Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 16. GÜN











Kendisinde şüphe olmayan bu Kitabın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır. Yoksa onlar: “Bunu uydurdu” mu diyorlar? Hayır; o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş bir kavmi uyarman için (onu sana indirdik).
Umulur ki hidayet bulurlar.
(Secde Suresi, 2-3)
















  “...Enes bin Malik (Radiyallahü anh)'den:Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizin hiç biriniz kendi nefsi için arzuladığını (din) kardeşi için de – yahut buyurdu ki komşusu için de - istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz.”
(İbni Mace/ 1. cilt/ syf.113)









Kuran’dan Uzak Bir Yaşamın Sonucu,  Yüzeysellik


Allah’a kul olmak için yaratıldığının farkında olmayan bir insanın dünyası son derece yüzeyseldir. Çevresini saran yaratılış delillerine karşı gözleri kapalıdır. Böyle insanlar olayları kalp gözüyle değerlendirmedikleri, çevrelerinde bulunan varlıkları ve gerçekleşen olayları derin düşünmedikleri için son derece basit bir bakış açısına sahiptirler. Oysa iman eden bir insan için çevresinde bulunan herşey Allah’ın varlığını delillendiren birer iman hakikatidir. Yeryüzünde ve evrendeki hassas dengelerin nedeninin insana sunulmuş birer nimet olduğunun farkındadır. Gözünü çevirip baktığı herşeyin Allah’ın dilemesiyle var olduğunu bilir. Kendisinin, ailesinin, tüm arkadaşlarının Allah’ın kulları olduğunu bilir ve bundan dolayı hiç kimseyi Allah’a şirk koşmaz. Yaratılış dellili olarak yalnızca ağaçları, çiçekleri ya da hayvanların mükemmel özelliklerini düşünmez. Allah’ın aklını ve gücünü bilgisayarda, internet sisteminde, tüm elektronik cihazlarda, mimari yapılarda, teknolojik yeni geliştirilen ürünlerde görür. Yeryüzünde bulunan canlı ve cansız bütün varlıkların O dilediği için var olduklarını bilir.

Manevi açıdan gelişmemiş bir insan tavırları ile hemen kendini belli eder. Kolay öfkelenebilir, düşüncesiz, kaba, merhametsiz, gergin olabilir, saygıya aykırı tavırlar sergileyebilir. Allah’tan korktuğu ve Kuran’a uyduğu için manevi yönü kuvvetli birinin ise söz konusu kötü ahlak özelliklerini göstermesi düşünülemez.

Yüzeysel insanların saygıdan uzak üslubunu da salih müminlerde görmek kesinlikle mümkün değildir. Allah’tan korkan bir insanın konuşmalarında, her zaman karşı tarafa rahatlık verecek bir üslup ve anlatım olur. Allah’a karşı duyduğu korku, kişinin, samimi ve mütevazı tavırlar sergilemesini sağlar. Bu nedenle müminler konuşmalarında son derece anlaşılır ve rahat ifadeler kullanırlar. Düşündüklerini açıkça ifade eder, hiçbir zaman hissettiklerini söylemek için ima yolunu seçmezler. Saygıya uygun olmayan, karşı tarafın kalbinde şüphe veya burukluk meydana getirebilecek bir üslubu kesinlikle kullanmazlar. Bu vicdanlı, akılcı ve güzel üslup sadece konuşmalarında değil, her türlü davranış ve düşüncelerinde de kendini gösterir.

Samimi Müslümanlar ne kadar kaliteli bir ruha sahip ve asil karakterliyseler, güzel ahlaktan uzak yaşayan insanlar da o kadar kaliteden ve asaletten uzaktırlar. Zayıf imanları, dar düşünce yapıları, düşük akılları ile Kuran ahlakını yaşamlarına tam manasıyla geçiremezler. İçinde bulundukları karanlık ruh halini ise bakışlarıyla, konuşmalarıyla, eğlence şekilleriyle, espiri anlayışlarıyla, estetik ve güzellikten anlamayan kaba yapılarıyla ve çirkin tavırlarıyla dışa vururlar. Bu insanlar Müslümanlarla bir arada olsalar bile kendilerini değiştirmezler. Kendilerini geliştirme ya da yenileme ihtiyacı hissetmezler. Vicdanlarını örttükleri ve şeytanın yoluna uydukları için, Müslümanların güzel ve ince davranışları ile kendi kaba ve yüzeysel ahlaklarını kıyaslama gereği duymazlar. Ayrıca böyle bir kıyaslama yapabilecek kapasitede de değillerdir. Kendi akıllarını beğenir, yaptıkları tüm basitlikleri doğal karşılarlar.

Allah Kuran-ı Kerim’de, bu manevi derinlik ve kavrayıştan uzak olan, sadece dar kalıplar ve basit mantıklar içinde düşünen insanlara örnek olarak bir kısım Bedevileri göstermiştir. Kuran’da yerilen Bedevi karakteri cehaleti, düşüncesizliği, kabalığı temsil etmektedir. Bu karakteri düzeltmek için insanların, kültürlü, derin düşünen, Allah’ın yaratmasındaki üstün sanatı ve hikmetleri kavrayabilen bir hale gelmeye çalışmaları gerekir. İman hakikatlerini araştırmak, öğrenmek, düşünmek ve yorumlamak ise Allah’ın bizden istediği ahlakın temelidir. Bir ayette, Müslümanın bu özelliği şöyle bildirilir:

Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru. (Al-i İmran Suresi, 191)

Kaba ve yüzeysel karakter tüm tavır ve konuşmalara yansımasının yanında esas olarak ruhta ve düşüncede yaşanan bir sorundur. Çözüm, Allah’tan gereği gibi korkmak ve Kuran ahlakını yaşamaya samimi niyet etmektir. Allah’a iman eden ve Kuran ahlakını tam olarak hayata geçiren her insan basit karakter özellikleri göstermekten kurtulur. Allah’tan gereği gibi korkup sakınması, her an her yerde vicdanlı davranması onu yüzeysel düşünmekten, yüzeysel hareket etmekten tümüyle sakındırır. Böyle bir kişi nefsine uymaktan şiddetle kaçınır ve Allah’ın “Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 9-10) ayetlerinde dikkat çektiği gibi nefsini kötülüklerden arındırmaya çalışır.

Bu karakterden kurtulmanın yolu insanın fıtratına uygun tek ahlak şekli olan Kuran ahlakını yaşamasıdır. Tüm kalbiyle ve ruhuyla Allah’a teslim olmaya karar vermiş; Onun razı olacağı umulan şekilde yaşamaya, eski davranışlarından tamamen uzaklaşmaya ve kendini yenilemeye tam olarak niyet etmiş bir insan bu karakterden Allah’ın izni ile kolayca kurtulabilir.


http://www.insankarakterleri.com/






Tüm Uyarılardan Yüz Çeviren Semud Kavmi


Kuran'da Semud Kavmi'ni uyarıp korkutması için Hz. Salih'in gönderildiğinden bahsedilir. Hz. Salih, Semud Halkı içinde tanınan bir kişidir. Onun hak dini tebliğ etmesini ummayan kavim ise, kendilerini içinde bulundukları sapkınlıktan uzaklaşmaya çağırması karşısında şaşkınlığa düşmüşlerdir.

İlk tepkileri, yadırgama ve kınamadır:

Semud (Halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 61-62)

Salih Peygamberin çağrısına halkın az bir kısmı uydu, çoğu ise anlattıklarını kabul etmedi. Özellikle de kavmin önde gelenleri Hz. Salih'i inkar ettiler ve ona karşı düşmanca bir tavır takındılar. Hz. Salih'e inananları güçsüz duruma düşürmeye, onları baskı altına almaya çalıştılar. Hz. Salih'in kendilerini Allah'a ibadet etmeye çağırmasına öfke duyuyorlardı. Bu öfke sadece Semud Halkı'na özgü de değildi aslında; Semud Kavmi, kendisinden önce yaşayan Nuh ve Ad kavimlerinin yaptığı hatayı yapıyordu. Kuran'da bu üç toplumdan şöyle söz edilir:

Sizden öncekilerin, Nuh Kavmi'nin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (İbrahim Suresi, 9)

Hz. Salih'in uyarılarına rağmen kavim, Allah hakkında kuşkulara kapılmaya devam etti. Allah Hz. Salih'i kötülük yapmak isteyenlerin ellerinden kurtardı. Kavmine her türlü tebliği yaptığını ve hiç kimsenin öğüt almadığını gören Hz. Salih, kavmine üç gün içinde helak olacaklarını bildirdi:

... (Salih) Dedi ki: 'Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaattir'." (Hud Suresi, 65)

Nitekim üç gün sonra Hz. Salih'in uyarısı gerçekleşti ve Semud Kavmi helak edildi:

O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (Halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkâr etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (Halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 67-68)








FOSİLLEŞME VE DEMİR İÇERİĞİ
  
Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" De ki: "İster taş olun, ister demir. Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan."... (İsra Suresi, 49-51)

Yukarıdaki ayetlerde, insanların ölü bedenlerinin taşlaşmasına ve demire dönüşmesine işaret edilmektedir. Canlı dokusu milyonlarca yıl boyunca korunamaz. Bu nedenle insanların geçmişte yaşamış canlıları görmeleri, ancak bunların fosilleşmesi ile mümkün olur. Canlılar öldükten sonra, vücutları toprağın altında taşlaşarak, fosiller halinde yıllarca korunabilir. Sözlüklerde "fosil" kelimesinin anlamı açıklanırken, "taşlaşmış canlı kalıntısı, taşıl" gibi ifadelerle, özellikle taşlaşmaya dikkat çekilmektedir.

Fosilleşen bedende, aynı zamanda demir elementi de bozulmadan saklanır. İnsanın sağlıklı yaşaması için günde ortalama 10-15 miligram demir tüketmesi gerekir. Günlük beslenme yoluyla alınan demirin fazlası karaciğerde depolanır. Ayrıca, kan plazmasında transferrin proteini belirli miktarda demir taşır. Ayette insan bedeni kalıntılarında demir bulunduğuna dikkat çekilmesi de, bu bakımdan son derece hikmetlidir.

Ayetlerin devamında da Allah önemli bir gerçeği hatırlatmaktadır: Hayalinizde düşündüğünüz, büyüdüğünü, geliştiğini, evrimleştiğini zannettiğiniz garip bir mahluk da olsanız, maymunumsu bir yaratık da olsanız fark eden bir şey olmayacaktır. Allah, insanların maymundan gelişerek evrimleştiğini iddia eden kişilere, her ne şekilde yaratıldıklarını düşünürlerse düşünsünler bu yanlış sapkın inançlarının bir şey değiştirmeyeceğini haber vermektedir. Allah'ın yaratmasını inkar eden tüm insanların ahirette cehennem için hazır edilecek şekilde, yine tam teşekküllü bir insan görünümünde yaratılacaklarını bildirmektedir.

Kuran ayetleriyle insanların taşlaşarak fosillere ve demire dönüşeceğinin bildirilmesi, bugün bilimsel olarak tasdik edilmiş bir gerçektir. Ayetlerin indirildiği dönemde arkeolojik, paleontolojik, jeolojik ya da astronomik incelemeler yapılmadığı gibi, elektron mikroskobuyla elementlerin tespiti de mümkün değildi. Bu bakımdan yukarıdaki ayetlerde bildirilen gerçekler, Kuran'ın İlahi bir kitap olduğunu bir defa daha doğrulamaktadır.





Tüm Dünyayı Saran Simetrik Yapı:
Kristal


Kristal kelimesi duyulduğunda ilk çağrışım yapan, çoğu zaman “kristal bir vazo” ya da “kar kristalleri” olsa da, kristaller insan yaşamının her yerinde var olan ve moleküler seviyede bilim adamlarında hayranlık uyandıran kusursuz birer sanat eseridir. Bu mükemmelliğin sırrı ise, pek çok uzmanın uzun uğraşları sonucunda çok yakın bir zamanda anlaşılmıştır. Çıplak gözle görülemeyen bu kusursuzluğun detaylarını inceleyen bilim adamları, Yüce Rabbimiz’in yaratış ilmini sergileyen benzersiz bir geometri sanatıyla karşılaşmışlardır.




 
Kristal Nasıl Oluşur?

Atomlar, bir molekülü oluşturabilmek için çeşitli şekillerde birleşirler. Ortaya çıkardıkları şekil (kristal) üç boyutlu bir şekildir ve bu şekil, ortaya çıkan molekül için son derece önemlidir.

Molekülün işlev görebilmesi, örneğin birbirlerine bağlanmış olan sodyum ve klorür atomlarının bir tuz molekülü sayılabilmeleri, ancak bu üç boyutlu şeklin sağlanması ile mümkün olabilir. Fakat bu noktada önemli bir ayrıntı vardır: Molekül aynı atomlara sahip olsa, ama atomları farklı şekilde bağlansa, bu artık tuz değil bir başka molekül olacaktır.

Kristal Yapıyı Bozmak Neden Zordur?

Bu mükemmel düzenin madde içinde ne kadarlık bir alanda meydana geldiğini anlamak, kusursuzluğun çapını fark edebilmek açısından son derece önemlidir. Bir atomun çapı, 3 cm'nin yaklaşık yüz milyonda biri kadardır. 3 cm kristalin içinde ise 100 milyon kere 100 milyon kere 100 milyon atom vardır. (100.000.000 x 100.000.000 x 100.000.000). Eğer 3 cm'nin milyonda biri kadarlık bir alanda düzenli bir ilerleme görülüyorsa bu maddeye kristal denilebilir. Dolayısıyla her kristal, düzenli bir sıralamaya sahip olan bir milyon atoma sahiptir. (Alan Holden-Phylis Singer, Crys-tals and Crystal Growing, Anchor Books, sf. 26) Fakat sizler bu büyüklüğü hala mikroskop altında göremezsiniz.
 
Dolayısıyla katı bir maddeyi örneğin bir metali ne kadar çok parçaya ayırırsanız ayırın, yine elinizde kristaller vardır. Çünkü geriye kalan parçalarda yine atomlar aynı düzenlerini korumaktadırlar. Eğer siz bu metal parçalarını toz haline getirirseniz, elinizde yine kristaller kalır. Ancak bu tozları veya metalin tamamını eritirseniz, kristal yapıyı büyük ölçüde kaybedersiniz.

Kristal Yapı Bozulursa Ne Olur?

Kristalin yapısının bozulması, maddenin tümüyle farklı bir şekil alması veya dağılıp gitmesi anlamına gelir. Bu da doğadaki tüm düzeni bozacak, tanıyıp bildiğimiz pek çok maddeyi ortadan kaldıracaktır. Kısacası, bu düzende kusursuzluğun hakim olması zorunludur ve bu kusursuzluğun ve düzenin her an koruma ve gözetim altında olması gerekmektedir. Elbette bu da, yaratılan herşeyin her an Yüce Allah'ın koruması altında olduğunu gözler önüne seren bir başka önemli gerçek ve mucizedir. Kristal yapılarda bulunan düzene, “Kristaller ve Kristal Büyüme” adlı kitapta şöyle dikkat çekilmiştir:

“Birbirlerinden farklı moleküller aynı ortamda olsalar da, sahip oldukları özel kristal yapıları nedeni ile birbirlerine karışmaz ve özelliklerini yitirmezler. Örneğin aynı sıcak suyun içine attığınız tuz ve şeker kristalleri kısa bir süre içinde erir ve sıvı hale geçerler. Ama siz bu suyu buharlaştırdığınızda suyun içinde erimiş olan tuz ve şeker ayrı ayrı kristalleşecek ve aynı eski yapılarına kavuşacaklardır.”

(Alan Holden-Phylis Singer, Crystals and Crystal Growing, Anchor Books, sf. 31)

Verilen örnekte de vurgulandığı gibi hiçbir zaman tuzda bulunan atomlar, farklı açılarla birbirlerine bağlanmaz, moleküllerin sıralamaları değişmez. Zaten bu sıralamada bir değişimin olması durumunda, tuz başka bir molekül haline gelecektir.





SONUÇ:

“…Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu)…” (Neml Suresi, 88)



Bütün bu uyum ve düzen, neden bu kadar önemlidir?


Bizim görmediğimiz, çoğumuzun farkında bile olmadığı bu alemde moleküllerin en hatasız açı değerlerini koruyarak mükemmel bir geometrik düzen ile birleşmeleri neden bu kadar gereklidir?


Neden kendilerine has özel şekillere sahiptirler? Neden bu şekilleri asla kaybetmezler?


Bu özelliklere sahip olmasalardı gerçekten yeryüzünde başıboş atomlara ve şekilsiz moleküllere mi sahip olurduk?

Allah dileseydi elbette etrafımızda gördüğümüz çeşitliliğin oluşması için herhangi bir şekle veya geometrik bir uyuma gerek olmaz, maddenin var olması için ne atomlara, ne de moleküllere ihtiyaç olmazdı. Allah'ın bu mikro alemi kusursuz bir komplekslikle yaratması, çok önemli bir hikmet üzerinedir. Allah, var olan herşeyin en küçük zerresine kadar Kendi üstün sanatını tecelli ettirmektedir. En küçük bir zerrede bile üstün bir sanatın ve yaratılış ilminin var olması,     Allah dışında hiçbir gücün olamayacağının açık delillerinden yalnızca biridir. Yüce Allah Kuran'da şöyle bildirir:

"Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve alemlerin Rabbi Allah'ındır. Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Casiye Suresi, 36–37)




www.bilgilerdunyasi.net








Haine İtimat Edilmesi,
Doğruların Hain Sayılması



İnsanlar üzerine aldatıcı seneler gelecek. O senelerde… haine itimat edilecek, doğru kişi hain sayılacak. (Ölüm Kıyamet ve Diriliş, s. 476)

Kötülerin çoğaldıkça çoğalması, yalancıların doğru kabul edilip… kıyamet alametlerindendir. (Beyhaki, İbn-i Neccar; Son Zamanlarla İlgili Hadisler, s. 107)

Dünyada alçak oğlu alçak kimseler insanların en mutlusu oluncaya kadar kıyamet kopmayacaktır. (Tirmizi, Fiten: 37)

Yalancının doğrulanması, doğrunun yalanlanması kıyamet alametlerindendir. (Kıyamet Alametleri, s.137)

Yalancı, doğru kabul edilecek ve doğru söyleyen ise, tekzib edilecektir. Haine güvenilecek ve güvenilir olana ise, hain muamelesi yapılacaktır... İşte o zaman yalan yaygınlaşacak... (Feraidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar; Beklenen Hz. Mehdi, 3. baskı, s. 146-147)

Kıyametin önü sıra hilekar seneler vardır. O zamanlarda emin adamlara töhmet, haine emniyet edilir. Ve emin susturulur. Yalancıya emin nazarı ile bakılır. (İbni Asakir; Geleceğin Tarihi 1, s. 40)

Ehil olmayanın malik olması, yaramayanın makama getirilmesi, yarayanın saf dışı edilmesi de kıyamet alametlerindendir. (Naim bin Hammad; Geleceğin Tarihi 1, s. 41)

Hadislerden anlaşılmaktadır ki, toplumda kötü insanların çoğalması, güvenilir kabul edilen bazı insanların gerçekte yalancı, yalancı olduğu iddia edilen bazılarının da gerçekte güvenilir kişiler olması ahir zamanın bir özelliğidir.



 




Teknoloji Allah'ın Rahmetidir

1900'lü yılların başlarında ulaşım teknolojisinde önemli gelişmeler yaşandı.

Bu gelişmeler o yıllarda büyük bir devrim olarak adlandırılıyordu.

İnsanoğlu, hayatını kolaylaştıran bu gelişmeleri büyük bir coşkuyla karşıladı ve kısa sürede bu yeniliklere uyum sağladı.

Daha bir yüzyıl bile geçmedi ki jetler, hızlı trenler, akıllı arabalar hayatımıza yerleşti.

Eskiden günlerce süren yolculuklar birkaç saatte tamamlanır oldu.

Teknolojideki gelişmeler yalnızca modern ulaşım araçları ile sınırlı kalmadı. Sağlık, bilgi ve iletişim başta olmak üzere birçok alanda teknolojinin imkanları dev boyutlara ulaştı.

İnsanların birçoğuna göre yaşadıkları modern binalar, kullandıkları arabalar, bilgisayarlar, televizyonlar ve sayılamayacak kadar çok olan tüm teknolojik ürünler, yalnızca "insan yapımı"dır. Oysa biraz daha derin düşünüp, bilinçli bir inceleme yapıldığında görülecektir ki, bu gelişmelerin arkasında çok önemli bir gerçek vardır:

Teknoloji de, Allah'ın insanlara olan rahmetinin bir örneğidir ve tüm bunlar için Allah'a şükretmek gerekir. Bu filmde, teknolojinin neden Allah'a şükretmemizi gerektiren bir nimet olduğunu izleyeceksiniz.


















ASKER BALIĞI


YAŞ:                95 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:
    Nammoura, Lübnan















Darwinistler on yıllardır süren araştırmalarına rağmen, evrimin gerçekleştiğini gösteren tek bir fosil bile bulamamışlarken, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını gösteren milyonlarca fosil örneği vardır. Elde edilen her fosil, canlıların var oldukları müddetçe yapılarında bir değişiklik olmadığını, aradan yüz milyonlarca yıl geçse de canlıların aynı kaldıklarını göstermektedir.
Resimde görülen fosil örneği de, günümüzde yaşayan asker balıklarıyla, 95 milyon yıl önce yaşayan asker balıkları arasında hiçbir fark olmadığının delillerindendir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.Hazretimuhammed.org

Bu sitenin hazırlanış amacı Peygamberimiz (sav)'i birçok yönüyle tanıtmak, onun ahlakını örnek alan insanlardan oluşan bir topluluğun ne kadar üstün özelliklere ve güzelliklere sahip olacağını göstererek, insanları Peygamberimiz (sav)'in ahlakına özendirmektir. Peygamberimiz (sav)'in "Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitabı ve Resulü'nün sünneti" hadis-i şeriflerinde de bildirdiği gibi, Müslümanların en önemli iki yol göstericisi Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetidir.

Peygamber Efendimiz hem güzel ahlakı ile insanlara örnek olmuş, hem de insanları güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. Peygamberimiz (sav), başka bir sözünde de "Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer" buyurmuştur.











Masaüstü Görünümü