Harun Yahya

RAMAZAN 2008, 29. GÜN











İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz- onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır.
(A’raf Suresi, 42)
















  “Sizden biri, bir meclise geldiği zaman selâm versin, ona oturması için bir yer zahir olursa otursun, kalkıp gitmek istediği zaman yine selâm verip kalksın, evvelki selâm sonraki
selâmdan daha ehak değildir.”
(Mehmed Zahid Kotku, Hadislerle Nasihatlar, Cilt 1, s.231)









YUSUF MEDRESESİ MÜMİNLER İÇİN BİR RAHMETTİR


Tarih boyunca, din ahlakına karşı olan kişiler, din ahlakının yayılması için çaba harcayan müminleri engellemek için birtakım yöntemlere başvurmuşlardır. Uyguladıkları bu yöntemlerden biri de, onları iftiralarla, haksız suçlamalarla, sahte delil ve yalancı şahitlerle halkın ve hukukun önünde suçlu duruma düşürmek ve bunların sonucunda hapse atılmalarını sağlamaktır. İnkar edenlerin bu yöndeki kışkırtmaları ve yarattıkları infial sonucunda hapisle cezalandırılan müminler, olayları yüzeysel değerlendiren bir kişiye göre cezaevindedirler. Ancak özünde, suçsuz olduğu halde yıllar yılı hapiste kalan Hz. Yusuf gibi Allah'a daha çok yakınlaşarak ilimde derinleştikleri ve pek çok yönden güçlendikleri bir "terbiyehane"dedirler.  Bu açıdan bakıldığında, müminlere zulmetmek, imani hizmetlerine engel olmak isteyenler, onları hapse atarak gerçekte büyük bir hayra vesile olmaktadırlar.

"... Yusuf daha nice yıllar zindanda kaldı" (Yusuf Suresi, 42) ayetinin ihbarı ve sırrıyla Yusuf Aleyhisselam mahpusların piridir. Ve hapishane bir nevi Medrese-i Yusufiye olur."1

Bu sözler, hayatı boyunca Kuran ahlakını insanlara anlatan ve sadece bu nedenle bazı çevrelerin düşmanlığını kazanarak suçsuz yere 30 yılını sürgünlerde ve hapishanelerde geçirmiş olan, 20. yüzyılın en büyük İslam alimlerinden Bediüzzaman Said Nursi'ye aittir.

Bediüzzaman'ın bu sözünde hapishane için Medrese-i Yusufiye tanımını kullanmasının nedeni şudur: İnsanları yalnızca Allah'a kulluk etmeye ve güzel ahlaklı olmaya çağıran samimi Müslümanlar için, hiçbir suçları bulunmadığı halde zaman zaman yaşamak zorunda bırakıldıkları hapishaneler, manevi açıdan çok güzel birer eğitim ve nefsi terbiye yeridirler. Diğer bir deyişle, müminler için hapishaneler birer medrese hükmündedirler.

Bu medreselerin Yusuf ismiyle anılmalarının nedeni ise, -Kuran'da bildirildiği üzere- Allah'a imanı ve güzel ahlakı ile tanınan Hz. Yusuf'un suçsuz yere hapis yatmış olmasıdır. Hz. Yusuf, kendisinin suçsuz olduğuna dair deliller apaçık ortada olmasına rağmen, Allah'ın bildirdiği din ahlakını anlatan bir insan olduğu için iftiraya uğramış, ardından hapse atılmış ve yıllar yılı hapiste kalmıştır. Ancak bu olaylar esnasında, başına her gelenin Allah'tan bir hayır olduğunu bilmiş, hapiste dahi tebliğ vazifesine devam ederek diğer mahkumlara Allah'ın varlığını ve güzel ahlakı anlatmış, hapis hayatı boyunca asla bir şikayette bulunmamıştır. İşte onun bu tavrı, kendisinden sonra gelen tüm müminlere de güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Hz. Yusuf’un İftiralar Nedeniyle Hapsedilmesi

Çocukluğundan itibaren birçok imtihanla karşılaşan, ancak sabrı ve tevekkülü ile daima insanlara örnek olan Hz. Yusuf'un hapisle cezalandırılmasına, evinde kaldığı Mısırlı Aziz’in karısı tarafından iftiraya uğraması sebep olmuştur. Bu mübarek peygamberimiz, suçsuz olduğuna neredeyse tüm bir şehir halkı şahitken ve apaçık deliller mevcutken, iffetinden dolayı onların isteklerini yerine getirmediği için zindana atılmıştır. Bir ayette bu durum şöyle haber verilir:

Sonra onlarda (Yusuf'un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü) ağır bastı. (Yusuf Suresi, 35)

Hz. Yusuf'un suçsuzluğunu bilmelerine ve buna ait deliller bulunmasına rağmen, onu hapisle cezalandırmalarının nedeni aslında, onun Allah'a olan imanı ve gönülden bağlılığıdır. Hz. Yusuf, imanından ve güzel ahlakından dolayı, bazı kimselerin düşmanlığını kazanmıştır. Tüm bu haksız suçlamaların, iftiraların, cezalandırmaların karşısında Hz. Yusuf'un gösterdiği üstün ahlak, tevekkül ve kararlılık ise Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

(Yusuf) Dedi ki: "Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum." Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Yusuf Suresi, 33-34)

Tarih boyunca Allah yolunda olup da, haksız iftiralar sonucunda hapse atılan veya çeşitli zorluklarla karşılaşan müminler, daima Hz. Yusuf'un bu güzel tavrını örnek alarak, üstün ahlaklarından asla taviz vermeyeceklerini göstermişlerdir. İman etmeyenlerin bir eziyet ve ceza olarak gördükleri hapsedilmeyi, salih müminler zevk ve neşe ile karşılamışlardır. Allah'ın rızasını kazanmak için çaba gösterirken karşılaştıkları tüm zorluklar, sıkıntı ve ezalar onların şevklerini ve heyecanlarını artırmıştır.

Hz. Yusuf'un hapishaneden çıkışı ise, Allah'ın yarattığı kaderin kusursuzluğunun en açık delillerinden biridir. İlmi ve güvenilirliği, hapisten çıkan arkadaşı aracılığı ile Mısır hükümdarına kadar ulaşmıştır. Kendisine iftira atanlar itirafta bulununca da suçsuzluğu kesin olarak anlaşılmış ve ardından Mısır'ın hazinelerinin başına getirilmiştir. Bu değerli peygamberimiz, önce zorluk ve sıkıntılarla, ihanet ve iftiralarla karşılaşmış, ardından bir nevi "medrese" olan hapishanede derin bir manevi eğitimden geçmiştir. Sonunda da Allah'ın vaadiyle karşılaşmış ve Allah onu tüm iftiralardan temizlemiş, yeryüzünde yerleşik kılmış, malca ve ilimce güçlendirmiştir.





Mümin, Hz. Yusuf Medresesi'nde Hem Öğrenci Hem de Öğretmendir

Hz. Yusuf Medresesi'nde bulunan bir mümin, oradaki zorluklarla eğitildiği gibi kendisi de çevresindekileri eğitir. Çünkü mümin, bulunduğu her yere asayiş, güven, huzur ve güzellik getirir. Müminin güzel ahlakı ve üstün tavrı da, tıpkı bir elektrik akımı gibi yayılır ve çevresindekileri de etkisi altına alır. Hiç konuşmasa bile hali, tavrı, bakışı, duruşu, kanaatkarlığı, onurlu olması, alçakgönüllülüğü, temizliği, samimiyeti, hiçbir dünyevi hırsının bulunmaması, her durumda neşeli, canlı, şevkli ve güler yüzlü olması onu gören her insanın üzerinde olumlu bir etki bırakır. Örneğin hapiste bulunmaktan dolayı şikayet eden, ağlayan, ümitsizliğe kapılan bir kişi, müminin hapishanede bulunmanın sayısız hayrı ve hikmeti olduğu, asıl hayat ahiret hayatı olduğu için dünyada kaybedilenlerin bir öneminin olmadığı yönündeki sözlerini duyduğunda, mutlaka bu sözler üzerinde düşünür ve belki de vicdanlı davranarak tavrını değiştirir. Bu nedenle en güç koşullarda dahi gülümsemesini yüzünden eksik etmeyen, tevekkülünü ve Allah'tan daima razı olduğunu bu şekilde mümin kardeşlerine ve onu gören tüm insanlara hissettiren bir Müslümanın hal ve tavırları büyük önem taşır.

Sonuç: “…Galip Gelecek Olanlar Allah'ın Taraftarlarıdır." (Maide Suresi, 56)

Allah’ın varlığını anlatan, tüm kötülüklerin ve sorunların tek çözümü olan din ahlakının yayılması için üstün bir çaba harcayan Allah’ın elçilerine ve salih müminlere, tarih boyunca zarar verilmek istenmiştir. Kimi zaman dışarıdan bakıldığında müminlerin karşı karşıya kaldığı bu olaylarda, zahiren iman etmeyen ve din ahlakının yayılmasına karşı olan kişiler, üstünlük sağlamış gibi görünebilirler. Oysa bu, sadece Allah'ın inananlara yönelik bir denemesidir ve müminler dünya hayatında yaşanan imtihanların, sonsuz güç sahibi Allah’ın Kuran’da bildirdiği vaadinin bir gereği olduğunu bilirler. Bu durum, bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirilir:

“Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız bu emirlere olan azimdendir.” (Al-i İmran Suresi, 186)

Tevekkül eden, sabreden ve olaylara hayır gözüyle bakan müminler, Rabbimiz’in Kuran’da bildirdiği bu tarz iftira ve tuzaklarda hiç şüphesiz Allah'a olan güvenlerini ve sadakatlerini açıkça ortaya koyarlar. "Şer" gibi görünen olayları dahi hayır gözüyle değerlendirmelerinin ve Allah'ı vekil edinmelerinin karşılığını ise, hep en güzel şekilde alırlar. Ayetlerde şöyle buyrulur:

“Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.” (Al-i İmran Suresi, 173-174)

Sonuç olarak da; “... Gerçekten Allah, kafirlerin hileli düzenlerini boşa çıkarıcıdır.” (Enfal Suresi, 18) ayetiyle bildirildiği üzere, müminlerin aleyhinde kurulan tuzaklar ne kadar zekice, ne kadar sinsice ve ne kadar büyük olursa olsun herşeyin Yaratıcısı olan Allah tarafından yıkılırlar. İşte bu nedenle dünyada ve ahirette Allah'ın rızasını kazanarak galip ve üstün gelecek olanlar, her zaman samimi iman sahipleridir:

“Kim Allah'ı, Resulü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Maide Suresi, 56)

1 Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Onbirinci Şua, Meyve Risalesi, s.193


http://ilmiarastirma.net







 Allah Salih Kullarını İnkarcılara Karşı Korur


… Allah, kafirlere mü’minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.  (Nisa Suresi, 141)

Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)

Müminlerin yaşadıkları zorlukların ardından daima güzellik, hayır ve bereket gelmiştir. Örneğin Hz. Yusuf hapisten çıktığında Mısır’ın hazinelerine yönetici olarak tayin edilmiştir, Allah Hz. Nuh’u ve inananları zulmeden kavimlerini helak ettikten sonra bereketli bir yerde konaklatmıştır, Hz. Musa’ya ve kavmine işkencelerde bulunarak onları yok etmek için uğraşan Firavun’un kendisi denizde boğularak yok olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed ise kendisine kurulan tuzaklardan ve ölüm tehditlerinden sonra inananlarla birlikte hicret etmek mecburiyetinde kalmıştır. Ancak ardından Allah kendisine ve müminlerin üzerine rahmetini ve bereketini yaymış, müminler büyük bir güç kazanarak kötülerin ittifakını yenilgiye uğratmışlardır.

Tüm hayatını Allah için yaşayan, Allah’ın rızasından vazgeçmediği için hayatının büyük bir bölümünde zulüm gören, zorluk yaşayan, hep öldürülme tehlikesi altında kalan, insanlardan incitici ve alaycı sözler işiten, iftiralara uğrayan, hatta hapis yatan bir mümin ise ölüm meleğini gördüğünde tüm hayatı boyunca yaşadığı zorluklar için büyük bir sevince kapılacaktır. Bir mümin, zorluklarla karşılaştığı anda da çok büyük bir sevinç ve umut yaşar; çünkü tüm dünyadaki zorlukların sonunun hayır olduğunu, Allah’ın mutlak bir kolaylık ve üstünlük vereceğini bilir. Üstelik burada yaşadığı zorlukların ahirette de bir güzellik ve kat kat artırılmış nimetler olarak karşısına çıkmasını şiddetle umar. Bu nedenle inkar edenler, zorluk anında müminlerin tavrına şaşırır, onların neşesine ve gücüne, ümitvar yaklaşımlarına hayret ederler. Çünkü onlar müminlerin  Allah’tan, onların ummadığı şeyleri umduklarını bilmezler.

İnkarcılar bilmelidirler ki ne yaparlarsa yapsınlar, tüm güçlerini de toplasalar, birbirlerine arka da çıksalar, dağları yerinden sarsacak kadar kapsamlı tuzaklar da kursalar, onlar müminlere hiçbir zarar veremezler. Hatta her kurdukları tuzak, attıkları her iftira, söyledikleri her alaycı söz müminlerin hem dünyadaki hem de cennetteki mekanlarının daha da güzelleşip zenginleşmesine vesile olur. Kendilerinin ise hem dünya hem ahiret yaşamları helak olur.













GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ


Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesinin olduğu vurgulanır:

Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33)

Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir:

Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler.






Apandis Hakkındaki Bilimsel Gerçekler Evrimi Yalanlıyor


Apandis karnın sağ alt bölgesinde kalın bağırsağın başlangıç kısmı olan çekumun (Kör bağırsak adı da verilen çekum, kalın bağırsağın ilk bölümüdür. Alt ucunda apandis bulunur.) alt kenarından başlayan, ortalama uzunluğu 10 cm, kalınlığı 0,5 ila 1 cm arasında değişen ucu kapalı bir kanaldır. Apandisin, kalın bağırsağa yapışık ağzı bağırsağa açılan bir kese gibi uzanır, işte bu şekil evrimcileri yanılgıya düşüren ana sebep olmuştur. Bu kese şeklindeki görünüm evrimcilerin hayal güçlerini hemen harekete geçirmiş ve bu organın evrimsel süreç içinde zamanla fonksiyonunu yitirmiş körelmiş bir organ olduğu senaryosunu ortaya atmalarına neden olmuştur. Oysa bu düşünce “hayali” olması sebebiyle hem mantık hataları içermekte, hem de bilimsel olarak pek çok yanlış bilgiye dayanmaktadır.

APANDİSİN KÖRELMİŞ ORGAN OLDUĞU İDDİASI BİLİMSEL AÇIDAN NEDEN YANLIŞTIR?

Apandisin (Yanlış kullanım sonucu dilimizde bu organı tanımlamak için kullanılan 'apandisit' gerçekte bu organın enfeksiyona uğramasına verilen addır.) körelmiş bir organ olduğu iddiası Darwinizm'in diğer iddiaları gibi, o dönemin ilkel bilim düzeyinden güç bulan bir hurafedir. Bilim ilerledikçe, Darwin'in ve onu izleyenlerin "körelmiş" saydıkları bu organların gerçekte önemli fonksiyonlara sahip oldukları yavaş yavaş ortaya çıkmıştır. Çünkü "fonksiyonsuz" denen organlar, aslında "fonksiyonu henüz tespit edilememiş" organlardı. Fonksiyonları tespit edildikçe, evrimciler tarafından oluşturulmuş olan uzun "körelmiş organlar" listesi de tamamen çürütülmüştür. 

Şimdi körelmiş organlar listesinin evrimciler tarafından hayali olarak oluşturulmuş bir senaryo olduğunu ortaya koyan ve apandisin çok önemli fonksiyonlara sahip olduğunu gösteren bilimsel gerçekleri inceleyelim.


Apandisin savunma sistemine destek olması:

Bilim adamları "körelmiş organ" olduğu iddia edilen apandisin gerçekte tam bir yaratılış mucizesi olduğunu kanıtlamışlardır. Çünkü apandis, vücuda giren mikroplara karşı mücadele eden lenf sisteminin bir parçasıdır. Bu gerçek, 1997 tarihli bir tıp kaynağında şöyle belirtilir:

"Vücuttaki timus, karaciğer, dalak, apandis, kemik iliği gibi başka organlar lenfotik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardım ederler." 1

Bu gerçeğin açıklandığı başka bir makalede de apandisin mikroskobik düzeyde incelenmesi sonucunda önemli oranda lenf dokusu içerdiği belirtilmiştir.2 Bunlar, vücuda yemek yoluyla giren yabancı maddeleri yani antijenleri tanıma yeteneğine sahiptirler. Benzer lenf dokusu birikimlerine -ki bunlara GALT, yani sindirim sistemiyle ilişkili lenf dokuları denir- bağırsak sisteminin diğer alanlarında da rastlanması, apandisin bir zamanlar iddia edildiği gibi zamanla küçülmüş ve faydasını kaybetmiş bir organ olmadığını göstermektedir.


Apandisin iyi bakterilerin depolandığı güvenli bir yuva olması:

Yapılan birçok deney ve araştırma apandisin yeni bir özelliğini daha ortaya çıkarmıştır. Bu özellik, sindirime yardımcı olan apandisin iyi bakterilerin güvenle barındığı ve kendilerine ihtiyaç duyulmadıkça oradan çıkmadıkları bir yer olmasıdır.3

Bağırsaklar yediğimiz besinlerin sindirimine yardımcı olan birçok bakteri ile doludur. Buna karşılık bağırsak da bu bakterilere karşı beslenme ve güvenlik sağlar. Herhangi bir hastalık nedeniyle bağırsaktaki yararlı bakterilerin vücuttan atılmaları durumunda apandiste yerleşik olan iyi bakteriler buradan çıkıp, zararlı bakterilerin çoğalmasını engellemek için hemen bağırsağa yerleşirler. Vücudun savunması açısından son derece önemli olan bu sistemin olmaması durumunda insanların ölümle sonuçlanacak tehlikelere çok açık hale geleceği bir gerçektir. Apandisin sahip olduğu bu önemli göreve rağmen onun körelmiş bir organ olduğunu iddia etmek ise elbette çok büyük bir hatadır. Son yıllarda ortaya konan bilimsel gerçekler karşısında evrimcilerin içine düştükleri bu durumu Yüce Allah bir Kuran ayetinde çok hikmetli bir biçimde haber verir:

“Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi,18)




 
APANDİSİN KÖRELMİŞ ORGAN OLDUĞU İDDİASI NEDEN MANTIKSIZDIR?

Evrimciler apandisin körelmiş organ olduğu iddiasında bulunarak bilimsel anlamda yaptıkları hatayı mantıksal açıdan da sürdürmüşlerdir. Bilindiği gibi evrimciler tarafından ortaya atılan iddia, canlılardaki körelmiş organların geçmişteki atalarından miras kaldığı yolundadır. Oysa "körelmiş organ" olduğu söylenen bazı organlar, insanın atası olduğu iddia edilen canlılarda yoktur. İşte apandis de bu tip organlardan biridir. Çünkü evrimciler tarafından insanın atası olduğu söylenen bazı maymunlarda apandis bulunmaz. Körelmiş organlar tezine karşı çıkan biyolog H. Enoch bu mantık hatasını şöyle dile getirmektedir:

“İnsanların apandisi vardır. Ancak daha eski ataları olan alt maymunlarda apandis bulunmaz. Sürpriz bir biçimde apandis, daha alt yapılı memelilerde, örneğin opossumlarda tekrar belirir. Öyleyse evrim teorisi bunu nasıl açıklayabilir?” 4

Görüldüğü gibi evrimciler tarafından ortaya atılan körelmiş organlar senaryosu kendi içinde hem mantık hataları içermektedir, hem de bilimsel olarak yanlıştır. İnsanlarda, sözde atalarından miras kalmış olan hiçbir körelmiş organ yoktur. Çünkü insanlar diğer canlılardan rastlantılarla türememiş, bugünkü formlarıyla eksiksiz ve mükemmel bir biçimde yaratılmışlardır.





SONUÇ

Tüm zamanların en ünlü "körelmiş organı" olarak öne sürülen apandisin körelmiş sanılmasının nedeni, Darwin ve taraftarlarının dönemin ilkel bilim düzeyine dayanan safsatalarıdır. Dönemin ilkel mikroskopları altında apandisin lenf dokusu ve savunma sistemi için hayati değer taşıyan iyi bakterileri içinde barındırdığı ve gerektiğinde kullandığı bilinmiyordu. Evrimciler yapısını anlayamadıkları bu organı kendi teorileri gereğince "fonksiyonsuz" saymış ve körelmiş organlar listesine dâhil etmişlerdir. Oysa apandis sahip olduğu üstün yaratılış ve gerektiği zaman faaliyete geçen savunma sistemi ile Yüce Allah’ın kusursuz yaratışına ve üstün aklına önemli bir delil oluşturur. Yüce Allah gözle görülemeyecek derecede küçük bir varlığı da, evrimcilerin körelmiş olarak adlandırdıkları, ancak, aslında bir yaratılış harikası olan apandisi de en mükemmel özellikleriyle yoktan var etmiştir.

“Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak- gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.” (Hicr Suresi, 85)

1- The Merck Manual of Medical Information, Home edition, The Merck Publishing Group, New Jersey, Rahway, 1997
2- www.geocities.com/CapeCanaveral/Lab/6562/ evolution/designgonebad.html
3- http://www.sciencedaily.com/releases/2007/10/071008102334.htm
4- H. Enoch, Creation and Evolution, New York: 1966, s. 18-19 



www.unludarwinistyalanlar.com







Irak Halkı Şam'a, Kuzeye Kaçar
 
Masum ve temiz Irak halkı Şam'a kaçar. (Risalet-ül Huruc-ül Hz. Mehdi, s. 210)

2003 senesinde Irak Savaşı başlamadan hemen önce onbinlerce Iraklı'nın, Suriye başta olmak üzere çeşitli ülkelere göç etme çabaları bu hadisteki olayla büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu konuyla ilgili de çeşitli haber ve resimlere medyada yer verilmiştir.





Milli Gazete, 19 Mart 2003
(orta resim) Vatan, Mart 2003
(sağ resim) Vatan, 18 Mart 2003





 




KURAN'DA PEYGAMBERLERİN DUALARI

 
Rabbimiz’in kutlu elçilerinin, yaşamları boyunca Allah’a tam bir teslimiyetle ettikleri içli, katıksız ve samimi dualar, müminler için duanın en hikmetli örneklerini oluşturur.

Dua insanlar için Allah'a bir yakınlaşma vesilesi, O'na olan sevgi, bağlılık, sadakat ve teslimiyetlerini dile getirme fırsatıdır. Bu nedenle duanın insanlar için önemi ve değeri çok büyüktür. Allah Kuran'da insanların dualarıyla değer kazandığını şöyle bildirmektedir:

De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi…" (Furkan Suresi, 77)

Kuran'da pek çok ayette peygamberlerin dualarından örnekler verilir. Bu güzel örnekler Allah'a nasıl dua edeceklerine dair müminler için yol göstericidir. Peygamberlerin samimi ve ihlaslı dualarını öğrenmek ve Allah'a aynı samimiyetle dua etmek, insanın Allah'a olan yakınlığının artmasına önemli bir vesiledir.


















TİMSAH KAFATASI


YAŞ:                95 milyon yıllık

DÖNEM:            Kretase

BULUNDUĞU YER:
    Guangdong, Çin















Darwinistler, sürüngenlerin kökenlerinin deniz canlıları olduğunu iddia ederler. Hiçbir bilimsel bulguyla destekleyemedikleri bu iddiaya göre, günün birinde susuz kalan balıklar karaya çıkmak zorunda kalmışlar ve böylece sürüngenleri oluşturmuşlardır. Ancak bu senaryoyu destekleyecek bir tane bile yarı balık yarı sürüngen özellikleri taşıyan bir canlının fosiline rastlanmamıştır. Yüz binlerce fosil içinde, balıklar hep balık, sürüngenler hep sürüngen olarak görülmektedir. Bulunan her fosil, bugünkü türlerle tıpatıp aynıdır ya da geçmişte yaşamış, ama bugün soyu tükenmiş bazı canlılara aittir. Bunlardan biri de resimde görülen 65 milyon yaşındaki timsah fosilidir. Bu fosil, timsahların hep timsah olarak var olduklarının delilerindendir.


YAŞAYAN ÖRNEĞİ









www.kurandacennet.com

Her insan hastalıkların, ölümlerin, savaşların, kavgaların, kötülüklerin, hiç yaşanmadığı bir dünya özlemi çeker. Allah, Kuran’da insanlara bu hayatı ancak cennette yaşayabileceklerini bildirmiştir. İnsanın bunun için yapması gereken ise son derece kolaydır. Her insan, Rabbimiz'in rızasını kazanacağı umulan bir yaşam sürmekle yükümlüdür.

Bunun ardından -Allah’ın dilemesiyle- kendi istek duyduğundan ve hayal edebildiğinden çok daha üstün, kusursuz ve sonsuz mutlulukla dolu cennet hayatıyla karşılaşacaktır.

Allah Kuran'da cennet nimetleri hakkında pek çok bilgi vermiştir. Bu sitede Kuran ayetleri ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda, Rabbimiz'in müminler için hazırladığı bu eşsiz nimetler anlatılmaktadır.











Masaüstü Görünümü