanlar için en doğru yol gösterici olan Kuran’da, Rabbimiz bize, kavramlara karşılık gelen isimlerle konuşmayı öğrettiğini açıkça bildirmektedir. Unutulmamalıdır ki, insanın tüm bildiğini ona öğreten Allah’tır. Alak Suresinin ilk ayetlerinde şöyle buyrulur:

“Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir alaktan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir; ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak Suresi, 1-5)


1 Steven Pinker, Language Instinct: How the Mind Creates Language, , Harper Perennial, 1994
2 Noam Chomsky, On Language: Chomskys classic works: Language and responsibility and reflections on language in one volume, New Press, 1998, s.144





www.yaratilismucizesi.com








İkiyüzlü ve Sahtekar Din Adamları


Ahir zamanda alim olarak kabul edilen bazı insanların gerçekte ikiyüzlü ve sahtekar olduklarını, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) şöyle haber vermiştir:

Ahir zamanda kurt okuyucular olacak. Kim o zamana yetişirse, şerlerinden Allah'a sığınsın. Onlar çok kirli insanlardır. Riyakarlık (ikiyüzlülük) hakim olacak, riya (ikiyüzlülük) ve gösterişten utanılmayacak. (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 470)

Alimler ilmi sırf para kazanmak için öğrendiğinde… dini dünyalık karşılığında sattıklarında… hükmü sattıklarında… kıyamet yaklaşmış olacaktır. (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 480
Ahir zamanda öyle adamlar çıkacak ki, dinlerini dünya menfaatleri karşılığında satacaklardır. Bunlar yumuşak görünmek için koyun postuna bürünecekler, dilleri şekerden tatlı, fakat kalpleri kurt kalbi gibi katı olacaktır. (Tirmizi, Zühd: 60)

Mescidlerin içinde fısk-u fücur ehlinin (Allah'a isyan içinde olanlar, günah işleyenler) seslerinin yükselmesi, dinen yasak olan şeyleri işleyenlerin, dinin emrettiklerini yerine getiren samimi müminler üzerine galip olup onlara tahakküm etmeleridir, buyurdu. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 450, no. 828)

Nihayet cahil birtakım insanlar kalır da kendilerine (dini meseleler) sorulunca, onlar ilimleri olmadığı halde kendi fikirleri ile fetva verirler de hem kendileri sapıklığa düşerler hem de halkı saptırırlar. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s.463, no. 850)

Yazık ümmetime kötü ulemadan dolayı! Bunlar ilmi ticaret vasıtası edinirler. Zamanlarının emirlerine sokulmak suretiyle kendilerine kazanç temin ederler. (Hatim; Geleceğin Tarihi 1, s.27)

İnsanlar üzerine bir zaman gelecek ki, onların hepsi Kuran okur, ibadete çalışırlar ve ehli bidatle de meşgul olurlar. Lakin bilmedikleri cihetten müşrik olurlar ve okumalarına ve ilimlerine bedel rızık alırlar ve dünyayı din karşılığında yerler. İşte bunlar, kör deccalin avanesi olacaklardır. (Deylemi; Geleceğin Tarihi 1, s.27)

İslam dinine gereken saygı ve özeni göstermeyen, dini, kendi menfaatleri doğrultusunda araç olarak kullanmaktan çekinmeyen insanların durumu da şu şekilde anlatılmıştır:

Ümmetimin son zamanlarında mescitlerini süsleyip kalplerini harap bırakan, elbisesini sakınıp koruduğu kadar dinini sakınıp korumayan, dünya işlerinin yolunda gitmesi uğrunda dinini vasıta yapmağa aldırış etmeyen birtakım insanlar türeyecektir. (Hakim; Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 27)



 


Hazreti Hz. Mehdi Döneminde İslam Birliği


Avrupa'da İslam dininin büyüme hızı %142'lere ulaşmış durumda.

Müslüman nüfusun sayısının yakın gelecekte daha da artacağı ve İslam'ın dünyanın en büyük dini haline geleceği tahmin ediliyor.

Jeopolitik konumları nedeniyle İslam ülkeleri büyük bir güç olarak görülüyor.

Ne var ki bugün kimi İslam ülkeleri arasında derin anlaşmazlıklar ve ihtilaflar bulunmakta.

Hatta yakın geçmişte İran-Irak Savaşı, Irak'ın Kuveyt'i işgali, Pakistan-Bangladeş Savaşı gibi Müslüman ülkeler arasında geçen savaşlar yaşandı.

Bazı Müslüman ülkelerde ise halen etnik ve siyasi sorunlar nedeniyle iç savaş ve çatışmalar sürüyor.

Sonuçta İslam dünyasında belirgin bir dağınıklık, başıboşluk, ihtilaf ve merkezi otorite eksikliği yaşanmaktadır.

Oysa İslam'ın özünde bir dağınıklık ve başıboşluk değil, birlik vardır.

Kuran'da, "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın..." (Al-i İmran Suresi, 103) ayetiyle Allah, tüm Müslümanlara tam bir birlik ruhu içinde hareket etmelerini emretmektedir.

Dünya, bugün her yönden bu birliğe muhtaçtır: İslam birliğine...

Belgeseli izlediğinizde İslam ahlakının dünyaya yayılacağı, insanların barışa ve güvenliğe kavuşacağı günlerin Allah'ın izni ile çok yakın olduğunu anlayacaksınız.



















PANDA KAFATASI


YAŞ:                96 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:    Xi Zang, Çin
















Sadece bambu yiyerek beslenen büyük pandalar, Ailuridae familyasının üyesidir. Asıl vatanları Çin'in Batı bölgeleridir. Günümüzdeki pandaların taşıdıkları tüm özelliklere sahip olan, bundan 96 milyon yıl önce yaşamış olan pandalar evrimi reddetmektedir. Fosillerle ispatlanan bu gerçek, açık ve net olarak ortadadır. Darwinistlerin ısrarla göz ardı etmeye çalışmaları, bu gerçeği değiştirmez. Canlılar evrimsel bir süreç sonucunda ortaya çıkmamıştır. Canlı ve cansız tüm varlıkları Allah yaratmıştır.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.kuranfihristi.net

Kuran indirildiği günden bu yana her çağda yaşayan her insan grubunun anlayabileceği, kolay ve anlaşılır bir dile sahiptir. Allah, Kuran'ın bu üslubunu "Andolsun Biz Kuran'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık..." (Kamer Suresi, 22) ayetiyle haber verir.

Kuran'ın, aynı zamanda edebi dilinin mükemmelliği, benzersiz üslup özellikleri ve içerdiği üstün hikmet de, onun Allah'ın sözü olduğunun kesin delillerindendir.

Allah tüm insanlığı Kuran'a uyarak kurtuluşa ermeye davet etmiştir. Ayette de bildirildiği gibi Kuran "alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir." (Kalem Suresi, 52) Kuran indirildiği günden kıyamet gününe kadar da, insanlığın yegane yol göstericisi olan son İlahi kitap olacaktır.













Masaüstü Görünümü